Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/282 E. 2022/1600 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/282
KARAR NO : 2022/1600
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/10/2020
NUMARASI : 2018/857 E. – 2020/386 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Cezai Şart

Taraflar arasında görülen davada Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 09/10/2020 tarih ve 2018/857 Esas- 2020/386 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili şirketin her türlü otomatik, mekanik, elektronik, endüstriyel kapı, döner kapı, fotoselli kapı, manuel kapı sistemleri, katlanır kapı, cam kapı sistemleri, yangın kapı ve sanayi kapıları gibi sistemleri, imalatı, montajı, ihracatı ve ithalatı işi ile uğraştığını, davalı tarafın ise 03/10/2016 tarihinden 07/08/2018 tarihine kadar müvekkili şirkette “Teknik Servis ve Otomasyon Sorumlusu” olarak çalıştığını, müvekkili ile davalı arasındaki iş ilişkisinin 07/08/2018 tarihinde sona erdiğini, davalı tarafın müvekkili şirket ile imzalamış olduğu 02/01/2017 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesinin 5. maddesinde yer alan “Rekabet Yasağı ve Gizlilik Hükümleri” uyarınca; işinden her ne suretle olursa olsun ayrılması sonrasında 2 yıl süreyle müvekkili şirketin faaliyet alanına giren işlerle uğraşmayacağını, aynı faaliyet alanında rakip işletmede çalışmayacağını, rakip işletmeye ortak olamayacağını ve rakip işletme kurmayacağını kabul ve taahhüt ettiğini ancak davalı tarafın söz konusu taahhüdüne aykırı davrandığını, davalı tarafın …- … ticaret unvanı adı altında müvekkili şirket ile aynı faaliyet alanında hizmet vermekte olan rakip bir işletme açtığını, müvekkili şirkette çalışmış olan davacının tüm müşterilerini tanıdığını, davalı tarafın müvekkili şirket sayesinde edinmiş olduğu teknik bilgiyi, müşteri çevresini kendi çıkarı doğrultusunda imzalamış olduğu sözleşmeye aykırı olacak şekilde kullandığını, sözleşmenin ihlali üzerine davalı tarafa ihtarname keşide edildiğini ileri sürerek, şimdilik 10.000 TL cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 09/03/2020 tarihli dilekçesi ile alacak taleplerini 26.974,95 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacı şirket bünyesinde servis elemanı olarak çalıştığını, rekabet yasağı hükümlerinin müvekkilinin davacı şirket nezdinde çalışmaya devam ederken yapılan iş sözleşmesinde yer aldığını, müvekkilinin rekabet yasağına aykırı hiçbir davranışı bulunmadığını, sözleşme kapsamındaki rekabet yasağı hükümlerinin müvekkilinin Anayasal çalışma hakkını elinden almaya yönelik olduğunu, hakkaniyete aykırı olarak ekonomik geleceğini tehlikeye düşürecek nitelikte bulunduğunu, rekabet yasağının sürdürülmesinde işverenin gerçek bir yararı kalmadığını, belirlenen cezai şartın düşük ücretle çalışan müvekkili açısından fahiş olduğunu, rekabet yasağı kaydındaki coğrafi sınırlamaların kapsam itibariyle geçersiz bulunduğunu, davacının zarara uğrama ihtimali bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, 6098 sayılı TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçinin, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceği, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığının yeterli olduğu, davalının, davacı iş yerinde 03/10/2016-07/08/2018 tarihleri arasında “teknik servis ve otomasyon sorumlusu” olarak çalıştığı, taraflar arasındaki rekabet yasağı hükmünü içeren iş sözleşmesinin ise 02/01/2017 tarihinde akdedildiği, anılan sözleşmenin 07/08/2018 tarihinde davalının emekliye ayrılması ile son bulduğu, bu halde davalının istifasının haklı nedene dayandığı, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için davalının iş akdini haksız olarak feshetmiş olması aranacağı, dava konusu olayda bu şartın gerçekleşmediği, öte yandan davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında edindiği ticari sırları kendi faaliyeti çerçevesinde kullanması ve bu durumun önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalini doğurması gerektiği, davacı anonim şirket olup, davalı ise basit usulde vergi mükellefi olarak çalıştığı, rekabet yasağı kaydının tarafları, iş hacimleri nazara alındığında dahi davalının, davacı şirket ticari sırlarını kullanarak davacı şirkete önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunmadığı, bu sebeple de rekabet yasağının kaydının bu sebeple de geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, davalının, müvekkil şirketin önemli gelir kaynaklarından olan teknik servis bölümünün sorumlusu olarak çalıştığını, görevi itibariyle davalının müvekkil şirketin tüm müşterilerini, üretmiş olduğu tüm kapıların teknik özelliklerini ve satılan kapıların yerlerini bildiğini, dolayısıyla müvekkil şirket ile davalı arasında iş akdinin sonlanması sonrasında da rekabet etmeme sözleşmesinin imzalanmasında müvekkil şirketin açıkça korunmaya yarar bir menfaati bulunduğunu, mahkemece davalının kötüniyetli olup olmadığı yönünde herhangi bir inceleme yapılmadığını, davalının müvekkili ile imzaladığı iş sözleşmesini 07.08.2018 tarihinde sonlandırdığını, müvekkili şirketten ayrıldıktan iki gün sonra kendi iş yerine açan davalının alenen kötüniyetli olduğunu, müvekkil şirketçe davalıya iş akdinin sonlanması sonrasında kıdem tazminatı da ödendiğini, ödenen tazminat tutarı göz önünde bulundurulduğunda davalının, müvekkil şirketten ayrıldıktan bu kadar kısa bir süre sonra çalışma ihtiyacının ortaya çıkmadığını, davalının aslen çalışmakta iken kurduğu kendi iş yerinde çalışmak, istifa etme niyetinde olmasına rağmen kıdem tazminatını tahsil etmek ve müvekkil şirketle imzaladığı rekabet sözleşmesini bertaraf etmek amacıyla kendisine kanunen tanınmış olan bir hakkı açıkça kötüniyetli olarak kullandığını, diğer taraftan müvekkil şirketin bir anonim şirket olduğu davalının ise şirket kurmaksızın basit usulde vergi mükellefi olarak çalıştığı ve bu sebeple davalının müvekkil şirkete zarar verme ihtimalinin bulunmadığı gerekçesinin de kabul edilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık iddiasına dayalı cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin 444. maddesinde; fiil ehliyetine sahip olan işçinin işverene karşı sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten , özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunları dışında rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceği, aynı maddenin 2. fıkrasında ise rekabet yasağı kaydının ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları yada işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverenin önemli bir zararına zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olacağı düzenlenmiştir. Rekabet yasağına aykırılıktan söz edilebilmesi için davacının zararının mutlak olarak doğması gerekmeyip zarar doğması ihtimalinin bulunması yeterlidir.
Aynı Yasa’nın 445. maddesinde de, rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağı, aynı maddenin 2. fıkrasında ise, hâkimin, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabileceği belirlenmiştir. Burada hakime aşırı nitelikteki rekabet yasağının kapsamını veya süresini sınırlama yetkisi verilmiştir.
Rekabet yasağı yükümlülüğünün sona ermesi ise TBK’nın 447. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre rekabet yasağı, işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının olmadığı belirlenmişse sona erer. Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; davacı ile davalı arasında imzalanan 02.01.2017 tarihli iş sözleşmesinin 5.5 maddesinde, “Personel, işverene karşı sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde işverenle rekabet etmekten, başka rakip işletmede çalışmaktan, rakip işletme ile başka türden menfaat ilişkisine girmekten kaçinır. Ayrıca personel, şirket yönetim kurulunun oy birliği ile vereceği muvafakat kararı olmadan, şirketin uğraştığı ticaret dalında ne kendi ve ne de bâşkası hesabına iş göremeyeceği gibi başka bir ışletmeye mesuliyeti tahdid edilmemiş ortak, komanditer ortak veya anonim ya da limited şirketin azası sıfatıyla da iştirak edemez. Bu hususlara aykırı davranış halinde ise, şirket, tazminat veya tazminat yerine, yapılan işlemin şırket adına yapılmış sayılması ve üçüncü şahıslar hesabına akdedilen sözleşmeden doğan menfaatlerin şırkete aidiyetini talep edebilir. Bahsi geçen rekabet yasağı için, çalışma ilişkisi sürdüğü müddetçe devam edeceği gibi “başka bir işletmeye mesuliyeti tahdid edilmemiş ortak, komanditer ortak veya anonim yada limited şirketin azası sıfatıyla da iştirak edilemeyeceği” sınırlaması her ne gerekçeyle çıkılırsa çıkılsın, işten çıktığı/çıkarıldığı tarihi takip eden iki (2) tam yıl boyunca aynı şartlarla devam eder. Rekabet Yasağı yukarda bahsi geçen tüm çalışma ve ticari faaliyet dallarını, görevlerin ihtiva ettiği işleri kapsadığı ve bunlarla sınırlandırıldığı gibi, yasak bölgesel olarak da Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi, Âkdeniz Bölgesi ve Karadeniz Bölgesi sınırları dâhilinde uygulanır. Personel bu maddeye ve hükümlerine karşı her herhangı bir iptal, butlan, fesih veya benzeri her türlü dava açma hakkından. açıkça ve gayrikabili rücu olarak feragat etmiştir.” düzenlemesi mevcuttur. Müteakip bent ise “Personel iş bu sözleşmenin 5 ve alt maddelerinde yer alan düzenlemelerden herhangi birine veya tümüne aykırı hareket eder ve ihlalin ispatlanması halinde, işveren, işçinin aldığı son brüt ücreti üzerinden 5 (beş) ay tutarında herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksınız bir cezai şart ödemeyi peşinen kabul ve beyan eder. İşveren bu ihlalden dolayı uğradığı zararlar nedeniyle, ayrıca, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca tazminat ve/veya dava haklarını saklı tutar. İşbu maddede kararlaştırılmış cezai şartın ödenmesi işbu maddeyi veya işçiyi bu yöndeki diğer yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz. Tazminat veya tazminat yerine, yapılan işlemin şirket adına yapılmış sayılması ve üçüncü Şahıslar hesabına akdedilen sözleşmeden doğan menfaatlerin şirkete aidiyetini talep edebilir.” şeklindedir.
Görüldüğü üzere taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinde, TBK’nın 445. maddesinde belirtilen süre sınırlamasına uyulduğu, coğrafi sınır olarak Ege, Akdeniz, Karadeniz, İç Anadolu ve Marmara Bölgelerini kapsadığı, öte yandan konu bakımından da, davacı Şirketin faaliyet konusuna giren hiçbir işte çalışılamayacağının öngörüldüğü, bu hali ile sözleşmenin yer ve işlerin türü bakımından aşırı olduğu açıktır. Dairemizce kapsam bakımından aşırı nitelikte kabul edilen rekabet yasağına TBK’nın 445/2. maddesi gereğince müdahele edilerek rekabet yasağı sözleşmesi kapsamının, davalının davacı şirketle aynı ilde, davacı Şirkette çalıştığı pozisyonla aynı veya benzer pozisyonda çalışması olarak belirlenmiştir.
Bu kapsamı itibariyle rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olduğu kabul edilerek yapılan değerlendirmede ise davalının, 03.10.2016 tarihinde davacı Şirkette işe başladığı, davalının teknik servis ve otomasyon sorumlusu olarak çalıştığı, görevi itibariyle davacının işlerine, teknik bilgilerine ve müşteri bilgilerine vakıf olabilecek pozisyonda çalıştığı, 07.08.2018 tarihinde emeklilik gerekçesi ile davalının işten ayrıldığı, işten ayrılmasından iki gün sonra 09.08.2018 tarihinde vergi kaydının yapıldığı, davalının faaliyet alanının asansörlerin, otomatik ve döner kapıların bakım ve kurulumu dahil kurulum işleri olduğu, bu kapsamda Ankara ilinde teknik servis hizmeti de verdiği, buna göre davalının, davacı ile aynı şehirde ve aynı faaliyet alanında, davacı nezdindeki işinden ayrılmasından iki gün sonra iş yeri açtığı, bu kapsamda TBK’nın 445/2. maddesince verilen yetki doğrultusunda kapsamı belirlenen rekabet yasağı sözleşmesine, davalının aykırı davrandığı kanaatine varılmıştır.

Her ne kadar ilk derece mahkemesince, taraflar arasındaki hizmet ilişkisinin davalının emekliye ayrılması ile son bulduğu, bu halde davalının istifasının haklı nedene dayandığı, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için davalının iş akdini haksız olarak feshetmesinin aranacağı, dava konusu olayda bu şartın gerçekleşmediği, ayrıca davacının anonim şirket olduğu, buna karşılık davalının ise basit usulde vergi mükellefi olarak çalıştığı, tarafların, iş hacimleri nazara alındığında davalının, davacı şirketin ticari sırlarını kullanarak davacı şirkete önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan değerlendirmeler, yerinde görülmemiştir. Zira, yukarıda belirtildiği üzere TBK’nın 447. maddesinde, rekabet yasağının sona ermesi için işçinin haklı feshi aranmamış, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından sözleşmenin feshi halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiştir. Davalının emeklilik nedeni ile işten ayrılması, işverene yüklenebilecek bir neden olmadığından, bu nedenle sözleşmenin feshi rekabet yasağını ortadan kaldırmaz. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16.02.2017 tarih, 2016/1667 E., 2017/871 K. sayılı ilamı da bu yöndedir. Diğer taraftan, rekabet yasağının ihlali için davacının zararının mutlak olarak doğması gerekmeyip zarar doğması ihtimalinin bulunması yeterli olup, davalının rekabet yasağına aykırı davranması nedeniyle davacının zararının doğma ihtimali bulunduğundan, davacının anonim şirket olması, davalının ise basit usulde vergi mükellefi olarak çalışması nedeniyle davalının, davacıya önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunmadığı yönündeki mahkeme gerekçesi de yerinde olmamıştır.
Davalı tacir olmadığından, TTK’nın 22. maddesi somut olaya uygulanamayacak olup, somut olaya uygulanması gereken TBK’nın 182. maddesine göre taraflar cezai şartın miktarını serbestçe belirleyebilirler, ancak hakim aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.Tarafların mali ve sosyal durumları, asıl borcun ifa edilmesi halinde davacının elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı fayda dikkate alındığında, taraflar arasında kararlaştırılan son aylık brüt ücretin 5 katı tutarında cezai şart miktarının fahiş olduğu, cezai şarttan bir miktar hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Dairemizce aylık maaş tutarı gözetilerek 15.000,00 TL’lik cezai şart miktarı hak ve nasafet ilkesine uygun bulunarak, bu miktar cezai şart alacağının davalıdan alınmasına karar verilmiş, Yargıtay 11. HD.nin 24/09/2019 tarih ve 2018/502 E. 2019/5746K. sayılı kararında da kabul edildiği üzere takdiri indirim yapılması nedeniyle davacı aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2 maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09/10/2020 tarih ve 2018/857 Esas – 2020/386 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın Kısmen KABULÜ ile 15.000,00 TL cezai şartın dava tarihi olan 28/11/2018’den itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Alınması gereken 1.024,65 TL nispi karar ve ilam harcından, peşin alınan 170,78 TL ile 290,00 TL ıslah harcının mahsubu ile kalan 563,87 TL bakiye karar harcının davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan kabul edilen kısım yönünden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Cezai şart alacağından takdiri indirim yapılması nedeniyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği gözetilerek bu yönden davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1500,00 TL bilirkişi ücreti, 102,00 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 56,50 TL tebligat ve posta masrafı, 148,60TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 1.807,10 TL yargılama giderine ilk derece mahkemesinde alınan başvurma harcı 35,90 TL, peşin harç 170,78 TL, ıslah harcı 290,00 TL eklenerek toplam 2.303,78 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
8-Davacının istinaf başvurusu kabul edildiğinden peşin alınan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının davacıya iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 15/12/2022 tarihinde 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/01/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip