Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/212 E. 2021/756 K. 28.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/03/2020
NUMARASI : ….

DAVANIN KONUSU : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/03/2020 tarih ve… K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkilinin 24.09.2014 tarihinde kurulduğunu, yenilikçi … projeler geliştirdiğini, “… …” ibaresinin müvekkili ile özdeşleştiğini, müvekkilinin anılan ibarenin marka olarak tescili için başvurduğunu, … numaralı başvurunun, davalı şirketin…. numaralı ve “…+ŞEKİL” ibareli markalarına dayalı itirazı sonucunda, diğer davalının…. sayılı YİDK kararı ile reddedildiğini, oysa redde gerekçe olan “…” ibaresinin …. İstanbul bünyesinde bir işlem platformu sisteminin adı olduğunu, iki markanın faaliyet ve kullanım alanlarının tamamen farklı bulunduğunu, markada geçen “…” ibaresinin, faaliyet gösterdikleri “…” alanın kısaltması olduğunu, “IS” ibaresinin “İstanbul’u” temsil ettiğini, “…” ibaresinin ise “…” ibaresinin kısaltması olarak tasarlandığını, bu nedenle müvekkilinin “… …” markasının “… İstanbul Teknoloji” ibaresinin kısaltması şeklinde oluşturulduğunu, aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanının kök unsuru olduğunu, özgün nitelikte bir marka bulunduğunu, bir bütün olarak redde gerekçe gösterilen marka ile aynı ya da benzer olmadığını ileri sürerek, davalı …YİDK kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, tarafların markalarının kullanılacağı 38, 41 ve 42. sınıftaki tüm hizmetler ile 09 ve 35. sınıftaki bir kısım mallar ve hizmetler yönünden, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma olasılığının bulunduğu, başvuru kapsamında yer alan ve farklı olan 09. sınıftaki diğer ürünler ve 35/06. sınıf diğer hizmetler yönünden, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşullarının, davalı şirket yararına oluşacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, müvekkili ile davalı tarafın iştigal alanının ve dava konusu markaların kullanım alanlarının tamamen birbirinden farklı bulunduğunu, müvekkilinin Eylül 2014’te faaliyetine başladığını, davalı markasının ise Kasım 2015’te hayat bulduğunu, dolayısıyla müvekkilinin markasının davalının markasından çok daha önce kullanılmış olup, müvekkilinin davalının markasının ününden yararlanma gibi bir düşüncesinin bulunmadığını, dava konusu iki markanın kesinlikle iltibas oluşturmadığını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka ile ilgili Kurum kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve davacının marka tescil başvurusunun “…”, davalının itiraza dayanak markalarının ise “…” asıl unsurlu olduğu, dolayısıyla ibareler yönünden taraf markalarının benzer bulunduğu, tarafların markalarını kullanacağı 38, 41 ve 42. sınıftaki tüm hizmetler ile 09 ve 35. sınıftaki bir kısım mallar ve hizmetler yönünden, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin olduğu, başvuru kapsamında yer alan ve farklı olan 09. sınıftaki diğer ürünler ve 35/06. sınıf diğer hizmetler yönünden ise 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşullarının, davalı şirket yararına oluştuğunun “işbu davada kanıtlandığı”, zira mahkemece karar yerinde belirtildiği ve bilirkişi raporunda da bildirildiği üzere, davalının 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile kurulduğu, sermaye piyasalarındaki tüm borsaları tek çatı altında toplayan ve sermaye piyasalarını ilgili mevzuat çerçevesinde yöneten yegane özel hukuk tüzel kişisi olduğu, davalı tarafından yürütülen,“…” olarak adlandırılan ve milli bir proje olarak kabul edilen “Teknoloji ile Dönüşüm Programının” Türkiye’de “…” sistemi adı ile bilindiği, projenin başlangıç tarihinin 30.11.2015 olduğu, iş bu başvuru tarihinden önce söz konusu proje ile yeni bir döneme geçilmiş bulunduğu, ulusal çapta yayın yapan basın yayın kuruluşları tarafından bu konuda haberler yapıldığı, “…” sisteminin tüm ekonomi ve iş dünyasını etkilemesi nedeniyle bilinirliğinin yüksek olduğu, davacının başvuru tarihi itibariyle Türkiye’deki ilgili müşteri çevresinde ulaştığı bilinirlik düzeyi, reklam değeri, imajı ve hafızalarda edindiği yer ile işaret olarak piyasada tek bulunması, orijinal bir işaret olması, reklâm değerinin yüksek ve gücünün kuvvetli bulunması, bilinirlik derecesinin ilgili sektörün dışına da taşmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalı tarafından “…” asıl unsurlu başvurusunun bu biçimiyle tescilinin, davacının tanınmış markasını taşıyan ürünler için tüketiciler/hizmetten yararlananlar nezdinde tesis ettiği imaj, güven ve hatırlanırlıktan haksız olarak istifade edilmesi, davacının reklâm gücünden haksız biçimde yararlanılması, davacının markasının ayırt etme gücünün yavaş yavaş yok olup, sulandırılması sonucunu doğuracağı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 28/05/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 28/05/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip