Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1775 E. 2023/1693 K. 22.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1775
KARAR NO : 2023/1693
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/09/2021
NUMARASI : 2020/352 E. – 2021/324 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : YİDK Marka Kararı İptali, Hükümsüzlük

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/09/2021 Tarih ve 2020/352 Esas – 2021/324 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … ve davalı… tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin 138834, 124664, 143105, 2003/13684, 2007/60909, 143111, 181768, 99/016983, 143110, 143107, 76708, 138845, 102059, 141664, 161451, 2014/35085, 2014/102601, 2014/102602, 2015/77661, 2015/89810, 2016/92935 sayılı ‘…’ ibareli markaların sahibi olduğunu, davalı şahsın, bu marka ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini 35.sınıfta marka olarak tescil ettirmek üzere davalı …’e başvuruda bulunduğunu, 2019/31529 kod numarasını alan başvurunun, Resmi Marka Bülteninde ilanı üzerine müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığına itirazda bulunulduğunu, ancak itiraz yerinde görülmeyerek reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından reddine karar verildiğini, oysa müvekkili markasının … tarafından ilk olarak 1967 yılında yaratıldığını ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük perakende satış mağazalarından biri olduğunu, dava konusu markanın esas unsurunun “…” olduğunu, yine dava konusu “…” markasının, müvekkilinin tanınmış “…” markası ile 35.sınıftaki bir takım hizmetleri kapsaması itibariyle aynı emtialar için tescil edildiğini, bu anlamda 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi bendi uyarınca tescil engelinin oluştuğunu, müvekkili şirkete ait “…”markasının Paris Sözleşmesi ile 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri anlamında tanınmış olduğunu, davaya konu markanın başvuru tarihinden önce 06.03.2019 tarihinde davalı tarafa, aynı ibarelerden oluşan markasal kullanımı ile müvekkili markasına karşı gerçekleştirdiği tecavüz sebebiyle Ankara 4.FSHHM’nin 2019/120 E. sayılı dosyası ile hukuk davasının ikame edildiğini, bu tarihten daha da önce 01.02.2019 tarihinde zorunlu arabuluculuk görüşmesi yapıldığını, davalı tarafın ise tüm bu görüşmelerin aksine tecavüze konu bu markayı davaya konu başvuruya konu ettiğini, dolayısıyla davalı tarafın en kötü ihtimalle 01.02.2019 tarihi itibariyle müvekkili markasından haberdar olduğunu, bu noktadan itibaren müvekkili markası ile benzer kabul edilebilecek tüm marka başvurularının kötü niyetli olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerek, Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun 2020-M-7972 sayılı kararının iptali ile karara konu 2019/31529 sayılı “…” ibareli markanın tescil olması durumunda tüm emtialar için hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, hükümsüzlük talebi bakımından 6100 sayılı kanunun 57 vd. maddeleri kapsamında dava arkadaşlığının bulunmadığını, hükümsüzlük davası bakımından Kuruma husumet yönetilmesinin mümkün olmadığını ve YİDK kararının iptali ile hükümsüzlük davasının birlikte yürütülmesinin mümkün olmadığını, YİDK kararında davacı taraf adına kayıtlı “…” ibareli markaların benzer olduğu değerlendirmesine yer verilmiş olmakla birlikte anılan markaların kapsadığı mal ve hizmetler ile davaya konu markanın kapsadığı hizmetlerin aynı yahut benzer olmadığını, davacı yanın kötüniyete ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, YİDK itiraz sürecinde itiraz dilekçelerinin ekinde iddiayı ispatlar nitelikte bir delilin de sunulmadığını, sadece karıştırılma tehlikesi olduğundan bahsedilmesinin ya da tanınmışlık iddiasının ileri sürülmesinin kötüniyetin ispatı için yeterli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, davada yetkili mahkemenin davalının yerleşim yeri olan İstanbul Mahkemeleri olduğunu, YİDK karar iptali ve hükümsüzlük davalarının birlikte görülmesinin hukuka uygun olmadığını, her iki davanın birbirinden ayrılmalarına karar verilmesi gerektiğini, davacı yanın müvekkiline karşı ilk kez 6 Mart 2019 tarihinde Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi nezdinde 2019/120 esas sayılı davayı açarak müvekkilinin 2010/29336 tescil numaralı markasının hükümsüzlüğü ile maddi ve manevi tazminat talep ettiğini, müvekkilinin “… yazı ve şeklini” içeren ilk marka tescilini 2010 yılında 82010 29336 tescil numaralı) yaptığını, bu markanın yaklaşık 10 yıldır müvekkilinin ticari faaliyetlerinde kullanıldığını, ancak ticari hayatın gereği olarak müvekkilinin “…” yazı ve şeklini içeren yeni bir marka hazırlayarak 2019/31529 tescil numarası ile … nezdinde tescil ettirdiğini, dava konusu markanın esasen 2010 29336 tescil numaralı markanın devamı olarak kabul edilmesi gerektiğini, davacı tarafın dava açma süresinde sessiz kalarak hak kaybına uğradığını, davacı yanın kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin yeni tarihli markasının hükümsüzlüğünü isteyerek müvekkilinin ticari faaliyetlerin izedelemek istediğini, davaya konu markalardaki tek ortak kelimenin “…” olduğunu, müvekkili markasının davacı markasından farklılaştığını, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, “…” kelimesinin tek başına tescil edilemeyecek, kamuya mal olmuş bir spor dalını ifade ettiğini, gıda sektöründen otomotiv sektörüne kadar birçok alanda marka olarak kullanıldığını ve tekele alınabilecek bir ifade olmadığını, müvekkilinin kötüniyetli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, 2019/31529 sayılı “…” ibareli davalı marka başvurusu ile … ibareli davacı markaları benzer olmakla birlikte, davalı başvurusunun kapsadığı “35. Sınıf: 35/01 Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. 35/04 Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri.” bakımından mal ve hizmet listeleri farklı ve ilişkisiz hizmetler içerdiğinden, taraf markaları arasında iltibas tehlikesi bulunmadığı, SMK’nın 6/3, 6/4, 6/5,6/6.maddelerine dayanan itirazların ispatlanamadığı ancak taraflar arasında, davalının 2010/29336 sayılı … ibareli markasının hükümsüzlüğü istemiyle Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/392 E. sayılı dosyası ile 06.03.2019 tarihinde açılmış bir hükümsüzlük ve yine aynı tarihte Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/120 dosyası ile açılmış marka hakkına tecavüzün meni ve maddi/manevi tazminat davası bulunduğu, anılan davanın konusunu 2010/29336 sayılı “… …+şekil” ibaresinden meydana gelen ve kapsamında 07, 09.sınıftaki mal ve hizmetlerin yer aldığı markanın oluşturduğu, taraflar arasında derdest olan davaya konu 2010 29336 sayılı marka işaretinin, eldeki davaya konu 2019 31529 sayılı marka işareti ile aynı olduğu, Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/392 E. sayılı dosyası ile görülen hükümsüzlük davasının 06.03.2019 tarihinde açıldığı, dava konusu marka başvurusunun bu davadan 21 gün gibi kısa bir süre sonra 27.03.2019 tarihinde yapıldığı, dava konusu marka başvurusunun, hükümsüzlük davasına konu markadan farklı olarak 35. Sınıftaki hizmetleri kapsadığı, davalı şirketin, hükümsüzlük tehdidi ile karşı karşıya olan markasının aynısı için başvuru yapmak suretiyle bu markayı yedeklemeyi, yargılama sonucu verilebilecek olası hükümsüzlük kararını etkisiz kılmayı ve hükümsüz kılınabilecek markadan kaynaklı tescilin sağladığı hak ve güvenceleri muhafaza edip markasal kullanımını sürdürmeyi amaçladığı, bu durumun yerleşik içtihatlar uyarınca kötüniyet teşkil ettiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, YİDK kararının iptaline ve markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davacı tarafça marka başvuru sürecinde ileri sürülmemiş gerekçe ve delillerin istinafa konu ilk derece mahkemesi kararında hükme esas alınmış olmasının yasal düzenlemelere ve emsal kararlara aykırılık teşkil ettiğini, kötüniyetin ispat edilememiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, aksi kanaat hasıl olması halinde de hükme esas alınan Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/392 E. Sayılı dava ile taraflar arasında başka bir markanın hükümsüzlüğü istemli dava/uyuşmazlık bulunmasının, işbu dava konusu marka başvurusu ile ilgili olarak davalının kötü niyetli hareket ettiğini ispatlamaya yeterli olmadığını ileri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davacı tarafından dosyaya “emsal” olarak sunulan kararların hiçbirinin istinaf ve Yargıtay incelemesinden geçmediğini, kesinleşmemiş yerel mahkeme kararları esas alınarak kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu, hükümsüzlük ve YİDK karar iptali davalarının birlikte görülmelerinin hukuka uygun olmadığını, müvekkilinin 2019/31529 sayılı markası ile 2010/2936 sayılı markası arasında devamlılık ilişkisi bulunduğunu, müvekkilinin kötüniyetli olduğunun davacı tarafından ispatlanamadığını, dava konusu markanın müvekkili adına tescil müracaatına konu edildiği tarihte davacıya ait markanın tanınmış olduğunun ispatlanamadığı, davacının tek iddiasının, müvekkilinin kendisi ile aynı sektörde faaliyette bulunmasından ibaret olduğunu ileri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davalı gerçek kişiye ait marka tescil başvurusu kapsamında bulunan 35. Sınıf mal ve hizmetler yönünden, emtia benzerliği şartı gerçekleşmediğinden taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, ancak dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, işbu karar yalnızca davalılar tarafından istinaf edilmiştir. Bu durumda istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, davalı şirket başvurusunun kötü niyetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Taraf markalarında ortak unsur olarak bulunan “… kelimesinin” “At üzerinde sopayla oynanan bir tür top oyunu, çevgen.” anlamına
geldiği, … ibaresinin davacı markalarının tamamında ayırt edici esaslı unsur konumunda bulunduğu, davalı markasının ise “…” asli unsuru ile “ay” anlamına gelen “…” kelimesinden türetildiği, çekişme konusu 35. sınıftaki hizmetler bakımından “…” ibaresinin ayırt edici nitelikte bulunduğu, markaların görsel, işitsel ve kavramsal açıdan benzer olması dolayısıyla aralarında iltibasa yol açacak şekilde benzerlik bulunmakta ise de, davalı başvurusunun kapsadığı “
35/01 Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve
fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online
pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. 35/04 Açık artırmaların düzenlenmesi ve
gerçekleştirilmesi hizmetleri.” ile davacının itiraza ve davaya mesnet markalarının mal ve hizmet listeleri farklı ve ilişkisiz hizmetler
içerdiğinden, taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, bu durumda mahkemece uyuşmazlık konusu 35. sınıf hizmetler yönünden, tarafların markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi anlamında bir benzerlik bulunmadığının kabul edilmesinin isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesinin davalı şirketin başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin gerekçesine gelince; her şeyden önce ilk derece mahkemesince de kabul edildiği üzere, tarafların markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi anlamında bir benzerlik veya karıştırılma ihtimali bulunmadığından, davacı markaları ile benzerlik taşımayan bir marka tescil başvurusunun, kötü niyetli olduğundan da söz etmek mümkün değildir. Bir an için aksinin kabulü halinde dahi, davalı başvurusunun davacı markaları ile iltibasa yol açması, tek başına kötü niyet ve hükümsüzlük nedeni oluşturmaz. Zira ATAD 27.06.2013 tarihli, C-320/12 sayılı kararında da belirtildiği gibi “Başvuru sahibinin başvurusu yapılan markayla karıştırılması olası bir markanın yurt dışında üçüncü bir kişi tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekliliği hususu, tek başına başvuru sahibinin, ilgili hüküm kapsamında kötü niyetle hareket ettiği sonucuna varılması için yeterli değildir.” Yine, “İnceleme konusu işaretlerin aynı olması, diğer faktörlerden hiçbirisi mevcut değilken, kötü niyetin varlığını ortaya çıkarmaz.” (Adalet Divanı Genel Mahkemesi, 01.02.2012 tarihli, T-291/09 sayılı kararı). C-529/07 sayılı ATAD kararında da “Başvuru sahibinin, bir markanın aynısını veya benzerini, aynı veya benzer mal ve/veya hizmetlerde kullanılmakta olduğunu bildiği halde, o markayla karıştırılabilecek bir markayı tescil ettirmek istemesi ve söz konusu işaretin asıl sahibinin markayı kullanmasını önlemek amacıyla marka tescil ettirmesi” gibi unsurların, kötü niyetin varlığına karar vermeye yarayacak işaretler olduğu ifade edilmiştir. Yargıtay HGK.’nun 16.07.2008 gün ve 2008/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi Marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla davalının başvurusunun davacı markalarıyla iltibas oluşturma ihtimalinin varlığının kabulü halinde dahi, ayrıca tescille sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuruda bulunduğunun da ispatı gerekir. Kötü niyetin varlığı her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Yine Yargıtay HGK.’nun 21.09.2005 gün ve 2005/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyiniyetin asıl, kötüniyetin istisna olması sebebiyle davalının kötüniyetli olduğunun delil ve gerekçelerinin gösterilmesi gerektiğinden davacı, davalının kötüniyeti bulunduğunu kanıtlamalı ve mahkemece de bunun delil ve gerekçesi gösterilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta ise mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, davalının kötü niyetli olduğu sonucuna, “Taraflar arasında, davalının 2010/29336 sayılı “…” ibareli
markasının hükümsüzlüğü istemiyle Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin
2019/392 E. sayılı dosyası ile 06.03.2019 tarihinde açılmış bir hükümsüzlük ve yine aynı tarihte
Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/120 dosyası ile açılmış marka hakkına
tecavüzün meni ve maddi/manevi tazminat davası bulunduğu, 2010/29336 sayılı
marka işaretinin, eldeki davaya konu 2019/31529 sayılı marka işareti ile aynı olduğu, Bakırköy 1. Fikri
ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/392 E. sayılı dosyası ile görülen hükümsüzlük davasının 06.03.2019 tarihinde açıldığı, dava konusu marka başvurusunun bu davadan 21 gün gibi kısa bir
süre sonra 27.03.2019 tarihinde yapıldığı, dava konusu marka başvurusunun, hükümsüzlük
davasına konu markadan farklı olarak, 35. sınıftaki hizmetleri kapsadığı görülmekle birlikte, davalı
Şirketin hükümsüzlük tehdidi ile karşı karşıya olan markasının aynısı için başvuru yapmak suretiyle
bu markayı yedeklemeyi, yargılama sonucu verilebilecek olası hükümsüzlük kararını etkisiz kılmayı
ve hükümsüz kılınabilecek markadan kaynaklı tescilin sağladığı hak ve güvenceleri muhafaza edip
markasal kullanımını sürdürmeyi amaçladığı” gerekçesiyle varılmıştır. Oysa çok sayıda ve farklı marka tescil başvurularının yapılması, tek başına davalının kötü niyetli bulunduğunun göstergesi olmayıp, 6769 sayılı SMK’da başvuru sayısını kısıtlayan bir hüküm bulunmamaktadır. Kaldi ki mahkemece kötüniyet gerekçesi olarak dayanılan Bakırköy 1. Fikri
ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/392 Esas sayılı dosyasında, “Davacı tarafa ait önceki tarihli “…” ibaresini de içeren markaların, davalı tarafa ait marka başvurularının gerçekleştirildiği tarih olan 25/05/2010 tarihinden
önce Türkiye’de tanınmış marka olduğuna dair yeterli delil bulunmadığı, davacı adına tescilli markalar
ile davaya konu 2010/29336 sayılı markanın tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet vermeyeceği gibi, iltibasa sebebiyet
vereceği kabul edilse dahi davalının marka tescilinde kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı, dolayısıyla marka tescilinin gerçekleştiği tarih ile dava tarihi arasında beş yıllık sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleştiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda her ne kadar kesinleşmemiş ise de, davalının sonucu itibariyle haklı çıktığı davanın, dava konusu marka başvurusunda yedekleme amacıyla hareket ettiğinin kabulüne delil teşkil etmeyeceği, öte yandan marka kapsamları farklı olduğundan davacının yeni bir marka tescil başvurusunda bulunmasının yedekleme sayılmayacağı, açıklanan nedenlerle mahkemece, davalı şirketin kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçeler ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulü doğru olmadığından ve HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … vekili ile davalı… vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 30/09/2021 gün ve 2020/352 Esas – 2021/324 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85-TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45‬-TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalı … ile davalı… kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 25.500,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 55,00-TL posta masrafı, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 217,1‬0-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı… tarafından yatırılan 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalı … tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının, kesinleştiğinde ve talebi halinde anılan davalıya iadesine,
10-Davalı… tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde anılan davalıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 22/12/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 22/12/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip