Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/493 E. 2023/434 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/493 – 2023/434
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/493
KARAR NO : 2023/434
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/11/2020
NUMARASI : 2018/441 E. – 2020/424 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ

DAVANIN KONUSU : Kullanmama nedeniyle Marka İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/11/2020 Tarih ve 2018/441 E. – 2020/424 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin “…” markası için WIPO nezdinde … sayılı uluslararası tescilin sahibi olduğu, müvekkilinin “…” markasının Türkiye’de de 39. sınıfta tescili için … numara ile başvuru yaptığını, ancak davalı şirkete ait … sayılı, 36, 37, 38, 39, 41, 43, 44, 45. sınıflarda tescilli olan “…” markası nedeniyle başvurusunun reddedildiğini, davalının “…” markasını hiçbir zaman ve özellikle son beş yıl içinde tescil kapsamında yer alan hizmetlerin hiçbirisi için kullanmadığını, davalının markayı kullanmadığı halde sicili gereksiz yere işgal ettiğini, bu nedenle müvekkilinin zarar gördüğü ileri sürerek, 6769 sayılı SMK’nın 9 ve 26. maddeleri ile geçici 4. maddesi uyarınca … sayı ile tescilli “…” markasının son 5 yıl içinde kullanılmadığı tüm mallar bakımından iptaline ve markalar sicilinden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı yanın dava konusu marka hakkı ile bir ilgisinin bulunmadığını, 6769 sayılı SMK’nın yürürlüğe girdiği 10 Ocak 2017 tarihinde mevzuatta tescilli bir markayı kullanma zorunluluğunu düzenleyen bir hüküm bulunmadığını, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğinden davalı markasının iptali isteminin hukuka aykırı olduğunu, “… …” markasının bilinirliğinin müvekkili şirketle birlikte gerçekleştiğini, müvekkili tarafından kullanılan “… …” markasında yer alan “…” ibaresinin Türkçede “bir sonraki, bundan sonra” anlamlarına gelen bir sıfat olduğunu ve ayırt edici niteliğe sahip olmadığını, bu nedenle “… …” markasında ayırt ediciliği sağlayan esas unsurun “…” ibaresi olduğunu, müvekkili tarafından ticari hayata başladığı tarihten itibaren “… …” markasının aktif şekilde kullanılması nedeniyle “…” markasının da kullanıldığının kabulünün gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı taraf tescilli markasının kendi bilgi ve rızası dahilinde “… … …” ibaresi ile “şekil + … … …” şeklindeki logonun kendisi ile bağlı şirketler tarafından kullanıldığını iddia edip aksi kanıtlanmadığına göre dava konusu markanın 39. Sınıfında yer alan “Kara taşımacılığı hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Malların depolanması hizmetleri.” yönünden kullanıldığının kanıtlandığı, bu kullanımların davacı rızası ile bağlı şirketleri aracılığı ile kullanıldığı, davacı şirket veya bağlı şirketlerince yukarıdaki hizmetler dışında kalan dava konusu markanın kapsamındaki hizmetler açısından ise kullanımın ispatı yapılamayan bu kısımlarda ise ispat külfeti davalı tarafca yerine getirilmediği, davalı taraf Sınai Mülkiyet Kanunun 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe girdiğinden 5 yıllık sürenin hesap edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; markanın iptali ile ilgili hükümlerin mülga 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinde de yer aldığı, davalı markasının tescil edildiği ve davalı yönünden kullanım hak ve yetkisinin doğduğu 17.05.2012 tarihinde de yürürlükte olduğu ve henüz o tarihte Anayasa Mahkemesi tarafından da bu maddenin iptal edilmediği düşünüldüğünde marka kullanım hakkının kazanıldığı tarihte markanın kullanılmaması nedeniyle ilerde iptalinin muhtemel olacağı söz konusu iken buna rağmen kullanılmayıp, 6769 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten 5 yıl daha bir hak alacağı-alması gerektiği iddiasının Sınai Mülkiyet Kanunun 1. maddesinde belirtilen amaç ve ruhuna aykırılık oluşturacağı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, dava konusu … sayılı markanın 39. Sınıfında yer alan “Kara taşımacılığı hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Malların depolanması hizmetleri.” dışında kalan tüm hizmetler yönünden markanın iptaline, dava konusu … sayılı markanın 39. Sınıfında yer alan “Kara taşımacılığı hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Malların depolanması hizmetleri.” yönünden ise davanın reddine, karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davanın tümden kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalı şirketin dava konusu “…” markasını ayırt edici karakterini değiştirmeden kullanmakla yükümlü bulunduğunu, mahkemenin kararının SMK’nın 9/2-a maddesine aykırı olduğunu, davada iptali istenen markanın “…” ibareli marka olması nedeniyle davalının dava konusu bu markayı sicilde kayıtlı olduğu hali ile ciddi ve yoğun bir şekilde kullanması yükümlülüğü bulunduğunu, davalı şirket “… … …” markalarını kullandığını savunsa da bu ibarelerin dava konusu “…” markasından farklı markalar olduğunu, her iki markanın farklı bir algı yarattığını, delillerin süresinde sunulmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde, Kanunda öngörülen beş yıllık sürenin, kanunun yürürlük tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğini, SMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuatımızda tescilli bir markayı kullanma zorunluluğunu düzenleyen bir hüküm bulunmadığını, markayı kullanmamaya bağlanan sonuçların Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle ileri sürülebileceğini, davacı tarafın yaptığı başvurunun yalnızca “39” numaralı marka sınıfına ilişkin olduğunu, davacı tarafça başvurulmayan marka sınıflarının da iptaline karar verilmesinin açıkça hukuka aykırı bulunduğunu, müvekkili şirketin esaslı unsuru “…” olan “… …” markasıyla faaliyet gösterdiğini, “… …” ibaresinin ayırıcı/esaslı unsurunun “…” ibaresi olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Dava, kullanmama nedeniyle marka iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davalı tarafça Sınai Mülkiyet Kanunun 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe girdiğinden 5 yıllık sürenin hesap edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 9/1. maddesinde yer alan, “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucunun Markalar Sicilini kullanılmayan markalardan arındırma amacını güttüğünün anlaşıldığı, anılan yasal düzenlemeden önce, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 42/1-c ve 14. maddesinde de en az beş yıldır kullanılmayan markaların, hükümsüzlük/iptal davaları ile sona erdirilmesinin hedeflendiği, mülga 556 sayılı KHK henüz yürürlükte iken, 42/1-c maddesinin AYM’nin 09.04.2014 ve 2013/147-2014/75 sayılı, 14. maddesinin ise 14.12.2016 tarih ve 2016/148 – 189 sayılı kararıyla iptal edildiği, ikincisinin Resmi Gazete’de yayın tarihinin 06.01.2017 olduğu ve bu tarih itibariyle kullanmama nedeniyle hükümsüzlük/iptal davalarına ilişkin mülga KHK’da yer alan yasal dayanak ortadan kalkmış ise de markanın son beş yıllık süre içerisinde kullanılmaması bu tarihten önce TBMM tarafından kabul edilen 22.12.2016 tarihli 6769 sayılı SMK’nın 9, 19, 25, 26 ve 27. maddelerinde, iptal ve def’i sebebi olarak kabul edildiği, kural olarak kanunlar geriye yürümez ve ileriye etkili olarak sonuç doğurur ise de, TBMM’nin geçmişe etkili olacak şekilde kanun çıkarmasına da bir engel bulunmadığı, her ne kadar 6769 sayılı SMK’da kullanmama nedeniyle iptal ve def’i haklarını düzenleyen Kanun maddelerinin yürürlük tarihi konusunda özel bir düzenleme yapılmadığı için Resmi Gazete’de yayını tarihi itibariyle yürürlüğe girdiği anlaşılmakta ise de, Kanunun Resmi Gazetede yayın tarihinin 10.01.2017, kabul tarihinin ise 22.12.2016 olduğu dikkate alındığında, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 14. maddesinin iptaline dair AYM kararının 06.01.2017 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanması ve bu tarihte yürürlüğe girmesi nedeniyle, 14. maddenin bu tarihe kadar hukuki varlığını sürdürüyor olması karşısında, SMK’nin kabul tarihi konusunda kanun koyucunun iradesi 22.16.2016 tarihinde ortaya çıktığından, Kanun Koyucunun asıl amacının geçmişe etkili olacak şekilde kullanmama sebebiyle markanın iptalini öngördüğünün kabulünün gerektiği, Kanunun kabulünden sonra ve henüz yürürlüğe girmesinden önce, yürürlük konusunda öngörülemeyen AYM kararı ile ortaya çıkan kanun boşluğunun bu şekilde doldurulması gerektiği (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 14.06.2019 tarih, 2019/1765 E 2019/4421 K), Yargıtay’ın bu konudaki içtihadı karşısında Kanunda öngörülen beş yıllık sürenin, kanunun yürürlük tarihinden itibaren işletilmesi gerektiği yönündeki itirazın yerinde olmadığı, iptali talep edilen … sayılı “…” markasının tescilinin 17.05.2012 tarihinde gerçekleştiği, buna göre markanın tescil tarihinden itibaren 5 yıldan daha uzun bir süre geçtiğinden markanın dava tarihinden önceki 5 yıl içinde, kapsamındaki hizmetlerin tamamı için, Türkiye’de ciddi biçimde kullanımının gerçekleştiğinin davalı tarafça ispatlanması gerektiği, dosya kapsamında bulunan delillere göre dava konusu markanın kapsamındaki hizmetler açısından kullanımının ispatı külfetinin davalı tarafca yerine getirilmediği anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf itirazlarının reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin istinaf itirazlarına gelince, somut uyuşmazlığın konusu, davalıya ait … sayılı “…” markasının, tescil kapsamında bulunan hizmetlerin tamamı için kullanılmaması nedeniyle, 6769 sayılı SMK’nın 26/1(a) maddesi uyarınca iptali talebine ilişkin olup mahkemece yukarıda anılan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 9/2(a) bendine göre, “Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması” da Kanunun 9/1. fıkrası anlamında markayı kullanma olarak kabul edilir. Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması, markanın asli ve ayırt edici unsurunun, farklı renk veya boyutta ya da önemsiz eklemelerle, şekillerle ya da önemsiz eksikliklerle birlikte kullanılmasıdır. Ancak, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda da değiniliği üzene, markanın asli ayırt edici konumda olan sözcük unsuruna yine ayırt edici niteliğe sahip ikinci bir kelime unsurun eklenmesi ve bu iki sözcüğün birlikte kullanılması halinde markanın “ayırt edici karakterinin değiştirildiği” kabul edilecektir. Bu kapsamda somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, davalının kullanımına ilişkin delil sunduğu ibarenin “… … …” olduğu iptali talep edilen markanın ise standart yazı karakterlerinde “…” ibaresinden oluştuğu görülmektedir.
Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda, davalı tarafından sunulan belgelerdeki kullanımlarda yer alana “…” ibaresinin Türkçede “yönetim” anlamına gelen tanımlayıcı bir unsur olmasının yanısıra logo üzerinde “… …” ibaresine göre küçük boyutlarda ve geri planda kullanıldığından bu kullanımların asli ayırt edici unsuru “… …” ibareleri olduğu, bu ibarelerin her ikisinin de İngilizce ibareler olup “…” ibaresi “sonraki, ertesi, gelecek” gibi anlamlara gelirken “…” ibaresinin “kademe, düzey, seviye” anlamlarına geldiği, ibarelerin belirtilen münhasır anlamlarının yanısıra “… …” ibareleri birlikte “sonraki seviye, sonraki aşama” anlamlarına geldiği ve anlamlı bir bütün oluşturduğu belirlenmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle, davalı tarafça kullanıma dair delil sunulan “… … …” ibareleri ile logosunun kullanımlarının, dava konusu … sayılı “…” markasının ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenle de iptali talep edilen “…” markasının, tescil kapsamında bulunan hizmetlerin tamamı için, dava tarihinden geriye doğru beş yıllık süre içerisinde, 6769 sayılı SMK’nın 9. maddesinde gösterildiği biçimde, davalı tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanımının ispatlanamadığı, bu nedenle aynı Kanunun 26/1(a) maddesi uyarınca tescil kapsamında bulunan hizmetlerin tamamı için markanın iptali koşullarının mevcut olduğu anlaşıldığından davanın kabulü yönünde hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne dair hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
Bu durumda Dairemizce HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmelidir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilen yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmemiş, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/11/2020 tarih ve 2018/441 E. – 2020/424 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
3-DAVANIN KABULÜ ile, … sayılı markanın kapsamında yer alan tüm mal ve hizmetler yönünden İPTALİNE,
4-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 179,90.TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 144,00.TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 15.000,00.TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00.TL bilirkişi ücreti, 134,50.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 73,40.TL tebligat ve posta giderleri toplamı 2.007,90.TL yargılama gideri, 44,40.TL peşin harç, 44,40.TL başvurma harcı, 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harç tutarı eklenerek oluşan toplam 2.245,3‬0 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı şirket tarafından herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-Davalı şirket tarafından alınması gereken 179,90.TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60.TL’nin davalı şirketten alınarak Hazineye irat kaydına,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/03/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 26/04/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.