Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1926 E. 2022/863 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/01/2021
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : Maddi ve Manevi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28/01/2021 tarih ve 2014/1194 E. – 2021/56 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacılar vekili, davalının, müvekkili şirketlerde çalışan işçileri, müvekkili şirketlerin ticari sırlarına ve müşteri potansiyeline sahip olmak amacıyla işletmesinde istihdam etmek üzere mevcut iş akdi ilişkilerini bozmaya yönelik teşvik ve tahrik eylemini işlediğini, davalının, teşvik ve tahrik eylemini işlemesi sonucunda bozulan akdi ilişkiden çalışanları kendi işletmesinde istihdam etmek suretiyle, ekonomik bir fayda sağladığını, bazı işçilerin, 2013 yılı öncesi, bazılarının da 2013 yılı içinde, müvekkili şirketlerde çalışırlarken, ya istifa ettiklerini ya da çeşitli bahanelerle iş akitlerinin işverence feshedilmesine neden olarak işten ayrıldıklarını, bu kişilerin işten ayrıldıktan sonra davalı şirket bünyesinde çalışmaya başladıklarını, … isimli eski çalışanın ise davalı firmaya ortak olduğunun tespit edildiğini, ayrıca müvekkili şirket bünyesinde muhasebe biriminde uzunca bir süredir çalışan ve şirketlerin her türlü ticari sırlarını bilen … isimli eski çalışanı da davalının gayri resmi yoldan işe aldığı bilgisinin kendilerine ulaştığını, yine davalı şirketin, müvekkili şirketlerin diğer çalışanlarını da ayartmaya çalıştığını, böylece eski çalışanların ve davalının “rekabet etme yasağına” aykırı hareket ettiklerini, çünkü, tarafların aynı iş kolunda faaliyet gösterdiklerini, dahası müvekkil şirketlere ait “…” ve “… …” isimli ürünler ile davalı şirket tarafından pazarlanan “…” ve “……..” isimli ürünlerin muadil yani rakip ürünler olduğunu, 4857 sayılı İş Kanununun 23.maddesinden de söz edilerek davalı firmaya çekilen ihtarnamelere karşın, halen eski işçilerle çalışmaya devam ettiğini, T.T.K.nun 56. maddesine göre haksız rekabet oluşturan bu eylem nedeniyle, müvekkil işirketlerin cirolarında ve karlılığında ciddi kayıplar oluştuğunu, yeni alınan işçiler nedeniyle yeni eğitim masraflarının yapıldığını, tanıtım ve pazarlama yetisinin azaldığını ve davalının pazar payının da arttığını ileri sürerek, şimdilik 10.000,00 TL maddi, 75.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 14.02.2020 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 509.224,31 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, iş başvurusunda bulunan kişilerin tamamının kendi özgür iradeleriyle müvekkili firmada çalışmak istediğini, müvekkilinin davacılar tarafından keşide edilen ihtar sonucunda, ihtarnamede ismi geçen personelle görüşme yaptığını, bu görüşmeler sonucu bir çok personelin işine son verildiğini, müvekkili firmada çalışmaya başlamadan önce davacı firmada çalışan … isimli personelin, müvekkili firmadan ayrılarak davacılardan … ilaç firmasında tekrar çalışmaya başladığını, bu hususun davacının iddiasını çürüten bir husus olduğunu, ayrılan personelin aynı iş kolunda başka bir firmada çalışamayacağı iddiasının, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, keza “…” ve “… …” isimli ürünlerin, her ilaçta olduğu gibi muadili olmasının gayet normal bulunduğunu, davacının bir kısım personel için eğitim harcaması yaptığı iddiasının kabul edilemez olduğunu, zira davacıların kendi ilaçlarının tanıtımını yapmak için, çeşitli otellerde davetler düzenlediklerini ve doktorları çağırdıklarını, bu tanıtımların başında duran personel adına, giderlerin karşılaması amacıyla, firma personelinin hesabına gönderilen paralar olduğunu, bu ödemelerin, eğitim gideriymiş gibi gösterildiğini, bu eğitimin içeriğinin açıklanması gerektiğini, davacıların eski personelinin ne gibi ticari sırlara vakıf olduğunun da açıklanmaya muhtaç bulunduğunu, rekabetin ticarette normal olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacı şirketlerden … bünyesinde iken 07.03.2011 tarihinde ayrılan personel …’ün, diğer ortağı … … ile birlikte, 21.03.2013 tarihinde davalı rakip firma … … Ltd. Şti.ni kurduğu, davalı firmanın kurulduğu 2013 yılı itibariyle dosya kapsamına göre faaliyet alanında (tıbbı ilaç), davalıya oranla yaklaşık on yıllık deneyime sahip bir firma elamanının istihdam edilmesi ticari faaliyetin bir gereği olsa da, istihdam koşulları ve süreci, istihdam sonrası, çalışanları ayrılan firmadaki olumsuzlukların da göz önüne alınması gerektiği, 2011 yılında ayrılan davalı firma ortağı … ve 2012 yılında ayrılan … dışındaki davacılar çalışanlarının 2013 yılı sonu, 2014 yılı başlarında (Ekim-Kasım 2013 Ocak-Şubat 2014) somut bir gerekçe göstermeden işten ayrıldıkları, yine ayrılan personelin çoğunluğunun (dördü 03.01.2014 olmak üzere) 2013 yılı Kasım ayı ve 2014 yılı Ocak ve Şubat aylarında davalı firmada işe başladıkları, davacı şirketlerin çalışanlarının en azından bir kısmının “organize bir biçimde” izlenimi yaratacak şekilde, aynı gün ayrılmaları, aynı gün davalı şirkette işe başlamaları, keza yine bir çoğunun, bir birine yakın zaman dilimi içinde davacı şirketten ayrılması ve davalı şirkette işe başlamasının bu kişiler arasında en azından bir fikir birliği oluştuğu, keza tamamına yakınının (bir iki istisna dışında) davalı firmada işe başlamasının tesadüfle açıklanamayacağı, davacı firmadan ayrılmaların ve davalı firmada işe başlamaların yoğunlaştığı 2013 ve 2014 yıllarında, 2012 yılına oranla hem net satış rakamlarında hem de karda belirgin düşüşler olduğu ve bu durumun 2015 yılında da etkisini gösterdiği, 2016 yılında toparlanma ve yükseliş başladığı, davalı firmanın kurulduğu yılı takip eden 2014 ve 2015 yıllarında net satış ve karında iki üç kat artışlar gözlenirken 2016 yılında, davalı firmada düşüş başladığı, maddi bir delil niteliğini taşıyan bu rakamlar dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde “haksız rekabet” koşullarının oluştuğunun kabulünün gerektiği, … verileri uyarınca, davacı şirketin 2013 ve 2014 yılı zararının 509.224,31 TL olduğu, diğer zararların ise ispatlanamadığı, davacılar vekilinin bilirkişi raporunda belirlenen miktar üzerinden maddi tazminat davasını ıslah ettiği gerekçesiyle davacıların maddi tazminat davasının kabulü ile 509.224,31 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, manevi tazminat kısmen kabulü ile 15.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili, müvekkilinin haksız rekabet teşkil edecek şekilde bir ayartma eyleminin bulunmadığını, bu iddianın ispat edilmesi gerektiğini, davacıların, kendi çalışanlarının işten ayrılarak davalı müvekkil nezdinde çalışmaya başladıklarını iddia ettiğinden, somut olayda “akdin usulüne uygun bir şekilde sona erdirilmesine teşvik ve tahrik etmek” şeklindeki ayartma eyleminin olup olmadığı, varsa da bunun TTK 54. madde kapsamında haksız rekabet edip etmeyeceğinin öncelikle tespit edilmesi gerektiğini, sadece ayartma eyleminin varlığının haksız rekabet oluşması açısından yeterli olmadığını, davacıların iki ayrı şirket, iki ayrı tüzel kişilik olduğunu ancak davanın başından sonuna kadar tek şirket, tek kişi gibi değerlendirildiğini, … …. Şti’den ayrılan toplam 10 kişiden yalnızca 5 kişinin istifa ederek işten ayrıldığını, bu 5 kişi içinde, davacı şirketten ayrılmalarında davalı müvekkilinin teşvikinin olduğuna dair somut bir delilin dosya kapsamında bulunmadığını, davacılardan …. ……. Şti.’den ayrılan 5 işçinin tamamı açısından davalı müvekkilinin teşviki ile ayrılıp ayrılmadıkları hukuken tartışılabilir durumda olmadığını, bu durumda işçilerin davalı müvekkil tarafından ayartıldıklarına dair dosya kapsamında hiçbir delil bulunmadığını, somut olayda bir ayartma eyleminin varlığı bir an için kabul edilse dahi söz konusu eylemin haksız rekabet teşkil etmediğini, zira, haksız rekabetin varlığı için ayartma eyleminin tek başına yeterli olmadığını, ayartma eyleminin TTK m. 54 kapsamında değerlendirilebilmesi için öncelikle rekabeti etkileyecek nitelikte olması ve kötü niyet içermesi gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ve dolayısıyla mahkeme gerekçesinde davacı şirketlerin tek bir şirket gibi değerlendirildiğini ve işten ayrılan işçi sayısının da bu nedenle yekün şekilde saptandığını, yerel mahkeme tarafından, davacının usuli eksikliklerine rağmen usulden ret kararı verilmesi gerekirken, usulü eksiklikler gözardı edilmiş ve taleple bağlılık ilkesinin de dışına çıkılarak hesaplama ve saptama yapılarak hatalı şekilde hüküm kurulduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ve hükümde … verileri uyarınca saptanan 509.224,31 TL zarar miktarının dikkate alındığını, … verileriyle sonuca gidilemeyeceğini, ayrıca yekün bir hesaplama yapılmış olup bu durum taleple bağlılık ilkesine de aykırı olduğunu, dosyada yapılan tüm bilirkişi incelemelerinin ……. kayıtları, ticari defterleri üzerinde yapıldığı halde diğer davacı lehine de davanın kabulüne karar verildiğini, …….. çalışanlarının da ……. çalışanı gibi gösterilmeye çalışıldığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacı tarafça, çalışanlarının davalı tarafından ayartılarak kendi bünyesinde çalışmalarının sağlandığını ve bu eylemlerin haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, işbu davayı açmış, yukarıda yapılan özetten anlaşılacağı üzere ilk derece mahkemesince de, davacılar çalışanlarının 2013 yılı sonu, 2014 yılı başlarında somut bir gerekçe göstermeden işten ayrıldıkları, yine ayrılan personelin çoğunluğunun davalı firmada işe başladıkları, davacı şirketlerin çalışanlarının en azından bir kısmının “organize bir biçimde” izlenimi yaratacak şekilde, aynı gün ayrılmaları, aynı gün davalı şirkette işe başlamaları, keza yine bir çoğunun, bir birine yakın zaman dilimi içinde davacı şirketten ayrılması ve davalı şirkette işe başlamasının bu kişiler arasında en azından bir fikir birliği oluştuğu, keza tamamına yakınının davalı firmada işe başlamasının tesadüfle açıklanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, mahkemece iki farklı tüzel kişiliğe sahip olan şirketler tek şirketmiş gibi değerlendirilmiş ve buna göre sonuca varılmıştır. Oysa, davacı şirketler yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılarak sonuca varılması gerekmektedir.
