Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/517 E. 2023/512 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/517
KARAR NO : 2023/512
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/12/2020
NUMARASI : 2019/306 E. – 2020/452 K.

DAVACI : …
VEKİLLERİ : Av. …- …
Av. …

DAVALI : 1 -…
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 07/12/2020 tarih ve 2019/306 Esas – 2020/452 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin 1864 yılında kurulmuş bir giyim firması olduğunu, … markasını, özellikle bu markayı taşıyan mağazalar zincirinin ilki üzerinde 1982’den itibaren giyim ve tekstil sektöründe kullanmaya başladığını, Türkiye’de marka haklarının 1993 yılına dayandığını, Ankara 2.FSHHM’nin kesinleşmiş 18.05.2017 tarih, 2016/227 E., 2017/209 K. sayılı kararı ile müvekkilinin “…” markasının, 25. sınıfa konu mallar bakımından tanınmış olduğunun tespitine hükmedildiğini, müvekkilinin 2017/60302 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davalı Şirkete ait 2006/17433 ve 2009/37839 sayılı markalara dayalı olarak SMK’nın 5/1-ç maddesi uyarınca 35.sınıf bakımından başvurunun kısmen reddine karar verilip, kalan mallar yönünden başvurunun ilan edildiğini, davalı Şirketin adına tescilli markalara dayalı olarak bu başvuruya yaptığı itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddedildiğini, davalının bu kararın yeniden incelenmesi talebini inceleyen YİDK’in ise müvekkili başvurusunun kötü niyetli yapıldığı gerekçesi ile müvekkili başvurusunu reddettiğini, oysa tarafların faaliyet gösterdikleri sektörlerin ve tanınmışlık alanlarının farklı olduğunu ve markalarının ilişkilendirilmeyeceğini, müvekkilinin eski markalarının kullanmama sebebiyle iptalinin, yeni başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olduğunu kabul için yeterli bulunmadığını, davaya konu YİDK kararında müvekkili adına tescilli 2011/75798, 2011/79154 ve 2012/17553 sayılı markalarına karşı dava ikame edilmiş olması sebebiyle bu markaların kazanılmış hak bahşetmeyeceğinin ifade edildiğini ancak 2011/79154 sayılı markaya ilişkin davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiğini, bu kararın dava konusu YİDK kararından çok daha önce 17.12.2018 tarihinde kesinleştiğini ve dava konusu başvuruya 25. sınıf mallar bakımından kazanılmış hak sağladığını, Yargıtay 11.HD’nin 18.04.2017 tarih, 2015/14728 E., 2017/2225 K. sayılı kararına göre davalı Kurumun, incelediği markalar hakkında yürüyen davaların neticesini araştırma yükümlülüğü bulunduğunu ve itiraz edenden ek belge, kanıt ve gerekçelerin sunulmasını istemeden karar verilemeyeceğini, dolayısıyla, müvekkilinin 25. sınıfta yer alan mallar üzerindeki hak sahipliğinin kesinleştiğini, davalı Şirketin ise bu mallar üzerinde hiçbir hakkı yokken müvekkilinin 25. sınıftaki başvurusunun kötü niyetli olarak değerlendirilemeyeceğini, dava konusu başvuruyla tescili istenin 14. ve 18. sınıflara konu malların 25. sınıfa konu mallarla benzer, ilişkili ve birbirini tamamlayıcı mallar olduğunu, müvekkilinin “…” markası üzerinde gerçek hak sahipliğinin yargı kararlarıyla ispatlandığını, Ankara 2. FSHHM’nin 13.07.2016 tarih, 2016/22 E., 2016/242 K. sayılı kararında, “Bir markanın kullanılmama sebebiyle hükümsüz kılınacağı endişesi ile tekrar tescili için başvuruda bulunulmasının kötüniyetli bir yaklaşım olarak değerlendilebileceği ancak huzurdaki davada davacının markasını kullanmasa da koruma gayretinin bulunduğu ve bunun kullanım niyetine delalet ettiği” tespitine yer verildiğini, Ankara 3. FSHHM’nin 26.12.2017 tarih, 2015/380 E., 2017/618 K. sayılı kararıyla da müvekkilinin, “… …” ibaresiyle yapılan başvuruya karşı itirazlarını reddeden YİDK kararını iptal ederek markayı 14,18, 25 ve 35. sınıftaki perakendecilik hizmetleri bakımından hükümsüz kıldığını, Ankara 2. FSHHM’nin kesinleşen 11.02.2015 tarih, 2014/282 E., 2015/41 K. sayılı kararında “Davacı markasının tanınmış marka olduğu”, 13.07.2016 tarih, 2016/22 E., 2016/242 K. sayılı ve 09.09.2015 tarih, 2014/233 E., 2015/280 K. sayılı kararında “14, 18, 24 ve 25. sınıf emtiaların üretim ve ticaretinde … tanıtım işaretlerinin kullanım önceliğinin … … şirketine ait olduğu” tespitlerinin yer aldığını, Ankara 2. FSHHM’nin 2014/233 E. sayılı dosyasında, müvekkilinin 2011/75798 sayılı … markasının hükümsüzlüğü talebiyle açılan davayı reddeden kararı bozulmuş ise de mahkemece bu karara karşı direnildiğini, Ankara 4.FSHHM’nin 17.02.2016 tarih 2014/156 E., 2016/41 K. sayılı kararıyla “davacının 14, 18, 25. sınıfa konu malları kapsayan 2012/17553 sayılı başvurusuna karşı davalının itirazlarını reddeden YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük davasının reddedildiği ve davacının kazanılmış haklarının kabul edildiği” bu karar bozulmuş ise de bozma kararının henüz kesinleşmediğini ve karar düzeltme aşamasında olduğunu, Ankara 3. FSHHM’nin 17.10.2017 tarih, 2016/337 E., 2017/460 K. sayılı kararında da davalının 25. sınıfta önceki tarihli markası veya kazanılmış hakkı bulunmadığı tespitlerine yer verildiğini, İstanbul Anadolu FSHHM’nin 28.05.2019 tarih, 2017/69 E., 2019/162 K. sayılı kararı ile davalının 2006/24956 sayılı “…” ibareli markasının 9. sınıfa konu bazı mallar ile 14, 18 ve 24. sınıflara konu mallar bakımından kullanmama sebebiyle iptaline karar verildiğini, somut olayda davalının 14, 18 ve 25. sınıflarda hiçbir kullanımı olmamasına rağmen müvekkili başvurusuna itirazının kötü niyetli olduğunu, dava konusu kararda da belirtildiği gibi davalı şirketin itiraz gerekçesi gösterdiği markalara karşı müvekkili tarafından kullanım ispatı istenmesi üzerine sadece “uydu alıcısı, splitter, kayıt cihazı, multiswitch, adaptör kablo ve kamera” mallarına ilişkin kullanımın ispatlanabildiğini, Yargıtay 11.HD.’nin 09.11.2009 tarih 2008/2271 E., 2009/11685 K. ve 13.12.2011 tarih, 2009/1453 E., 2011/16891 K. sayılı kararlarında “556 s. KHK md.14 hükmünde markanın hükümsüzlüğüne değil iptaline karar verileceği düzenlendiği, hükümsüzlükten farklı olarak iptal kararının ileriye doğru sonuç doğuracağı ve kararın kesinleştiği tarihten sonrası için hüküm ifade edeceğinden mahkemece uyuşmazlığın dava tarihine göre çözümlenmesi gerektiğine” hükmedildiğini, dolayısıyla müvekkilinin iptal edilen marka tescillerinin 1993’e dayandığı iddiasının haklı olduğunu ileri sürerek, 2019-M-3947 sayılı YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Kurum vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvurunun kötü niyetli bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilinin kurulduğundan bu yana her türlü elektronik cihaz, alet ve teçhizatın alım satımı başta olmak üzere pek çok sektörde faaliyet gösterdiğini, 2003’den bu yana … ibareli 14, 18, 23 ve 35. sınıflarda tescilli markalarının bulunduğunu, … esas unsurlu markaların öncelikli gerçek hak sahibi olduğunu, dava konusu başvurunun müvekkilinin marka tescilleri ve marka başvuruları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer bulunduğunu, müvekkili markalarının serisi olduğu izlenimi yaratacağını, davacının dava konusu malları içeren 94/004489 (150433), 96/013264 (178890) ve 94/010715 (156743) sayılı … ibareli markalarının Ankara 4. FSHHM’nin 13.06.2011 tarih 2009/234 E., 2011/211 K. sayılı kararı ile ciddi şekilde kullanımının bulunmadığı gerekçesiyle hükümsüz kılındığını, kararın 13.02.2014 tarihinde kesinleştiğini, davacının 93/009711 sayılı … ibareli markasının ise İstanbul 3. FSHHM’nin 20.12.2011 tarih 2006/680 E., 2011/270 K. sayılı kararı ile ciddi şekilde kullanımının bulunmadığı gerekçesiyle hükümsüz kılındığını, kararın 14.10.2014 tarihinde kesinleştiğini, hükümsüz kılınan markanın hiç doğmamış sayılacağını ve davacı lehine kazanılmış hak sağlamayacağını, davacının kazanılmış hak iddiasına dayanak gösterdiği 2012/17553 sayılı … ibareli markasına ilişkin Ankara 4. FSHHM 2014/156 E. sayılı hükümsüzlük davasına ilişkin kararın karar düzeltme aşamasında olduğunu, 2011/5798 sayılı … markasına ilişkin hükümsüzlük davasının Yargıtay’dan müvekkili lehine bozulduğunu, davacının kazanılmış hak iddiasına dayanak gösterdiği 2011/79154 sayılı “… …” markasına ilişkin olarak Ankara 4. FSHHM 28.09.2016 tarih 2014/465 E., 2016/262 K. sayılı kararı ile dava, 18. ve 25. sınıfa konu mallar bakımından reddedilirken, markanın 14. sınıfa konu mallar ile 35. sınıfa konu hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne karar verildiğini, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. HD.’nin 13.03.2016 tarih 2017/64 E., 2017/175 K. sayılı kararıyla markanın 14, 18 ve 35. sınıftaki mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne karar verildiğini ve kararın onanarak kesinleştiğini, Yargıtay 11. HD’nin 17.04.2018 tarih 2016/7124 E., 2018/2831 K. sayılı kararıyla “Taraflardan birinin lehine müktesep hak teşkil ettiğini iddia ettiği markalara ilişkin hükümsüzlük davasının YİDK tarafından sonucu beklenerek değerlendirme yapılması gerektiğini, kesinleşen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20.HD’nin 28.04.2017 tarih 2017/317 E., 2017/411 K. ve 05.04.2019 tarih 2018/808 E. 2019/245 K. sayılı kararlarında, davalının 14, 18 ve 24. sınıflara konu emtia yönünden kazanılmış hakkının bulunduğu için davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin belirtildiğini, Ankara 2. FSHHM’nin kesinleşen 09.09.2015 tarih 2015/4 E., 2015/273 K. sayılı kararında, davalının 35/6. sınıfta hak sahibi olduğunun kabul edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının “…” ibareli marka başvurusu ile davalının “…” esas unsurlu tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sesçil ve anlamsal benzerlik bulunduğu, davacı tarafın daha önceki tescilli markaları (148410, 150433, 156743 ve 178890 sayılı) hakkında, davalı tarafından kullanmama nedeniyle iptal istemi ile açtığı davalar sonucunda hükümsüzlük kararı verilmesine ve bu kararların kesinleşmesine rağmen aynı sınıfta ve aynı ibarede tekrar başvuru yapılmasının, SMK’nın 6/9 ve MK’nın 2. maddesi anlamında iyiniyetli başvuru olarak kabul edilemeyeceği, davacının bazı sınıflarda tanınır marka ibaresine hak kazandığı ileri sürülse bile hükümsüzlüğe konu marka kapsamında olan aynı sınıflarda ve aynı ibarede tekrar başvuru yapmasının iyi niyetli bir davranış olmadığı, dolayısıyla tanınmışlık iddiasının sonucu değiştirmeyeceği, diğer yandan hükümsüzlüğü kesinleşen markalar dışında olan davacı markaları açısından müktesep hak iddiasına bakıldığında ise taraflar arasında nizanın devam ettiği, bu nedenle müktesep hak koşullarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, müvekkili başvurusunun kötü niyetli başvuru olarak kabul edilemeyeceğini, aksi yöndeki mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin eski markalarının kullanmama nedeniyle iptal edilmesinin, yeni, marka başvurusunda bulunmalarına engel teşkil etmeyeceğini, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu içeriği ile de müvekkili başvurusunun kötü niyetli olmadığının ortaya çıktığını, müvekkilinin gerçek hak sahipliği ve markasının tanınmışlığı kesinleşmiş yargı kararlarıyla kabul edilmesine rağmen, tanınmış marka için yapılan başvurunun kötü niyetli olarak kabul edilemeyeceğini, asıl davalı Şirketin marka başvurusuna yaptığı itirazın kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacı Şirketin 2017/60302 sayılı “…” ibareli marka başvurusu, “Başvuru sahibi adına 14, 18 ve 25. sınıflara dahil mallarda tescilli 148410, 150433, 156743 ve 178890 sayılı … ibareli markalarının, muterizin açtığı davalar sonucu iptal edildiği ve bunun sonucu olarak şu an için hüküm ifade etmediği; başvuru sahibi adına tescilli 2011/75798 sayılı …, 2011/79154 sayılı … …, 2012/17553 sayılı … markaları için tescillerinden itibaren 5 yıl geçmediği gibi bu markalara karşı da Muteriz tarafından dava açılmış olduğu ve bu markaların başvuru sahibine hak sağlar mahiyette kabul edilmediği; başvurusu sahibinin kullanmama sebebiyle iptaline karar verilen ve hükümsüzlük tehdidi altında olan … markalarının aynısını iptal ve hükümsüzlük talebine konu mallar bakımından tekrar tescile konu etmesinin hukukumuzda bulunan kullanım mecburiyeti ve Kurum nezdinde itirazda 5 yıl önce tescil edilen markanın kullanımının ispatlanması gereklilikleri de dikkate alındığında iyi niyetli bir davranış olarak kabul edilmediği ve bu nedenle muterizin itirazının kötüniyet gerekçesi ile kabul gerekmiştir.” gerekçesiyle YİDK’in 2019-M-3947 sayılı kararı ile reddedilmiş, söz konusu kararın iptali için açılan eldeki davada da, mahkemece aynı gerekçelere yer verilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Marka tescilinde nispi ret nedenlerinin düzenlendiği 6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi uyarınca, kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. Kanunda, kötü niyetin tanımına yer verilmemiş olup, Yargıtay HGK’nun 16.07.2008 gün ve 2008/11-501 E.-507 K. sayılı kararında ise marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edileceği açıklanmıştır. Kötü niyetin varlığı, her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Yine Yargıtay HGK.’nun 21.09.2005 gün ve 2005/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyiniyetin asıl, kötüniyetin istisna olması sebebiyle başvurunun kötü niyetli olduğunun delil ve gerekçelerinin gösterilmesi ve bu suretle kötü niyetin kanıtlanması gerekmektedir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; yukarıda belirtildiği üzere davacı başvurusunun kötü niyetli olarak kabulünün gerekçesi, davacı adına tescilli önceki markaların kullanmama nedeniyle iptaline karar verilmesine ve markalarının hükümsüzlük tehdidi altında bulunmasına rağmen aynı ibareyi tekrar tescile konu etmesidir. Ancak, benzer bir uyuşmazlıkla ilgili olarak verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.01.2020 tarih, 2019/2447 Esas, 2020/494 Karar sayılı ilamında, kötü niyete ilişkin başka bir emare olmaksızın, salt, hükümsüzlük davasının varlığına rağmen marka başvurusu yapılması olgusu başvurunun kötü niyetli olduğunu kabul için yeterli olmadığı belirtilmiştir. O halde, anılan Yargıtay ilamındaki kabuller doğrultusunda, davacının, önceki tarihli markalarının kullanmama nedeniyle iptal edilmesinden ve bir takım markalarına karşı da dava açılmasından sonra dava konusu başvuruyu yapması, kötü niyete ilişkin başkaca bir emare ve delil olmadığından, sırf bu nedenle kötü niyetli olarak kabul edilemez.
Öte yandan, işbu dosya ile Dairemize yansıyan dosyalardan ve dosya kapsamında alınan bilirkişi raporundan; taraflar arasında “…” markası ile ilgili çok sayıda uyuşmazlığın bulunduğu, davacının ilki 1993 yılına dayanan “…” ibareli marka tescillerinin olduğu, bu kapsamda 94/004489, 96/013264, 94/010715, 93/009711 sayılı davacı markalarının, kullanmama nedeniyle iptallerine karar verildiği ve bu kararların kesinleştiği, davacının 2011/79154, 2011/75798, 2012/17553 sayılı markalarına yönelik de davaların bulunduğu, Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleşen Ankara 2. FSHHM’nin 2016/227 E., 2017/209 K. sayılı ilamında, davacının “…” markasını 1982 yılından itibaren kullandığı, 2012-2015 yılları arasında Türkiye’de 45 milyon TL tutarında satışı yaptığı, bu şekilde Türkiye’de de kullanılan davacı markasının, 25. sınıfa konu giyim ürünleri yönünden tanınmış marka olduğu yönünde tespitlere yer verildiği, davalı Şirketin 25. sınıf mallarda tescilli markasının bulunmadığı, 14. ve 18. sınıflarda tescilli davalının 2006/24956 sayılı markasının ise anılan sınıflarda kullanılmadığı, yine Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen Ankara 2. FSHHM’nin 2016/22 E., 2016/242 K. sayılı kararında, 14,18 ve 25. sınıf mallar yönünden “…” tanıtım işaretinin kullanım önceliğinin davacıya ait olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki paragraftaki tespitler ile birlikte dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 14, 18 ve 25. sınıf mallarda, davalı Şirketin “…” ibareli markasal kullanımının bulunmadığı, buna karşılık davacının “…” markasının ise 25. sınıfta yer alan giyim ürünleri yönünden tanınmış olduğu, dava konusu başvuru kapsamında yer alan14. ve 18. sınıftaki malların da giyim ürünleri ile ilintili mallar oldukları, dolayısıyla davacı başvurusunun gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapma veya şantaj amacına yönelik olduğunun söylenemeyeceği, aksine davacı markasının tanınmış olduğu mallarla ilgili emtiayı kapsayan bir başvuru yapıldığı gözetildiğinde, dava konusu başvurunun kötü niyetli olmadığı, önceki davacı markalarının kullanmama nedeniyle iptal edilmelerinin de tek başına dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğu sonucunu doğurmadığı, nitekim yukarıda değinilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.01.2020 tarih, 2019/2447 Esas, 2020/494 Karar sayılı ilamında da bu yönde olduğu kanaatine varılmıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesince, dava konusu başvurunun kötü niyetli olmadığının, en azından bu durumun ispat edilemediğinin kabulü ile YİDK kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 07/12/2020 gün ve 2019/306 Esas – 2020/452 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile … YİDK’in 08.05.2019 tarih, 2019-M-3947 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile kalan 135,50 TL’nin davalılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 287,70 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 105,60 TL tebligat ve posta gideri, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 2.355,4‬0 TL yargılama giderine, 44,40 TL peşin harç, 44,40 TL başvurma harcı eklenerek oluşan toplam 2.444,2‬0 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı … ile davalı … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
8-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 13/04/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 16/05/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip