Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/932 E. 2022/268 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
……

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/10/2018
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23/10/2018 tarih ve 2017/390 E. – 2018/370 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 2016/14948 sayılı “… …+şekil” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davalı Şirket tarafından 2006/33731 sayılı “… …+şekil” ibareli markaya dayalı olarak bu başvuruya itiraz edildiğini, Markalar Dairesi Başkanlığınca itirazın kısmen kabul edilerek, başvuru kapsamından 20. sınıftaki “Yapıldıkları maddelere ve malzemelere bakılmaksızın mobilyalar” mallarının çıkarıldığını, müvekkilince bu karara yapılan itirazın ise YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkili Şirketin 2004 yılında kurulduğunu, müvekkilinin markasının, müvekkili şirketin kurucusunun soyadına … kelimesinin eklenmesiyle oluşturulduğunu, müvekkilinin kesintisiz bir şekilde 13 yıldır “… …” ibaresini hem ticaret ünvanı hem de marka olarak kullandığını, marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, müvekkiline ait ürünlerin 20. sınıfta kesintisiz ve yoğun kullanım sonucu ayırt edicilik kazandığını, müvekkilinin markası ile redde mesnet gösterilen “…+ŞEKİL” markasının aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzer olmadığını, müvekkilinin markasının aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanının ana unsuru olması nedeniyle 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi uyarınca bütün emtia ve hizmetlerde tesciline karar verilmesi gerektiğini, itirazın kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, 2017-M-7099 sayılı YİDK kararının iptaline ve marka başvurusunun tüm sınıflar yönünden müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile redde mesnet marka arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, taraf markalarında öne çıkan asıl ve ayırt edici unsurun “…” ibaresi olduğunu, şekil, anlam, fonetik ve bıraktıkları genel izlenim itibariyle ortalama tüketici nezdinde benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin doğacağını, başvuru markasının, redde mesnet markanın seri markası gibi algılanacağını, davacının gerçek hak sahipliği iddiasının henüz başvuru markasına ilişkin dava süreci devam ederken dile getirilemeyeceğini, hükümsüzlük davası açma yoluna gidebileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu marka işaretinin 556 Sayılı KHK’nın 5. maddesi anlamında marka olabilecek işaretlerden olduğu, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi olmadığı, davacının 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi kapsamında eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hakkının bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesinin uygulanmasının da mümkün olmadığı, davacının markasının 556 sayılı KHK’nın 8/4 bendi anlamında tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’in 2017-M-7099 sayılı kararının davacının itirazının reddi yönünden iptaline karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, dava konusu başvuru ile redde mesnet marka arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, her iki markanın da asli unsurunun “…” ibaresinden oluştuğunu, gerçek hak sahipliği iddiasının da bu davada tartışılamayacağını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, dava konusu başvuru ile müvekkili markası arasında iltibas tehlikesinin bulunduğunu, zira dava konusu başvuruda da ön plana çıkan ayırt edici unsurun “…” kelimesi olduğunu, başvuru konusu markanın redde mesnet müvekkili markasının serisi biçiminde algılanacağını, davacının, başvuru konusu markanın gerçek hak sahibi olduğu ve başvuru konusu işaretin ticaret unvanının ana unsuru bulunduğunu kendi marka başvuru süreci içerisinde dile getirmesinin hukuka uygun olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davacı Şirketin 22.02.2016 tarihinde 2016/14948 sayılı “… …+şekil” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, marka kapsamında 20. sınıf malların yer aldığı, davalı Şirket tarafından 2006/33731 sayılı “… …+şekil” ibareli markaya dayalı olarak başvuruya itiraz edildiği, Markalar Dairesi Başkanlığınca itirazın kısmen yerinde görülerek, başvurunun 20. sınıfta yer alan “Yapıldıkları maddelere ve malzemelere bakılmaksızın mobilyalar” malları yönünden reddedildiği, bu karara ise davacı tarafça itiraz edildiği, YİDK’in 24.08.2017 tarih, 2017-M-7099 sayılı kararıyla davacı itirazının reddedildiği ve ret kararının 28.08.2017 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere ilk derece mahkemesince, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı, davacının 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi kapsamında bir hakkının olmadığı, yine aynı KHK’nın 8/5 maddesinin de somut olaya uygulanamayacağı gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalılar tarafından, markalar arasında karıştırılma tehlikesi bulunduğu gerekçesiyle istinaf kanun yoluna başvurulmuş, bunun dışında davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmamıştır. O halde, istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, dava konusu başvuru ile redde mesnet marka arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı ile sınırlı olup, bunun dışındaki hususlarda bir inceleme yapılması mümkün değildir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; dava konusu başvuru kapsamından çıkarılan 20. sınıftaki “Yapıldıkları maddelere ve malzemelere bakılmaksızın mobilyalar” malları, redde mesnet 2006/33731 sayılı markanın kapsamında aynen yer aldığından, emtia benzerliğine ilişkin koşul somut olayda gerçekleşmiştir.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru “… …+şekil” ibarelidir. Başvuru da “… …” ibaresi, düz beyaz zemin üzerine standart karakterlerle yazılmış, ayrıca bu ibarenin üzerinde … ağacını andıran bir şekle yer verilmiştir. Buna göre, hem “…” hem de “…” ibareleri, başvuru kapsamından çıkarılan mallar yönünden ayırt ediciliğe sahip olduklarından, dava konusu başvurunun asli unsurunu bu ibarelerin bütünü oluşturmaktadır. Redde mesnet markada, “… …+şekil” ibareli olup, markada yer alan “…” ibaresi dava konusu mallar yönünden tanımlayıcı bulunduğundan ve markadaki şekil unsuru da ayırt edicilikte tali unsur olduğundan, redde mesnet markanın asli unsuru “…” ibaresidir. Görüldüğü üzere, dava konusu mallar yönünden ayırt ediciliği yüksek olan ve redde mesnet markanın asli unsurunu oluşturan “…” ibaresi, dava konusu başvuruda da aynen asli unsur olarak kullanılmıştır. Her ne kadar dava konusu başvuruda “…” ibaresine de asli unsur olarak yer verilmiş ise de, redde mesnet markanın tek asli unsuru olan ve ayırt ediciliği yüksek “…” ibaresinin, başvuruda asli unsur olarak ayrıca ve aynen konumlandırılması karşısında, bu farklılık başvuruya yeterli ayırt ediciliği sağlamamıştır. Bu itibarla, dava konusu başvuru ile redde mesnet marka işaretleri arasında, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve iltibas tehlikesinin bulunduğu kabul edilmiştir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde, redde mesnet markanın esas unsuru olan “…” ibaresinin aynen dava konusu başvuruda yer aldığı, başvuruda yer alan diğer unsurların yeterli ayırt ediciliği sağlamadığı, başvuru kapsamından çıkarılan malların redde mesnet markanın kapsamında aynen yer aldığı anlaşıldığından, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında görsel, kavramsal ve işitsel olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin olduğu kanaatine varılmış olup, mahkemenin aksi yöndeki kabulü isabetli görülmemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, Dairemizce iltibas değerlendirmesi yapılmış, bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davalılar vekillerinin istinaf başvurularının açıklanan nedenlerle kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 23/10/2018 gün ve 2017/390 E. – 2018/370 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 49,30 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı şirket tarafından istinaf aşamasında yapılan posta giderleri toplamı 28,08 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı şirkete verilmesine,
7-Davalı … Kurumu tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalılar tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara ayrı ayrı iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 03/03/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 23/03/2022