Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1057 E. 2023/1028 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/1057 – 2023/1028
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1057
KARAR NO : 2023/1028
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/03/2021
NUMARASI : 2020/211 E. – 2021/132 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :

DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 19/03/2021 tarih ve 2020/211 Esas – 2021/132 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkili şirketin eğitim alanında hizmet verdiğini ve özel eğitim kurumu işlettiğini, müvekkilinin yoğun emek, çalışma ve para harcamak suretiyle gerçekleştirilen tanıtım faaliyetleri sonucunda “…” markasını tanınmış hale getirdiğini, davalının “…” ibareli tescilli markalarının müvekkili markası ile benzer olduğunu, 6769 sayılı SMK’nın 5/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca aynı ve ayırt edilemeyecek derecede benzer markaların tescil edilemeyeceğinin belirtildiğini, davalı yanın müvekkilince tescil edilen markayı kullanması nedeniyle kötü niyetli olduğunu, kendisine ait eğitim kurumlarını coğrafi yakınlıktan da istifade ederek sanki kendi kurumunun bir parçasıymış gibi toplum nezdinde intiba yaratmak suretiyle müvekkili şirket aleyhine haksız rekabet yarattığını, SMK m.6/2 maddesi uyarınca ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kendi adına tescil ettirmesinin bir hükümsüzlük sebebi olduğunu, davalının 11 adet markasının SMK’nın 5 ve 6. maddeleri uyarınca hükümsüz kılınması gerektiğini ileri sürerek, davalı adına tescilli 2020/17590 sayılı “…” ibareli, 2019/26564 sayılı “….” ibareli, 2019/24564 sayılı “… …” ibareli, 2019/24556 sayılı “…” ibareli, 2019/24550 sayılı “… …” ibareli, 2019/24539 sayılı “… …” ibareli, 2019/24536 sayılı “… …” ibareli, 2019/24534 sayılı “… …” ibareli, 2019/24485 sayılı “… …” ibareli, 2019/24450 sayılı “…” ibareli, 2019/24392 sayılı “…” ibareli markaların hükümsüzlüğüne ve bu markaların sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markalarının tescilli olmaması nedeniyle hükümsüz kılınamayacağını, müvekkili markaları ile davacı şirket markalarının benzer olmadığını, müvekkili markalarının yalnızca “…” ibaresinden oluşmadığını, markaların “…, …, …, …, …, …, …, şekil” gibi unsurlarının da bulunduğunu, bu nedenle markaların asıl unsurunun “…” ibaresi olmadığını, markalarda yer alan bütün unsurların aynı punto ve büyüklükte yazıldığını ve “…” ibaresinin baskın ve ön planda bulunmadığını, markalarda yer alan şekil unsurunun kelime unsurlarına oranla baskın olduğunu ve şekil unsurunun tek başına benzerlik ve karıştırılma ihtimalini bertaraf ettiğini, davacının davaya gerekçe markasının da esas unsurunun “…” ibaresi olmadığını, markanın asıl unsurunu “…” ibaresinin oluşturduğunu, “…” ibaresine göre “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin daha yüksek olduğunu, tüketicilerin daha çok bir matematik terimi olan “…” ibaresine odaklanacaklarını, ihtilaf konusu 41. sınıfta yer alan hizmetlerden yararlanacak tüketici kitlesinin dikkatli ve bilinçli kişilerden oluştuğunu, bu nedenle markaların karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, davacının “…” markasının tanınmış bir marka olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalıya ait olup hükümsüzlüğü talep edilen 2020/17590, 2019/24564, 2019/24556, 2019/24550, 2019/24539, 2019/24534, 2019/24485 ve 2019/24450 sayılı markaların 16 ve 41.sınıftaki mal ve hizmetler bakımından