Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/839 E. 2022/209 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/12/2019
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 18/12/2019 tarih ve 2018/345 E. – 2019/473 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ve davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin dava dışı borçlu … Ltd.Şti.’den alacağı sebebiyle Konya 4. İcra Müdürlüğünün 2007/7686 sayılı dosyasından başlattığı icra takibi neticesinde, borçlu adına tescilli 2005/54826 sayılı “…” ibareli markayı haczettirdiğini ve cebri icrayla satışı için yapılan ihale ile satın aldığını, ihalenin feshi için açılan davanın Konya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/945 Esas sayılı dosyası ile reddedildiğini, müvekkilinin 2015 yılında marka tescilini yenilediğini ve markasını fiilen kullandığını, ancak bu markanın Ankara 1. FSHHM’nin E.2012/189 K.2012/209 sayılı 11.12.2012 tarihli kararıyla hükümsüzlüğüne karar verilerek sicilden terkin edildiği hususunu … kayıtlarından öğrendiklerini, davalı Kurum tarafından mahkemece verilen kararın yanlış infaz edildiğini, zira müvekkilinin taraf olmadığı Ankara 1. FSHHM kararının, cebri icra ile mülkiyet hakkı kazanan müvekkili şirketi bağlamayacağını, davalı Kuruma sundukları 29.08.2018 tarihli dilekçelerde davaya konu işlemden dönülerek yanlışın düzeltilmesinin talep edildiğini, davalı adına yapılan 2017/101648 sayılı başvurunun 12.02.2018 tarihinde reddedilmiş iken, 10.04.2018 tarihinde yeniden incelenerek kabul edildiğini ve markanın tescil edildiğini, başvurunun kötüniyete dayandığını, zira Ankara 1.FSHHM E.2012/189 sayılı davasında davacı … … Ltd. Şti. ile huzurdaki davanın davalısı … … Ltd.Şti.’nin yetkililerinin aynı kişiler olduğunu ve markanın davacıya ait bulunduğunu bildiklerini, bahsedilen davanın sonuçlanmasının hemen akabinde, davaya konu başvurunun yapılarak tescilinin kanuna karşı hile ile sağlandığını ileri sürerek, 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın hükümsüz sayılarak sicilden terkin edilmesine ilişkin davalı kurum kararının iptaline, 2017/101648 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve 2005/54826 sayılı ve “…” ibareli markanın yeniden davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu markanın ne davacının ne de davacının satın aldığı ileri sürülen … Ltd.Şti.’ne ait olmayıp, İtalyan … … şirketine ait olduğunun, Ankara 1.FSHHM E.2012/189 K.2012/209 sayılı 11.12.2012 tarihli kararı ve bu kararı onayan Yargıtay 11.HD.’nin E.2010/14535 K.2012/6319 sayılı kararıyla kesin olarak karara bağlandığını, bu kararla … Ltd. Şti.’nin marka tescilinden önce “…” markalı ürünleri İtalya’dan ithal ederek Türkiye’de pazara sürdüğü, … Ltd. Şti.’nin markayı kötüniyetli olarak kendi adına tescil ettirdiği, davacının marka üzerinde korunmaya değer hakkının olmadığı hususlarının anlaşıldığını, müvekkili şirketin mahkeme kararında kabul edilmiş hak sahibi … … şirketinden markayı satın alarak meşru hak sahibi olduğunu, kendi adına hukuka uygun olarak tescilini yaptırdığını, hükümsüz kılınan bir markanın icra yoluyla tescil edilmesinin bir anlam ifade etmeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın hükümsüz sayılarak sicilden terkin edilmesine ilişkin davalı kurum kararının iptaline ilişkin dava dosyasının, tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiği, dava konusu 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın, önce dava dışı … … … … …. Ltd. Şti.’nin borcundan dolayı Konya 4. İcra Müdürlüğünce haczedilerek ihale ile satıldığı, davacının da bu markayı satın aldığı, ihalenin feshi davasının Konya 4. İcra Mahkemesinin 2010/945 Esas, 2010/1105 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, bu açıdan “…” markası üzerinde fiilen hakimiyet (kullanım hakkı) elde ettiği, Ankara 1. FSHHM’nin 2012/189 Esas, 2012/209 Karar sayılı ve 25/12/2013 tarihinde kesinleşen, yine … firmasına ait 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın haczedilip ihale ile satılmasından önce, 15/08/2008 tarihinde açılan davada verilen karar ile … … … … …. Ltd. Şti. adına “…” ibareli 2005/54826 sayılı markanın kötüniyetli tescil edildiğinden bahisle hükümsüzlüğüne karar verildiği, hükümsüzlük kararının geriye etkili sonuç doğurduğu, yani dava dışı firma adına tescilin hiç doğmamış sayıldığı, ne var ki davacının bu markayı ihale ile satın aldığından ve daha önce kullanma hakkını da elde ettiğinden, markanın hükümsüz kılınmasının, davacının önceye dayalı kullanımını ortadan kaldırmayacağı, dolayısıyla SMK md.6/3 çerçevesinde davacının “…” markasını davalı
başvurusundan daha önce 21.03.2017 tarihinde “Tarım, hayvancılık, ziraat sektörlerinde ve tahıl/meyve/sebze/gıda işlenmesinde kullanılan makineler ve robotik mekanizmalar” bakımından önceye dayalı fiili markasal kullanım ve hükümsüzlük şartlarının mevcudiyetinin ispatlandığının kabul edilebileceği, bunun dışında kalan emtialar açısından ise davacının önceye dayalı hak sahibi olduğunu ve davalının kötüniyetli başvuru yaptığını kanıtlayamadığı, ayrıca davaya konu davalı adına tescilli 2017/101648 sayılı markanın veya davacı adına tescilli iken mahkeme kararı ile hükümsüz kılınan 2005/54826 sayılı markanın yeniden davacı adına tesciline hükmedilmesi talebinin de, 6769 sayılı SMK hükümlerine göre mümkün görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, dava konusu 2017/101648 sayılı markanın kapsamında yer alan “tarım, hayvancılık, ziraat sektörlerinde ve tahıl/meyve/sebze/gıda işlenmesinde kullanılan makineler ve robotik mekanizmalar” yönünden hükümsüzlüğüne, diğer kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, müvekkili şirketin dava konusu markayı Konya 4. İcra Müdürlüğünün 2007/7686 sayılı dosyasında cebri icra yolu ile satın aldığını, daha sonra Konya 4.İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/945 Esas nolu dosyası ile açılan ihalenin feshi davasının da reddedilerek, müvekkili şirketin kazanımının kesinleştiğini ve akabinde “…” markasının müvekkili şirket adına tescil edildiğini, dolayısı ile davacı şirketin dava konusu marka üzerinde hak sahibi olduğunu ve fiili hakimiyet kurduğunu, hal böyle iken davacı şirketin bu kazanımının korunmasının gerektiğini, aksi halde icra dairelerinin ve mahkemelerinin cebri icra yolu ile yaptığı ihalelerin bir anlamının kalmayacağını, iyi niyetli alıcıların mağdur olacağını, kaldı ki söz konusu tescilin 2015 yılında yenilendiğini, kararda anılan Ankara 1.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesinin kesinleşen 2012/189 Esas, 2012/209 Karar sayılı hükümsüzlük davasında müvekkili şirketin taraf olmadığını, dolayısıyla bu davanın müvekkili şirketi bağlamayacağını, ayrıca anılan mahkeme kararının yanlış infaz edildiğini, çünkü hüküm kısmında “Davalı şirket adına tescili 2005/54826 sayılı “…” markasının kötü niyet nedeni ile tescilli olduğu 7. sınıfta tüm ürünler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine” dendiğini, 2005/54826 sayılı “…” markasının ise anılan davanın davalısı … adlı şirkete ait olmayıp, müvekkili şirkete ait bulunduğunu, dolayısıyla anılan Ankara 1.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi kararının infaz edilmesinin mümkün olmadığını, hal böyle iken 2005/54826 sayılı “…” markasının müvekkili şirket adına tesciline karar verilmemesinin hatalı olduğunu, yine müvekkili şirketin “…” markasının yeniden tescili taleplerinin, dava dışı … Kurumunca hukuka aykırı olarak yerine getirilmediğini, hal böyle iken dava dışı Kurumun bu haksız kararına karşı dava yoluna başvurmanın, müvekkili şirketin yasal hakkı olduğunu ve yerel mahkemece tescil talebi hakkında karar vermek hakkının dava dışı Kurumda bulunduğunu, mahkemenin bu yönde karar veremeyeceği şeklindeki görüşün haksız ve hukuka aykırı olduğunu, aksi kabul edilirse bu durumun açıkça hak arama hürriyetinin ihlali olacağı gibi, dava dışı Kurumun kararlarının denetlenmeden, itiraz yolu kapalı olarak kesin