Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1659 E. 2022/649 K. 13.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1659
KARAR NO : 2022/649
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/06/2020
NUMARASI : 2019/331 E. – 2020/126 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

BİRLEŞTİRİLEN ANKARA 4.FSHHMNİN 2015/202 ESAS SAYILI DOSYASI BAKIMINDAN

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/06/2020 tarih ve 2019/331 E. – 2020/126 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi asıl davada davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin … … SU ibareli 32. sınıf ürünleri içeren 19.04.1999/4268 sayılı markanın sahibi olduğunu, davalının müvekkilinin tanınmış markasıyla iltibasa sebebiyet verecek biçimde … … DOĞAL KAYNAK SUYU+ŞEKİL ibareli 32.sınıftaki “Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar. Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar. Sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar. Enerji içecekleri (alkolsüz).” ürünlerini içeren 14.04.2014 gün ve 2014/30525 sayılı marka tescil başvurusunda bulunduğunu, başvuruya müvekkilince tescilli markadan doğan haklara tecavüz ve işaretin 556 sayılı KHK’nın 7/f maddesi uyarınca yanıltıcılık taşıdığı gerekçesiyle reddi istemiyle itirazda bulunulduğunu, ancak nihai olarak YİDK tarafından itirazlarının reddedildiğini, kararın hukuka uygun olmadığını ileri sürerek, YİDK’in 2015/M-3434 sayılı kararının iptaline ve davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Asıl davada davalı Türkpatent vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile itiraza mesnet marka arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, 556 sayılı KHK’nın 7/f maddesi koşullarının da oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Asıl davada davalı Şirket vekili, … ibaresinin su emtiası bakımından ünlü bir coğrafi yer adı olduğunu, herhangi bir kişinin tekeline bırakılamayacağını, davacının markasında … ibaresinin yardımcı unsur olarak yer aldığını, başvuru konusu işaretin asıl ve ayırt edici unsurunun … ibaresi tarafından temsil olunduğunu, … ibaresinin yardımcı unsur olduğunu, bu nedenle aralarında herhangi bir benzerlik ve iltibasın olmadığını, başvurunun yanıltıcılığının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, benzer sebeplerle YİDK’in 2015-M-3434 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalı şirketin markasının emtia listesinde “kaynak suları” emtiasının yer aldığı, suyun hangi kaynaktan çıkarılacağı belirtilmemiş olan emtia listesinde genel bir ifadenin kullanıldığı, “…” Dağından elde edilen su şeklinde de bir açıklamanın bulunmadığı gibi markada bulunan “…” ifadesinin yanında da “kaynak suları” ibaresinin geçmediği, bu hususun markanın tescil edilebilirliğine engel olmadığı, bu itibarla ortalama tüketici zihninde oluşan asıl anlamı “…” ibaresi oluşturmadığından halkı yanıltıcılığının bulunmadığı, ayrıca, başvuru kapsamında yer alan malların … Dağı ve çevresinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair elde herhangi bir verinin de bulunmadığı ve bu hususun 556 sayılı KHK kapsamında tespitinin de mümkün olmadığı, ancak ilgili denetim organları tarafından karar verilmesi gereken bir husus olduğu, aynı hususun dava konusu YİDK kararında da belirtildiği, davalının “… … ” ibareli markasının, iki ayrı renkte yazılmış olan büyük puntolu “…” ibaresi ile bu ibareye nazaran çok daha küçük puntolu yazılmış “…” ibareleri ile “…”nden oluştuğu ve “…” ile “…” ibaresinin markanın asli unsuru olduğu, “…” ibaresine göre oldukça küçük punto ile yazılmış olan “…” ibaresinin ise yardımcı unsuru olarak kullanıldığı, buna göre, asıl ve birleşen davada davalı markası görselindeki “…” ibaresinin, başlı başına ayırt ediciliği bulunmayan ve baskın unsur olarak değil tali unsur olarak kullanıldığı, esas unsur bakımından değerlendirmeye tabi tutulduğunda taraf markalarının birbirinden farklı olduğu, bu itibarla davalının marka görselinde tali unsur olarak kullanılan, ayırt ediciliği bulunmayan “…” ibaresinin, ortalama tüketici nezdinde herhangi bir yanıltıcılığının olmadığı, asıl davada davacı … Su A.Ş.’ne ait “…” esas unsurlu seri markalarından “… SU … + ŞEKİL” ibareli markasının, ağaçlar ve gökyüzü ile kombine edilerek görsel bir sunum içerisinde kompoze edildiği ve markanın esas unsurunun da “…” ibaresi olduğu, ortalama tüketicinin kaynak suyu emtiası bakımından “…” ibaresini ön planda algıladığı, bu nedenle asıl davada davacı markası ile davalı Şirkete ait dava konusu marka arasında, markaların bütünlük ilkesi ile görsel, işitsel ve kavramsal açıdan ve esas unsur- tali unsur olarak değerlendirilmesinde, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesine göre herhangi bir benzerlik ve dolayısıyla karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, mahkemece birleşen dava dosyası hakkında 20.10.2016 tarihinde işlemden kaldırılmasına yönelik ara karar tesis edildiği, 03.11.2016 tarihinde ise asıl dava bakımından davanın kabulüne yönelik hüküm tesis edildiği, aynı günlü duruşmanın 2. maddesinde birleşen dosya işlemden kaldırıldığından şu anda herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verildiği ve davacı vekilinin 11.11.2016 tarihinde UYAP sistemi üzerinden göndermiş olduğu yenileme dilekçesi ile 20.10.2016 tarihinde işlemden kaldırılmasına karar verilen davanın (birleşen Ankara 4.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/202 esas sayılı dosyası) yenilenmesinin talep edildiği, yenileme talebi üzerine anılan dosya bakımından mahkemece tefrik işleminin yapıldığı, tefrik sonrası dosyanın yine mahkemenin 2016/411 esas sayına kayıt edildiği, düzenlenen tensip tutanağı ile duruşmasının 21.12.2016 günü olarak belirlendiği, belirlenen duruşmada “Davanın Kabulüne” yönelik hüküm tesis edildiği ve tüm taraf vekillerinin duruşmada hazır bulunduğu, gerekçeli kararın talep olmadığından 25.06.2020 tarihi itibariyle henüz taraflara tebliğe çıkarılmadığı, ancak asıl dava ve birleşen dava davacıları tarafından dosyanın istinaf edilmesi üzerine, tefrik edilen dosya hakkında da istinaf mahkemesince karar verildiği ve mahkemenin kararının her iki dosya yönünden de kaldırıldığı, mahkemece de tensip yapılırken birleşen ve tefrik kararı verilen dosya yönünden sehven tensip yapıldığı ve karar verilirken de her iki dosya yönünden de karar verilmiş ise de birleşen ve tefrik kararı verilen dosya hakkında daha önceden karar verildiğinden, birleşen dosya hakkında verilen kararın yok hükmünde sayılmasının gerektiği gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen dava dosyası 11.11.2016 tarihinde yenilenerek tefrik edilip 2016/411 esas sayısına kayıt edilip 21.12.2016 tarihinde “davanın kabulüne” yönelik nihai hüküm tesis edildiğinden birleşen dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl davada davacı vekili, dosyada herhangi bir değişiklik olmadığı, yeni bir delil ortaya çıkmadığı halde, mahkemece kurulan hükmün gerekçesinin neye ve hangi delile dayandığının anlaşılamadığını, bir yıl önce tüketiciyi yanıltan bir ifadenin bir yıl sonra yanıltmadığına dair hüküm kurulmasının, usul hukukuna da uygun olmadığını, mahkemece gerekçeli kararda her ne kadar, “birleşen dosya yönünden verilen kararın yok hükmünde sayılması gerektiği” ifade edilmiş ise de, huzurdaki dosyada 25/06/2020 tarihli celsede, “asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine” karar verilmiş olup, bu kararın yok hükmünde sayılmasının mümkün olmadığının aşikar olduğunu, ayrıca kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki ve farklılık oluştuğunu, hatta gerekçeli karar ile kısa karar birlikte değerlendirildiğinde, bahsi geçen birleşen dava yönünden, “davanın reddi”, “davanın kabulü” ve son olarak “karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin olarak 3 ayrı karar verildiğini, işin esası yönünden de emsal Yargıtay kararları kapsamında bu hususun tespiti için … Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, davalı şirketin … Dağı ve Havzasından su çıkarmaya yetkili olup olmadığı, çıkan suyun … Dağı ve Havzasından çıkan su olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği sorulmaksızın hüküm kurulmasının usule, yasaya ve emsal yargı kararlarına aykırı olduğunu, “…” ibaresine ilişkin olarak ikame edilen tüm dosyalarda, dava konusu markayı tescil ettirmek isteyen, dava dışı şirketlerin bahsi geçen “… …” bölgesinde ticari faaliyette bulunma hakkının olup olmadığının ve üretim/dolum yapılan bölgenin … Havzası ile ilgisinin bulunup bulunmadığının araştırılmaya başlandığını, işbu araştırmalar kapsamında, … bölgesi kaynak suyu ile ilgili ticari faaliyette bulunma hakkı olmayan gerçek/tüzel kişilerin tescil taleplerinin haklı görülmediğini, aksine işbu taleplerde yer alan “…” ibarelerinin yanıltıcı nitelik arz ettiğinin ve bu kapsamda 556 sayılı KHK’nın 7/1-f maddesi (6769 sayılı SMK’nın 5/1-f maddesi) kapsamında tescil engeli teşkil ettiğinin açıkça tespit edildiğini, kaldı ki davalı şirketin de dava konusu markaya ilişkin olarak internet sitesinde, suyun menşei konusunda adres olarak … ili … ilçesi sınırlarındaki kaynaktan çıkarılan ‘…’ sularının aynı yerdeki kaynağında dolumunun yapıldığını belirttiğini, böylece suyun … Dağı’ndan çıkan bir su olduğu konusunda haksız bir intiba yaratmayı amaçladığını, dava konusu markanın, 556 sayılı KHK’nın 7/1-f bendi kapsamında, tüketiciyi ürünün kaynağı konusunda yanılttığından, tescil engeli barındırdığını, davalı başvurusu ile müvekkili şirket markası arasında iltibasın varlığının da kuşkusuz olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının talepleri doğrultusunda kaldırılmasını istemiştir.

GEREKÇE : 1- Asıl dava YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü, birleşen dava YİDK kararının iptali istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK.’nın 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK.’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK.’nın 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün birbirine uyumlu olması gerekir. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyetine ve kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun, mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta da mahkemece, kısa kararda asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verildiği taraflara tefhim edildiği halde, gerekçeli kararda asıl davanın reddine, birleşen dava dosyası 11.11.2016 tarihinde yenilenerek tefrik edilip 2016/411 esas sayısına kayıt edilip 21.12.2016 tarihinde “davanın kabulüne” yönelik nihai hüküm tesis edildiğinden birleşen dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi suretiyle olayda kısa kararla gerekçeli karar arasında fark oluştuğu açıkça anlaşılmıştır. Bu husus, az yukarıda açıklanan gerekçeli karar ve hüküm fıkrasının birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırıdır. Ayrıca mahkemece aynı davada verilen önceki kararın, Dairemize ait 25.10.2019 tarih ve 2018/1519 E.- 2019/1079 K. sayılı ilamı ile kısa karar gerekçeli karar farkı nedeniyle kaldırılmasından sonra, tekrar aynı nitelikte bir hata yapılmak suretiyle Dairemizce işin esasının incelenmesine geçilmesi de imkansız kılınmıştır.
O halde anılan İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, kısa karar ile bağlı kalınmaksızın, ancak kısa karar ile gerekçeli karar ve hüküm fıkrası arasındaki çelişki giderilecek şekilde yeniden bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, usul ve yasaya aykırı olan hükmün kaldırılması gereklidir.
Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, mahkeme kararının gerekçesi ve hüküm fıkrası çelişkili olduğundan, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas ve 1992/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da benimsendiği gibi, kısa karar ile bağlı kalınmaksızın, ancak kısa karar ile kararın gerekçesi ve hüküm fıkrası arasındaki çelişki giderilecek şekilde, HMK.’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
2- İstinaf kararının neden ve şekline göre, birleşen Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/202 E. sayılı dosyasında ilk derece mahkemesince verilen kararın esası yönünden Dairemizce bir değerlendirme yapılması mümkün olmamış, ayrıca asıl davada davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine de şimdilik gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince asıl davada davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25/06/2020 tarih ve 2019/331 E. – 2020/126 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Asıl davada davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Asıl davada davacı tarafından yatırılan 59,30-TL nispi istinaf karar ve ilam harcının istek halinde asıl davada davacıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 13/05/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/05/2022

Başkan Vekili

Üye

Üye

Katip