Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/954 E. 2022/362 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2017
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28/03/2017 tarih ve 2016/67 E. – 2017/119 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ve davalı … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkili Şirketin ….. ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı Kuruma başvurduğunu, 2014/17391 kod numarasını alan başvuruya müvekkilince yapılan itirazın, önce Markalar Dairesi Başkanlığı, sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin tescilli markalarının ve sair kullanımlarının ortak unsurunun müvekkilinin seri markası haline gelmiş olan….” ibareleri olduğunu, dava konusu başvurunun ise “…” ibaresinden oluştuğunu, buna göre müvekkili markaları ile dava konusu başvurunun nihai tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet vereceğini, müvekkilinin markalarının uzun yıllardır gerçekleşen kullanımlar sonucu ayırt edicilik kazandıklarını ve tanınmış marka haline geldiklerini, dava konusu başvurunun müvekkilinin markaları ile aynı/benzer sınıfları kapsadığını, davalının kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, … sayılı YİDK kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilinin birçok basın kuruluşunu bünyesinde barındıran … … Grubu şirketlerinden biri olduğunu ve dolayısıyla da Türkiye’nin önde gelen … kuruluşlarından bulunduğunu, müvekkilinin “a” esas unsurlu tescilli markalarının da olduğunu, müvekkilinin “a” markası üzerinde kazanılmış hakkının bulunduğunu, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde öngörülen şartların oluşmaması nedeniyle davacının iddialarının mesnetsiz olduğunu, müvekkiline ait markaların tanınmış marka olması nedeniyle hedef kitlenin yanılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, bütünsel etki olarak markaların birbirine benzemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu başvuru ile davacının markaları arasında, başvuru kapsamında yer alan 38. ve 41. sınıf hizmetlerin tamamı için 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas ihtimali bulunduğu, davacının tanmmışlık iddiasını tevsik edemediği, tanınmışlık iddiası tevsik edilse dahi somut uyuşmazlık kapsamında 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinden kaynaklı bir tescil engelinin oluşmayacağı, davalı şirketin dava konusu marka açısından kazanılmış hakkının bulunduğu, bu nedenle dava konusu yapılan YİDK kararının sonucu itibariyle yerinde olduğu, dava konusu markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, dava konusu “…” ibareli başvurunun, görsel, fonetik ve anlamsal olarak müvekkilinin tanınmış seri markası niteliğindeki “…” ibareli markaları ile iltibas yarattığını, dava konusu markanın, ortalama seviyedeki tüketici nezdinde müvekkilinin markaları ile ilişkilendirilme ihtimalinin bulunduğunu, müvekkili ile davalı Şirket arasında işletmesel ve idari bir bağ olduğu ve dava konusu markanın müvekkiline ait seri markalardan biri izlenimi uyandıracağı sabit iken aksi yönde ittihaz edilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, basiretli bir tacir olan davalı yanın, müvekkilinin tescilli ve tanınmış markaları ile birebir mahiyette okunan işbu dava konusu marka tescil müracaatını gerçekleştirmesinin, iyi niyet kaideleri ile bağdaşmadığını, dosya kapsamında tanzim edilen bilirkişi raporunun denetim ve hüküm kurmaya elverişli olmaması nedeniyle mahkeme tarafından bu rapor benimsenerek verilen kararın da usul ve yasaya aykırı bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, gerekçeli kararda, başvuru kapsamındaki 38. ve 41. sınıf hizmetlerin tamamı için 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas ihtimali olduğunun belirtildiğini ancak markalar arasında iltibas tehlikesinin olmadığını, yine her ne kadar gerekçeli kararda taraf markalarının yaklaşık 20 yıllık bir süredir birlikte var oldukları, taraf markalarının birbirleri açısından çekişme konusu olmaktan çıktığı şeklinde bir tespite yer berilmiş ise de bu tespitin de hatalı bulunduğunu, zira müvekkili ile karşı yanın çekişmesizlik ve birlikte var olma durumunun söz konusu olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin düzeltilmesini istemiştir.

GEREKÇE :1-Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü
istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, dava konu başvurunun “…” ibareli olduğu, başvurunun asli unsurunu oluşturan “a” harfinin, davalı Şirketin 1993 yılından beri kullandığı ve adına tescil ettirdiği “a” harfinin yazım şekli ile aynı bulunduğu, dolayısıyla dava konusu başvuru yönünden davalı Şirketin kazanılmış hakkının olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2-Davalı Şirket vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; ilk derece mahkemesince dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında, başvuru kapsamında yer alan 38. ve 41. sınıf hizmetlerin tamamı yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas ihtimali bulunduğu kabul edilmiş ancak davalı Şirketin, başvuru üzerinde kazanılmış hakkının olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Somut olayda dava konusu başvuru, davalı Şirketin 1993 yılından beri kullanıma konu ettiği daktilo yazım karakteri yazılan ve logo şeklinde kullanılan “a” harfi ile bu ibarenin altında yer verilen “…” ibarelerinden oluşmaktadır. “…” harfleri, “…” ibaresinin sessiz harflerini teşkil ettiğinden ayırt edicilikte geri plandadır. Yine “…” ibaresinin de ayırt ediciliğe katkısı olmadığından, başvurunun asli unsurunu özel bir biçimde yazılmış “a” harfi oluşturmaktadır. Davacının itirazına mesnet markaları ise bir kısmı düz yazı ile bir kısmı ise yine özel bir biçimde yazılmış “a” harfi ile bu ibareye eklenen “…”,”…”, “…” ve “87,5” ibarelerinden oluşmaktadır. Burada da markaların asli unsurunu “a” harfi oluşturmaktadır. Buna göre, taraf markalarının asli unsurunu oluşturan “a” harfinin tek başına ayırt ediciliğinin düşük olduğu, davalı Şirketin “a” harfini, renk ve görünüm itibariyle farklı bir şekilde tertip ettiği, esasen bu şekildeki kullanımının eskiden beri devam ettiği, bu haliyle başvuruya görsel olarak ayırt edicilik sağlandığı, taraf markalarının ortalama tüketici nezdinde farklı işletmelere ait iki ayrı marka olarak algılanacakları, başvurudaki logo ve “a” harfi yazımının, davacının kullandığı görsel ve logodan farklı olduğu anlaşıldığından, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik olmadığı, diğer bir deyişle başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı kanaatine varılmıştır. Nitekim, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13.09.2017 tarih, 2016/1616 E., 2017/4307 K. sayılı onama ilamında da, tarafların özel bir biçimde yazılmış “a” harfinden oluşan markaları arasında karıştırılma tehlikesinin olmadığı kabul edilmiştir.
Öte yandan, her ne kadar ilk derece mahkemesince taraf markalarının yaklaşık 20 yıllık bir süredir birlikte var oldukları, somut uyuşmazlık kapsamında taraf markalarının birbirleri açısından çekişme konusu olmaktan çıktıkları kabul edilmiş ise de, tarafların marka kullanımları farklı olduğu gibi esasen taraflar arasında süregelen davalar gözetildiğinde bu tespit de yerinde görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, birlikte var olma koşullarının da gerçekleşmediği gözetilerek, bu nedenle de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, davalı Şirket vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmüştür.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmelidir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilen yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmemiş, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşıldığından, Dairemizce davalı Şirket vekilinin, ilk derece mahkemesinin gerekçesine yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28/03/2017 tarih ve 2016/67 E. – 2017/119 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 29,20.TL harcın mahsubu ile bakiye 51,50.TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. hükümlerine göre tayin ve tespit olunan 7.375,00.TL (istinaf kanun yoluna başvurmayan davalı … yönünden 2.860,00 TL ile sınırlı olmak üzere) maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
7-Davalılar tarafından yapılan herhangi bir gider bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
10-Davalı … Tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının, kararın kesinleşmesinden sonra ve talebi halinde davacıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 17/03/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/04/2022

….