sayılmasını gerektireceğini, yine davalı şirketin haksız ve kötü niyetli olduğunun da dosya içeriği ile sabit bulunduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, dava konusu markanın, Paris Sözleşmesi ve diğer mevzuat gereği uluslar arası korumaya sahip ve hak sahibinin de İtalyan … … Firması bulunduğunun aşikar olduğunu, müvekkilinin de bu markayı İtalyan firmadan satın aldığını, böylece markayı kullanma hakkını elde etmiş bulunduğunu, Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen karar ile haksız ve hukuka aykırı olarak dava konusu markayı adına tescil ettirerek kullanan firmalara karşı açılan davalar sonucunda, bu haksız kullanımların tescil kaydının silinmesi üzerine ortadan kaldırıldığını, böylece davacının icradan almış olduğu markanın da hükümsüz kaldığını, bu durumda davacının marka üzerinde hiç bir hakkının kalmadığını, çünkü markayı icra yoluyla aldığı … Ltd.Şti.’nin haksız ve hukuka aykırı olarak markayı tescil ettirmiş olduğunun mahkeme kararıyla ortaya çıktığını ve tescilin silindiğini, böylece haksızlıklarının tescillendiğini, dolayısıyla … …’nin iradesi dışında bu markanın satışının, devrinin veya tescilinin mümkün olmayıp, hükümsüzlükle batıl olacağını, mahkeme kararlarının sadece davanın taraflarını değil herkesi bağlayacağını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1- Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin tüm istinaf itirazlarının reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde, 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın hükümsüz sayılarak sicilden terkin edilmesine ilişkin davalı kurum kararının iptali ile 2017/101648 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve 2005/54826 sayılı markanın yeniden müvekkili adına tesciline karar verilmesi istenmiş, mahkemece 29.05.2019 tarihinde, davalı kurum kararının iptaline ilişkin dava dosyasının, tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiş olup, işbu davaya konu uyuşmazlık, davalı adına tescilli 2017/101648 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve daha önce sicilden terkin edilen 2005/54826 sayılı markanın, yeniden davacı adına tesciline karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın dava dışı … Ltd. Şti.’nin adına tescilli iken 15.09.2008 tarihinde, yine dava dışı … … isimli yabancı şirket tarafından açılan hükümsüzlük davasında, önce Ankara 1. FSHHM’nin 30.03.2010 tarihli kararı ile davanın reddine karar verilmişse de, Yargıtay 11. H.D.’nin 18.04.2012 tarihli ilamı ile 30.05.2008 tarihinde açılan birleşen davanın davacısı … Ltd. Şti. tarafından, davalı … Ltd. Şti.’nin adına marka tescilinden önce, davalıya “…” markalı ürünler sattığı, dolayısıyla davacı yabancı firmaya ait olduğunu bilen davalının marka tescilinin kötü niyetli olduğu hususlarının tespit edildiği, sonrasında Ankara 1. FSHHM’nin 11.12.2012 tarihli 2012/189 E.- 209 K. sayılı kararı ile davalı adına tescilli 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın kötü niyet nedeniyle tescilli olduğu tüm sınıflarda hükümsüzlüğüne karar verildiği, bu kararın da 25.12.2013 tarihinde temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacı ise dava dışı … Ltd. Şti.’nden olan alacağının tahsili için Konya 4. İcra Müdürlüğünün 2007/7686 sayılı dosyasından giriştiği icra takibi neticesinde, borçlu adına tescilli 2005/54826 sayılı “…” ibareli markayı haczettirmiş ve cebri icra yoluyla yapılan ihale sonucunda, 30.06.2010 tarihinde satın almıştır. … Ltd. Şti.’nin açtığı ihalenin feshi davası da Konya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 17.08.2010 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Davacı tarafça sonrasında, 16.12.2011 tarihinde 2005/54826 sayılı markanın kendisi adına sicilde tescili sağlanmış, hatta 19.12.2015 tarihinde yenilemesi de yaptırılmıştır. Daha sonra … tarafından, Ankara 1. FSHHM’nin 11.12.2012 tarihli 2012/189 E.- 209 K. sayılı kararı gerekçe gösterilerek, anılan marka sicilden terkin edilmiştir.
Davalı şirket ise dava dışı marka sahibi … … isimli yabancı şirket ile yaptığı görüşmeler neticesinde, 1.500 Euro bedelli 11.08.2017 tarihli ödeme karşılığında, anılan markanın mülkiyetini devralmıştır. Esasen hiçbir zaman … … isimli yabancı şirket adına “…” ibareli bir markanın Türkiye’de tescili bulunmadığından ve bu konuda noterden yapılmış bir devir sözleşmesi söz konusu olamayacağından, … … isimli yabancı şirket tarafından hazırlanan 28.10.2017 tarihli belgenin, geçerli bir devir sözleşmesi olarak kabulü mümkün değildir. Ancak davalı şirketçe “…” ibareli markanın adına tescili için 10.11.2017 tarihinde başvuru yapılmış ve 12.09.2018 tarihinde, 2017/101648 numarası ile “…” ibaresinin adına marka olarak tescili de sağlanmıştır. Somut uyuşmazlıkta hükümsüzlüğü istenen marka da budur.
6769 sayılı SMK’nın “Hükümsüzlüğün ve iptalin etkisi” başlıklı 27/1. maddesi uyarınca, 25 inci madde gereğince markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde bu karar marka başvuru tarihinden itibaren etkili olup, markaya bu Kanunla sağlanan koruma hiç doğmamış sayılır. Yine aynı maddenin 5. fıkrasına göre, markanın hükümsüzlüğüne veya iptaline ilişkin kesinleşmiş kararlar, herkese karşı hüküm doğurur. Benzer düzenlemeler mülga 556 sayılı KHK’nın 44/1 ve 44/3. maddesinde de yer almaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; davacının cebri icra yoluyla satın almış olsa da, … Ltd. Şti.’ne hiç ait olmamış bir markanın mülkiyetini bu yolla kazanmasının, işlemin temelinin batıl olması nedeniyle mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Zira 2005/54826 sayılı “…” ibareli markanın, dava dışı … Ltd. Şti.’nin adına olan tescili, kesinleşmiş mahkeme kararı ile baştan itibaren hükümsüz kılınmış olup, bu karar herkese karşı hüküm ifade edecektir. Dolayısıyla davacı vekilinin, Ankara 1. FSHHM’nde görülüp sonuçlanan davada müvekkilinin taraf olmadığı ve bu kararın, cebri icra ile mülkiyet hakkı kazanan müvekkili şirketi bağlamayacağı savunmasına itibar edilmesi mümkün değildir. Sonuçta davacı davalıya karşı, 2005/54826 sayılı marka tesciline dayalı bir hak ileri süremeyecektir.
Davacının 2005/54826 sayılı “…” ibareli markayı adına tescil ettirdikten sonra, kendi kullanımına dayanarak, 6769 sayılı SMK’nın 6/3. (556 sayılı KHK’nın 8/3.) maddesi uyarınca bir hak ileri sürebilmesinin mümkün olup olmadığı meselesine gelince; “…” markasının gerçek hak sahibinin yurt dışında mukim dava dışı … … şirketi olduğu, … Ltd. Şti.’nin anılan markayı bu durumu bilerek kötü niyetle adına tescil ettirdiği, kesinleşmiş mahkeme kararları ile açıklığa kavuşmuştur. Aynı kararlarda … … şirketinin, Türkiye’de … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. aracılığıyla markasını kullandığı da anlaşılmaktadır. … Ltd. Şti.’nin, … Ltd. Şti.’nin eski çalışanlarınca kurulduğu ve anılan şirketler arasında bu nedenle sorunlar yaşandığı dosya kapsamından anlaşılıyorsa da, işbu davanın konusu bu uyuşmazlıklar değildir.
Tüm bu delillerden çıkan sonuca göre, “…” markasının gerçek hak sahibi … … şirketidir. Anılan marka bu şirketin rızası dışında … Ltd. Şti. tarafından tescil ettirilmiş olup, her nasılsa davacının eline geçmiştir. … … şirketi tarafından “…” markasının Türkiye’deki kullanımından vazgeçildiği veya bu vazgeçme iradesiyle kullanımına uzun süre ara verildiği de iddia veya ispat edilemediğine göre, artık iyi niyetli de olsa “…” ibareli markanın kullanılmasının, davacıya herhangi bir hak bahşetmesi mümkün değildir. Esasen 6769 sayılı SMK’nın 6/3. (556 sayılı KHK’nın 8/3.) maddeleri, bir markanın yoğun ve sıkı kullanımı sonucu, o işaret üzerinde önceye dayalı hak elde etmiş “gerçek hak sahibi olan kişiye” öncelik hakkı tanımayı amaçlamıştır.
Kaldı ki bir an için aksi düşünülse bile, dosyaya sunulan delillerden davacının anılan markayı, kendisine 6769 sayılı SMK’nın 6/3. (556 sayılı KHK’nın 8/3.) maddesi uyarınca bir hak bahşedecek şekilde kullandığı da ispat edilebilmiş değildir. Zira anılan hükümlere göre, yoğun ve sıkı kullanım sonucu işaret üzerinde önceye dayalı hak elde edilebilmesi için, söz konusu işaret üzerindeki kullanımın, yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun bir şekilde olması gerekir. Davacının sunduğu delillerden ise “…” ibareli markayı sadece 21-25 Mart 2017 tarihli Konya 15. Tarım Fuarında kullandığı görülmektedir. Esasen davacı tarafça sunulan ve tarih içermeyen fotoğraflar ile bu fuarın ilişkilendirilmesi de mümkün olmayıp, aynı husus mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda da belirtilmiştir. Ancak mahkemenin kabulünde olduğu gibi davacının bu fuarda “…” ibaresini markasal kullandığı kabul edilse bile, davalının işbu davada hükümsüzlüğü istenen 2017/101648 numaralı markasının başvuru tarihinin 10.11.2017 olduğu nazara alındığında, davacının açıklanan kullanımının, dava konusu markanın başvuru tarihi itibariyle kendisine kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandırdığının kabul edilebilmesi de mümkün değildir.
Davacının bu amaçla sunduğu diğer deliller ise ya davalının markasının 10.11.2017 başvuru tarihinden sonraki tarihlidir ya da 6769 sayılı SMK’nın 6/3. (556 sayılı KHK’nın 8/3.) maddesi uyarınca delil olma niteliğine sahip değildir.
Davacı adına tescilli iken mahkeme kararı ile hükümsüz kılınan 2005/54826 sayılı markanın yeniden davacı adına tescili talebi ise yukarıda açıklandığı üzere esas yönünden haksız olduğu gibi, ilk derece mahkemesince kabul edildiği üzere, mahkemelerce tescil kararı verilemeyeceğinden, 6769 sayılı SMK hükümlerine göre usul yönünden de mümkün değildir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değilse de, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 18/12/2019 gün ve 2018/345 E. – 2019/473 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
3-Davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davalının kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından ilk derece yargılamasında yapılan posta gideri toplamı olan 10,70 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
10-Davalı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 24/02/2022