Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1296 E. 2023/1213 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1296
KARAR NO : 2023/1213
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN VEKİLİ : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2021
NUMARASI : 2020/305 E. – 2021/218 K.

DAVACI :
VEKİLİ
DAVALI
DAVANIN KONUSU : Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 17/06/2021 Tarih ve 2020/305 Esas – 2021/218 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ile davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin Türkiye’de 2006/45225, 2013/45142, 2014/98166, 2014/ 55963 ve 2019/91317 sayılı “…+şekil” ve “…-…” kelime ibareli marka tescilleri bulunduğunu, www…com alan adının müvekkili adına tescilli olduğunu, “…” markasının Paris Sözleşmesi ve 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca tanınmış marka olduğunu, davalının 29. Sınıfta tescilli 2015/62895 sayılı “…” markasının müvekkili markası ile aynı ve ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğunu, aynı tür ve benzer malları kapsadığını, davalı yanın gerek ticaret unvanı gerek alan adı kullanımlarında “…” ibaresini kullandığını, davalı “…” markasının sahibi olsa da, www…com alan adı üzerinden faaliyet gösterdiğini, kullanımlarını da bu şekilde gerçekleştirdiğini, davalıya ait dava dışı 2015/32344 sayılı marka başvurusu müvekkilinin markası mesnet gösterilerek re’sen reddedildiğinden davacı markasından haberdar olmamasının hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağını, davalının ürün kataloğunda müvekkilinin marka logosuna da yer verilerek referanslar arasında belirtilmiş olduğunu, müvekkilinin ticaret unvanı da olan “…” ibaresi üzerinde öncelik hakkı bulunduğunu, davalının kullanımlarının müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini, haksız rekabet oluşturduğunu, davalının markasını tescilli olduğu şekilde değil, davacı markası ile aynı olacak şekilde kullandığını, bunun tespiti için www…com, www…com ve www…com alan adları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasının önem arz ettiğini ileri sürerek, davalının müvekkilinin marka hakkına vaki tecavüzünün tespitine, men ve ref’ine, haksız rekabetin tespiti, men ve ref’ine, davalı adına kayıtlı 2015/62895 sayılı “…” marka tescilinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının ticaret unvanının hükümsüzlüğü ile davalıya ait www…com.tr alan adının iptaline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı şirket vekili, TPMK kayıtlarında davacının tanınmış markasının bulunmadığını, davacının “…-…+şekil” ve “…+ŞEKİL” kelime ve şekil markaları mevcut iken tanınmışlığa dayanak gösterilen belgelerdeki kullanımların farklı olduğunu ve hangi marka ve sınıf için tanınmışlık iddiasında bulunulduğunun belirsiz olduğunu, müvekkili…’nın 13.01.2015 tarihinde kurulduğunu ve kurulduğu tarihten itibaren Türkiye’de üretilen gıda ürünlerini yurt dışına ihraç ettiğini, davacının www…com.tr alan adının iptaline ilişkin talebinin davalı şirketi ilgilendirmediğini, “www…com” web sitesinde davacı şirketin 32. sınıf mallar yönünden üretim, satış, ihraç ve marka kullanımı bulunmadığını, www…com alan adının 30.12.2014 tarihinden itibaren kullanmaya başlandığını, www…org üzerinden incelendiğinde, web sitesinde … … ibaresi ile kastedilen www…com alan adından hareketle ve davalı şirketin kılavuz sözcüğü olan… ibaresinin okunuşuna yer verilmesinden ibaret olduğunu, … … ibaresi ile 29 ve 30. sınıf ürünlerin değil, davalı şirketin tanıtımının yapıldığını, davacının aynı sektörde yer almasına ve yurt dışında aynı alıcılara hitap etmesine rağmen 30.12.2014 tarihinde alınmış olan bu alan adının aradan geçen 5 yıldan fazla sürede terkinini talep etmemiş olması ve dava tarihine kadar sessiz kalmış olması karışışında davacının alan adı terkinine yönelik talebinin MK. m. 2 anlamında hakkın kötüye kullanılması olduğunu, davacının Türkiye’de markasını tescil ettirmesine rağmen, Türkiye’de acentesi, şubesi ve temsilcisi olmadığı gibi Türkiye’deki alıcılara yönelik fiili veya kendi internet sitesi üzerinden bir satışı da bulunmadığını, müvekkili şirketin de Türkiye’de faaliyeti olmadığını, müvekkili bakımından ancak www…com alan adında yer alan … ibaresine ve ticaret unvanında yer alan… ibaresine yaklaştırma söz konusu olduğunu, “… …” ibaresi ile davacı markası ve davacının sunduğu belgelerde yer alan “…+şekil” ibaresi karşılaştırıldığında, genel görünüm itibariyle benzerliğin ve karıştırılma ihtimalinin mevcut olmadığını, davalı şirketin “…+şekil” markasının 29.07.2015 tarihinden itibaren koruma altında olduğunu, 29.09.2016 tarihli kullanım davalı şirket markasının koruma tarihinden sonra olduğundan bu kullanımın tescil kapsamında, hukuka uygun kullanım kabul edilmesi gerektiğini, tescilli … markasının La … şeklinde kullanmasının da markanın ayırt edici özelliği bozulmadan kullanım olduğunu, davalı şirketin 2015/62985 sayılı … markasının 29. sınıfa ait malları kapsarken, davacının 2006/45225, 2013/45142, 2014/98166 sayılı malları farklı mal ve hizmetlerle ilgili olduğundan hükümsüzlük nedeni yapılamayacağı, 2019/91317 numaralı markanın başvuru tarihi, davalı şirket markasının tescilinden sonra olduğundan hükümsüzlük değerlendirmesinde dikkate alınmasının mümkün bulunmadığını, davacının 29. sınıfta tescilli 2014/55963 sayılı “…-…+şekil” markası ile davalının “…+şekil” markası bütünsel olarak karşılaştırması yapıldığında işaretlerin benzer olmadığını, ticaret unvanı hükümsüzlüğü için dayanılan 2014/55963 sayılı davacı markasının yayın tarihinin 12.12.2014 olduğunu, müvekkilinin kuruluş tarihinin 13.01.2015 olduğunu, taraf şirketler arasında ticari ilişki bulunmadığını, davalı şirketin … ibaresini markasal kullanımı olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalı markasında yer alan 29. Sınıftaki emtialarının davacının 2014 55963 tescil numaralı markasındaki 29. Sınıf ile aynı, aynı tür olduğu, 30. Sınıftaki “Kahve, kakao; kahve veya kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler. Makarnalar, mantılar, erişteler. Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. Toz şeker, kesme şeker, pudra şekeri. Çaylar, buzlu çaylar. Şekerlemeler, çikolatalar, bisküviler, krakerler, gofretler. Sakızlar. Dondurmalar, yenilebilir buzlar. Tuz. Pekmez” ürünleri ile benzer, ilişkili olduğu, davacının 2014 98166 tescil numaralı markasında yer alan 43.sınıftaki ‘Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri’nin davalının markasındaki 29. Sınıf mallarla ilişkili olduğu; davalı markası ile davacının hükümsüzlüğe mesnet markası arasında bütüncül değerlendirme sonucunda marka ve işaretler arasında ilişkilendirme de dahil karıştırılma/benzerlik ihtimalinin bulunduğu, davacı markalarının tanınmışlığı ispata yönelik dosya içerisinde yeterli delile rastlanılmadığı, davacının tescilli markasından doğan hakların, ilgili tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açması nedeniyle davalı tarafça ihlal edildiği, alan adları yönünden 29.06.2016 tarihinde “… …” ibareli kullanımların bulunduğu, dava açıldıktan sonra alan adına ilişkin 25.11.2020 tarihinde güncelleme olduğu ve www…com alan adı yerine http://….com adresine yönlendirildiği, site içerisine girildiğinde referanslar bölümünde davacı markasına aynen yer verildiği, www…com alan adı yönünden de davacı markasına yanaştığı, davacının markasının serisi, yeni bir versiyonu gibi algılanabileceği, yine satışı yapılan zeytinyağı, konserve yaprak ürünlerinin davacının tescili kapsamında bulunan 29. Sınıftaki “Yenilebilir bitkisel yağlar. Kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler” emtiaları ile aynı, aynı tür, benzer olduğu, ticaret unvanı ile davacı markasının benzer olduğu ve davalı ana sözleşmesinde yer alan amaç ve konunun davacı markası kapsamında tescilli mallarla aynı, aynı tür olduğu, davacının 2014 55963 tescil numaralı markasının koruma tarihinin başvuru tarihi olan 03.07.2014 olduğu, davalı ticaret unvanının tescil tarihinin ise 14.01.2015 olduğu, tarih itibariyle ticaret unvanının terkininin gerektiği, davalı taraf “…+şekil” şeklindeki markasal kullanımlarının ve internet sitesinde davacı markasına yer vermesinin davacı adına tescilli 2014/55963 sayılı “…-…” markası ile haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 2015/62895 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalının www…com, www…com ve www…com internet sitesinin davacı markalarına yer vermesinin marka hakkından doğan haklara tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men ve ref’ine, davalının ticaret ünvanının terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, dava dilekçesinde birden çok talep sonucu yer aldığını, her bir dava bakımından ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bir adet maktu vekalet ücretine hükmedildiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak yargılama masrafları yönünden düzeltilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde, taraf markalarında yer alan “…” ibareleri yönünden kısmi bir işitsel benzerlik varsa da, görsel benzerlik olmadığını, markalar arasında bağlantı kurulmayacağını, 2015 yılında tarafların ticari ilişkide bulunduklarını, ticaretin 2016 yılında da devam ettiğini, mahkemece sessiz kalma yoluyla hak kaybının değerlendirilmediğini, taraflar arasında 22/09/2015 tarihli e-mail yazışması bulunduğunu, 24/10/2015 tarihli faturada “…” markasının yazılı olduğunu, ürün görsellerinden davalı şirketin “…” markasını taşıyan kavanozlarının üst kapaklarında üretim tarihi olarak 25/02/2015 tarihinin yer aldığını, davanın açıldığı 02/10/2020 tarihine kadar beş yıllık sessiz kalma süresinin dolduğunu, davacı tarafın ticari ilişki içinde olduğu davalının marka kullanımlarını bilmesi gerektiğini, bu itibarla “…” markası yönünden de sessiz kalma koşulunun gerçekleştiğini ve buna rağmen davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet iddiasında bulunmasının SMK m. 2 anlamına hakkın kötüye kullanımı olduğunu, marka hakkına tecavüze ilişkin taraflar arasındaki ticari ilişkiye dayanan meşruiyet ve sessiz kalmaya ilişkin savunmalarının haksız rekabet yönünden de geçerli olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1) Dava, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve men’i istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, HMK’nın 110. maddesi uyarınca, davacının, aynı davalıya karşı birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürmesinin mümkün olduğu (objektif dava birleşmesi), böyle hallerde her bir asli talep yönünden ayrı vekalet ücretinin değerlendirilmesi gerektiği, ne var ki somut olayda marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ticaret unvanı terkini ve marka hükümsüzlüğüne ilişkin istemin tek bir davanın konusunu oluşturduğu, maddi ve manevi tazminat talep edilmediği, bu nedenle vekille temsil olunan davacı yararına tek vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin tüm, davalı Şirket vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair istinaf itirazlarının reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2) Ancak, mahkemece davalının ticaret unvanının… olduğu, davacının “…” ve “…” esas unsurlu markaları ile bütünsel anlamda benzerlik ihtiva ettiği, davalı markasında yer alan ikinci “L” harfinin davalının markasını farklılaştırmaya yeterli olmadığı, davalının ana sözleşmesinde yer alan amaçlarının, davacının 2013 45142 tescil numaralı markasının kapsamındaki 31. sınıf emtialar ile aynı, aynı tür olduğu, yine davacının 2014 55963 tescil numaralı markasında yer alan 29. ve 30. sınıftaki emtialarla davalı faaliyetlerinin aynı, aynı tür, benzer olduğu gerekçesiyle davalının ticaret unvanının terkinine karar verilmiş ise de, davalı vekilinin sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin savunması üzerinde durulmamıştır.
10.01.2017 tarihli RG.’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve iş bu davanın açıldığı 02/10/2020 tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7/3. maddesi “Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir” hükmünü, anılan fıkranın (e) bendi ise “İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması.” hükmünü havidir. Aynı Yasa’nın 29/1-a maddesi uyarınca da marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak fiili, marka hakkına tecavüz sayılır.
O halde SMK.’nın 7/3. maddesine göre tescilli bir marka hakkı sahibinin, markasının ticaret unvanı veya işletme adı olarak kullanılmasını yasaklayabilmesi ve bu durumun SMK.’nın 29/a maddesi uyarınca marka hakkına tecavüz sayılabilmesi için, bu kullanımın “ticaret alanında” gerçekleşmesi ve marka sahibinin izni olmadan, aynı Yasa’nın 7/2. maddesinde belirtilin fiillerin işlenmesi şarttır.
Ticaret unvanının temel işlevi, bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmektir. Markanın temel işlevi ise malı ya da hizmeti ayırt etmesi, malın ya da hizmetin kaynağı ve kalitesi konusunda tüketiciye garanti vermesi olarak açıklanabilir. Markanın işletmenin sahibini, ürünün üreticisini, hizmetin sağlayıcısını gösterme işlevi, kural olarak yoktur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.12.2007 tarihli 2007/11-965 E.- 2007/961 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere “Marka da ticari unvan da “ayırt edici işaretlerdir”. Marka, bir teşebbüsün ürün ve hizmetlerini, rakiplerinkinden ayırmaya yönelik olup; ticari unvan ise, tacirlerin ticari işletmesine ilişkin muamelelerinde, icrasında kullanmak zorunda olduğu ismidir. Her ikisi de ayırt edici işaret olarak kullanılmaları nedeniyle “ayırt edicilik” kapasitesine sahiptir. Bu nedenle, tescil sırasında bu ibarenin serbest olması, yani üçüncü şahsın ibare üzerinde hukuken ileri sürebileceği bir hakkının bulunmaması gerekir”. Yine aynı kararda belirtildiği üzere “TTK 41. maddesi gereğince davalı tüm ticari iş ve evraklarında ticari unvanı kullanmak ve tescil olunan ticaret unvanını ticari işletmenin giriş cephesine herkes tarafından kolayca görülebilecek bir yerine yazılması zorunluluğu vardır. Böylece davacı hizmet markası davalı ise ticari unvan olarak aynı ayırt edici işareti işyerinin giriş cephesine yerleştireceklerinden tüketicinin üniversite veya okulların orijinini karıştırması kaçınılmaz olacaktır”. O halde ticaret unvanının özellikle hizmet sınıfındaki ticarî faaliyetlerde kullanılması halinde, unvan sadece bir taciri diğer tacirlerden ayırmayacak, bundan başka mallar ve özellikle hizmetler için “ayırt edicilik” fonksiyonunu da yerine getirecektir.
