Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1221 E. 2023/1205 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1221
KARAR NO : 2023/1205
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN VEKİLİ : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/12/2020
NUMARASI : 2018/144 E. – 2020/290 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Marka ile ilgili Kurum Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15/12/2020 Tarih ve 2018/144 Esas – 2020/290 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … ile davalı … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin uzun yıllardan beri yaptığı yatırımlar sonucunda eğitim sektörünün öncülerinden biri olduğunu, eğitim sektöründe yer alan birçok markasının olduğunu, bu markaları kullanarak ayırt edicilik kazandırdığını, müvekkilinin resmi internet adresi olan www…edu.tr adresinden alınan ve yazılı basında çıkan haberlerin yer aldığı görsellerin dilekçe ekinde sunulduğunu, 2010 yılından beri “…” ibaresi esas alınarak oluşturulmuş bir marka topluluğu bulunduğunu, bu markaları mesnet alarak davalının 2016/64237 başvuru numaralı ve “şekil+… …” ibareli marka başvurusuna yaptıkları itirazın davalı … Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun kararıyla nihai olarak reddedildiğini, oysa başvurunun müvekkilinin tanınmış markalarına ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, kötüniyetli olarak yapıldığını ve müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacağını, müvekkilinin söz konusu marka üzerinde öncelikli ve üstün hak sahibi olduğunu, müvekkili ile davalı … arasında, İstanbul 1. FSHHM 2017/419 E. (İstanbul Kapatılan 3. FSHHM 2016/207 E.) sayılı dava dosyası ile Ankara 2. FSHHM 2016/351 E. sayılı müvekilinin davacı olduğu dava dosyasında, müvekkilinin seri markalarının ayırt edicilik kazandığını ve tanınmış marka olduğunu, “…” ibaresi ile “… … …” ibaresinin gerek telaffuz bakımından karıştırılmaya açık şekilde benzer olduğunu gerekse de sınıfsal olarak ayniyetlik içerisinde oldukları hususunun düzenlenen bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, 1. FSHHM 2017/419 E. (İstanbul Kapatılan 3. FSHHM 2016/207 E.) sayılı dava dosyasında davalı yana ait www…com adlı internet sitesine dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren Türkiye’den erişimin engellenmesine karar verildiğini, her iki markanın da kullanılmak istendiği sınıfları aynı olduğundan eğitim hizmetinden yararlanacak tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu ileri sürerek YİDK’nın 2018-M-1263 sayılı kararının iptali ile söz konusu markanın tescil işlemleri neticelenmişse hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı şahıs vekili, taraf markalarının benzer olmadığını, davacı yanın “… … …” markasının iptali için Ankara 2. FSHHM 2016/351 E. sayılı dosyanında açtığı davanın reddedildiğini, müvekkilinin iş yerinin …’nda bulunduğunu ve faaliyet yerini belirten bu semt ismini kullanması kadar doğal bir durumun olamayacağını, “…” kelimesinin sunulan hizmetin coğrafi menşeini belirttiğini, ayırt etme vasfının düşük olduğunu, anılan semtte … ile başlayan bir çok özel ya da devlete ait eğitim kurumu bulunduğunu, ticaret odası kayıtlarından da görüleceği üzere müvekkilinin 2010 yılından bu yana, davacı yanın faaliyetine başladığı tarihten daha önceki süreçte …’nda faaliyetini sürdürdüğünü, müvekkili markasının ayırt edici unsurunun, tek öğretmenin tek öğrenciye “…” özel ders verme şeklindeki sistemleri olduğunu ve ekli İTO kayıtlarından da görüleceği üzere müvekkili şirketin adının da … … olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.11.1999 tarih, 1999/5790 E. ve 1999/9590 sayılı kararında, coğrafi alan isimlerinin marka olarak kullanılmasındaki esasların belirtildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalı marka başvurusu kapsamında yer alan 41. sınıftaki hizmetlerin tamamının, davacı markaları kapsamında koruma altında olduğu, davacının itiraza mesnet çok sayıdaki seri markalarının asıl ve ayırt edici unsurunun “…” ibaresi olduğu, davalı markasının da “…” ibaresi ile başladığı, bu kısmın taraf markalarında öne çıktığı, bu ibareye eklenen “…” ibaresinin 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında markalar arasındaki ilişkilendirme ihtimalini ortadan kaldıracak düzeyde markaya ayırt edicilik katmadığı, tüketicilerin markanın kapsadığı emtia/hizmeti almak için ayırdıkları süre zarfında taraf markalarını ayırt edemeyecekleri, işaretlerin bu derece benzer olması nedeniyle işletmesel bağlantırılma ihtimalinin de mevcut olduğu, yine tüketiciler nezdinde davalının mezkur markayı davacının vermiş olduğu bir lisansla kullandığı düşüncesine kapılmaları ihtimalinin de yüksek olduğu, davalının dava konusu markayı çekişmeli sınıflar bakımından tescil ettirmesinin, davacının “… …” ibareli ürün/hizmetler için tüketiciler ve yararlanıcılar nezdinde tesis ettiği imaj, güven ve hatırlanırlıktan haksız olarak istifade etmesi sonucunu doğuracağı, bu durumun ise, markaların aynı işletmeye ait seri markalar olduğu izlenimini yaratacağı, dava konusu davalı markasının davacı markaları ile ilişkilendirme ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma tehlikesine yol açacak derecede benzer olduğu, iltibas tehlikesinin bulunması ve emtia listelerinin aynı/benzer olması halinde 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesinin tartışma alanı bulamayacağı, ayrıca davalının aynı sektörde davacının seri marka niteliğindeki belli bir tanınmışlığa ulaşmış markasını tanımıyor bilmiyor olması ihtimalinin bulunmadığı, davacının markasının tanınmışlığının pek çok yargı kararı ile karar altına alındığı birlikte değerlendirildiğinde davalının davacı markasına yanaşma, ondan yararlanma çabasında olması karşısında kötü niyetli olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, YİDK’nın 2018-M-1263 sayılı kararın iptaline, davalıya ait 2016/64237 kod nolu markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde, tarafların markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunmadığını, “…” ibaresinin İstanbul’da meşhur bir semt adı olduğunu, sunulan hizmetin coğrafi menşeni bildirdiğini, KHK’nın 8/4. maddesindeki koşulların oluşmadığını, kötüniyete dair delil sunulmadığını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı şahıs vekili, dava konusu ibarenin yer adı olduğu hususunun kararda tartışılmadığını, bilirkişi raporunda da …’nın coğrafi yer adı olarak zayıf marka olduğunun ve kimsenin tekelinde bulunmadığının belirtildiğini, davanın özünün coğrafi yer adlarının marka olarak kullanılması olduğunu, bu tür adların markaların esaslı unsuru olamayacağını, 41. sınıf hizmetlerin tüketicilerinin dikkatli olduğunu, başvurunun esaslı unsurunun “…” eğitim verilmesi olduğunu ileri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :Dava, YİDK marka kararı iptali ile marka hükümsüzlüğü
istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı şirketin 09.08.2016 tarihinde 2016/64237 başvuru numaralı ve “şekil+… …” ibareli markanın 41. sınıf hizmetlerde tescili için davalı kuruma başvuruda bulunduğu, başvurunun yayımı sonrası davacı şirketin “…” esas unsurlu markalarını mesnet göstererek başvuruya itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığınca itirazın reddine karar verildiği, davacı yanca bu karara yapılan itirazın ise YİDK’nın 2018-M-1263 sayılı kararıyla reddedildiği, YİDK kararının davacıya 19.02.2018 tarihinde tebliğ edildiği ve davanın da yasal iki aylık süre içerisinde 16.04.2018 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece, iltibas ve kötüniyet gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiş olup, davalılar vekillerinin istinaf nedenleri gözetildiğinde taraflar arasındaki uyuşmazlık başvuru ile itiraza mesnet markalar arasında “…” ibaresinin ortaklığından kaynaklana iltibas bulunup bulunmadığı ve başvurunun kötüniyetle yapılıp yapılmadığı noktasındadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvuru kapsamında 41. sınıf hizmetler yer almaktadır. İtiraza mesnet mesnet davacı şirket markalarında da aynı hizmetler yer aldığından, emtia benzerliğine ilişkin koşul gerçekleşmiştir.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru “… …” ibaresinden oluşmaktadır. “…” ibaresi, davacının itiraza mesnet markalarında da “eğitim vakfı, kolej, üniversite, akademi, eğitim kurumları, TV” gibi tanımlayıcı ibarelerle birlikte aynen yer almaktadır. Görüldüğü üzere gerek dava konusu başvuruda, gerekse de itiraza mesnet markalarda İstanbul’da meşhur bir semt adı olan “…” ibaresine yer verilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 26.11.1999 tarih ve 1999/5790-9590 E.-K. sayılı kararında, “… ülkemizdeki şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Örnek verilmek gerekirse İstanbul, Ankara veya İzmir veya dava konusu olayda olduğu gibi İstanbul’un maruf bir ilçesinin adı olan sadece “…” sözcüğünün bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde, bu sözcük artık bir kişinin tekelinde kalacak ve bu şekilde bir kamu adı başkaları tarafından markalarında kullanılamayacaktır. Zira, yerleşen uygulamaya göre, bu isim, markanın “…” sözcüğü olacak ve iltibas iddiası ile diğer marka başvurularının önlenmesine neden teşkil edecektir. 556 sayılı KHK’nın genel amacı dikkate alındığında böyle bir imtiyazın kimseye tanınmaması gerekir. Bu şekildeki şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkan verilmesinin anılan yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu görüşünün benimsenmesi de bu şekilde böyle bir markayı kullanmak isteyenlerin menfaat dengelerinin korunması bakımından da uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ilkeye göre, örneğin “…” gibi kullanılacağı mamul veya hizmetin nevi ile birlikte ancak işaret olarak kullanılabilecek ve bunun sonucu marka olarak tescili mümkün olabilecektir.” denilmiştir. O halde coğrafi yer adlarının, coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave yapılması suretiyle marka olarak tescilinin mümkün olduğunun kabulü gerekir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.06.2018 tarih ve 2016/11850 E.-2018/4241 K. sayılı ilamında da, aynı ilkeler tekrar edilmiş ve kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. O halde, itiraza mesnet “…” ibareli markalar karşısında dava konusu “… …” ibareli başvurunun tescili mümkündür. Zira davalı taraf, itiraza mesnet markalarda kullanılan yer adını farklı bir ekle marka olarak tescil ettirmek istemekte olup, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde söz konusu başvurunun tesciline engel bir durum bulunmamaktadır. Öte yandan, “…” ibaresi taraf markalarında ortak olarak yer almakta ise de, herkesin kullanımına açık bu ibarenin ortaklığından dolayı taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığı, “…” ibaresi ile şekil unsurunun başvuruyu itiraza mesnet markalardan yeterince uzaklaştırdığı, 41. sınıfın dikkat düzeyi yüksek ve bilinçli tüketicilerinin dava konusu başvuruyu gördüklerinde bunun davacının itiraza mesnet markalarından farklı bir marka olduğunu derhal ve ilk bakışta algılayabilecekleri, dosya kapsamında alınan ve içinde eğitim konusunda uzman bilirkişinin bulunduğu heyet tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda da aynı sonuca ulaşıldığı, markalar arasında ilişkilendirilme ihtimalini de kapsar şekilde karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davacının itiraza mesnet markalarının tanınmış olduğu kabul edilse dahi bu durumun sonucu bir etkisinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı vekilinin başvurunun kötüniyetle yapıldığı şeklindeki iddialarına gelince; yukarıda da belirtildiği gibi “…” ibaresinin davacının tekeline verilemeyeceği, kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesinin mümkün olduğu, başvuruda bu ibarenin kullanılmasının kötüniyet gerekçesi olarak kabul edilemeyeceği, dava konusu başvurunun da davacının itiraza mesnet markalarına yanaşma içinde olmadığı, kaldı ki Dairemizce de markalar arasında iltibas ihtimali bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı göz önüne alındığında kanıtlanamayan kötüniyet iddiasına itibar edilmemiştir.
Bu itibarla, taraf markaları arasında iltibas ihtimali bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu YİDK kararının yerinde olduğu gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davalı … vekili ile davalı şahıs vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … ile davalı … vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 15/12/2020 gün ve 2018/144 Esas – 2020/290 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85-TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90-TL harçtan mahsubu ile bakiye 233,95-TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 25.500,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 33,50-TL tebligat ve posta masrafı, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 195,60-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip resen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalılardan ayrı ayrı peşin olarak alınan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının, kararın kesinleştiğinde ve talebi halinde davalılara iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 12/10/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 11/11/2023

Başkan V.

Üye

Üye

Katip