Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/803 E. 2022/145 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/02/2020
NUMARASI …..

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/02/2020 tarih ve 2018/209 E. – 2020/39 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin 2002 yılından beri terlik, ayakkabı ve diğer her türlü ayak giysileri ile bağlantılı sektörlerde faaliyet gösterdiğini…. dünya çapında satış ağı bulunduğunu, müvekkili şirketin ve markasının Türkiye dahil pek çok ülkede tanınmış ve pek çok ülkede 25.sınıfta tescilli olduğunu müvekkili şirketin ayrıca tasarım tescillerinin de bulunduğunu, müvekkili şirketin Türkiye’de de tanınmış olan markası için dava konusu marka başvurusu yaptığını, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından 23.12.2016 tarihli karar ile 556 sayılı KHK madde 7/1-a gereğince başvurunun reddine karar verildiğini, karara karşı yapılan itirazın da YİDK’nın 31.03.2018 tarih ve 2018-M-1990 sayılı kararı ile reddine karar verildiğini, oysa
söz konusu başvurunun müvekkili şirketin ürettiği özgün tasarımlı terlik ürününün 3D görseli olduğunu ve bu görselin müvekkili şirket ile özdeşleştiğini, müvekkili şirketin marka ve ürününün pek çok haber ve makaleye konu olduğunu müvekkili şirketin ürününün ezber bozan tasarımı ile seven sevmeyen tüm tüketicilerin dikkatini çektiğini, müvekkili şirketin 3 boyutlu markalı ürünlerinin Türkiye’de tanıtımı için yoğun reklam faaliyetlerinde bulunduğunu ve 2008-2012 yılları arasında 8.354.034,00 TL harcama yaptığını, müvekkili şirketin 3 boyutlu markası altındaki ürünlerin Türkiye’de 2008 yılından bu yana satıldığını ve 2008-2011 yılları arasında satıştan 4.999.871,00 USD net kar elde ettiğini, dava konusu marka başvurusunun özgün bir şekilde müvekkili şirket tarafından yaratılan bir şekil olduğunu ve marka olarak tescil edilebilirlik kriterlerine fazlasıyla haiz bulunduğunu, dava konusu işaretin uzun yıllardır Türkiye de dahil olmak üzere dünya çapında pek çok ülkede yoğun olarak satışa sunulan ve kullanımlar neticesinde ayırt edici hale geldiğini ve bu nedenle 556 sayılı KHK madde 7/son gereğince de dava konusu kararın hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihadları çerçevesinde 3d görseline konu markalarda formun ötesinde yeni ve ayırt edici unsurlara sahip olup olmadığının dikkate alınması gerektiğini, dava konusu markanın bir teknik sonucu elde etmek için zorunlu olan şekil olarak nitelendirilemeyeceğini 556 sayılı KHK’nın 7/e maddesi gereğince teknik özellik olarak belirtilen niteliklerin müvekkili şirketin ürününden tamamen farklı tasarımlarla da sağlanabileceğini ileri sürerek … YİDK’nın 31.03.2018 tarih ve 2018-M-1990 sayılı kararının iptali ile 2016/85724 sayılı marka başvurusunun tescil işlemlerinin başvurulduğu tüm ürünler bakımından devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu,dava konusu marka başvurusuna konu işaretin ilgili tüketiciler tarafından belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanmayacağını, söz konusu ibarenin markanın asli işlevi olan belirli bir işletmeye ait mal ve hizmetleri diğer işletmelere ait benzer mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlama işlevini yerine getirmeyeceğinin açık olduğunu, davacı tarafından sunulan belgelerin davacının marka başvurusuna konu işaretin kullanım sonucu ayırt ediciliğini bakımından ispata yeter olmadığını, öte yandan alışılagelmiş genel ürün şeklinden her ayrışmanın şeklin marka işlevi gördüğünü ve ayırt edici olduğu sonucunu doğurmayacağını, bir ürünün şeklinin temel nitelikleri itibariyle sadece teknik bir sonucu elde etmek için tasarlanmışsa aynı teknik sonuca diğer şekillerle ulaşılabilse dahi bu durumun ilgili şeklin 7/1-e maddesi kapsamında değerlendirilmesine engel olmayacağını, bu nedenle aslında fonksiyonel olan bir şekle tesadüfi, keyfi olarak yapılan karakteristik eklemelerin şeklin fonksiyonelliğini etkilemeyeceğini ve dolayısıyla tescil edilebilir nitelikte olmayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu 2016/85724 sayılı marka başvurusunun 25.sınıf ayak giysileri yönünden ayırt edici olmadığı; davacının 2016/85724 sayılı marka başvurusunun Türkiye’de kullanım yolu ile ayırt edicilik kazandığının ispat edilemediği, dava konusu marka başvurusunun malın özgün doğal yapısından ortaya çıkan şeklini veya bir teknik sonucu elde etmek için zorunlu olan, kendine malın şeklini veya mala asli değerini veren şekli içeren işaretlerden olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı bulunduğunu, anılan raporda ilk bilirkişi raporuna karşı yapmış oldukları itirazları dikkate alınmadığı gibi sundukları uzman görüşün de dikkate alınmadığını, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının 21/01/2020 tarihli ikinci bilirkişi raporunun birebir sureti niteliğinde olduğunu, müvekkili ve dava konusu marka başvurusunu oluşturan şekil markasının Türkiye dahil dünya çapında tanındığını, dava konusu şeklin birçok ülkede 25. Sınıfta tescilli bulunduğunu, dava konusu 3 boyutlu şekil markası altında üretilen ürünlerin 2008 yılından beri Türkiye’de yoğun olarak satıldığını, dava konusu şeklinin son derece özgün ve markanın kaynağını gösterecek düzeyde ayırt edici olduğunu, müvekkilinin piyasaya çıkışından önce dava konusu marka başvurusuna oluşturan terlik tasarımının bir benzerinin piyasada bulunmadığını, dava konusu şeklin müvekkili ile özdeşletiğini, kullanım sonucu ayırt edici hale geldiğini, davalı Kurum nezdinde dava konusu başvuru ile aynı nitelikte pek çok marka tescilinin bulunduğunu, dava konusu başvurunun Paris Sözleşmesinin 4. Mükerrer 6. Maddesi uyarınca tescili gerektiğini, dava konusu başvurunun, ürünün doğal yapısından kaynaklanan zorunlu bir şekle ilişkin bulunmadığını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka başvurusunun reddine dair YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, dava konusu başvuruyu oluşturan şeklin tescil ettirilmek istendiği 25. sınıf ayak giysileri yönünden 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesinin atıfta bulunduğu 5. maddesi uyarınca ayırt edici olmadığının ve aynı KHK’nın 7/1-e maddesi uyarınca da tescil engeli bulunduğunun mahkemece alınan 17/05/2019 tarihli ilk bilirkişi heyeti raporunda ve davacı tarafça sunulan uzman görüş ile anılan bilirkişi raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla yine mahkemece alınan 21/01/2020 tarihli ikinci bilirkişi heyeti raporunda açıklandığı, dava konusu başvurunun kullanım sonucu ayırt edicilik kazandığının ispatlanamadığı, diğer taraftan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17/01/2012 tarih, 2010/7855 E-2012/273 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere TRIPS 15. maddesi uyarınca bir işaretin marka olarak korunabilmesi için ayırt edici niteliğe sahip olması gerektiği gibi, Paris Sözleşmesi’nin 4. mükerrer 6. maddesi gereğince bir birlik ülkesinde tescil edilen markanın birlik üyesi diğer ülkelerde kabul edilip korunabilmesi için de; aynı maddenin B.(2) bendine göre ayırt edicilik vasfını haiz olmasının zorunlu olduğu, bu itibarla mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/02/2022