Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/02/2020
NUMARASI :…
DAVALI ….
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10/02/2020 tarih ve 2018/349 E. – 2020/34 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili asıl ve birleşen davada, müvekkilinin 10.04.2017 tarihinde 2017/32406 sayılı, 25. ve 35. sınıf mal ve hizmetlerde kullanılmak üzere “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, Markalar Dairesi Başkanlığınca 35. sınıf hizmetler yönünden başvurunun SMK’nın 5/1-b ve c maddeleri uyarınca kısmen reddedildiğini, bu karara yaptıkları itirazın YİDK tarafından, markaya kullanım sonucu ayırt edicilik kazandırıldığı gerekçesiyle kabulüne ve söz konusu başvurunun 35. sınıf için de tescil edilmek üzerine ilanına karar verildiğini, bu esnada 25. sınıfın tamamı ve 35. sınıftan kısmi redde konu olmayan emtia için ilana çıkmış olan marka başvurusuna davalı şahsın 2015/71703 sayılı “…” ibareli markasına dayalı olarak itiraz ettiğini, marka başvurusunun 35. sınıftaki kısmi redde konu olan hizmetler yönünden ilana çıkması üzerine davalı şahsın bu ilana da itirazda bulunduğunu, bu itirazlarının Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından kabul edildiğini, müvekkilince Markalar Dairesi Başkanlığı kararına yapılan itirazın ise YİDK tarafından reddedildiğini, bu kararın hukuka ve fiili vakıaya aykırı bulunduğunu, zira dava konusu “…” markasının, tescil talebine konu mal ve hizmetler açısından müvekkili adına kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazandığını, bu hususun verilen ilk YİDK kararında da kabul edildiğini, taraf markalarının benzer olmadığını, zira markaların zihinlerde ifade ettikleri anlamların farklı olduğunu, markaların ses/söyleniş açısından da benzemediğini, “abiye” sözcüğünün, dilimize Fransızca’dan girmiş olup “gece kıyafeti” anlamına geldiğini ve jenerik bir kelime olduğunu, markalardaki “giy” ve “al” ibarelerinin ise farklı bulunduğunu, ayrıca markaların farklı yazılış biçimlerini haiz olduğunu, mal/hizmet benzerliğinin de sadece kısmen gerçekleştiğini, dolayısıyla somut olayda SMK’nın 6/1 maddesinin uygulanma şartlarının oluşmadığını, “…” benzeri 2015/07203 numaralı “…” ve 2016/66034 numaralı “… …” markalarının da müvekkili adına tescilli olduğunu, bu tescillerin ilkinin davalı şahsın marka tescilinden de önceye dayandığını ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-5422 sayılı kararının iptaline, 2017/32406 sayılı başvurunun emtia listesindeki tüm mal ve hizmetler için tescil işlemlerinin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile redde mesnet marka arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının “…” ibareli marka başvurusuyla davalı şahsın “…” ibareli markası arasında, başvuru kapsamından çıkarılan mal ve hizmetler açısından görsel ve sescil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin taraf markaları arasında yanılgıya düşebileceği gibi markalar arasında idari ve ekonomik anlamda birbirine bağlı işletmelere ait marka algısı oluşabileceği, bu açılardan taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, davacı taraf SMK’nın 5/2 maddesine göre daha önce verilen YİDK kararının kendisi açısından hak oluşturduğunu ileri sürse de mutlak redde bağlı verilen önceki kararın, başvurunun ilanına yönelik bir hak oluşturabileceği, iltibasta yani nisbi ret sebebinde bir önemi olmadığından davacının bu iddiasının yerinde olmadığı, ancak davacının başvuru ibaresi üzerinde önceki markaları olan “…” ve “… …” ibarelerden dolayı müktesep hakkının olduğu, bunun yanında 2011 yılından beri “…” şeklindeki markasal kullanımlara bağlı öncelikli hakkının bulunduğu, bu durumdaki hakkının başkalarının markasına da engel oluşturabileceği gibi kendisinin başvurusu açısından da müktesep hak kapsamında değerlendirilmesinin adil olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 2018-M-5422 sayılı YİDK kararının iptaline karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, mahkemece davacının müktesep hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de davacı tarafça redde mesnet markaya yanaşıldığından müktesep hak koşullarının oluşmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacının 2017/32406 sayılı “…” ibareli marka başvurusunun, davalı gerçek kişinin 2015/71703 sayılı “…” ibareli markasına dayalı itirazı üzerine SMK’nın 6/1 maddesi koşullarının oluştuğu gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin YİDK kararının iptali için işbu dava açılmış, ilk derece mahkemesince taraf markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesi bulunduğu, davacı tarafın SMK’nın 5/2 maddesine dayalı iddiasının yerinde olmadığı, ancak davacının başvuru ibaresi üzerinde önceki markaları olan 2015/07203 sayılı “…” ve 2016/66034 sayılı “… …” ibareli markalarından kaynaklanan müktesep hakkının bulunduğu, bu durumun başkalarının markasına da engel oluşturacağı ve somut olayda davalının markası açısından hükümsüzlük sebebi de olabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmaması, kararın yalnızca davalı Kurum tarafından istinaf edilmesi karşısında artık ilk derece mahkemesinin, taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu yönündeki tespiti kesinleşmiş olup, istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, davacının dava konusu başvuru üzerinde müktesep hakkının bulunup bulunmadığıdır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14.11.2008 tarih, 2008/11505 E.-12839 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek, markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Ancak, seri markanın varlığından söz edebilmek için öncelikle, başvuru sahibinin uzun süredir kullandığı ve seri markaya dayanak teşkil edecek markasının tescilli olması gerekmektedir. Zira, 6769 sayılı SMK’nın 7. maddesi uyarınca, bu Kanunla sağlanan koruma tescil yoluyla elde edilmekte olup, tescilsiz markaların da seri markaya dayanak teşkil etmesinin kabulü, bu hükümle bağdaşmayacaktır. Yerleşik Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Somut olayda ise, ilk derece mahkemesince davacının müktesep hakkına dayanak kabul edilen 2015/07203 sayılı markanın tescil tarihi 26.05.2016 iken, 2016/66034 sayılı markanın tescil tarihi de 18.09.2018’dir. Görüldüğü üzere dava konusu başvurunun yapıldığı 10.04.2017 tarihi itibariyle, her iki marka da uzunca süre kullanılma şartını sağlamadıklarından, bu markaların müktesep hakka dayanak olmaları söz konusu olmadığı gibi davacının 2011 yılına dayanan markasal kullanımları da tescilli bir markaya dayanmadığından, davacının dava konusu başvuru üzerinde müktesep hakkı bulunmamaktadır.
Öte yandan il derece mahkemesince, davacının 2011 yılından beri “…” şeklindeki markasal kullanımlara bağlı öncelikli hakkının bulunduğu, bu hakkının başkalarının markasına da engel oluşturabileceği ve somut olayda davalının markası açısından hükümsüzlük sebebi olabileceği gerekçesine de yer verilmiş ise de SMK’nın 6/3 maddesi kapsamında tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmesi halinde bu durum, işaret sahibinin yalnızca bir başka marka başvurusuna itiraz hakkı sağlamaktadır. Bunun dışında, tescilsiz marka kullanımına dayalı olarak bu işaretin tescili yapılamaz. Ayrıca, anılan madde kapsamında redde dayanak markaya itiraz hakkının bulunması, bu iddiaya dayalı olarak açılacak bir davada tartışılabilecek olup, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi marka başvurusunun reddine ilişkin YİDK kararının iptali istemli bir davada bu iddianın tartışılması mümkün değildir. Bu itibarla, ilk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi de yerinde değildir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesince dava konusu başvuru yönünden davacının dava konusu başvuru üzerinde müktesep hakkının olmadığının, diğer bir deyişle dava konusu başvurunun, davacının önceki markalarının serisi niteliğinde bulunmadığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yasal dayanaktan yoksun değerlendirmelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, davalı … vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10/02/2020 tarih ve 2018/349 E. – 2020/34 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Asıl ve Birleşen davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca ayrı ayrı alınması gereken 80,70’şer TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90’ar TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80’er TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00 TL maktu vekaletin ücretinin davacıdan alınarak anılan davalı …’e verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan posta giderleri toplamı 38,90 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalı … tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcıcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde anılan davalıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 22/03/2022
…