Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/846 E. 2022/171 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/12/2019
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : Marka Hakkına Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti,
Men’i, Ref’i, Maddi ve Manevi tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 18/12/2019 tarih ve 2018/310 E. – 2019/472 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraflarca istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin … tatlıları alanında … ve çevresinde tanınmış olup, “… …” ibareli markalarını 2014/40630 ve 2017/33276 sayı ile tescile bağladığını, markaların kapsamında 30.,35. ve 43. sınıf mal ve hizmetlerin yer aldığını, müvekkilinin söz konusu markaların tescil tarihlerinden önceye dayalı da markalar üzerinde hak sahibi olduğunu, müvekkilinin çok sayıda firmaya … sattığını ve dükkânında müşterilerine hizmet sunduğunu, karşı yanın müvekkilinin tanınmışlığını kullanmak amacıyla ve müvekkili markasını taklit etmek suretiyle Ankara’da “… … …” ibareli marka altında, müvekkili ile aynı hizmet sektöründe ticari faaliyete başladığını, davalının bu kullanımının mahkeme eliyle tespit edildiğini, müvekkilinin bu iş yerinden müşterilerinin yeni bir şube açtığını düşünerek hayırlı olsun tebrikleriyle haberdar olduğunu, davalının bu marka sayesinde kısa zamanda kendisine maddi ve manevi menfaat sağladığını, iş yerinin devam etmesinin müvekkilinin maddi ve manevi haklarına halel getirdiğini, bu durumun SMK uyarınca marka hakkına tecavüz ve TTK uyarınca haksız rekabet oluşturduğunu, müvekkilinin marka itibarının zarara uğratıldığını ileri sürerek, marka hakkına tecavüzün durdurulmasına, haksız rekabetin tespitine, önlenmesine ve yasaklanmasına, 6769 sayılı SMK 151-2/c maddesi uyarınca emsal lisans bedeline göre 5.000 TL maddi ve 10.000 TL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin markasının “… … …” ibareli değil … … … … … … … ibareli olduğunu, müvekkilinin haksız rekabet teşkil eden veya SMK kapsamında marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilebilecek bir eyleminin bulunmadığını, davacının markasının tanınmış olmadığını, taraf markalarının bir bütün olarak ele alındığında görsel yönden herhangi bir benzerlik veya tüketici nezdinde herhangi bir iltibas tehlikesinin mevcut bulunmadığını, “… …” ifadesinin sektörde jenerik isim haline geldiğini ve yaygın biçimde kullanıldığını, bu nedenle anılan ibarenin yetişkinlerden oluşan tüketici kesiminin ayırt edici olarak dikkate aldığı bir unsur olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacıya ait 2014/40630 sayılı “… …” ibareli ve 2017/33276 sayılı “… …+Şekil” ibareli tescilli markaların olduğu, davalıya ait iş yerindeki tabela, duvar panosu, broşür, çatallık, ıslak mendil ve servis kâğıdı üzerindeki kullanımların ise “… … …” veya “… … … … … … …” şeklinde bulunduğu, davalının 2018/31038 sayılı marka tescil başvurusunun da işbu uyuşmazlığa etkisinin olmadığı, davacı markasını oluşturan “… …” ibaresinin jenerik isim haline gelmediği ve tanımlayıcı olmadığı, bu nedenle ibarenin ortalama tüketici nezdinde marka olarak algılanacağı, davalının iş yerindeki tabela, duvar panosu, broşür, çatallık, ıslak mendil ve servis kâğıdı üzerindeki kullanımlarının, davacı adına tescilli markalar ile karıştırılma ihtimaline yol açtığı ve bu nedenle davalının kullanımlarının, davacı adına tescilli markalardan doğan haklara tecavüz teşkil ettiği, aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğu, davalı eyleminin marka tecavüzü/haksız rekabet oluşturması nedeniyle davacının manevi tazminat talep edebileceği ve 5.000 TL manevi tazminatın uygun görüldüğü, davacının 6769 sayılı SMK 151-2/c maddesi uyarınca emsal lisans bedeline göre maddi tazminat talep etmiş ise de gerek dilekçe teati aşamalarında gerekse ön incelemenin yapıldığı duruşmada verilen kesin süreye rağmen bu konuda herhangi bir delil sunmadığı, tarafın süresinde sunmadığı delilin sonradan ikmalinin de mümkün olmadığı, bu açıdan davacı tarafın emsal lisans bedeli isteminin, dosyaya bu konuda kanıt sunulmadığından reddine karar verildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı taraf eyleminin, davacıya ait 2017/33276 ve 2014/40630 tescil sayılı markalarına yönelik tecavüz oluşturduğunun ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, davalının bu tür eyleminin men ve ref’ine, 5.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebi ile maddi tazminat talebinin reddine, kararın hüküm özetinin ilan edilmesine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporu ile ihlal ispat edildiği halde hesaplama yapılmaksızın tahkikatın bitirilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, yerleşik Yargıtay kararları gereğince haksız rekabetin varlığı halinde ortaya çıkan zararın tespiti için ticari defterler üzerinde inceleme yapılması ile sonuca gidilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edilmesinin kararın kaldırılmasını gerektirdiği, kaldı ki dava konusu dosya kapsamında emsal lisans bedeli talep edilmiş olup bu hususun hesaplanması için bilirkişi incelemesinin dahi yeterli olduğunu, mahkemece takdir edilen manevi tazminatın düşük olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, mahkemece “… …” ibaresinin sektörde yaygınca kullanılan jenerik isim haline gelmediği şeklinde ulaşılan sonucun yerinde olmadığını, zira “… …” ifadesinin sektörde jenerik ismi haline gelmiş yaygın bir kullanımı olup, tali nitelikte bulunduğunu, buna göre markaların bütünü nazara alındığında yetişkinlerden oluşan tüketici kesiminin markaları karıştırmayacaklarını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise markaların bütününün dikkate alınmadığını, müvekkili eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiği yönündeki tespitin de hatalı olduğunu, davacının markasının tescil yayın tarihinden dört ay önce marka başvurusu yapan müvekkilinin haksız rekabet kastının bulunmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE: Dava, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ref’i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere ilk derece mahkemesince, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin gerçekleştiği ancak davacının 6769 sayılı SMK 151-2/c maddesi uyarınca emsal lisans bedeline göre maddi tazminat talep etmiş ise de gerek dilekçe teati aşamalarında gerekse ön incelemenin yapıldığı duruşmada verilen kesin süreye rağmen bu konuda herhangi bir delil sunmadığı, tarafın süresinde sunmadığı delilin sonradan ikmalinin de mümkün olmadığı, bu nedenle davacı tarafın emsal lisans bedeli istemine göre tazminat talebinin reddinin gerektiği gerekçesiyle maddi tazminat talebi yönünden davanın reddini karar verilmiştir.
6769 sayılı SMK’nın 150. maddesi uyarınca sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Aynı Kanunun yoksun kalınan kazanç başlıklı 151. maddesinde ise “(1) Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar. (2) Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır:
a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir.
b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç.
c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda davacı taraf, yoksun kaldığı kazancın, SMK’nın 151/2-c maddesi kapsamında, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeline göre hesaplanmasını istemiştir. Dosyada mevcut bilirkişi raporunda ise davacının maddi tazminat talebinin değerlendirilebilmesi için tarafların ticari defterlerinin ve gelir tablolarının incelenmesinin gerektiği açıklanmış, ilk derece mahkemesince ise taraflara ticari defterlerini sunmaları hususunda kesin süre de verilmeden, yukarıda açıklanan gerekçe ile tahkikatın bitirilmesine karar verilmiş ve yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Oysa, 6102 sayılı TTK’nın 4/1-d maddesi uyarınca fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları mutlak ticari dava olup, 6100 sayılı HMK’nın 222. maddesi uyarınca da mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. Bu durumda ilk derece mahkemesince, taraflara ticari defter ve gelir tablolarını sunmaları konusunda kesin süre verilmesi, ilgili kayıtların sunulması halinde gerekli inceleme yapılarak davacının talep edebileceği miktarın belirlenmesi, ilgili kayıtların sunulmaması ya da bu kayıtlardan talep edilebilecek tazminatın tespit edilememesi halinde sektör bilirkişisi de eklenmek suretiyle dosyada mevcut raporu hazırlayan bilirkişi heyetinden istenebilecek bedelin tespiti hususunda rapor alınması, tüm bu incelemelere rağmen davacının zararının tespit edilememesi halinde ise TBK’nın 50. maddesi uyarınca hakkaniyete uygun bir maddi tazminatın hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde yerinde olmayan gerekçelerle maddi tazminat talebi konusunda inceleme yapılmaması doğru olmamış, anılan eksiklikler, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli deliller olduğundan, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın niteliğine göre davacı vekilinin sair istinaf itirazları ile davalı vekilinin tüm istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 18/12/2019 tarih ve 2018/310 E. – 2019/472 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davacı vekilinin sair, davalı vekilinin tüm istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Taraflarca istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harçlarının istek halinde taraflara iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 17/02/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 16/03/2022