tescilli olduğu, 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markaların tescilli olmadığı, davacıya ait hükümsüzlük iddiasına mesnet 2016/59886 sayılı marka kapsamında yer alan 16. ve 41.sınıftaki mal ve hizmetler ile davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen ve tescilli olan 2020/17590, 2019/24564, 2019/24556, 2019/24550, 2019/24539, 2019/24534, 2019/24485 ve 2019/24450 sayılı markaların kapsamındaki mal ve hizmetlerin aynı/aynı tür mal ve hizmetler oldukları, taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, her ne kadar markaların kapsadığı mal ve hizmetlerin aynı/aynı tür olduğu tespit edilmişse de, gerek SMK m.5/1-ç gerekse SMK m.6/1 hükmü bağlamında yapılacak iltibas değerlendirmesinde, markaları oluşturan işaretlerin benzerlik derecesinin ve mal-hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin ortalama dikkat düzeyinin göz ardı edilemeyeceği, “…” ibaresinin, İngilizce “…” kelimesinden dilimize alındığı, günlük kullanımda “tarz, biçim, üslup”, istatistik ve matematik biliminde ise “Bir puan dağılımında en çok tekrar edilen, tepe değer”, “…” ibaresinin ise “Bir veri grubu küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada bulunan veri, ortanca değer” anlamına geldiği, “…” ve “…” ibarelerinin özellikle matematik dersi bakımından birlikte kullanılan, birbirleri ile ilintili cebirsel konular olduğunun göz ardı edilemeyeceği, davacıya ait itiraz markasında “… ve …” kelimelerinin birlikte ve bir arada bulunduğu gözetildiğinde, marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici kesiminin bu ibareyi bir bütün halinde birbiri ile ilintili matematiksel terimlerin bir araya getirilmiş hali olarak algılayacağı, “…” ve “…” ibarelerinin eğitim-öğretim sektöründe ayırt ediciliği düşük zayıf ibareler olarak kabul edilmesi gerektiği, zira bu sektör bakımından söz konusu ibarelerin hemen ve ilk bakışta bu hizmetler kapsamında verilebilen matematik dersi içinde yer alan terimler olduğu, ayrıca davalı markalarında yer alan “…” ibaresinin eğitim sektörü haricinde yer alan, genel halk kitlesine hitap eden mal ve hizmetler bakımından matematiksel bir terim olarak algılanmama ihtimalinde, bu ibareyi gören ortalama halk kesiminin bu ibareyi “Ruh hali, durum” anlamına gelen İngilizce “…” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak halk arasında “Bugün modum düşük, moda giremedim” şeklinde günlük dilde sıkça kullanılan yavan bir kelime olması nedeniyle ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olarak algılayacağı, daha önce davacıya ait “…” markasını gören, bu markalı mal ve hizmetlerden yararlanan gerek bilinçli tüketici kesiminin, gerekse makul derecede bilgili, dikkatli ve ihtiyatlı ortalama tüketici kesiminin, daha sonra davalıya ait tescilli markaları gördüğünde ya da işittiğinde, davaya konu mal ve hizmetlerden yararlanmak için ayıracağı süre içerisinde bu markaları davacıya ait markadan farklı markalar olarak algılayabileceği, marka sahipleri arasında idari ya da ekonomik bir bağlantı kurmayacağı, davalı markalarında yer alan kırmızı renkli yanan meşale ve yıldız figürlerine markasal ayırt edicilik fonksiyonu yükleyeceği, gerek bu şekil figürlerinin bulunması, gerekse markalarda müşterek bulunan “…” ibaresinin tek başına ayırt ediciliği düşük zayıf bir ibare olması karşısında, salt “…” ibaresinin müşterekliği dolayısıyla markalar arasında ayniyet ve ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olmadığı gibi markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin de bulunmadığı, davacı ile davalı arasında geniş anlamda ticari vekil veya ticari temsilci ilişkisinin olmadığı, markalar arasında ayniyet veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla SMK m.6/2 hükmüne dayalı hükümsüzlük sebebinin somut olayda oluşmadığı, dava dosyasında davacı markasının tanınmış olduğunu ispat eder delil bulunmadığı, davaya konu marka ile itiraza mesnet markaların iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, bunun haricinde davalı şahsın kötüniyetle hareket ettiğini gösterir somut olgu da ileri sürülmediğinden kötüniyet iddiasına dayalı hükümsüzlük isteminin de yerinde bulunmadığı, davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markaların dava tarihinde tescilli olmadığı, bu nedenle bu markalar bakımından hükümsüzlüğü istemlerine ilişkin olarak, dava tarihinde ortada hükümsüz kılınması gereken tescilli markalar bulunmadığından, HMK m.114/1-h hükmü uyarınca bu markaların hükümsüz kılınması isteminde davacının hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu dikkate alınmaksızın uyuşmazlığın hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olduğu gerekçesi ile bilirkişi raporunda yazılanların aksine bir kanaatle davanın reddine karar verildiğini, şayet uyuşmazlık gerekçede yazıldığı gibi hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan bir uyuşmazlık ise daha işin başında dosyanın bilirkişiye gönderilmesine karar verilmemesi gerektiğini, mahkemece bilirkişi incelemesine gidildikten sonra kendi hukuki bilgisi ile karar vermesinin usule, yasaya ve yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına aykırı bulunduğunu, davalının markalarında aslolan ve öne çıkarılmaya çalışılan kısmın “…” ibaresi olduğunu, müvekkili markasını oluşturan “…” ibaresinin davalı markasına aynen alındığını, buna eklenen coğrafi isimlerin öneminin olmadığını, müvekkil şirketin hizmet verdiği eğitim sektöründeki kişilerin bilinç düzeyi yüksek olsa dahi karıştırma ve davalıya ait markaların müvekkile ait markanın bir şubesi imiş gibi algılama ihtimali çok yüksek bulunduğunu, bu nedenle 41. sınıf hizmetlerin tüketicisi bakımından karıştırılma ve aynı işletmenin farklı ilçelerdeki şubeleri ve taraf markalarının idari ve ekonomik anlamda bağlantılı imajı verdiğini, “…” ibaresinin anlamsal olarak bir matematik terimi olmasının önemi olmadığını, bir matematik işareti dahi olsa marka olarak kullanılmasında bir engel bulunmadığını, davalı yana ait markaların reklam broşürlerinden de açıkça anlaşılacağı gibi müvekkili şirkete ait dereceye girmiş öğrenci listelerinin tamamının sanki kendi öğrencileri imiş gibi reklamı yapıldığını, müvekkili şirkete ait telefon numarasının son dört hanesi yine kasıtlı olarak davalı şirket telefon numarası olarak alındığını, yine davalı şirket tarafından müvekkil şirket öğrenci velileri aranmak sureti ile … eğitim kurumunun kapandığını, kendi okullarına kayıt için beklediklerinin söylendiğini, dolayısıyla davalının kötü niyetli olduğunu, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında çelişki bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Her ne kadar 2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markaların hükümsüzlüğü talep edilmiş ise de dava tarihi itibariyle ve halen bu markaların tescil edilmedikleri, dolayısıyla henüz tescil edilmemiş bir markanın hükümsüzlüğü için dava açılamayacağı gözetildiğinde, anılan markalara yönelik erken açılan davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir.
Dava konusu edilen diğer markalar yönünden ise uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekmektedir. 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği belirtilmiştir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; davalı adına tescilli dava konusu 2020/17590, 2019/24564, 2019/24556, 2019/24550, 2019/24539, 2019/24534, 2019/24485 ve 2019/24450 sayılı markaların kapsamlarında 16. ve 41.sınıftaki mal ve hizmetler yer almaktadır. Davacının davasına dayanak 2016/59886 sayılı markanın kapsamında da bu mal ve hizmetler yer almakta olup, dosyada mevcut bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere taraf markalarının kapsamlarındaki mal ve hizmetler aynı/benzer bulunmaktadır. Buna göre emtia benzerliğine ilişkin koşul somut olayda gerçekleşmiştir.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; davacı tarafın markası “…” ibareli olup, markada başkaca bir unsura yer verilmediğinden, markanın asli unsuru bir bütün olarak “…” ibaresidir. Dava konusu davalı markalarından 2020/17590 sayılı marka “…” ibaresinden, diğer davacı markaları ise “…” ibaresi ile birlikte bu ibareye eklenen “…, …, …, …, …, …, …” ibarelerinden oluşmaktadır. Davalı markalarının hepsinde ayrıca kırmızı daire içerisinde yer alan meşale ve yıldız şekline de yer verilmiştir. Buna göre, davalı markalarında yer alan yer adları ile ilk bakışta dikkati çekmeyen ve özellikle eğitim hizmetleri yönünden ayırt ediciliği oldukça düşük olan meşale şeklinin ayırt ediciliğe katkısı sınırlı olup, davalı markalarının asli unsurunu “…” ibaresi oluşturmaktadır. Her ne kadar ilk derece mahkemesince “…” ibaresinin, bir matematik terimi olması ve ayrıca “Ruh hali, durum” anlamlarına gelmesi, bu anlamı ile günlük dilde sıklıkla kullanılması nedeniyle ayırt ediciliğinin oldukça düşük olduğu kabul edilmiş ise de, “…” ibaresinin bir matematik terimi olduğunun yaygın olarak bilinmediği, yine “ruh hali, durum” anlamı itibariyle de 16. ve 41. sınıf mal ve hizmetler yönünden belli bir ayırt edicilik taşıdığı gözetildiğinde Dairemizce bu değerlendirmeye itibar edilmemiştir. Bu durumda, davacı markasının asli unsurlarından birini oluşturan “…” ibaresinin dava konusu markalarda da aynen asli unsur olarak kullanılması, bu ibarenin 16. ve 41. sınıf hizmetler yönünden asgari de olsa da ayırt edilik taşıması, dava konusu markalarda yer verilen şekil unsurunun ayırt edicilikte geri planda kalması, bunun dışında ise yalnızca yer adlarına yer verilmesi, bunun da tüketicilerin, davalı markalarını davacı markasının şubeleri gibi algılamalarının yüksek bir ihtimal olması, 41. sınıftaki hizmetlerin tüketicilerin dikkat ve özen seviyelerinin yüksek olmasının da bu tehlikeyi bertaraf etmemesi hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, taraf markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu ve davalı markalarının hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.

Her ne kadar davacı tarafça, tanınmışlık ve kötü niyet vakıalarına da dayanılmış ise de her iki iddianın da dosya kapsamındaki delillerle ispat edilemediği anlaşıldığından, bu iddialara itibar etmek mümkün olmamıştır.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 19/03/2021 gün ve 2020/211 Esas – 2021/132 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KISMEN KABULÜ ile davalı adına tescilli 2020/17590 sayılı “…” ibareli, 2019/24564 sayılı “… …” ibareli, 2019/24556 sayılı “… …” ibareli, 2019/24550 sayılı “… …” ibareli, 2019/24539 sayılı “… …” ibareli, 2019/24534 sayılı “… …” ibareli, 2019/24485 sayılı “… … ” ibareli ve 2019/24450 sayılı “… …” ibareli markaların HÜKÜMSÜZLÜKLERİ ile SİCİLDEN TERKİNLERİNE
3-2019/26564, 2019/24536 ve 2019/24392 sayılı markalara yönelik erken açılan davanın REDDİNE,
4-Harçlar kanunu uyarınca alınması gerekli 269,85 TL nispi karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL’nin düşümü ile kalan 215,45 TL bakiye karar harcının davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte olan Avukatlık Asgari Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarıca belirlenen 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
7-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında yapılan 1.400,00 TL bilirkişi ücreti, 74,00 TL tebligat ve posta masrafı, istinaf aşamasında yapılan 16,50 TL tebligat ve posta ücreti, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 1.652,6‬0 TL olarak kullanılan yargılama giderinin davanın kabul ve ret (3/4) oranına göre hesaplanan takdiren 1.239,45‬ TL’ye 54,40 TL başvurma harcı, 54,40 TL peşin harç tutarı eklenerek oluşan 1.348,25‬ TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında yapılan 23,50 TL tebligat ve posta masrafı olarak kullanılan yargılama giderinin davanın kabul ve ret (3/4) oranına göre hesaplanan takdiren 5,87 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmının anılan davalı üzerinde bırakılmasına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 14/09/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 04/10/2023

Başkan

Üye

Üye
Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.