Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/946 E. 2022/310 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/03/2020
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10/03/2020 tarih ve 2019/353 E. – 2020/133 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin 2008/44423, 2008/44422, 2008/40485, 2008/14174 sayılı ve “… … …+şekil”, “… … …+şekil”, “… … … … +şekil”, “…” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… …” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı Kuruma başvurduğunu, 2018/13346 kod numarasını alan başvuruya müvekkilince yapılan itirazın önce Markalar Dairesi Başkanlığı, sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, dava konusu marka başvurusunun SMK’nın 5/1-f maddesi kapsamında halkı yanıltacak nitelikte olduğunu, bunun yanında müvekkili markaları ile dava konusu başvuru arasında karıştırılma tehlikesinin bulunduğunu, “…” markasının başvuru kapsamındaki emtia bakımından bu ibarenin zayıf marka olduğunun iddia edilemeyeceğini, markaların tescilli oldukları sürece kendisine tanınan hukuki korumadan yararlanması gerektiğini, müvekkilinin “…/ …” markalarının bu nedenle korunmalarında zorunluluk bulunduğunu, taraf markaları arasındaki sınıfsal benzerliğin de ayniyet boyutunda olduğunu, yine taraf markalarında hiçbir kavramsal–görsel farklılığın bulunmadığını, dava konusu markadaki “…” ibaresinin davalının sayısız markasında tescilli olduğunu, tek başına ayırt edicilik sağlamayacağını, davalının markasının esas unsurunun “…” ibaresi olarak kabul edilmesi gerektiğini, tüketicinin markaları benzer algılayacaklarını, markaların görsel, işitsel ve kavramsal açıdan benzer olduklarını, başvurunun kötü niyetli bir başvuru niteliğinde bulunduğunu, davalının kendisine seçebileceği onlarca seçenek varken müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek düzeyde bir benzerliği tercih etmesinin tesadüf eseri olamayacağını, davalının basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini, müvekkilinin 11 yıldır piyasada fiili olarak kullandığı markasından davalının haberdar olmamasının beklenemeyeceğini ileri sürerek, YİDK’in 2019-M-5355 sayılı kararın iptaline, dava konusu 2018/13346 sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili markasında yer alan “…” ibaresinin herkesin kullanımına açık bir ibare olduğunu, müvekkilinin markasındaki asli unsurun “…” ibaresinden oluştuğunu, “…” ibaresinin, müvekkilin dünya çapında tanınmış markası olduğunu, davacı tarafın markasındaki “…” ibaresinin de benzer özelliklere sahip bulunduğunu, dolayısıyla tüketicinin markalarda “…” ve “…” ibareleri varken algısını başka işaretlere yönlendirmeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu 2018/13346 sayılı başvuru ile davacı yanın önceki tarihli markalarının aynı, aynı tür ya da benzer emtiaları kapsadıkları, bununla birlikte taraf markalarını oluşturan işaretlerin bütünsel olarak ortalama tüketici nezdinde birbirlerinden farklı algılar yarattıkları, “…” kökünün çekimlenmesi ile oluşturulan ibarelerin 30. sınıftaki dava konusu emtia bakımından zayıf nitelikte olduğu, dolayısıyla işaretler arasında birbiriyle ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline neden olacak bir benzerliğin bulunmadığı, davacı yanın “…” şeklindeki markasının, tek başına, bağımsız bir tanınmışlığının bulunduğu hususundaki iddiaların deliller ile desteklenerek somut bir şekilde ortaya konulamadığı, davalı Şirketin başvurusunun kötü niyetli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, dava dilekçesinde işbu dava konusu markanın halkı yanıltıcı marka statüsünde olduğu ifade edilerek markanın SMK’nın 5/1-f maddesi kapsamında incelemeye alınması talep edilmesine rağmen yerel mahkemece bu yönden herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, müvekkili Şirketin marka yayınına itiraz gerekçesi yaptığı “…”, “…” ibareli markaların zayıf marka olarak kabul edilebilmesi ve bu sebeple bahse konu markaların markasal korumasının ortadan kaldırılabilmesinin kanunen mümkün olmadığını, müvekkili Şirketin işbu dava konusu markanın yayınına itiraz gerekçesi olarak ileri sürdüğü markaların halihazırda tescilli olması sebebiyle kanunen kendilerine tanınmış olan markasal korumadan yararlanması gerektiğini, müvekkil Şirket markalarının tek bir unsurdan oluşması sebebiyle ilgili işaretlerin zayıf marka statüsünde olduğuna ilişkin yapılan itirazların dinlenemeyeceğini, dava konusu olmayan bir konu hakkında ve savunma hakkı verilmeden müvekkil Şirketin sınai mülkiyet hakkını ortadan kaldırıcı niteikte olan bir karar ikame edilmesinin Anayasamızın 36’ncı maddesinde yer alan adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edeceğini, yerel mahkemenin ortalama gıda tüketicilerinin markaları algılayış biçimini gözetmeden ve markalar arasındaki farklılıklara odaklanarak bir iltibas incelemesi yaptığını, ilgili inceleme biçiminin açık bir şekilde kanunun lafzına ve yüksek mahkeme pratiğine aykırı olduğunu, ortalama gıda tüketicisinin tercih haklarını çok kısa bir süre içerisinde kullandığını, bu durumun iltibas ihtimalini güçlendirdiğini, ortalama gıda tüketicilerinin çok büyük bir kısmını çocukların oluşturduğunu, bu hususun iltibas ihtimalini arttırdığını, ortalama tüketici kümesinin bir kısmında oluşacak iltibas ihtimali halinde iltibasın varlığı yönünde bir kararın ikame edilmesi gerektiğini, işbu dava konusu markanın esaslı unsurunu …” ibaresi oluşturduğundan ortalama gıda tüketicisinin öncelikli olarak bahse konu ibareye odaklanacağını, işbu dava konusu markada yer alan “…” ibaresinin davalı Şirketçe defalarca tescil edilmiş olduğu düşünüldüğünde davalı yanın asıl korumak istediği unsurun “…” ibaresi olduğunun anlaşılacağını, işbu dava konusu marka ile müvekkil şirket markaları arasında güçlü işitsel ve kavramsal benzerlikler mevcut olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :1-Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “… …” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin olmadığı, zira “… ” ve “…” ibarelerinin, uyuşmazlık konusu 30. sınıfta yer alan mallar yönünden tanımlayıcı olduğu söylenemez ise de pişirme yöntemine işaret ettiğinden ayırt ediciliklerinin düşük bulunduğu, her ne kadar tescilli olduğu sürece markanın korunması esas ise de bu ibareyi içeren markaların koruma kapsamlarının dar değerlendirilmesi gerektiği, diğer bir deyişle, anılan ibarenin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağı, buna göre dava konusu başvuruda yer alan diğer unsurların yeterli ayırt ediciliği sağladığı, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2337 Esas ve 2021/3220 Karar sayılı ilamında da “… … …” ibareli başvuru ile “… … …” ve ” … …” ibareli markaların benzer görülmediği anlaşılmakla, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair istinaf itirazlarının esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı tarafça, dava konusu marka başvurusunun halkı yanıltacak nitelikte olduğu ve SMK’nın 5/1-f maddesi uyarınca reddinin gerektiği ileri sürülmüş olup ilk derece mahkemesince, bu yönden bir değerlendirme yapılmamıştır.
Davacı tarafça, dava konusu marka başvurusuna itiraz aşamasında 6769 sayılı SMK’nın 5/1-f maddesine dayanılmadığı, diğer bir deyişle davacının, dava konusu markanın halkı yanıltacak nitelikte olduğunun, marka başvurusuna itiraz aşamasında ileri sürülmediği, bu nedenle iptali istenen YİDK kararında bu hususun değerlendirilmediği, iptali istenen YİDK kararında tartışılmayan hususların, YİDK kararının iptali istemli davada da tartışılmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından, eldeki YİDK kararının iptali davası yönünden SMK’nın 5/1-f maddesi koşullarının oluşup oluşmadığının tartışılması mümkün değildir. Bununla birlikte, davalı Şirket adına tescilli markanın hükümsüzlüğü de talep edildiğinden, hükümsüzlük davası yönünden dava konusu başvurunun halkı yanıltıcı nitelikte olup olmadığının, SMK’nın 5/1-f maddesi koşullarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekmektedir.
6769 sayılı SMK’nın 5/1-f maddesi uyarınca, mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretlerin, marka olarak tescil edilmeleri mümkün değildir. Burada kast edilen mutlak yanıltıcılık olup, marka sahibinin böyle bir niyetinin olup olmadığı önemli değildir. Şayet böyle bir tehlike ciddi biçimde varsa marka tescil edilmeyecektir. İşaretin yanıltıcı olup olmadığının tespitinde ise ortalama tüketicilerin dikkate alınması gerekmektedir. Davalı Şirketin “… …” ibareli markası, başvuru kapsamında yer alan 30. sınıftaki mallar yönünden, malın niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltıcı nitelikte bir işaret değildir. Zira, yukarıda belirtildiği üzere yanıltıcılık tehlikesinin ciddi bir biçimde bulunması gerekli olup, somut olayda “…” ibaresinin, malın kalitesi ve niteliği ile ilgili değil, ürünün pişirme yöntemine ilişkin olması karşısında, dava konusu başvurunun halkı yanıltıcı nitelikte olduğu söylenemeyecektir. Bu itibarla davacı vekilinin, dava konusu başvurunun 6769 sayılı SMK’nın 5/1-f maddesi kapsamında yanıltıcı olduğuna ilişkin istinaf itirazı da yerinde görülmemiştir.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmelidir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilen yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmemiş, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşıldığından, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun gerekçe yönünden kabulüne ve değişik gerekçe ile davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince gerekçe yönünden KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10.03.2020 gün ve 2019/353 E. – 2020/133 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden ve istinaf kanun yoluna başvuran davacı aleyhine olacak biçimde hüküm kurulamayacağından ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 4.910,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
8-Davacıdan peşin olarak alınan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,

9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/03/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 23/03/2022