Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/181 E. 2023/25 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/181 – 2023/25
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/181
KARAR NO : 2023/25
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/09/2020
NUMARASI : 2019/354 E. – 2020/179 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 23/09/2020 tarih ve 2019/354 E. – 2020/179 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … ile davalı şirket tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verdikleri anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin “…” ibareli tanınmış markaların sahibi bulunduğunu, anılan ibarenin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanının çekirdek unsurunu oluşturduğunu, davalı Şirketin “…” ibareli marka başvurusuna yaptıkları itirazlarının dava konusu YİDK kararı ile nihai olarak reddedildiğini, oysa taraf markaları arasında iltibas bulunduğunu, dava konusu başvurunun müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacağını ve müvekkilinin markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağını, dava konusu başvurunun asli unsurunu oluşturan ibarenin müvekkilince ticaret unvanı olarak kullanılmasının da tescil engeli teşkil ettiğini, davalı Şirketin kötüniyetli bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’ın 2019-M-8025 sayılı kararının iptali ile dava konusu başvurunun tescili halinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, dava konusu başvuruyu oluştran “…” ibaresinin müvekkilinin yetkililerinin soy ismi olduğunu, müvekkili ile davacı arasında acentelik sözleşmesi bulunduğunu, davacının müvekkilinin marka ve isminden haberdar olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacıya ait … ve … sayılı markalar ile dava konusu başvurunun, görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer oldukları, tescile konu hizmetlerin birebir aynı bulunduğu, dava konusu başvuru ile bahsi geçen davacı markaları arasında iltibas koşullarının gerçekleştiği, ayrıca davacıya ait markaların çekişme konusu hizmetler bakımından belirli bir bilinirliğe ulaştığının içerisinde sektörden kişilerin bulunduğu bilirkişi heyetince de tespit edildiği, bu hususun iltibas tehlikesini arttırıcı bir olgu olduğu, davalı marka sahibinin, davacı markalarının bilinirliğinden haksız avantaj sağlayacağı, davacının ticaret unvanının esas unsurunun “… …”, faaliyet alanının da “… hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler.” olduğu, davacının SMK’nın 6/6 maddesi kapsamında“… …” ibaresini “… hizmetleri. Finansal ve parasal hizmetler.” hizmetleri bakımından kullandığı ve bu hizmetler bakımından anılan madde koşullarının oluştuğu, kötü niyet iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 2019-M-8025 sayılı YİDK kararının iptaline ve dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … vekili, dava konusu marka ile davacının itirazına mesnet markaları arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığını, SMK’nın 6/5 maddesindeki koşulların da oluşmadığını, kötü niyet iddiasının ispatlanamadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığını, dava konusu başvurunun asli unsurunu oluşturan “…” ibaresinin müvekkili Şirketin yetkililerinin soyadı olduğunu, müvekkili ile davacı arasında acentelik sözleşmesi bulunduğunu, müvekkili Şirketin isim ve markasından haberdar olan davcaının işbu davayı açmasının iyiniyet ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığını, SMK’nın 6/5 maddesindeki koşulların oluşmadığını, aksi kabulün müvekkilinin ticari faaliyetlerinde soyadını kullanmasını engeller mahiyette bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine istemiştir.

GEREKÇE :Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin… sayılı, “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 36. sınıf hizmetlerin yer aldığı, davacı Şirketin “…” ibareli markalarına dayalı olarak başvuruya yaptığı itirazının YİDK’ın 2019-M-8025 sayılı kararıyla nihai olarak reddedildiği, anılan kararın davacı Şirkete 26/09/2019 tarihinde tebliğ edildiği ve işbu davanın iki aylık hak düşürücü süre içerisinde 18/11/2019 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesinin kabulü ve davalıların istinaf itirazları gözetildiğinde; taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava konusu “…” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet, …, … sayılı ve “…” asıl unsurlu markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında iltibas koşullarının oluşup oluşmadığı, aynı Kanun’un 6/5 ve 6/6 maddeleri uyarınca dava konusu başvurunun tescili engeli bulunup bulunmadığı noktasındadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408-409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, mahkemece alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 36. sınıf hizmetler, davacının itirazına mesnet …, … sayılı markaları kapsamında da aynen yer aldığından somut olayda emtia benzerliğine ilişkin koşulun gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Marka işaretlerinin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru “…”, davacının itirazına mesnet …, … sayılı markaları ise “… … …” ibarelerinden meydana gelmektedir. Dava konusu başvuru ile bahsi geçen davacı markalarında yer alan “…”, “geleceğe güvenle” “…” ibareleri ayırt ediciliği bulunmayan tali unsur niteliğinde bulunduklarından dava konusu başvurunun asli unsurunu “…”, davacının …, … sayılı markalarının asli unsurunu ise “…” ibaresi oluşturmaktadır. Görüldüğü üzere davacının anılan markalarının asli unsurunu oluşturan “…” ibaresi, dava konusu başvurunun asli unsurunu oluşturan ibare içerisinde aynen yer almaktadır. Ancak, yukarıda belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücünün de dikkate alınması gerekir. Bu anlamda, ayırt ediciliği düşük ibareler yönünden koruma düzeyinin düşük tutulması, diğer bir deyişle, ayırt ediciliği düşük ibarelerin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağının kabulü gerekmektedir. Somut olayda da, her ne kadar davacının yukarıda bahsi geçen markaların asli unsurunu oluşturan ” … ” ibaresi, dava konusu başvurunun asli unsurunu oluşturan ibare içerisinde aynen yer alsa da; “…” ibaresinin, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.01.2020 tarih, 2019/2468 esas, 2020/605 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, düşük seviyede ayırt ediciliğe sahip olması, dava konusu başvuruda yer alan “la” ibaresiyle yeterli ayırt ediciliğin sağlanması karşısında dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markaları arasında, emtia benzerliğine ilişkin koşulun gerçekleşmesine rağmen, marka işaretleri arasında benzerlik bulunmadığından, SMK’nın 6/1 maddesi anlamında iltibas koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmşıtır. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.01.2020 tarih, 2019/2468 esas, 2020/605 karar, 24.02.2021 tarih 2020/1809 esas 2021/1666 karar, sayılı ilamında da benzer değerlendirmeler yapılarak “… …” ve “…” ibareli markalar ile “…” asıl unsurlu markalar arasında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı kabul edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Ayrıca marka işaretleri ve yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde davacının ticaret unvanının asli unsurunu oluşturan “…” ibaresi ile dava konusu başvuru arasında benzerlik bulunmadığı kabul edildiğinden somut olay bakımından SMK’nın 6/5 ve 6/6 maddesindeki koşulların da oluşmadığı kanaatine varıldığından davacının bu yöndeki iddiaları da yerinde görülmemiştir.
Bu durum karşısında, mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet …, … sayılı markaları arasında, emtia benzerliğine ilişkin koşulun gerçekleşmesine rağmen, marka işaretleri arasında benzerlik bulunmadığından, SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca iltibas koşullarının oluşmadığı, aynı Kanun’un 6/5 ve 6/6 maddeleri anlamında dava konusu başvurunun tesciline engel bulunmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmamış, 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … vekili ile davalı Şirket vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 23/09/2020 gün ve 2019/354 E. – 2020/179 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 44,40.TL harçtan mahsubu ile bakiye 135,50-TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 15.000,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından ilk derece mahkemesinde sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davalı Şirket tarafından istinaf aşamasında yapılan 35,50-TL posta masrafı 148,60-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 181,10-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
8-Davalı … tarafından istinaf başvurusunda yapılan 148,60-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip resen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davalılar tarafından ayrı ayrı peşin olarak yatırılan 54,40’ar TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, kararın kesinleşmesinden sonra ve talebi halinde davalılara ayrı ayrı iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 19/01/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 29/01/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.