Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1482 E. 2023/1471 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1482
KARAR NO : 2023/1471
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/04/2021
NUMARASI : 2020/4 E. – 2021/125 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ
DAVALI

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 19/04/2021 tarih ve 2020/4 Esas – 2021/125 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin otelcilik sektörünün önde gelen şirketlerinden olduğunu, WIPO ve Paris Sözleşmesine üye ülkelerde tescilli markaları olduğu gibi … nezdinde de 2007/00637 ve 2011/88852 sayılı “…” ibareli tescilli markalarının bulunduğunu, davalı Şirketin ise 2018/90822 sayılı “… …” ibareli marka başvurusunu yaptığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın davalı Kurum tarafından reddedildiğini, oysa dava konusu başvuru ile müvekkili markaları arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik olduğunu, markaların görsel ve işitsel açıdan benzediğini, marka kapsamlarındaki hizmetlerin de benzer bulunduğunu, dolayısıyla ortalama tüketiciler tarafından markaların karıştırılacağını, müvekkili markasının Paris Sözleşmesi gereğince tanınmış marka olduğunu, bu tanınmışlığının karıştırılma ihtimalini arttırdığı gibi SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca da başvurunun reddinin gerektiğini, dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2020-M-9384 sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacı markaları arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, davacının diğer iddialarının da yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili başvurusu ile davacı markalarının anlam ve tertip tarzı itibariyle benzemediğini, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin olmadığını, markalarda kullanılan kelimelerin son bölümleri itibariyle birbirinden ayrıldığını, davacının markasının coğrafi bir terim olduğunu, müvekkilinin markasının ise mitolojik bir simgeyi ifade ettiğini, müvekkili başvurusundaki şekil unsurunun da tali unsur konumunda bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının “… …+şekil” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” ibareli tescilli markalar arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde başvuru konusu işaret ile davacının tescilli markaları arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı mallar/hizmetler algısının oluşmayacağı, taraf marka işaretleri benzemediğinden SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinden söz edilemeyeceği, yine taraf marka işaretleri benzemediğinden SMK’nın 6/4-5 maddesindeki koşulların da oluşmadığı, kötü niyetli başvuru yapıldığı iddiasının kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, istinaf konusu kararın, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda yer alan görüşlere aykırı olarak verilmiş olması sebebiyle yerinde olmadığını, davaya konu marka başvurusunun, müvekkilinin “…” ibareli markaları ile karıştırılma ihtimali yaratacağını, emtia benzerliğine ilişkin koşulun da gerçekleştiğini, dolayısıyla SMK’nın 6/1. maddesi uyarınca davanın tümden kabulünün gerektiğini, somut olayda SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri koşullarının da gerçekleştiğini, dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin 12.10.2018 tarihinde 2018/90822 sayılı “… …+şekil” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, marka kapsamında 43. sınıf hizmetlerin yer aldığı, davacının adına tescilli “…” ibareli markalarına dayalı olarak SMK’nın karıştırılma tehlikesi, tanınmışlık ve kötü niyet gerekçeleriyle başvuruya itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığınca davacı itirazının reddine karar verildiği, davacının bu kararın yeniden incelenmesi talebinde bulunduğu, YİDK’in 31.10.2019 tarih, 2019-M-9384 sayılı kararıyla davacı itirazının reddine karar verildiği ve bu kararın 04.11.2019 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği belirtilmiştir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvurunun kapsamında 43. sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.” yer almaktadır. Davacının itirazına mesnet 2007/00637 sayılı markasının kapsamında 43. sınıftaki “Otel hizmetleri, motel hizmetleri, tatilköylerinde oda kiralama hizmetleri, otellerde rezervasyon hizmetleri, yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri.” mevcutken 2011/88852 sayılı markanın kapsamında ise 16. ve 35. sınıf mal hizmetlerin yanında 43. sınıftaki “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri (gündüz bakımı (kreş) hizmetleri dahil). Hayvan bakım evleri hizmetleri.” bulunmaktadır. Dosyada mevcut bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere söz konusu hizmetler aynı/aynı tür hizmetler olduğundan, somut olayda emtia benzerliğine ilişkin koşul gerçekleşmiştir.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru, “… …” ibaresi ile bu ibarenin üzerinde yer verilmiş bir tanrıça sembolünden oluşmaktadır. Başvuruda yer verilen “…” ibaresinin 43. sınıf hizmetler yönünden ayırt ediciliği bulunmamaktadır. Yine başvurudaki şekil unsuru da ayırt edicilikte geri planda kaldığından başvurunun asli unsurunu “…” ibaresi oluşturmaktadır. Davacının itirazına mesnet markalarının asli unsuru ise “…” ibaresidir. Görüldüğü üzere markaların asli unsurlarının ilk altı harfi aynı olup, davacı markalarının sonunda yer alan “EN” harflerinin yerine başvuruda “A” harfine yer verilmiştir. Söz konusu farklılığın markaların sonunda yer alması ve marka işaretleri arasında yüksek düzeyli görsel ve işitsel benzerlik karşısında, bu farklılığın dava konusu başvuruya yeterli ayırt ediciliği sağlamadığı sonucuna varılmıştır. Buna göre dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında, görsel ve işitsel olarak bıraktıkları genel intiba itibariyle ilişkilendirme ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma tehlikesi mevcut olup, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmiştir.
Öte yandan, davacı tarafça adına tescilli markaların tanınmış olduğu ve SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca da başvurunun reddi gerektiği ileri sürülmüştür. İçinde turizmci bilirkişinin de bulunduğu bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda, “…” markasının Fransa menşeili otelcilik konusunda önde gelen, tanınmış markalarından birisi olduğu, “…” markası ile davacının bir çok ülkede tescilli otellerinin bulunduğu, dünya çapında sektöründe tanınmış bir marka olduğu, “…” markasının dünya çapında yoğun tüketim, tanıtım ve pazarlama, sponsorlukları ile uluslararası alanda bilinirlik kazanmasının bu markanın “otel hizmetleri” konusunda Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış olduğunu gösterdiği, Yargıtay 11. HD’nin 2010/2356 E., 2011/14012 K. sayılı ilamının da bu yönde olduğu, mesleki bilgi ve tecrübeleri kapsamında davacının davaya mesnet olan markalarının “Otel Hizmetleri” sektöründe Türkiye’de bilinirlik seviyesi yüksek olan bir marka niteliği taşıdığı, “…” markalarına benzer bir markanın ülkemizde
aynı sektörde yani otelcilikte kullanılmasının, “…” markasının ayırt edici karakterini
zedeleyeceği açıklanmış olup, Dairemizce de söz konusu değerlendirmeler yerinde bulunmuş ve somut olayda SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddesi koşullarının da oluştuğu kabul edilmiştir.
Her ne kadar dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğu da ileri sürülmüş ise de markalar arasında benzerlik olmasının tek başına kötü niyetin kabulü için yeterli olmadığı ve dava konusu başvurunun kötü niyetli yapıldığına dair başkaca da bir delilin bulunmadığı gözetildiğinde bu iddia yerinde görülmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenle kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 19/04/2021 gün ve 2020/4 Esas – 2021/125 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile YİDK’in 31.10.2019 tarih, 2020-M-9384 sayılı YİDK kararının İPTALİNE,
3-Davalı Şirket adına tescilli 2018/90822 sayılı “… …” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ile sicilden TERKİNİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile kalan 215,45 TL’nin davalılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 25.500,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 222,00 TL tebligat ve posta gideri, İstinaf aşamasında yapılan 73,50 TL tebligat ve posta ücreti, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 2.257,60 TL yargılama giderine, 54,40 TL peşin harç, 54,40 TL başvurma harcı eklenerek oluşan toplam 2.366,40 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı şirket ile davalı … tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 09/11/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 09/11/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip