Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1111 E. 2021/1036 K. 09.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
…..

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/05/2019
NUMARASI : …..

DAVANIN KONUSU : Marka Hakkına Tecavüzün Durdurulması, Ticaret Unvanının Terkini, Maddi ve Manevi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 16/05/2019 tarih ve ….. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ve davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 1998 yılından beri hazır giyim firmaları, gıda ve kuyumculuk sektörünün her türlü … ve aksesuar ihtiyacını sağlamak üzere, askı, etiket, poşet, kutu, kartondan mamul … gibi ürünlerin üretimi ve satış faaliyetlerini yürüttüğünü, müvekkilinin ayırt edici ibaresi … olan ticaret unvanını ilk defa 2001 yılında ticaret siciline tescil ettirdiğini ve aynı zamanda … ibaresini ilk defa 03/10/2001 tarihinde….. numarasıyla … nezdinde 16, 24, ve 40. sınıf mal ve hizmetler için tescil ettirdiğini, davalı şirketin, müvekkilinin iştiraki ile faaliyete başlayan bir şirket olduğunu, … markasının ticari ağının ve ürün çeşidinin yaygınlaşması amacıyla müvekkili şirketin kurucu ortakları … ve …’un 2008 yılında ….. şirketini devir aldığını ve aynı tarihte anılan şirketin unvanının … … ……… olarak değiştirildiğini ve adresinin müvekkili şirketin imalat adresi olan “….. olarak ticaret siciline kaydedildiğini, müvekkili şirketin kurucu ortaklarından …’in 2012 yılında ve …’un 2014 yılında davalı şirketten ayrıldıklarını, davalı şirketin … markasını kullanmasına müvekkili şirket ile bağı olduğu için müsaade edildiğini, ancak taraflar arasındaki bağın 2014 yılında sona ermesi ile davalıdan … ibaresini kullanmayı bırakmasını talep ettiklerini, ancak davalı şirket müdürünün bu ibareyi kullanmayı bırakacağını ve yeni bir markaya geçiş için süre istediğini belirttiği halde … ibaresini kullanmayı bırakmak niyetinde olmadığını, davalının 30/10/2017 tarihinde …… sayılı “… …” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu, müvekkili tarafından, davalıya gönderile 22/01/2018 tarihli ihtar ile … ibaresinin unvan ve marka olarak kullanılmasına rızasının olmadığı ve izninin sona erdiğinin bildirildiğini, davalı tarafından gönderilen cevabi ihtarnamede, davalının … ibaresini kullanmayı bırakmayacağının bildirildiğini, davalının unvanında … harfleri bulunmamasına rağmen unvanı aşan bir şekilde müvekkili markasının aynısı olmak suretiyle başına “… harflerini getirerek” aynı renk ve yazı karakteri ile “… …” olarak, unvansal kullanımı da aştığını, davalının müvekkiline ait tescilli markanın aynısı ile tescilli markanın kapsamında yer alan aynı mal ve hizmetler için markasal kullanımının bulunduğunu, müvekkilinin izni dâhilinde davalının kullanımının başlamış ve sürdürülmüş olduğunu, ancak müvekkilinin izninin gönderilen ihtarname ile son bulduğu halde davalı tarafından … … markasının kullanılmasının, marka hakkına tecavüz ve aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini, davalının tescilli markaya tecavüzü sebebiyle müvekkilinin maddi ve manevi zararının ve yoksun kalınan kazancının tazmininin gerektiğini ileri sürerek davalının markaya tecavüzünün durdurulmasına, ticaret ünvanından “…” ibaresinin terkinine, tecavüzün kaldırılması ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yoksun kalınan kazanç ve fiili zarar itibariyle 1.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın 22/01/2018 tarihinden işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı sürelerinin dolduğunu, müvekkili şirketin 2006 yılında … ve … tarafından … … … …. unvanı ile ticaret siciline kaydedildiğini, herhangi bir haksız rekabet teşkil edecek işleminin olmadığını, davacı şirketin ortaklarından …’ in 2008 yılında müvekkili şirkete ortak olması ile ve …’ in önerisi ile, müvekkili şirket unvanının … … … … olarak değiştirildiğini, …’ in 2012 yılında şirket ortaklığından ayrıldığını, bu duruma rağmen müvekkili şirketin … unvanını kullanmasına izin verdiğini, aksini iddia etmelerine rağmen unvan terkinini talep ettikleri ihtarnameyi şirket ortaklığından ayrıldıktan 10 yıl sonra gönderdiğini, …’ in talebi ve izni ile değiştirilen ticaret unvanının aradan 10 yıl geçtikten sonra değiştirilmesi talebinin MK’nın 2. maddesine aykırı olduğunu, müvekkilinin kötüniyetli bulunmadığını, davacı tarafından, … … ibaresinin, müvekkili şirketin unvanı ile markasal olarak kullanıldığını iddia ettiğini, ancak müvekkili şirketin ticaret unvanını markasal olarak kullanmadığını, davacı tarafın markası ile müvekkili şirketin ticaret unvanı arasında da işlev farkı bulunduğunu ve müvekkili şirketin … ibaresini markasal olarak değil, kendi tescilli unvanı olduğu üzere ticaret unvanı olarak kullanıldığını, davacı tarafın 10 yıl sessiz kaldıktan sonra düzenlenen ihtarname ile müvekkili şirketin ticaret unvanının terkinini talep etmesinde haksız rekabetin söz konusu olduğunu, anılan ihtarnamenin dürüstlük kurallarına da aykırı bulunduğunu, müvekkili şirketin “… … … ….” unvanındaki “… …” ibaresinin de davacı şirketin faaliyet alanından ayrıldığını ve davacı tarafın şirket unvanı ve markası ile karıştırılmaya mahal vermeyecek derecede farklı olduğunu da gösterdiğini, davacı şirketin faaliyet alanı, “…” alanında etiket, askı vb. üretimleri kapsamakta iken, müvekkili şirketin 2006 yılında … … …….. … … ile … üretimine başladığını ve halihazırda bu alanda faaliyetlerine devam ettiğini, taraflar arasında haksız rekabete konu olabilecek sektörel benzerliğin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacı “… ….. ticaret unvanı ile davalı “… … … …… ticaret unvanı arasında 6102 sayılı TTK kapsamında benzerlik bulunduğu, ancak davalı şirketin 26.03.2008 tarihinden beri bu ünvanı kullandığı davacı şirketin bu kullanımdan haberdar olmasına rağmen 22/01/2018 ihtarname tarihine kadar davalının kullanıma karşı çıkmadığı, aynı zamanda davacı şirket ortağı da olan davalı şirket ortağı …’ in şirket payını …’a devrederek şirketten ayrıldığı 13.01.2012’den 22.01.2018 tarihli ihtarnameye kadar yaklaşık 6 yıllık süre geçtiği ve davacının bu süreler boyunca davalının ticaret unvanına ses çıkarmadığı, yüksek yargı içtihatları ve doktrince benimsenen ilkeler kapsamında, davalı ticaret unvanına ilişkin olarak davacı yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybı koşullarının oluştuğu, davalının “… … …” şeklindeki markasal kullanımları ile davacı adına …..sayı ile tescilli “… …” markası arasında 6769 sayılı SMK kapsamında karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzerlik bulunduğu, davalının marksal kullanımlarının 2008 yılının eylül ayında başladığı ve davacının haberdar olmasına rağmen ihtarname tarihine kadar bu kullanımlara karşı çıkmadığından davalının markasal kullanımlarına ilişkin olarak davacı yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybı koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili; davalı tarafın cevap dilekçesinde, … ibaresini markasal olarak inkar ettiğini, sessiz kalma yolu ile hak kaybı savunmasına bulunmadığını, davalının markasal kullanımı inkarının müvekkilin kullanımdan haberdar olmasına rağmen sessiz kalması gibi bir durumun mevcut olmadığını gösterdiğini, davalının … ibaresini marka olarak tescil başvurusu yapması ile birlikte müvekkilinin davalıya ihtar gönderdiğini ve davalı tarafça inkar edilen kullanımlara karşı yasal yollara başvurulduğunu, müvekkilinin davalı tarafın kullanımlarına sessiz kalmasının söz konusu olmadığını, ticaret ünvanı terkini talepleri bakımında da tarafların geçmiş dönemdeki ortaklık yapılarındaki karşılıklı görüşmeler ve ayrılıklar sürecindeki yeniden yapılandırmaların sessiz kalma yolu ile hak kaybı olarak yorumlanamayacağını, hakkın özünün davcıya ait olduğunu, davalının müvekkilinin marka ve ticaret ünvanından kaynaklanan haklarını ihlal etiğinin açık olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; davanın maddi ve manevi tazminat istemiyle açıldığını, AAÜT’nin 10/4 maddesi gereğince bu taleple bakımından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının vekalet ücreti yönünden kaldırılmasını ve ayrı kalemler halinde vekalet ücretine hükmedilmesini talep etmiştir.

GEREKÇE :1- Dava, marka hakkına tecavüzün durdurulması, ticaret unvanının terkini ve maddi- manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14.06.2012 tarih, ….. Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, marka hakkı sahibinin, hareket tarzı ile hakkın ihlaline zımnen müsaade ettiği hallerde, markayı uzunca bir süre izinsiz kullanan kişinin bu kullanımına artık karşı çıkamayacağı, hukuka aykırı davranışın önlenmesine veya hukuka aykırı duruma son verilmesine ilişkin talebin kullanılmasını çok geciktiren kimsenin MK’nun 2. maddesinde anlamını bulan dürüstlüğe aykırı davranıp davranmadığının değerlendirilmesi gerektiği, zira, haklı başka bir gerekçe olmadığı sürece, uzun süre tecavüze sessiz kalarak üçüncü kişiler nezdinde güven yaratan kişilere dava açma hakkının tanınmaması gerektiği, somut olayda da, davalının “…” ibareli ticaret unvanının 21/03/2008 tarihinde tescil edildiği ve 26/03/2008 tarihli ….. ilan edildiği, davalının tecavüz teşkil eden “… … …” şeklindeki kullanımlarının ilk olarak 2008 yılının Eylül ayında başladığı ve davacının davalının bu kullanımlarından haber olduğu, buna karşın davacının 22/01/2018 tarihli ihtarnameyi göndererek davalının kullanımına son vermesini istediği, davalının ünvan ve markasal kullanımlarının 208 yılından beri devam etmesine rağmen bu kullanımlara yaklaşık 10 yıl karşı çıkmaması karşısında davacının sessiz kalma yolu ile kaybına uğradığına ilişkin mahkeme gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, her ne kadar davacı davalının bu kullanımlarının kendisinin izni dahilinde olduğunu ileri sürmüşse de bu iddiasını ispatlar herhangi bir delil (lisans sözleşmesi v.b) sunmadığından bu iddiasına itibar edilmeyeceği anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; HMK’nın 110. maddesi uyarınca, davacının, aynı davalıya karşı birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi mümkün olup bu duruma davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) denilmektedir. Böyle hallerde, her bir asli talep yönünden ayrı ayrı yargılama giderlerinin ve bu kapsamda vekalet ücretinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut olayda da marka hakkına tecavüzün durdurulması, ticaret unvanının terkini , maddi ve manevi tazminat talep edilmiş olup, vekille temsil olunan davalı yararına reddedilen 3 asli talep yönünden ayrı ayrı vekalet ücretine takdir edilmesi gerekirken mahkemece tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş, ancak davalı tarafça istinaf dilekçesinde sadece maddi ve manevi tazminat istemleri bakımından iki ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi talep edildiğinden taleple bağlı kalınarak davalı vekilinin istinaf itirazlarının kabulüne karar verilmiş, Dairemizce, ilk derece mahkemesince bu yönden kurulan hükmün esasına ilişkin bir değişiklik yapılmayıp, sadece feri nitelikteki vekalet ücretine ilişkin kısım için yeniden hüküm kurulduğundan, ilk derece mahkemesinin kararının verildiği tarihte geçerli bulunan vekalet ücreti ve harç tutarları dikkate alınmış ve HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,

2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 16/05/2019 gün ve …… sayılı kararın KALDIRILMASINA;
3-Davanın Reddine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50-TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat nedeniyle, ilk derece mahkemesi karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap olunan takdiren 3.931,00-TL maktu vekalet ücreti, reddedilen maddi tazminat nedeniyle, ilk derece mahkemesi karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2 maddesi gereğince 1.000,00-TL vekalet ücreti olmak üzere toplam 4.931,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
9-Harçlar Kanunu uyarınca davacıdan alınması gereken 59,30-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90-TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
10-Davalı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 09/09/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/09/2021
…..

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.