Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/423 E. 2023/383 K. 24.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/423 – 2023/383
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/423
KARAR NO : 2023/383
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2020
NUMARASI : 2019/156 E. – 2020/344 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 19/10/2020 tarih ve 2019/156 E. – 2020/344 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar vekillerince istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkili adına tescilli tanınmış “…” asıl unsurlu markaların bulunduğunu, davalı Şirketin … sayılı “…” ibareli marka başvurusunu yaptığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın davalı Kurum tarafından reddedildiğini, oysa taraf markaları arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, başvuruda yer alan “…” ibaresinin, müvekkili markalarının asli unsurunu teşkil ettiğini, dava konusu başvurunun ilk kelimesinin de bu ibare olduğunu ve ilk bakışta bu ibarenin dikkat çektiğini, dava konusu başvuruda farklı olarak yer alan “…” ibaresinin ise başvuruya yeterli ayırt ediciliği sağlamadığını, başvuru kapsamında 38, 41, 42 ve 45. sınıflarda yer alan hizmetlerin bulunduğunu, müvekkili markalarının da bu hizmetlerde tescilli olduğunu, müvekkilinin yaklaşık 50 yıldır sağlık sektöründe “…” markası adı altında hizmet verdiğini, Ankara’da özellikle sağlık sektöründe faaliyet gösterdiğini, Türkiye genelinde tanınan bilinen bir marka haline geldiğini, davalı tarafın hiçbir emek ve yatırım sarf etmeden kötü niyetli olarak müvekkilinin markasını kullanacağını, davaya konu olan markanın müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacağını, tüketici zihninde ilişkili ve bağlantılı marka oluşturacağını, davalının, müvekkilinin ayırt edici hale getirdiği “…” ibaresini kullanmasının tesadüf eseri bir durum olarak açıklanamayacağını, “…” markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağını, davaya konu markanın tescil edilmesi halinde müvekkilinin markasının oluşturduğu itibar ve olumlu algıyı risk altına sokacağını ileri sürerek, YİDK’in 2019-M-1881 sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın tescil başvurunun reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, taraf markaları arasında benzerlik olmadığını, “…” ibaresinin bağımsız ayırt ediciliğinin bulunmadığını, davacının çekişme konusu 38, 41, 42 ve 45. sınıftaki hizmetlerde markasının kullanımını ispatlamak zorunda olduğunu, davacı markasının sağlık hizmetlerinde kullanıldığını, daha sonra kullanılmayan hizmetleri kapsayacak şekilde yapılan marka tescillerinin yedekleme amaçlı olduğunu, başvurudaki asli unsurun bir bütün olarak “…” ibaresinden oluştuğunu, kelime anlamı ile tamlama içinde kullanılan “…” ibaresinin markada bağımsız ayırt ediciliğe sahip olmadığını, davacı markasının tanınmışlık seviyesine ulaştığını gösterir delillerin dosyada yer almadığını, marka başvurusunun kötü niyetli yapılmadığını, 2017 yılından itibaren “…” markasının herhangi bir uyuşmazlık oluşturmadan kullanıldığını, marka üzerinde kazanılmış haklarının olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının “…” ibareli marka başvurusu ile davacının “…” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sesçil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde başvuru konusu işaret ile davacı markası arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı mallar/hizmetler algısı oluşabileceği, yani markaların karıştırılabileceği, bu açıdan SMK’nın 6/1 maddesindeki koşulları oluştuğu, SMK’nın 6/4-5 maddesindeki tanınmışlık koşulları ile dava konusu başvurunun kötü niyetli yapıldığı veya haksız rekabet oluşturduğu şeklindeki iddiaların kanıtlanmadığı, davacı markalarının tescil tarihleri ile dava konusu başvuru tarihi arasında beş yıl geçmediğinden kullanım ispatı koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu …’in 2019-M-1881 sayılı YİDK kararının iptaline, dava konusu marka tescilli olduğundan sicilden terkin edilmesine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, başvuruya konu “…” ibareli marka ile itiraza ve açılan davada gerekçe olarak gösterilen “…” ibareli markaların bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle aralarında ilişkilendirilme ihtimali dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olmadığını, dosyaya sunulan bilirkişi raporunun da bu yönde bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, markanın hükümsüzlüğü yönünden davacının talebi olmadığı gibi dava dilekçesi içerisindeki açıklamalardan da hükümsüzlük talep edildiğine dair bir çıkarımda bulunulamayacağını, ön inceleme duruşmasında da uyuşmazlık konusunun “YİDK Kararı iptali” olarak tespit edildiğini, iddianın genişletilmesine muvafakat edilmediğine ilişkin itirazlarına rağmen ve hükümsüzlük ile alakalı delil, defi sunma hakkı verilmeden hükümde, hükümsüzlüğün de uyuşmazlık kapsamına alınıp hükümsüzlük kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, “…” ibaresinin iştigal konusu emtia açısından başlangıçtaki ayırt ediciliğinin zayıf bulunduğunu, 38, 41, 42, 45. sınıf hizmetler açısından potansiyel müşterinin dikkatinin yüksek olduğunu, uyuşmazlık konusu “…” marka başvurusundaki “…” kelimesinin, bir tamlama içinde gerçek anlamıyla kullanıldığını, markanın parçalara bölünerek benzerlik değerlendirilmesi yapılamayacağına dair ilkenin dikkate alınmadan markalar arasında karıştırılma ihtimali olduğu sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, kullanmama definde bulunduklarını, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda da, davacı markalarının uyuşmazlık konusu emtiada hiç kullanılmadığının tespit edildiğini, bu durumda davacının uyuşmazlık konusu emtiada 5 yıldan uzun süreden beri kullanılmayan markalarının SMK’nın 19/2 uyarınca dikkate alınmaması gerekirken bunun yapılmamasının yasaya aykırı bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin 20.11.2017 tarihinde … sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 38,41,42 ve 45. sınıflarda yer alan hizmetlerin olduğu, başvurunun ilanına davacı Şirketin “…” asıl unsurlu markalarına dayalı olarak karıştırılma tehlikesi, tanınmışlık ve kötü niyet gerekçeleriyle itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazın reddedildiği, davacının önceki gerekçelerle bu karara yaptığı itirazın ise YİDK’in 01.03.2019 tarih, 2019-M-1881 sayılı kararıyla reddedildiği, YİDK kararının davacıya 04.03.2019 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere iki aylık hak düşürücü süre içinde açılan işbu davada, istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, davalı Şirkete ait … sayılı başvuru ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır. Zira, ilk derece mahkemesince dava yalnızca bu gerekçe ile kabul edilmiş, tanınmışlık ve kötü niyetli marka başvurusu iddiaları yerinde görülmemiş, ilk derece mahkemesine karşı yalnızca davalılar tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğundan, artık diğer hususların istinaf incelemesinde tartışılması mümkün değildir.
Somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği belirtilmiştir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvuru kapsamında 38,41,42 ve 45. sınıf hizmetler yer almaktadır. Davalı Şirket tarafından gerek marka başvuru dosyasında gerekse de işbu davada, davacı markalarının kullanılmadığı savunulmuştur. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda da, davacının itirazına mesnet markalarının yalnızca sağlık hizmetlerinde kullanıldığı, dava konusu başvuru kapsamında yer alan hizmetlerde ise kullanmadığı açıklanmıştır. Bu durumda, davacının itirazına mesnet … sayılı markalar, dava konusu başvuru kapsamında yer alan hizmetlerde kullanılmadığından, bu markaların karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde dikkate alınması mümkün değildir: Ancak, tescil tarihleri ile dava konusu başvuru tarihi olan 20.11.2017 tarihi arasında beş yıllık süre dolmayan diğer davacı markalarına karşı kullanmama definde bulunulması mümkün olmadığından, karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinde bu markaların göz önünde bulundurulması gereklidir. Buna göre, davacının söz konusu markalarının kapsamlarında yer alan 41,42 ve 45. sınıf hizmetlerle, dava konusu başvuru kapsamında yer alan 41,42 ve 45. sınıf hizmetler aynı/aynı türdür. Başvuru kapsamında yer alan 38. sınıf hizmetler ise başvuru kapsamında yer almadıkları gibi bu hizmetlerle benzer mal ve hizmetler de davacı markalarının kapsamlarında bulunmamaktadır. O halde, emtia benzerliğine ilişkin koşul, başvuru kapsamındaki 41,42 ve 45. sınıf hizmetler yönünden oluşmuş, 38. sınıf hizmetler yönünden de oluşmamıştır.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru standart karakterlerle yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Başvuruda başkaca bir ibareye ya da şekil unsuruna yer verilmemiştir. Bu haliyle dava konusu başvurunun asli unsurunu bir bütün olarak slogan niteliğindeki “…” ibaresi teşkil etmektedir. Davacının itirazına mesnet markaların asli unsurunu ise “…” ibaresi oluşturmaktadır. Zira, davacı markalarında farklı olarak yer alan “…” ibareleri tanımlayıcı nitelikte ya da yer adı olup, ayırt ediciliğe katkıları yoktur. … ibaresi, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu anlamına gelmekte olup, günlük dilde sıklıkla kullanılan bu kelimenin ayırt ediciliği oldukça zayıftır. Dava konusu başvurunun da slogan markası niteliğinde olup “…” ibaresinin markada tanımlayıcı olarak kullanıldığı, ortalama tüketici kitlesinin dava konusu başvuruyu bir bütün olarak “…” şeklinde algılayacakları ve başvuruda “…” ibaresinin öne çıkarılmadığı, dava konusu başvurunun tamamen davacı markalarından farklı bir algı yarattığı hususları hep birlikte gözetildiğinde markalar arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmayacağı, dava konusu başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı ve başvuru ile davacı markalarının ilişkilendirilmeyeceği değerlendirilmiştir. Öte yandan, her ne kadar davacı adına tescilli … sayılı “… ” ibareli bir slogan markası mevcut ise de bu marka yönünden emtia benzerliğine ilişkin koşul gerçekleşmediğinden, bu marka yönünden de karıştırılma tehlikesinden söz edilemeyecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince, dava konusu marka başvurusu ile davacının itirazına mesnet markalar arasında SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu YİDK kararının yerinde bulunduğu gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de, dava dilekçesinde yalnızca dava konusu YİDK kararının iptali ile … başvuru numaralı marka tescil talebinin reddine karar verilmesi talep edilmiş, bunun dışında tescili halinde dava konusu markanın hükümsüzlüğü talep edilmemiştir. Her ne kadar ön inceleme duruşmasında, davacı yanca tescili halinde davalı markasının iptali talep edilmiş ise de, aynı oturumda davalı Şirket vekilince iddianın genişletilmesine karşı çıkılmış olup, söz konusu tarihte yürürlükte olan HMK’nın 141. maddesi uyarınca ön inceleme aşamasında ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddianın genişletilmesi mümkün olduğundan, eldeki davanın konusu yalnızca YİDK kararının iptalidir. Zira mahkemenin, marka tescil talebinin reddine karar vermek gibi bir yetkisi olmayıp, dava dilekçesinin içeriğinde de davalı markasının hükümsüzlüğünün talep edildiğine dair bir açıklama bulunmamaktadır. Bu durumda, ilk derece mahkemesince davanın yalnızca YİDK kararının iptali istemine ilişkin olduğu gözetilerek, bu taleple sınırlı olarak karar verilmesi gerekirken, HMK’nın 26. maddesine aykırı biçimde talep aşılarak davalı markasının hükümsüzlüğüne de karar verilmesi doğru görülmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davalıların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … AŞ vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 19/10/2020 gün ve 2019/156 Esas 2020/344 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile kalan 135,50 TL bakiye karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından ilk derece mahkemesinde herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine, (HMK m.333),

8-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 32,50 TL posta masrafı, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 194,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
9-Davalı … AŞ tarafından istinaf aşamasında yapılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
10-Davalı … tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde anılan davalıya iadesine,
11-Davalı … AŞ tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde anılan davalıya iadesine,
12-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/03/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/04/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.