Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1557 E. 2023/1508 K. 24.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1557
KARAR NO : 2023/1508
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2021
NUMARASI : 2020/270 E. – 2021/239 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 17/06/2021 tarih ve 2020/270 Esas – 2021/239 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … vekili ile davalı … vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, davalı gerçek kişinin 2018/76816 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkilince adına tescilli “…” ibareli markalara dayalı olarak bu başvuruya yapılan itirazın davalı Kurum tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, zira taraflar arasında devam etmekte olan bir marka tecavüz ve haksız rekabet davasının bulunduğunu, davalı aleyhine İstanbul 15. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/23 D.iş sayılı tespit dosyasının ikame edildiğini, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda, davalının … markalarını izinsiz olarak kullandığının ve kendisini yetkili … gibi tanıttığının tespit edildiğini, “www…com” internet sitesinde bu kullanımların gerçekleştirildiğini, ayrıca yine davalının iş yerinde ve sair mecralarda da müvekkilinin … markalarını haksız ve izinsiz olarak kullandığını, davalıya daha evvel 07.05.2018 tarihli ihtarnamenin keşide edildiğini, buna rağmen davalının kullanımlarını sürdürdüğünü, ayrıca müvekkili markalarını tahrif ederek başka markalar da kullanmaya başladığını, davalının bu sefer de müvekkili markalarındaki “o” harfini “q” şeklinde değiştirerek “…” şeklinde kullanımlara başladığını, yine “… … …” kelimesinin kısaltması olarak “…” markasını da kullandığını, bu ibare ile başvuru yaptığını, “…” kelimesini markada ön plana çıkarttığını, davalının müvekkili markalarından haksız kazanç sağlama amacıyla hareket ettiğini, davalının hukuka aykırı kullanımları ile ilgili olarak İstanbul 1. FSHHM’de 2018/553 E sayılı tecavüz ve haksız rekabet davasının ikame edildiğini, anılan dosya kapsamında davalı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verildiğini, yine ilgili dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda da ihlal eylemlerinin tespit edildiğini, davalı başvuru sahibinin kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin “…” markalarının dünya genelinde tanınmış bulunduğunu, otomotiv sektörünün en bilinen markaları arasında yer aldığını, müvekkilinin satış sonrası … hizmetlerini çok sıkı ve yoğun bir şekilde müşterilerine sunduğunu, Türkiye’de 32 yetkili … bulunan müvekkilinin www…com.tr adresinde bu servislerini güncel olarak paylaştığını, müvekkilinin markaların tanıtımı için yoğun sermaye harcadığını, bu bağlamda faaliyetlerine başladığı yıllardan bu yana en çok tercih edilen ve tanınmış markalardan biri olarak kabul edilmesi gerektiğini, davalının 2018/76816 sayılı markasının 37. Sınıfta tescil edilmek istenildiğini, bu sınıfın tamamı yönünden reddinin gerektiğini, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı yönündeki tespitin hatalı olduğu gibi davalının kötü niyetinin de değerlendirilmediğini, ayrıca müvekkilinin tanınmışlığı hususunda da bir tespitte bulunulmadığını, Kurumun daha evvel “…” şeklindeki başka bir başvuruya yönelik itirazlarını kabul ettiğini, davalının “…” markalarını haksız bir şekilde kullandığı gibi şimdi de … şeklinde bir marka ile sanki müvekkili firma ile arasında bir bağ varmış gibi algı yaratmaya çalıştığını¸ davalının fiili kullanımlarında kullandığı tabelasının dahi müvekkili markalarının bilinirliği ve tanınırlığından yararlanma amacı taşıdığını, kullanılan font ve rengin müvekkili markaları ile aynı olduğunu, müvekkilinin yetkili servislerinin isminin “…” şeklinde tanımlandığını, bu markaların da tescilli olduğunu, benzer uyuşmazlıklarda müvekkili lehine kararlar çıktığını ve “…, “ gibi markaların reddedildiğini, müvekkilinin dava konusu ibare üzerinde üstün ve gerçek hak sahibi de olduğunu ileri sürerek, 2020-M-4147 sayılı YİDK kararının iptaline, dava konusu markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacının itirazına mesnet markalarla başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede benzerlikten söz edilemeyeceğini, başvuru konusu “…” ibareli işaretle, itiraza mesnet “…” ibare ve biçimli markalar arasında ortak bir unsur bulunmadığını, davacının diğer iddialarının da yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, taraf markaları arasında yeterli ayırt ediciliğin sağlandığını, markaların hem görsel hem de telaffuz açısından birbirlerinden farklı olduğunu, emsal olarak gösterilen kararların işbu davaya bir etkisinin bulunmadığını, yine “www…com” alan adının ve kullanımların da işbu dava ile bir ilgisinin olmadığını, müvekkili başvurusunun asli unsurunun “…” harfleri olduğunu, markaların tüketici gözünde birbirlerinden yeterince farklı bulunduğunu, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu marka başvurusu kapsamında yer alan 37. sınıf hizmetlerin, davacı yanın önceki tarihli markaları kapsamında yer alan 12. sınıftaki mallarla benzer bulunduğu, davaya konu marka içeriğinde yer alan “…” ibaresinin, “… … …” ibaresini oluşturan sözcüklerin baş harflerinin birleştirilmesi ile oluşturulan bir kısaltma olduğu, davalı savunmasının aksine markaya hiçbir ayırt edicilik kazandırmadığı, aynı şekilde davaya konu markada yer alan “…” ibaresinin de davalının hizmet verdiği bölgeye atıf yaptığını ve tali unsur olarak taraf markalarını farklılaştırmasının olanaksız olduğu, bu kapsamda ortalama tüketicinin “…” ibaresinde kısaltma ve şehir isminden ibaret olan “… …” ibarelerine önem atfetmeyeceği ve asli unsur olarak “…” ibaresine yoğunlaşacağı, diğer yandan “…” ibaresinin “… …” ibaresinin kısaltması olduğu, “…” markalı araçlar için bağımsız … hizmeti vermekte olan davalıdan hizmet alacak potansiyel müşteriler tarafından da … …’nin kısaltması olarak algılanacağı, bu sebeple markalar arasında iltibas ihtimalinin ortaya çıkaracağı, dava konusu “…” markasını aynı türden hizmetler üzerinde gören tüketici kitlesi nezdinde, davacının yetkili …, iştiraki yahut en azından bağlantılı olduğu bir işletme olarak algılayacağı ve markalar arasında karıştırılma ihtimali doğacağı, davacının “…” esas unsurunu taşıyan markalarının otomotiv sektörü başta olmak üzere gerek ülkemizde gerekse de yurt dışında pek çok ülkede tanınmış marka olarak kabul edildiği, ancak dosya kapsamına göre davacının, davalının markasal kullanımları nedeniyle tanınmışlığının zarar gördüğüne yönelik bir kanaate ulaşılamadığı, davacının bu husustaki iddialarını ispat edemediği, dolayısıyla davacı markasının tanınmış olmasının varılan sonucu değiştirmeyeceği, dosya kapsamına göre davalının eylemlerinin kötü niyetli olduğuna yönelik iddiaların ispatlanamadığı, davalının yeni bir marka tescil başvurusunda bulunması eyleminin kötü niyetli bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’in 22.06.2020 tarih ve 2020-M-4147 sayılı kararının tüm mal ve hizmetler yönünden iptaline, davaya konu markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, istinafa konu mahkeme kararının aksine taraf markaları arasında 6769 sayılı Kanunun 6/1 maddesi anlamında benzerlik bulunmadığını, davalı şirketin “…” ibareli başvurusu ile davacı şirkete ait itiraz konusu markaların, kavramsal, görsel bakımdan ve bıraktıkları toplu intiba yönünden birbirlerinden farklı olduğunu, başvuru konusu markada “…” ibaresinin, büyük harflerle yazılarak, mahkeme kararının aksine ayırt ediciliği olmayan kısaltmadan ziyade baskın unsur olarak markada kullanıldığını, kaldı ki söz konusu markadan sadece “…” ibaresini esas alarak ve “…” ibaresi ile bağlantı kurarak bir değerlendirme yapmanın, marka hukukundaki bütünlük ilkesine aykırı olacağını, dolayısıyla markalar arasında karıştırılma tehlikesi bulunduğunun söylenemeyeceğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili, mahkemece, dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporunun hükme esas alınmadığını, gerekçeli olarak hazırlanan bilirkişi raporunun tam aksine mahkemece teknik bir konuda yorum yapılarak karar verildiğini, mahkemece bu bilirkişi raporunun neden hükme esas alınmadığınn da gerekçelendirilmediğini, markaların yazılış ve okunuşlarının, davacı markasında yer alan yazı karakterinin ve şekil unsurunun, müvekkil markasında yer alan “…” ibaresinin, markalar arasındaki ayırt ediciliği sağladığını, dolayısıyla markaların hem görsel ve hem de telaffuz açısından farklı olduğunu ve markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, müvekkili markasının asli unsurunun “…” ibaresi olduğunu, büyük harflerle kullanılan bu ibarenin “…” markasıyla ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden, davalı gerçek kişinin 17.08.2018 tarihinde “…” ibaresinin, 37. sınıf hizmetlerde tescili için diğer davalı Kuruma başvurduğu, davacının “…” ibareli markalarına dayalı olarak iltibas, tanınmışlık ve kötü niyet gerekçeleriyle başvuruya itiraz ettiği, davacının itirazının Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddine karar verildiği, davacının bu karara karşı yaptığı itirazın da YİDK’in 22.06.2020 tarih, 2020-M-2147 sayılı kararıyla reddedildiği, anılan kararın davacıya 28.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince, davacı markaları ile dava konusu başvuru arasında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, davacı markalarının tanınmışlığından kaynaklı bir tescil engelinin olmadığı, davalı marka başvurusunun kötü niyetli bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olup, bu karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmadığı, yalnızca davalı tarafların istinaf kanun yoluna başvurdukları gözetildiğinde, istinaf incelemesine konu uyuşmazlık yalnızca dava konusu başvuru ile davacı markaları arasında karıştırılma tehlikesi olup olmadığıdır. Zira, davacının tanınmışlık ve kötü niyete dayalı iddiaları ilk derece mahkemesince yerinde görülmemiş, davacı tarafça da bu yönden istinaf kanun yoluna başvurulmadığından artık bu hususlar kesinleşmiştir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1 maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (Karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, dava konusu başvuru “…” ibaresinden oluşmaktadır. Başvuruda bütüne hakim unsurun kırmızı ve mor renkler
kullanılarak, stilize bir şekilde yazılmış “…” harflerinden oluşan logo olduğu, bu logonun hemen altında ise “…” ibarelerine yer verildiği, bir il adı olan “…” ibaresinin ayırt ediciliğe katkısının olmadığı, “…” kelimesinin ise dilimizde ya da İngilizce’de bilinen herhangi bir anlamının bulunmadığı, dava konusu markada bu haliyle ön planda yer alan ve vurgunun hakim olduğu unsurun, “…” harfleri ile oluşturulmuş logo olduğu, “…” ibaresinin ise tali nitelikte bulunduğu anlaşılmıştır. Davacının itirazına mesnet markalarının asli unsurunun “…” ibaresi olduğu ise açıktır. Buna göre yapılan değerlendirmede, dava konusu başvurunun esas unsurunu oluşturan “…” ibaresi ile davacının “…” asıl unsurlu markaları arasında, ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, dava konusu başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı, bir an için “…” ibaresinin de dava konusu başvuruda asli unsur olduğu düşünülse dahi yine de taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinden söz edilemeyeceği, zira bu ibarenin hecelerine bölünerek değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı, ibarelerin sadece ilk hecesinin aynı olmasının da işaretlerin bütünü itibariyle bıraktığı izlenim farklı bulunduğundan ve başvuruda baskın biçimde “…” ibaresine yer verildiğinden, iltibasa sebebiyet vermeyeceği kanaatine varıldığından, ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki kabulü yerinde görülmemiş, davalılar vekillerinin bu yöne ilişkin istinaf başvurularının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş, HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 17/06/2021 gün ve 2020/270 Esas – 2021/239 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile kalan 215,45 TL bakiye karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2 maddesi uyarınca belirlenen 25.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine, (HMK m.333),
8-Davalı … ile davalı … tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ayrı ayrı anılan davalılara iadesine,
9-İstinaf aşamasında davalı … tarafından yapılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından ibaret yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
10-İstinaf aşamasında davalı … tarafından yapılan 92,00 TL posta ücreti, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 254,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı… verilmesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/11/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/11/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip