Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/918 E. 2022/296 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/02/2020
NUMARASI :…
DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü, Marka Hakkına Tecavüzün
Önlenmesi ile Maddi ve Manevi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 19/02/2020 tarih ve 2018/501 E. – 2020/50 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirkete ait “… …” markasının 1995 yılından beri kullanıldığını ve 14.01.1998 tarihinde 36. sınıfta tescil edildiğini, tüketiciler nezdinde “… …” ve “… …” markasının müvekkil şirket ile özdeşleştiğini, davalı tarafından müvekkili şirketin markasının haksız ve hukuka aykırı surette kullanıldığını ve bundan haksız kazanç sağlandığını, davalıya uyarı yazısı yazıldığı halde davalının buna itiraz ettiğini, davalının “… … …” markasının müvekkilinin tescilli “… …” markası ile açıkça iltibas yarattığını, davalının markasındaki “…” sözcüğünün markaya herhangi bir ayırt edicilik kazandırmadığını, ayrıca davalının tabela, flama ve internet sitelerinde yer alan kullanımlarının “… …” şeklinde olduğunun tespit edildiğini, bunun marka tecavüzü teşkil ettiğinin açık olduğunu, davalının diğer kullanımlarının ise “… … …” şeklinde bulunduğunu, “… …” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanının esas unsuru olduğunu, davalı tarafın hukuka aykırı kullanımının kötü niyetli bulunduğunu ileri sürerek, davalı adına 2016/43443 sayı ile tescilli “… … …” markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini, davalının dava konusu markayı fiilen kullanmakta olmasından ötürü tecavüzün önlenmesini ve şimdilik 5.000,00 TL maddi ve 15.000,00- TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ikametgahının Antalya ilinde olması sebebiyle yetki itirazında bulunduklarını, müvekkilinin markasının 23.05.2017 tarihinde tescil edildiğini ve müvekkilinin yasal marka hakkı sahibi olduğunu, müvekkilinin hakkını tescil ettirerek hukuki koruma kazandığını, müvekkilinin kullandığı “… … …” markasının, davacının … … markası ile bir karışıklık yaratmasının veya çağrıştırmasının düşünülemeyeceğini, müvekkilinin kullandığı “…” ibaresinin ticari hayatını sürdürdüğü Antalya ilinin kısaltması olduğunu, müvekkilinin “… …” şeklinde bir kullanımının olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalının “Şekil+ … … …” ibareli markası ile davacının “…” asıl unsurlu 199263, 2007/60684 ve 2007/34813 sayılı markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sesçil olarak, ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerliğin bulunduğu, her iki markada da “…” ibaresinin asli unsur olarak ön plana çıktığı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi tarafından her iki taraf markası arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletmeler tarafından piyasaya sunulan markalar algısının oluşabileceği, taraf marka işaretleri benzediğinden 6769 sayılı SMK 6/1 maddesindeki iltibas ve 25/1-5 maddesindeki hükümsüzlük koşulunun oluştuğu, bu durumda davacının gerçek sahipliği, markalarının tanınmışlığı, ticaret unvanı ve dava konusu markanın kötü niyetli tescil edildiği iddialarının kanıtlanamamış ise de markalar arasında iltibas oluştuğundan, diğer iddiaların sonuca etkili bulunmadığı, ancak davalı tarafın “…” şeklindeki markasal kullanımının, 36. sınıfta 03/10/2016 tarihinde başvurusu yapılan, (koruma süresinin 03/10/2016 tarihinden itibaren başladığı) 23/05/2017 tarihinde de tescil edilen “Şekil+ … … …” ibareli markasına dayalı olup, tescilli markaların hükümsüz/iptal kılınmadığı sürece, gerek 556 sayılı KHK madde 9, gerekse 6769 sayılı SMK madde 7 hükümlerine göre sahibine kullanma hakkını da verdiği, diğer yönden SMK 155. maddesinde öngörülen düzenlemenin ise SMK.’nın yürürlüğe girdiği 10/01/2017 tarihinden itibaren başvurusu yapılan ve tescil edilen markaları kapsayacağı, diğer bir anlatımla 10/01/2017 tarihinden önce başvurusu yapılan ve tescille koruma zırhı alan markaları, kanunların aleyhe olarak geriye yürümezliği ilkesinden hareketle kapsamayacağı, aksi yöndeki bilirkişi heyeti görüşüne HMK 282. maddesi hükmünden hareketle iştirak edilmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, dava konusu 2016/43443 sayılı markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkin edilmesine, diğer kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davalı adına tescil edilip hükümsüzlüğüne karar verilen 2016/43443 sayılı markanın tescil başvurusunun 03.10.2016 tarihinde yapıldığını, markanın tescil tarihinin ise 6769 sayılı SMKnın yürürlükte olduğu 23.05.2017 tarihine rastladığını, davalı markasının davalıya sağladığı hakların üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeye başladığı tarihin ise tescilinin yayınlandığı 31.07.2017 tarihi olduğunu, 6769 sayılı SMK’nın 7. maddesinde “Bu kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.” hükmünün yer aldığını, bu durumda 23.05.2017 tarihinin davalının marka hakkının doğduğu tarih olup, bu tarihte 556 sayılı KHK’nın yürürlükte bulunmadığını, kanunların derhal uygulanması ilkesi gereğince davalının markasının SMK’nın 155. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin ve davalı kullanımlarına ilişkin tecavüz iddiasında, markanın tescilli olduğu savunmasının dikkate alınmamasının gerektiğini, Dairemizin emsal kararlarının da bu yönde olduğunu, ayrıca davalının markasının kötü niyetle tescil edildiğini, telefon yolu ile ulaşıldığında davalının anlaşabileceğini, kullanımına son verileceğini vs. belirterek müvekkilini oyaladığını, gönderilen ihtarnamenin de davalıya ulaşmayıp iade edildiğini, davalının müvekkilini oyalama çabalarından sonra, müvekkilinin markasına iltibas yaratan “… … …” ismi ile kötü niyetli şekilde tescil başvurusunda bulunduğunu, davalının bununla da kalmayıp, direkt olarak müvekkilin tescilli “… …” markasını da kullandığını, hal böyle iken davalının marka hakkına tecavüz niteliğindeki fiillerine ilişkin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddedilmesinin açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı bulunduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE: Dava, marka hükümsüzlüğü, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İlk derece mahkemesince davalının 2016/43443 sayılı markasının hükümsüzlüğüne, diğer kısımlar yönünden ise davanın reddine karar verilmiş, karara karşı sadece davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Dairemizin önüne gelen uyuşmazlık, davalının fillerinin davacının marka hakkına tecavüz oluşturup oluşturmayacağı ve sonucuna göre davacının maddi ve manevi tazminat istemlerinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İlk derece mahkemesini davalının fiillerinin davacının marka hakkına tecavüz oluşturmadığı sonucuna götüren neden, davalının “…” şeklindeki markasal kullanımının, 36. sınıfta 03/10/2016 tarihinde başvurusu yapılan, 23/05/2017 tarihinde de tescil edilen 2016/43443 sayılı “Şekil+ … … …” ibareli markasına dayalı olduğu, tescilli markaların hükümsüz kılınmadığı sürece, gerek 556 sayılı KHK 9. gerekse 6769 sayılı SMK 7. maddeleri hükümlerine göre sahibine kullanma hakkını da verdiği, SMK 155. maddesinde öngörülen düzenlemenin ise SMK.’nın yürürlüğe girdiği 10/01/2017 tarihinden itibaren başvurusu yapılan ve tescil edilen markaları kapsayacağı, diğer bir anlatımla 10/01/2017 tarihinden önce başvurusu yapılan ve tescille koruma zırhı alan markaları, kanunların aleyhe olarak geriye yürümezliği ilkesinden hareketle kapsamayacağı gerekçesidir.
Oysa davacı tarafça işbu davanın 21.12.2018 tarihinde, yani 6769 sayılı SMK’nın yürürlüğe girdiği 10.01.2017 tarihinden sonra açıldığı anlaşılmaktadır. 6769 sayılı SMK’nın geçici 1/1 maddesi uyarınca, marka başvurularının sonuçlandırılması yönünden, başvuru tarihinde geçerli kanun hükümlerinin uygulanması gerekirken, münhasıran açılan hükümsüzlük davaları ile tecavüz davaları yönünden, SMK’nın 192. maddesi uyarınca davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan yeni SMK’nın hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Yargıtay 11. H.D.’nin emsal uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay 11. H.D.’nin 17.03.2021 tarih ve 2020/1412 E.- 2021/2516 K.). Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin anılan gerekçesi yerinde değildir.
Dolayısıyla somut uyuşmazlıkta da 6769 sayılı SMK’nın dava tarihinde yürürlükte bulunan 155. maddesi uyarınca, marka hakkı sahibinin, kendi hakkından daha önceki başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri sürmesi mümkün bulunmayacak, davalının 2016/43443 sayılı tescilli markası, davacının “…” asıl unsurlu 199263, 2007/60684 ve 2007/34813 sayılı markalarına dayanarak açtığı tecavüz davasında bir savunma gerekçesi olarak ileri sürülemeyecek, şartları varsa davacının tecavüzün önlenmesi ve maddi ve manevi tazminat taleplerinin de kabulü gerekecektir.
Dosyaya sunulan deliller incelendiğinde, tarafların marka olarak kullandıkları ibarelerin ve emtianın aynı olduğu ve davalının fiillerinin, 6769 sayılı SMK’nın 29. maddesi uyarınca davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiği açıkça anlaşılmaktadır.
Davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde, maddi tazminat taleplerinin emsal lisans bedeline göre hesaplanması istenmiştir. İlk derece mahkemesince bu konuda görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, davacının sunduğu lisans sözleşmeleri nazara alındığında, emsal lisans bedeline göre tazminat hesabının yapılamayacağı, dava dosyası kapsamından 6769 sayılı SMK’nın 151/2-c bendi uyarınca tazminat hesabının da mümkün olmadığı, dolayısıyla BK’nın 50. maddesine göre davacı zararının miktarını net olarak ispatlayamadığı kanaatine varıldığından, zarar miktarının mahkemece belirlenebileceği bildirilmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 50/2. maddesine göre, uğranılan zarar miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Somut uyuşmazlıkta da yukarıda ifade edildiği üzere, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespitlerden ve dosyaya sunulan diğer bilgi ve belgelerden, gerçek bir maddi zararın belirlenemeyecek olduğunun anlaşılması nedeniyle gerçek zararın hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın tespitinin somut olay açısından belirtilen gerekçelerle mümkün olamayacağı, bu nedenle 6098 sayılı TBK’nın 50. maddesi uyarınca makul bir tazminat belirlenmesi gerektiği (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2015/4580 Esas, 2016/2044 Karar ve 25.02.2016 Tarih) anlaşılmıştır.
Dairemizce açıklanan bu sonuca, mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi tespitleri ve dosyaya sunulan diğer bilgi ve belgelerin incelenmesi suretiyle varıldığından, davacı vekilince sunulan Yargıtay 11. H.D.’nin 25.06.2018 tarih ve 2016/13764 E.-2018/4756 K. sayılı ilamında belirtilen ilkelerin somut uyuşmazlığa uygulanamayacağı düşünülmüştür.
Dairemizce davalının tecavüzünün niteliği, boyutu ve süresi dikkate alındığında, 10.000,00 TL lisans bedelinin hakkaniyete uygun bulunduğu kabul edilmiş, davacı tarafça şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunulduğundan, Dairenizce de taleple bağlı kalınarak 5.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmiştir.
Ayrıca somut uyuşmazlıkta davalının haksız fiili sabit olduğundan, davalı tarafın fiilinin ağırlığı dikkate alınarak, Dairemizce 10.000,00 TL. tutarında manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.
Davacı taraf maddi ve manevi tazminat tutarları için faiz talebinde bulunmadığından, Dairemizce de hükmedilen tazminat tutarlarına faiz yürütülmemiştir.
6769 sayılı SMK’nın 149/1-g maddesi uyarınca, sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesini veya ilgililere tebliğ edilmesini isteyebileceğinden, Dairemizce davacı vekilinin hüküm özetinin ilanı talebinde bulunmasında menfaatinin olduğu düşünülmüş ve ilan talebinin de kabulüne karar verilmiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değilse de, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairenizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/02/2020 gün ve 2018/501 E. – 2020/50 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın KISMEN KABULÜNE,
3-Dava konusu 2016/43443 sayılı markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, sicilden terkin edilmesine,
4-Davalının eylemlerinin davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğunun TESPİTİNE ve ÖNLENMESİNE,
5-5.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin REDDİNE,
6-Masrafı davalıdan alınarak, hüküm özetinin Türkiye çapında yayımlanan gazetelerden birinde, bir kez İLANINA,
7-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken değere tabi olmayan maddi nitelikli talepler yönünden 80,70 TL, maddi nitelikli taleplen yönünden 1.024,65 TL olmak üzere toplam 1.105,35 TL karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 341,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 763,80 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
8-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, değere tabi olmayan maddi nitelikli talepler yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL, kabul edilen maddi tazminat talebi yönünden 5.000,00 TL, kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, reddedilen manevi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 5.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.800,00 bilirkişi ücreti, 74,20 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 22,00 TL tebligat masrafından oluşan toplam 1.896,20 TL’nin, davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 3/4 kabul edilerek 1.422,15 TL.’ye, 341,55 TL peşin harç, 35,90 TL başvurma harcı tutarı eklenerek oluşan toplam 1.799,60 TL.’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan posta giderleri toplamı 23,65 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 1/4 kabul edilerek 5,91 TL.’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına,
12-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
13-Davacı tarafça istinaf karar harcı yatırılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
14-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/03/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/03/2022

….