Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/874 E. 2022/228 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/01/2020
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 15/01/2020 tarih ve 2018/409 E. – 2020/6 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili Şirket adına tescilli “…” ibareli tanınmış markaların bulunduğunu, davalı Şirketin ise 2017/34990 sayılı “… … ol” ibareli marka tescil başvurusunu yaptığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın önce Markalar Dairesi Başkanlığı, sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkili markaları ile dava konusu başvuru arasında karıştırılmaya yol açacak derecede benzerlik bulunduğunu, dava konusu YİDK kararında, müvekkiline ait ”…” markasının 3 harften oluşan kısa bir marka olması itibariyle ayırt ediciliğinin düşük olduğunun belirtildiğini, bu kararın kabul edilmesi halinde, kısa markaların hukuki korumadan yararlanmayacağı gibi bir sonucun ortaya çıkacağını, “…” ibaresinin tescilli olduğu sınıflar için hiçbir şekilde cins, vasıf, şekil belirtmediğini, herkesin kullanımına açık olan sözcüklerden de olmadığını, davalının marka başvurusundaki asıl niyetinin, kanunu dolanmak olduğundan başvurunun 6769 sayılı SMK’nın 6/9 maddesi anlamında kötü niyetli bir başvuru niteliği taşıdığını ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-6899 sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, dava konusu başvuru ile davacı adına tescilli markalar arasında karıştırılma olasılığının bulunmadığını, müvekkili başvurusunun karakterize harflerle ayrı olarak yazıldığını ve anlamsal bütünlük içindeki üç kelimeden oluştuğunu, bu kelimeler içinde yer alan “…” kelimesinden kaynaklı kısmi benzerliğin, anılan ibarenin çekişme konusu mallar bakımından ayırt edici vasfının düşük olması nedeniyle iltibasa neden olabilecek nitelikte bulunmadığını, davacının kötü niyete ilişkin iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının slogan şeklinde “… … ol!” ibareli marka başvurusu ile davacının “…” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ,sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde başvuru konusu işaret ile davacı markası arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı mallar algısının da oluşmayacağı, taraf marka işaretleri benzemediğinden 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, diğer yönden taraf marka işaretleri benzemediğinden SMK’nın 6/5 maddesindeki tanınmışlık koşulunun da oluşmadığı, ayrıca davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığının da somut delillerle kanıtlanmadığını, bilirkişi heyetinin davalı açısından önceki markasından dolayı müktesep hak koşulları oluştuğu açıklanmış ise de müktesep hakkın oluşmadığı ancak bunun nihai karara bir etkisinin olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, müvekkili adına tescilli “…” ibaresinin ayırt edicilik vasfı yüksek bir ibare olduğunun, doğrudan tüketicinin ilgisini çektiğinin Yargıtay kararlarıyla sabit olup bu hususun yerel mahkeme tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, ayrıca Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2018/34 E. numarası ile görülmekte olan dosyaya sunulmuş bilirkişi raporunda müvekkil Şirketin “…” markasının tanınmış olduğunun açıklandığını, tüm bu mahkeme kararları ve bilirkişi raporunun müvekkili Şirketin “…” markasının kullanım sonucu yüksek ayırt ediciliği haiz olduğunu ortaya koyduğunu, mahkemece verilen kararın aksine dava konusu markalar arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik bulunduğunu, emsal mahkeme kararlarının da bu yönde olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin 17.04.2017 tarihinde “… … ol” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, 2017/34990 numarası verilen başvurunun kapsamında 29,30 ve 32. sınıf malların yer aldığı, davacı tarafça adına tescilli “…” asıl unsurlu markalara dayalı olarak bu başvuruya yapılan itirazın nihai olarak YİDK tarafından reddedildiği, ret kararının 27.08.2018 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Eldeki dava, iki aylık hak düşürücü süre içinde 22.10.2018 tarihinde açılmış olup, davacı vekilinin istinaf dilekçesi çerçevesinde istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramı açıklanmalıdır. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir. İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvuru 29,30. ve 32. sınıfta yer alan malları kapsamaktadır. Davacının itirazına mesnet markalar ise 29.,30.,32.35. sınıf mal ve hizmetlerde tescillidir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararlarında açıklandığı üzere mal ve hizmetler arasında benzerlik olup olmadığı değerlendirilirken her iki grup mal ve hizmetlerin aynı tüketici kitlesine hitap edip etmediği, birbirine alternatif olup olmadıkları, aynı dağıtım veya dolaşım yollarına sahip olup olmadığı, hammadde-mamül ilişkisinin bulunup bulunmadığı, birbirlerini bütünleyici/ tamamlayıcı olup olmadıkları gibi hususlarının dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre, içinde gıda mühendisi de bulunan bilirkişi heyetince hazırlanan bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere dava konusu başvuru kapsamında yer alan malların tamamı, davacının itirazına mesnet markaların kapsamlarındaki mallarla aynı ve/veya benzerdir.
Marka işaretlerinin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru “… … ol” ibarelidir. Başvuru, mavi dikdörtgen zemin üzerine beyaz renklerle ve spesifik bir yazı karakteriyle yazılmış olup, herhangi bir ibare öne çıkarılmamıştır. Anlamı itibariyle dava konusu başvurudaki vurgu “…” ibaresi üzerinde toplandığından, dava konusu başvurunun asli unsurunu “…” ibaresi oluşturmaktadır. Davacının itirazına mesnet markaların asli unsuru da “…” ibaresinden oluştuğundan, asli unsurları itibariyle dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca benzerlik ve karıştırma tehlikesi bulunmaktadır.
Her ne kadar dava konusu YİDK kararında, “…” ibaresinin gıda sektöründe ayırt ediciliğinin düşük olduğu açıklanmış ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/09/2019 tarih ve 2018/4202 E.- 2019/5804 K. sayılı kararında, “”…” ibaresinin her iki tarafa ait markalarda da markanın asıl unsurları arasında yer almış olması nedeniyle örtüşen mal ve hizmet sınıfları yönünden karıştırma ihtimalini de içerecek şekilde benzer olduğunun kabulü gerektiği” belirtilmiş, yine Yüksek Dairenin 2019/3833 E.- 2020/2305 K. sayılı kararında “Fitküvi” ibareli, 2020/6329 E-2021/5023 K. sayılı kararında “…” ibareli, 2020/1488 E.-2021/596 K. sayılı kararında “…” ibareli marka tescil başvuruları, davacının “…” esas unsurlu markaları ile benzer bulunduğundan, istikrar kazanan bu kararlar karşısında “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğu yönündeki değerlendirmeye itibar edilmemiştir. Bu durumda, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında, başvuru kapsamında yer alan malların tamamı yönünden 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında benzerlik ve karıştırılma tehlikesi mevcut olup, aksi yöndeki mahkeme kabulü yerinde görülmemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, Dairemizce ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiş, teknik yönlerden dosyada mevcut bilirkişi raporundan faydalanılmış, iltibas değerlendirmesi yönünden ise yukarıda açıklanan nedenlerle bilirkişi raporuna itibar edilmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerle kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 15/01/2020 gün ve 2018/409 E. – 2020/6 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile … YİDK’in 17.08.2018 tarih, 2018-M-6899 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Davalı Şirket adına tescilli 2017/34990 sayılı “… … ” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ile SİCİLDEN TERKİNİNE,
4-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70 TL. maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 35,90 TL. harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL’nin davalılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 155,70 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan tebligat ve posta giderleri toplamı 91,60 TL olmak üzere toplam 2.047,30 TL yargılama gideri ve 35,90 TL peşin harç, 35,90 TL başvurma harcı tutarı eklenerek oluşan toplam 2.119,10 TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalılar tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 22/03/2022