Buradan da anlaşılacağı üzere, ticaret unvanı ile markanın işlevleri farklı ise de bu işlev farkı kesin değildir. TTK.’nın 18/1 hükmüne göre her tacir bir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak zorundadır. TTK.’nın 39/2. bendinde de unvanın işletmenin girişinde gösterilmesi zorunlu kılınmıştır. Ancak unvanın işletmenin görülebilecek bir yerine yazılacak olması, özellikle hizmet sunan işletmeler bakımından, ticaret unvanının marka fonksiyonlarını da ifa etmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ticaret unvanı hizmet sunan işletmelerde marka gibi kullanılmakta, bu nedenle de tüketici gözünde unvan ve markanın fonksiyonlarının karıştırılması ihtimali ciddi şekilde artmakta, hizmet alanında faaliyet gösteren işletmeler, tüketicilerle yakın ilişki içerisinde bulunduklarından, birçok halde unvan, tüketiciler gözünde marka olarak algılanmakta, bu da kaçınılmaz bir sonuç olarak marka hakkının ihlalini ortaya çıkarmaktadır.
Ticaret unvanı ve işletme adı kullanımıyla marka arasında, mal ve hizmetlerin ticari kaynağına yönelik bir ilişkilendirme veya karıştırma ihtimali varsa, marka sahibi yasaklama yetkisini kullanabilecektir.
Ne var ki, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14.06.2012 tarih, 2010/8788 Esas, 2012/10516 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere, marka hakkı sahibinin, hareket tarzı ile hakkın ihlaline zımnen müsaade ettiği hallerde, markayı uzunca bir süre izinsiz kullanan kişinin bu kullanımına artık karşı çıkamayacağı, hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin MK’nun 2. maddesinde anlamını bulan dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığının değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, zira, haklı başka bir gerekçe olmadığı sürece, uzun süre tecavüze sessiz kalarak üçüncü kişiler nezdinde güven yaratan kişilere dava açma hakkının tanınmaması gerektiği, somut olayda da, davalının “…” ibareli ticaret unvanının 14/01/2015 tarihinde tescil edildiği, davalı tarafından sunulan davacı ile yapılan ticarete ilişkin e-mail yazışmalarının aidiyeti tespit edilememiş ise de, ibraz edilen fatura içeriklerine göre 2015 yılında taraflar arasında davalının ticaret unvanı ve “…” ibaresi kullanılmak suretiyle alışveriş yapıldığı ve 2016 yılında da ticaretin devam ettiği, bu nedenle davacının davalının kullanımlarından haberdar olmasına karşın tescil tarihinden dava tarihine kadar beş yıldan uzun bir süre karşı çıkmaması nedeniyle sessiz kalma yolu ile hak kaybına uğradığının kabulü ile davacının ticaret unvanı terkini isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile (ticaret unvanındaki ilgili ibare yerine) ticaret unvanının tümüyle terkinine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmamıştır.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerle HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 17/06/2021 gün ve 2020/305 Esas – 2021/218 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
4-2015/62895 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
5-Davalının www…com, www…com ve www…com internet sitesinin davacı markalarına yer vermesinin marka hakkından doğan haklara tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men ve ref’ine,
6-Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
7-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85-TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45‬-TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
8-Dava kısmen kabul edildiğinden ve davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 25.500,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Dava kısmen reddedildiğinden ve davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 25.500,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 2.300,00-TL bilirkişi ücreti, 205,50-TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 64,6‬0-TL tebligat ve posta masrafı, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 2.732,2‬0-TL yargılama giderinin, davanın kabul ve ret oranı takdiren 1/2 kabul edilerek bu orana tekabül eden 1.366,1‬0-TL’ye, 54,40-TL başvurma harcı, 54,40-TL peşin harç tutarı eklenerek oluşan toplam 1.474,9‬0-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan yargılama giderinin, davanın kabul ve ret oranı takdiren 1/2 kabul edilerek bu orana tekabül eden 81,05‬-TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
12-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
13-Harçlar Kanunu uyarınca davacıdan alınması gereken 269,85-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davalı tarafınca istinaf başvurusunda yatırılan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 210,55-TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
14-Davalıdan peşin olarak alınan 59,30-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
15-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 12/10/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/10/2023

Başkan V.

Üye

Üye

Katip