Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1199 E. 2023/1122 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1199
KARAR NO : 2023/1122
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2021
NUMARASI : 2020/371 E. – 2021/226 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI

DAVANIN KONUSU : Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 17/06/2021 Tarih ve 2020/371 Esas – 2021/226 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin 2004/12290 Sayılı ve 5., 10., 44. Nice sınıflarda tescilli “… +şekil” ibareli markanın sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…+şekil” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı TPMK’ye başvuruda bulunduğunu, 2019/88214 kod numarasını alan başvuruya müvekkili tarafından Markalar Dairesi Başkanlığı nezdinde itirazda bulunulduğunu, ancak itirazın kısmen reddedildiğini, bu kararın yeniden incelenmesi talebinin de nihai olarak YİDK tarafından kısmen reddedildiğini, dava konusu başvurunun 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’ nun 5. ve 6. maddeleri gereğince tescilinin mümkün olmadığını, tüketiciler nezdinde her iki markanın ilişkilendirilerek müvekkili şirket tarafından Tokat ilinde şube açılmış gibi değerlendirilebileceği, müvekkili aleyhine isim benzerliği nedeniyle SGK tarafından ceza uygulandığını, davalı şirket aleyhine müvekkiline ait markanın aynı ve benzerini kullanarak kamu kurumları nezdinde karışıklığa yol açmasından kaynaklı olarak manevi tazminat davası açıldığını, müvekkilinin tescilli markasının, Türkiye genelinde fizik tedavi alanında önde gelen ve bilinen bir marka olduğunu ileri sürerek, TPMK YİDK’nin 2020-M-7618 sayılı kararının iptali ile dava konusu 2019/88214 başvuru numaralı “…+şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, halihazırda müvekkili şirketçe kullanılan markanın “…” olduğunu, davacı tarafça kullanılan markanın ise “…” olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydı ile tek benzerliğin “…” ibaresi olduğunu, bu ibarenin fizik tedavi merkezi anlamına gelen ve müvekkili şirketin faaliyet alanını bildiren ve bu meslekle ilgilenenlerce bilinen bir kelime olduğunu, bununla birlikte markaların logoları ve faaliyet gösterdikleri yerleşim yerleri tamamen farklı olduğundan, karıştırılmaya müsait olmadığını, müvekkili firma adına tescili yapılan markanın hizmet sınıflarının davacınınkinden farklı olarak 35 ve 41 olduğunu, SGK tarafından karıştırılan hususun marka değil işletme adı olduğunu, gerek tescili yapılan markaların farklı hizmet sınıflarına tabi olması gerekse farklı marka ve logolarının olması nedeniyle, davacı tarafça iddia edildiği gibi bir karışıklığa ya da haksız rekabete imkan verecek bir benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı …vekili, dava konusu YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, kötüniyet iddiasının ispat olunamadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davaya konu markanın tescil edilen mal ve hizmet sınıfları açısından aynı, aynı tür veya benzer mal ve hizmetler tespit edilemediği, bir bütün olarak, anlamsal, görsel ve fonetik olarak yapılan incelemede, taraf markalarının işaretlerinin karıştırılma ihtimaline neden olabilecek derecede benzer oldukları, ancak her ne kadar taraf markaları benzer olarak kabul edilmiş ise de, markalar arasında 6769 sayılı Kanun kapsamında karıştırılma ihtimalinin varlığı için ilk şart olan markaların kullanıldığı ürün ya da hizmet ile aynı ya da aynı tür (türdeş) ürün ya da hizmet için kullanılma şartının gerçekleşmediği, davaya konu marka açısından tescil engelinin ve hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, gerekçeli kararın usulüne uygun yazılmadığını, bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, yeni bir heyetten rapor alınması taleplerinin reddedildiğini, müvekkilinin tescil tarihinden bugüne kadar aralıksız olarak hizmet ve tanıtımlarında bu markayı kullanmaya devam ettiğini, markanın tanınmış hale geldiğini, be nedenle SMK’nın 6/5. Maddesi uyarınca mal ve hizmet sınıflarının farklı olmasına bakılmaksızın başvurunun reddedilmesi gerektiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, ısrarla … markası ile değişik şekillerde marka başvuruları yapmaya devam ettiğini, işbu davaya konu olan “…” marka başvurusunun sadece sınıf değişikliği yapılarak tescil edildiği ve aynen kullanıldığı takdirde müvekkilinin Tokat’ta şube açtığı izlenimi doğacağını, böyle bir benzerliğin markalar arasında karıştırılmaya sebep olacağını ileri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka (marka ile ilgili kurum kararlarının iptali) istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davalı Şirket 2019/88241 sayılı “…” ibaresi için 35, 41 ve 44. sınıflarda TPMK nezdinde marka tescil başvurusunda bulunmuş, davacı şirketin 2004/12290 sayılı “…+şekil” ibareli 5,10 ve 44. Sınıflarda tescilli markaya dayalı itirazı üzerine marka ibarelerinin ve kapsamlarının benzer olduğu gerekçesiyle 35. Sınıftaki bir kısım mal ve hizmetler ile 44. Sınıftaki bir kısım hizmetlerin çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı tarafın 6769 sayılı kanunun 6/1, 6/6, 6/9 ve haksız rekabet hükümlerine dayanarak yaptığı itiraz üzerine TPMK YİDK tarafından bu defa başvuru ile itiraza dayanak olan markanın iltibasa yol açacak derece benzer görüldüğü, itiraz gerekçesi marka kapsamında yer alan hizmetlerin başvurunun 44. Sınıfında yer alan “İş yeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri” ile doğrudan ilişkili olduğu ve bu durumun da tüketiciler açısından iltibasa yol açabileceği değerlendirilerek itirazın kısmen kabulüne ve başvurunun “SINIF KODU:44 İş yeri ve personel sağlığı ile ilgili danışmanlık hizmetleri” bakımından kısmen reddine karar verilmiş, böylece dava konusu marka, 35. ve 41. sınıftaki bir kısım mal ve hizmetler yönünden tescil edilmiştir.
Davacı tarafından YİDK kararının iptali ile markanın tescil edilmiş olması halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesi talebiyle 6769 sayılı SMK’nin 5/1-ç(6/1), 6/5, 6/6, 6/9. maddelerine ve haksız rekabet iddialarına dayanılarak eldeki dava açılmıştır.
Mahkemece, aldırılan bilirkişi raporuna istinaden, marka işaretlerinin benzer olduğu ancak markaların kapsamındaki mal ve hizmet sınıflarının benzer olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 6/1. Maddesi uyarınca, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. Anılan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Somut olayda, mahkemece dava konusu başvuru ile itiraza mesnet marka arasında “…” ibarelerinin ortak olduğu, bu ibarenin markaların asli unsurunu teşkil ettiği ve taraf markalarındaki diğer unsurların bu benzerliği kesmeye yetmediği, ne var ki markaların kapsamındaki mal ve hizmet sınıflarının benzer olmadığı, iltibas değerlendirilmesinde aranan çifte benzerlik şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle SMK’nın 6/1. Maddesi yönünden davanın reddine karar verilmesi yerinde ise de, davacının dayandığı sair nedenlerin karar gerekçesinde tartışılıp değerlendirilmemesi doğru olmamıştır.
Davacı taraf, YDİK kararına itirazında 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesi anlamında tanınmışlık iddiasına dayanmamış, bu iddia ilk kez dava dilekçesinde öne sürülmüş olduğundan, münhasıran hükümsüzlük davası bakımından ele alınmıştır. 6769 sayılı SMK’nın 6/5. Maddesinde; ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” hükmünün düzenlendiği, somut olayda dava konusu marka başvurusu nedeniyle davacı adına tescil edilmiş “…+şekil” ibareli 2004/12290 sayılı markanınTürkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceğinin ispat edilemediği anlaşıldığından, davacı tarafın tanınmışlık iddiasına itibar edilmemiştir.
Davacının YİDK iptali ve hükümsüzlük davasında dayandığı 6769 sayılı SMK’nın 6/6. Maddesinde; ” Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.” hükmü düzenlenmiştir. Ticaret unvanı, bir tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemlerinde kullandığı addır. Markalar, eşya ile işletme arasındaki ilişkiyi kurar ve farklı işletmelerin ürettiği benzer emtiayı birbirinden ayırt etmeye yarar. Buna karşılık, ticaret unvanları ise işletmenin kendisini tanımlar. Şirketlerin ticaret unvanları tescil edilirken, faaliyet alanına her türlü mal ve hizmetin yazılması mümkün olduğundan ve ticaret unvanını bu alanların hepsinde kullanma gibi bir yükümlülük bulunmadığından, ticaret unvanının fiilen kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından sahibine öncelik hakkı sağladığının kabulü gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.06.2017 tarih, 2016/1193 esas, 2017/4014 Karar sayılı ilamında da, “davacı şirketin fiilen faaliyette bulunduğu mal ve hizmetler ile davalı markası kapsamında kalan mal ve hizmetler arasında ilişkilendirilebilecek ölçüde benzerlik bulunması halinde, bu mal ve hizmetler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken” denilerek aynı sonuca ulaşılmıştır.
Davacı şirketin ticaret unvanının ayırt edici unsuru “…” ibaresidir. Hükümsüzlüğü istenilen markanın asli unsurunu da “…” ibaresi oluşturduğundan, davacının fiilen iştigal ettiği alanlarla benzer hizmetler yönünden hükümsüzlük koşullarının oluştuğu kabul edilebilecek ise de, somut olayda dosya kapsamına göre davacı şirketin fiilen faaliyette bulunduğu fizik tedavi- rehabilitasyon hizmetleri ve diğer tıbbi hizmetler ile davalı markası kapsamında kalan mal ve hizmetler arasında ilişkilendirilebilecek ölçüde benzerlik bulunmadığı, davacının SMK’nın 6/6. Maddesine dayalı YİDK karar iptali ve hükümsüzlük isteminin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
SMK’nın 6/9 maddesi uyarınca, kötü niyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. Aynı Kanunun 25/1. maddesi uyarınca bu husus, markanın hükümsüzlüğü sebebidir. Yargıtay HGK’nun 16.07.2008 gün ve 2008/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetin varlığı, her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmelidir. Yine Yargıtay HGK.’nun 21.09.2005 gün ve 2005/11-501 E.-507 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca iyi niyetin asıl, kötü niyetin istisna olması sebebiyle davalının kötü niyetli olduğunun delil ve gerekçelerinin gösterilmesi gerektiğinden davacı, davalının kötü niyeti bulunduğunu kanıtlamalı ve mahkemece de bunun delil ve gerekçesi gösterilmelidir. Somut olayda dava konusu marka başvurusunda davalının kötü niyetini ispata elverişli delil sunulmadığından, davacının kötü niyet iddiasına dayalı YDİK karar iptali ve hükümsüzlük talebi de yerinde görülmemiştir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince, mal ve hizmet sınıfları açısından çifte benzerlik şartı gerçekleşmediğinden iltibas tehlikesinin bulunmadığı, davacının, dava konusu marka kapsamındaki mal ve hizmetlerle aynı iştigal sahasında faaliyet gösterdiğinin, tanınmışlık ve kötü niyet ile haksız rekabet iddialarının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmüştür.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmelidir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilen yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmemiş, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşıldığından, Dairemizce davacı Şirket vekilinin, ilk derece mahkemesinin gerekçesine yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince hükmün gerekçesine yönelik olarak KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 17/06/2021 tarih ve 2020/371 E. – 2021/226 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın yukarıda açıklanan gerekçeyle REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85-TL maktu karar ve ilam harcından, peşin alınan 54,40-TL’nin düşümü ile kalan 215,45‬-TL bakiye karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
4-Davalı şirket ile davalı …kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden ancak istinaf eden davacı aleyhine hüküm kurulamayacağından, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 5.900,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirket ile davalı … verilmesine,
5-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde ve istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalı şirket ve davalı …tarafından ilk derece mahkemesinde ve istinaf aşamasında herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine, (HMK m.333),

8-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 28/09/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/10/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip