Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1229 E. 2022/701 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/10/2020
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararrının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 06/10/2020 tarih ve 2020/171 E. – 2020/183 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar … ve … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, 1847 yılında …’de kurulan müvekkili şirketin günümüzde dünyanın lider ve en tanınmış teknoloji şirketlerinden biri olarak kabul edildiğini, müvekkilinin … markasını ve … ibaresini esas unsur olarak ihtiva eden markalarını Türkiye dahil çok sayıda ülkede tescille koruma altına aldığını, … markasını, Türkiye’de ve tüm dünyada kuruluşundan bu yana yoğun olarak kullandığını ve bu markayı bugünkü yüksek tanınmışlık seviyesine ulaştırdığını, davalı şirketin 2013/82387 sayılı “… … …” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın davalı Kurum tarafından kısmen kabul edildiğini, davalı başvurusunun müvekkilinin … markaları ile iltibasa sebebiyet verecek derecede benzer olduğunu, YİDK kararının haksız ve hukuka aykırı bulunduğunu, müvekkilinin endüstri, enerji, ulaşım ve sağlık alanlarında faaliyet gösterdiğini, … ibaresinin tanınmış marka olmasının yanı sıra müvekkilinin çok eski tarihli ticaret unvanı olduğunu, bu ticaret unvanının da Türkiye’de tescil mecburiyeti olmaksızın aynı ve benzeri ibarelere karşı koruma altında bulunduğunu, dava konusu başvurunun müvekkilinin … markalarına ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu gibi iltibas tehlikesinin mevcut olduğunu, … ibaresinin markasal kullanımına karşı açtıkları davanın kısmen kabul edilerek … ibaresinin müvekkilinin tanınmış … markası ile iltibas oluşturduğu gerekçesiyle … ibareli marka ve alan adı tescillerinin terkinine karar verildiğini, markaların kapsamlarındaki hizmetlerin aynı sınıfa dahil, birebir aynı ve doğrudan alakalı hizmetler olduğunu, başvuru sahibinin hükümsüzlüğüne karar verilen 2009/23919 sayılı marka tescilinin de 40. sınıfı kapsadığını, dava konusu başvurunun müvekkilinin tanınmış markasının ayırt edici karakterine zarar vereceğini, müvekkilinin markasının sulandırılmasına sebep olacağını, başvurunun kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2015-M-1107 sayılı kararının iptaline ve dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında, başvuru kapsamında kalan mal ve hizmetler yönünden iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili markasının hükümsüzlüğüne ilişkin kararın, temyiz aşamasında müvekkili lehine bozulduğunu, müvekkilinin 2008 yılında kurulduğunu ve davacının sektördeki tekelci eylemleri karşısında başarı elde eden tek firma olduğunu, davacının tekel yaratma konusundaki haksız ve hukuka aykırı eylemleri ile ilgili olarak Rekabet Kurulu’na şikayette bulunduklarını ve yapılan inceleme neticesinde davacının idari para cezasına çarptırıldığını, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığını, müvekkilinin 2008 yılından bu yana ticaret unvanı ve markasal olarak kullandığı “…” ibaresini piyasada kabul ettirmeyi başardığını, müvekkilinin uzun yıllar boyunca davacı ile ticari faaliyetler sürdürdüğünü, dava konusu yapılan 40. sınıftaki hizmetlerin tüketicilerinin, hastane doktorları, hastanelerde görev alan üst düzey idari personel, başhekim gibi ihtisas sahibi kişilerden oluştuğunu, başvurularının kötüniyetli gerçekleştirildiği yönündeki iddiaların soyut ve afaki olduğunu, davacı markalarının tanınmış olmasının farklı emtia sınıflarında farklı bir işaret olarak tescilli olan müvekkili markasının hükümsüzlüğünü gerektirmeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalıya ait … … …+Şekil ibareli başvuru ile davacıya ait … ibareli markaların benzer olması nedeniyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas ihtimalinin bulunduğu, davacının … ibareli markalarının tanınmış marka statüsünde bulunduğu, dava konusu başvurunun kötü niyetli bir başvuru olduğu, YİDK’in 05/03/2015 tarih 2015-M-1107 sayılı kararının, davacının itirazının kısmen reddi ile ilgili kısım yönünden yerinde olmadığı ve iptali koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile YİDK’nın 2015-M-1107 sayılı kararının davacını itirazının kısmen reddiyle ilgili kısım yönünden iptaline, davalı adına tescilli 2013/82387 sayılı … … …+ŞEKİL ibareli markanın 40. Sınıf hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … vekili, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında başvuru kapsamında kalan mal ve hizmetler yönünden iltibasa yol açacak derecede benzerlik bulunmadığını, zira başvuru kapsamında kalan 40. sınıf hizmetlerin, davacının itirazına mesnet markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerden farklı olduğunu, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının da gerçekleşmediğini, başvurunun kötü niyetli olduğu yönündeki tespitin de hatalı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, taraf marka işaretleri benzer olmadığı gibi marka kapsamlarındaki mal ve hizmetler arasında da benzerlik bulunmadığını, dolayısıyla 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi koşullarının somut olayda gerçekleşmediğini, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının bulunmadığını, müvekkili başvurusunun kötü niyetli olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “… … SİSTEMLERİ+şekil” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında, başvuru kapsamında yer alan 40. sınıftaki “Adi metallerin işleme hizmetleri. Değerli metallerin işlenmesi hizmetleri. Malzemelerin montajı (üçüncü şahıslar adına) hizmetleri. Enerji üretimi hizmetleri, jeneratörlerin kiralanması hizmetleri, Malzemelerin işlenmesi hakkında bilgilendirme hizmetleri. Malzemelerin özel siparişi üzerine montajı, Lazerle çizim hizmetleri… Sıvı, kimyasal madde, gaz, hava işleme hizmetleri.. Fotografik ve sinematografik ürünlerin işlenmesi hizmetleri (banyo, baskı ve foto gravür hizmetleri dahil). Gıdaların işlenmesi hizmetleri.. Deri ve kürk işleme hizmetleri. Terzilik hizmetleri, nakış işleme hizmetleri. Ahşap ve kereste işleme hizmetleri. Diş teknisyenliği (döküm) hizmetleri. Kağıdın işlenmesi. Baskı hizmetleri, ciltçilik hizmetleri. Cam ve optik cam işleme hizmetleri. Plastik işleme hizmetleri.” yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, bunun yanında, davacı markalarının tanınmış oldukları ve dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 40. sınıf hizmetlerin tamamı bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının oluştuğu, nitekim davacı ile davalı Şirket arasında İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülen davada da aynı sonuçlara ulaşıldığı ve bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/4237 E., 2019/5826 K. Sayılı ilamı ile onandığı, öte yandan ilk derece mahkemesinin, dava konusu başvurunun kötü niyetli olduğuna ilişkin kabulünde de bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla, davalı … ile davalı şirket vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar … ile … vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalılardan ayrı ayrı alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davalılar tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 59,30.TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 21,40.TL’nin davalılardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalılar vekilleri tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalılar üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 26/05/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 23/06/2022