Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/848 E. 2022/173 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/12/2019
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23/12/2019 tarih ve 2018/308 E. – 2019/475 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin özel kahveler üreten, satışa sunan ve markalaştıran, dünyanın lider konumundaki şirketlerden biri olduğunu, 70 kadar ülkede yaklaşık 24,000 mağazasının bulunduğunu, birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldığını, “…” ibareli markasının pekçok ödüle layık görüldüğünü, dünya çapında 8903 kadar tescilli markalarının bulunduğunu, markalarının Türkiye’de de tescilli olduğunu, markalarının yoğun kullanım sonucu özellikle yiyecek, içecek ürünleri ve bunların sağlanması hizmetleri açısından müvekkili ile özdeşleştiğini, davalı gerçek kişinin ise müvekkilinin bu tanınmış tescilli markalarıyla ayırt edilemeyecek kadar benzer olan “…+şekil” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, 2016/75595 numarası verilen başvuruya müvekkilince yapılan itirazın, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından yerinde görülerek başvurunun kısmen reddine karar verildiğini, bu kez davalının Markalar Dairesi Başkanlığının kısmi ret kararına yaptığı itirazın, YİDK tarafından yerinde görülerek kabul edildiğini, oysa markalar arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, zira karşılaştırılan markaların aynı yeşil beyaz renk kombinasyonunu, aynı yuvarlak şekli ihtiva ettiğini ve markanın kelime unsurlarının da bu şeklin içinde, üstte ve altta olmak üzere aynı kombinasyonda yer aldığını, dava konusu başvuruda yer verilen “…” ibaresinin tek başına ayırt edici olmadığını, dolayısıyla davalının markasında yer verilen kombinasyonun esas unsur olduğunu, müvekkilinin markalarının yüksek tanınmışlık derecesinin de davalının başvurusunun, müvekkili markalarını çağrıştırma ihtimalini arttırdığını, çünkü tüketicilerin markalarda yer alan detay nitelikteki kelimeleri değil, ilk bakışta hafızalarında kalan kompozisyonları hatırlayacaklarını, markaların bütünü itibarıyla bıraktığı izlenimin çok önemli olduğunu, davalı Kurumun müvekkilinin markalarındaki bu kompozisyonu taklit eden markalarla ilgili vermiş olduğu pekçok emsal karar bulunduğunu, öte yandan davalının marka başvurusunun kötü niyetli yapıldığını, ayrıca müvekkili markalarının aynı zamanda bir eser niteliği taşımaları nedeniyle bu markaları oluşturan kompozisyon üzerinde müvekkilinin telif hakkının da bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-4339 sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkili başvurusu ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, davacının diğer iddialarının da yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının “… + şekil” ibareli marka başvurusu ile davacının “… +Şekil” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, her iki markadaki renk benzerliğinin markaların benzediği anlamına gelmeyeceği, ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde başvuru konusu işaret ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletmeler tarafından piyasaya sunulan markalı mallar/hizmetler algısının da oluşmayacağı, taraf marka işaretleri benzemediğinden 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında iltibasın bulunmadığı, taraf marka işaretleri benzemediği gibi davacının tanınmış olduğu iddia edilen markasından haksız yarar sağlanabileceği, onun itibarına zarar verilebileceği veya onun ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğabileceği hususlarının somut delillerle kanıtlanmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde koşullarının da oluşmadığı, davacı tarafın başvuru ibaresi üzerinde eserden kaynaklı fikri mülkiyet hakkının bulunduğunun kanıtlanmadığı, bu nedenle 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesine dayalı itirazın yerinde olmadığı, davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, dosyada mübrez bilirkişi raporunda, taraf marka işaretlerinin benzediğinin ve markalar arasında iltibas tehlikesi bulunduğunun açıklandığını, isabetli olan bu bilirkişi raporu hilafına karar verilmesinin hukuka uygun olmadığını, davaya konu başvuru ile müvekkili markaları arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunduğunu, hiçbir teknik veya hukuki zorunluluk bulunmamasına rağmen, markalar arasında bulunan benzerliklerin, davaya konu başvurunun kelime unsurlarının ayırt edici olmaması veya ayırt ediciliğinin çok düşük olması ve özellikle müvekkiline ait markanın sahip olduğu yüksek tanınmışlık ve ayırt edicilik nedeniyle, davaya konu başvuruyu gören tüketicilerin zihninde müvekkiline ait markaları çağrıştırmasına yol açacağını, zira tüketicilerin, markalarda yer alan detay niteliğindeki kelimeleri değil, ilk bakışta hafızalarında kalan kompozisyonları, konseptleri hatırlayacaklarını, müvekkiline ait markaların tanınmış olup, davaya konu başvurunun tescilinin bu markaların tanınmışlığına zarar verdiğini, davaya konu markanın, müvekkilinin itibarından haksız fayda sağlanmasına ve müvekkili markalarının ayırt edici niteliğinin zayıflatılarak, sulandırılmasına sebep olduğunu, davalının kötü niyetli hareket ettiğini, müvekkiline ait logoların aynı zamanda telif hakkına konu olup, müvekkilinin telif haklarının da zarar gördüğünü ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE: Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “…+şekil” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet “…+şekil” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, zira başvuruda yer alan kelime unsuru, davacı markalarını oluşturan kelime unsurundan tamamen farklı olduğu gibi markalarda yer alan şekil unsurlarının da farklı bulundukları, sırf taraf markalarında aynı renklerin ve kombinasyonun kullanılmasının da marka işaretlerinin benzerliği sonucunu doğurmayacağı, bir bütün olarak taraf marka işaretlerinin farklı oldukları, taraf marka işaretleri farklı bulunduğundan, davacı markalarının tanınmış olmalarının başvurunun reddini gerektirmeyeceği, aynı nedenle davacının telif hakkının da varılan sonucu değiştirmeyeceği, dava konusu başvurunun kötü niyetli yapıldığının ispat edilemediği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve 2014/11 E., 2016/778 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi iltibas değerlendirmesi, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümleneceğinden, ilk derece mahkemesince bilirkişi raporuna itibar edilmemesinde de bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 17/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/03/2022

,,,,,