Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/1652
KARAR NO : 2023/1624
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/11/2020
NUMARASI : 2019/328 E. – 2020/433 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararı İptali
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/11/2020 tarih ve 2019/328 Esas – 2020/433 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 1800’lü yılların sonlarında İstanbul’da bir aile şirketi olarak … ticareti alanında faaliyetlerine başladığını, birkaç kez unvan değişikliğine uğradıktan sonra 1969 yılında bugünkü ticaret unvanını aldığını, müvekkili şirketin 2018/71210 sayılı ve “şekil + …” ibareli markanın 40. sınıftaki hizmetler yönünden tescili için yaptığı başvurunun davalı … Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun kararıyla SMK’nın 5/1(b) ve (c) bendleri uyarınca nihai olarak reddedildiğini, oysa davaya konu markanın ilgili hizmetler bakımından tanımlayıcı olmadığını ve yeterli derecede ayırt edici niteliği haiz olduğunu, ayrıca “…” ibaresinin bahsi geçen hizmetlerde müvekkilinin 1969 yılından beri süren ticari faaliyetleri neticesinde müvekkili adına ayırt edici nitelik kazandığını, tüketiciler tarafından bilinen bir marka haline geldiğini, müvekkilinin “…” ve “…” ibarelerini ihtiva eden başkaca markalarının davalı Kurum tarafından önceki tarihlerde tescil edildiğini, dava konusu marka başvurusunun da bu markaların bir serisi olduğunu, dava konusu edilen YİDK kararının bu tescillerle de çelişkili olduğunu, bu markaların yıllardır davacı tarafından yoğun olarak kullanılageldiğini, “…” ibaresinin aynı zamanda davacının ticaret unvanının çekirdeği/özü olduğunu, dolayısıyla bu ibarenin üzerinde davacının kazanılmış hakkının mevcut olduğunu ileri sürerek, YİDK’nın 16.05.2019 tarih ve 2019-M-4366 sayılı kararının iptalini ve 2018/71210 numaralı “… + şekil” markasının tescil işlemlerinin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, “şekil + …” ibareli başvuru markasının kapsamında yer alan hizmetler açısından ortalama tüketici kitlesi nazarında bu işareti marka olarak, yani bir ticari işletmenin malını tanıtan ve diğer işletmelerin aynı tür mallardan ayırt edildiğini algılamasına yol açan şekilde soyut ve somut ayırt ediciliği bulunmadığı, hedef tüketicilerde bu hizmetler açısından marka işaretini davacı şirketle aidiyetini değil herkesin kullanabileceği bir işaret, deyim olarak algı yaratacağı, YİDK’nın davaya konu marka başvurusunun SMK’nın 5/1-b kapsamında ayırt edicilik niteliği taşımadığı tespitinin yerinde ve doğru olduğu sonucuna varıldığı; başvuru markasının kapsamında yer alan hizmetler açısından hedef kitle yani ortalama tüketici kitlesi nazarında cins, vasıf bildiren, tanımlayıcı bir durum olarak algılanabileceği, bu mallar açısından herkesin kullanabileceği ibare olduğundan bir kişinin tekeline bırakılmasının mümkün olmadığı, “şekil + …”markasının esas unsuru itibariyle, doğrudan, zihni bir çabaya gerek olmaksızın, herkes tarafından bilinen ve ticaret alanında herkes tarafından kullanılabilecek olan bu tür ürünlerin ve bu ürünlere konu hizmetlerin algılanmasını tetiklediği, bu ürün ve hizmetin karakteristik bir özelliğini belirttiği, başvuru markasının bu hizmetler açısından marka olabilecek nitelikte bulunmadığı şeklindeki bilirkişi heyet görüşüne iştirak edildiği, YİDK’nın davaya konu marka başvurusunun SMK 5/1-c kapsamında mutlak red engeli oluşturduğu tespitinin yerinde ve doğru olduğu sonucuna varıldığı; davacının yaygın olarak kullanması sonucu ibareye aidiyet (ticari köken) sağladığı ve ayırt edicilik kazandırdığı ve de işaretin korumanın talep edildiği Türkiye’de marka olarak algılanır hale gelmiş olduğu ispatlanmadığından SMK’nın 5/2. maddesindeki kullanım sonucu ayırt edicilik kazanıldığına ilişkin iddianın yerinde görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, dava konusu markanın tescili istenen sınıflarda tanımlayıcı olmadığı ve ayırt edici niteliği haiz olduğunu, müvekkilinin aynı ve bağlantılı sınıflarda tescilli “…” ibareli markasının bulunduğunu, müvekkilinin ibareyi ticaret unvanı olarak kullanarak ayırt edici hale getirdiğini, ibareyi 1969 yılından bu yana tescilsiz olarak kullandığını, markadaki kelime ve şekil unsurunun bütün olarak ayırt edici olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı uyarınca asli unsur yanında ek yardımcı unsur varsa tescil talebinin ayırt edici hale geldiğini, “…” ibaresinin işletme sahibinin ismi de olabileceğini, bilirkişi raporu ve gerekçeli kararda şekil unsurunun göz önüne alınmadığını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, YİDK marka kararı iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davacının 2018/71210 sayılı ve “şekil + …” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 40. sınıftaki “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri.”nin yer aldığı, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından başvuruyu oluşturan ibarenin SMK’nın 5/1(b) ve (c) maddesi uyarınca ayırt edici olmadığı ve tanımlayıcı olduğu gerekçesiyle reddedildiği, davacı yanca bu karara karşı yapılan itirazın ise YİDK’nın 2019-M-4366 sayılı kararıyla reddine karar verildiği, kararın 20.05.2019 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, iş bu davanın iki aylık hak düşürücü süre içerisinde 22.07.2019 pazartesi günü açıldığı anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 5/1-b maddesinde, herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretlerin marka olarak tescil edilemeyecekleri düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere bu hükme göre, sicilde gösterilebilir olmasına rağmen ilgili mal veya hizmetler için ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla tüketiciler tarafından marka olarak algılanmayacak işaretlerin, marka olarak tescil edilmeleri mümkün değildir. Aynı Kanun’un 5/1-c maddesinde ise ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olamayacakları hüküm altına alınmıştır. Bir işaretin anılan bu madde kapsamında değerlendirilebilmesi için, mal veya hizmetin karakteristik bir özelliğini hiçbir özel zihni çabaya mahal bırakmadan derhal düşündürmesi ve akla getirmesi gerekmektedir. Bir mal veya hizmeti doğrudan çağrıştırmayıp akla getirmeyen ancak imada bulunan kelimelerin tescilinin bu maddeye göre engellenmesi mümkün değildir. Tüketici işareti gördüğünde kesin olarak mal veya hizmetin niteliğini tanımlayamıyor fakat olasılıkları zihninde birkaç seçeneğe kadar indirebiliyorsa o markanın tescili mümkündür.
SMK’nın 5. maddesinin ikinci fıkrasına göre ise, bir marka başvuru tarihinden önce kullanılmış ve başvuruya konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise aynı maddenin ilk fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine göre tescili reddedilemeyecektir. Buna göre, başlangıçta marka olarak tescil edilebilmesi için gerekli koşulları taşımayan bir işaretin zamanla kullanılarak ayırt edicilik kazanması mümkündür. Ancak, buradaki kullanımla ayırt edicilik kazanma SMK’nın 5. maddesinin ilk fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerinde yazılı mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil edilemeyecek bir işaretin kendisine ait olduğunu ticaret alanında kabul ettirmiş olması anlamına gelmektedir. “Kendisine ait olduğunu kabul ettirme” kavramının aynı Kanun’un 5/1-b maddesinde belirtilen “ayırt etmeyi sağlamaktan” daha güçlü olduğu ve ilgili sektör bakımından da bütün Türkiye’yi kapsadığının kabulü zorunludur. SMK’nın 5. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kullanma ile ayırt edicilik kazanıldığını iddia eden kişinin bunu kanıtlaması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu başvuru, daire içerisinde baret giydirilmiş, yüz hatları bulunmayan sarı bir başı andıran figür ile dairenin alt kısmında yer alan “…” ibaresinin yer aldığı bir şekil unsuru ile “…” ve “…” ibarelerinden oluşmaktadır. “…” kelimesinin bir “…” adı olması ve bu iki kelimenin birlikte tescili istenen sınıflarda ayırt edici olmaması ve tanımlayıcı nitelikte bulunması nedeniyle başvuru reddedilmiştir. Bir marka başvurusunun tescili için öncelikle ayırt edici olması yani markasal algı oluşturması gerekir. Dava konusu başvuruda “…” ve “…” ibareleri “… …” şeklinde tanımlayıcı bir tamlama oluşturacak şekilde bir araya gelmemiş, şekil unsuru ile birlikte “…” şeklinde oluşturulmuştur. Bu hali ile dava konusu başvuru, tescil ettirilmek istediği hizmetler yönünden, “…” isimli ticari kaynakça verilen … işleme hizmeti algısını oluşturmaktadır. Markayı oluşturan şekil ve kelime unsurların bileşimi özgün bir karaktere sahip olup, başvuru ilk bakışta bütünsel olarak markasal algı oluşturmaktadır. Açıklanan nedenle, SMK’nın 5/1-b maddesinde düzenlenen tescil engelinin somut uyuşmazlık yönünden gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır. Başvuru, SMK’nın 5/1-c maddesi uyarınca tanımlayıcı olması ve hizmete konu ürünü tanımlaması nedeniyle bir kişinin tekeline verilmesinin mümkün olmaması gerekçe gösterilerek de reddedilmiş ise de, yukarıda belirtildiği gibi “…” ibaresinin dava konusu başvuru yönünden ticari kaynak belirtir şekilde algılandığı kanaatine varıldığından, Dairemizce, başvurunun SMK’nın 5/1-c maddesi kapsamında tanımlayıcı da olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı tarafça, SMK’nın 5/2. maddesi kapsamında dava konusu markanın kullanımla ayırt edici hale geldiği de ileri sürülmüş ise de, yukarıda açıklandığı şekilde maddede belirtilen ayırt ediciliğin ilgili sektör bakımından bütün Türkiye’yi kapsadığı kabul edilmektedir. Ancak davacı tarafça sunulan delillerle bu husus kanıtlanamadığından, bu iddia yerinde bulunmamış, Dairemizce ulaşılan sonuç itibariyle de bu iddianın sonuca etkili bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafça YİDK kararının iptali ile birlikte, dava konusu marka başvurusunun tescili işlemlerinin devam edilmesi yönünde karar verilmesi talebinde de bulunmuştur. 6769 sayılı SMK kapsamında mahkemelere tescil isteminin kabulü ya da reddi yönünde tanınmış bir yetki bulunmamaktadır. Tescil işlemi idari nitelikte bir işlem olup, Kurul kararının kabulüne bağlı doğal bir sonuçtur. Yine davacının tescil işlemlerine devam edilmesine karar verilmesi istemi ayrı bir dava olarak değerlendirilemez. Bu nedenledir ki, açılan davada iki ayrı talebin olduğu ve başvurunun tescil işlemlerinin devamına yönelik isteminde reddedildiği gerekçesiyle davalı lehine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilemez. Dolayısıyla Dairemizce davacının başvurunun tescil işlemlerinin devamına yönelik talebin reddine karar verilmiş, ancak bu nedenle davalı yararına yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Yargıtayın emsal uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay HGK’nın 22.03.2017 gün ve 2017/11-78 E.- 521 K. sayılı kararı)
Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu başvuru yönünden SMK’nın 5/1(b) ve (c) maddesindeki mutlak tescil engelinin oluşmaması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2 maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesİ 30/11/2020 gün ve 2019/328 Esas – 2020/433 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile; YİDK’nın 16.05.2019 tarih ve 2019-M-4366 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Davacı vekilinin başvurunun tescil işlemlerinin devamına yönelik talebinin reddine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85-TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45-TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 25.500,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.800,00-TL bilirkişi ücreti, 74,20-TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 60,50-TL tebligat masrafı, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 2.096,80-TL yargılama giderine, 44,40-TL başvurma harcı, 44,40-TL peşin harç tutarı eklenerek oluşan toplam 2.185,60-TL davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 08/12/2023 tarihinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 03/01/2024
Başkan
…
Üye
…
Üye
…
Katip
…