Davalı Şirketin, davacıların işçilerini ayarttığına dair somut başkaca bir delil dosya kapsamında yer almayıp, yalnızca çok sayıda işçinin yakın tarihlerde davacılardan ayrılarak, davalı şirkette işe başlamaları nedeniyle haksız rekabetin varlığı kabul edilmiştir. Ancak dosya kapsamından, davacı … şirketinden toplam 10 kişinin ayrıldığı, bunların bir kısmı istifa etmişken bir kısmının ise davacı tarafından iş akitlerinin feshedildiği, ayrılan işçilerin bir kısmının davacıya karşı işçi alacakları nedeniyle davalar açtıkları ve bu davaların lehlerine sonuçlandığı, davacı Şirketten ayrılan …’ın davalı Şirket kurulmadan önce 11.10.2012 tarihinde işten ayrıldığı, yine davacı Şirketten ayrılıp, davalı Şirkette çalışmayan işçilerin de bulunduğu, diğer davacı Şirketten ise beş işçinin ayrıldığı, bunlardan ikisinin iş akdinin davacı tarafından feshedildiği anlaşılmaktadır. Bir kısım çalışanların iş akitlerine davacı tarafından son verildiği ve başkaca bir delille de desteklenmediği gözetildiğinde, davacı … şirketinden 5-6, diğer davacı Şirketten ise 3 kişinin istifa ederek davalı Şirkette çalışmaya başlamaları haksız rekabet olarak değerlendirilemez. Zira, birçok Yargıtay kararında da vurgulandığı üzere soyut olarak bir ya da birkaç çalışanın işten ayrıldıktan sonra aynı sektörde başka bir firmada işe girmeleri haksız rekabet olarak değerlendirilemez. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 18/02/2015 tarih, 2014/16035 E., 2015/2148 K. Sayılı ilamında da “Davacı, diğer iddialarının yanında, ticari sırlarını bilen nitelikli personelinin, davalı tarafından ayartılarak davalı şirkette çalışmaya başladığını, bu suretle davalı şirketin müşterileri ile ilişiklerinin sona ermesine neden olduğunu ileri sürmüş, mahkemece de bu hususun haksız rekabet teşkil ettiği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. Somut olayda, davacı şirkette çalışan işçilerin, davacı şirketten ayrıldıktan sonra davalı şirkette çalışmaya başladığı dosyada bulunan belgelerle sabittir. Ancak davacı şirket çalışanlarının davalı şirkete geçmesi başlı başına haksız rekabet teşkil etmez. Aksinin kabulü Anayasa’nın 48. maddesi ile güvence altına alınan çalışma hürriyetinin ihlali anlamına gelir.” açıklamasına yer verilerek, aynı yönde değerlendirmeler yapılmıştır. O halde ilk derece mahkemesince, davacı Şirketlerin ayrı tüzel kişiliklere sahip oldukları, bu itibarla her Şirket yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerektiği, buna göre bu şirketlerden istifa eden bir kısım çalışanların davalı Şirkette işe başlamalarının tek başına haksız rekabet teşkil etmeyeceği, aksinin kabulünün çalışma hürriyetine aykırı olduğu, bunun dışında dosyada davalının, davacılar işçilerini ayarttığına dair de bir delil bulunmadığı, bir kısım çelişkili tanık beyanlarının da haksız rekabet iddiasını ispata yeterli olmadığı gözetilerek, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davalı Şirket vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28/01/2021 gün ve 2014/1194 E. – 2021/56 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcının, davacı … tarafından peşin olarak alınan 1.451,60.TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.370,90.TL karar kesinleştiğinde ve talep halinde anılan davacıya iadesine,
4-Davacı … tarafından yatırılan 8.525,51.TL ıslah harcının davacıya iadesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiklerinden maddi tazminat istemi yönünden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/4 maddesi uyarınca belirlenen 5.1000,00 TL, manevi tazminat istemi yönünden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AÜT’nin 10/3. maddesi uyarınca belirlenen 5.100,00.TL olmak üzere toplam 10.200,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan 530,00.TL tebligat ve posta masrafı, 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 692,10.TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip resen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalıdan peşin olarak yatırılan 8.952,44.TL istinaf karar ve ilam harcının, kararın kesinleşmesinden sonra ve talebi halinde davalıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 16/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 14/07/2022