Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/796 E. 2022/143 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/02/2020
NUMARASI :….
DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/02/2020 tarih ve 2017/365 E. – 2020/37 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili,müvekkili şirketin 1935 yılında kurulduğunu ve sektöründe tanınmış olduğunu, “…” ibareli markasını kuruluşundan beri aralıksız şekilde kullandığını, “…” ibaresini pek çok ulusal ve uluslararası mercide tescil ettirdiğini, dava konusu 2016/88012 sayılı, “…” ibareli markanın müvekkili markasının tanınmışlığı, prestiji ve itibarından haksız yarar sağlayabilmek amacıyla ve tamamen kötü niyetli şekilde tescil edildiğini, ayrıca dava konusu markanın müvekkili şirkete ait 2017/68615 sayılı “…” ibareli marka ile de ayırt edilemeyecek derecede benzer bulunduğunu, müvekkili şirketin “…” ibaresi üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu, “…” markasının dünya çapında büyük bir tanınmışlığa sahip bulunduğunu, 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca dava konusu markanın hükümsüz kılınması gerektiğini, müvekkili markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olan davalı markasının tescilinin haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek davalı şirket adına 39. sınıf yönünden tescil edilmiş 2016/88012 sayılı numaralı ve “…” ibareli markanın 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1, 6/4, 6/5 ve 6/9, 6102 sayılı TTK.’nm 54, 55 ve 56 ve 4721 sayılı TMK.’nın 2 ve 3. maddeleri delaletiyle SMK’nın 25/1 maddesi gereğince hükümsüzlüğüne ve marka sicilinden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin, 2005 yılında kurulduğunu, müvekkili şirketin aynı zamanda ticaret unvanı olan “…” ibaresinin, çeşitli ülkelerde tescil ile korunmakta veya başvuru aşamasında olduğunu, ülkemizde de 2016/88012 tescil numarası ile “…” ibaresinin 17.05.2017 tarihinde tescil edildiğini, davacı markasının ülkemizde kullandığına ilişkin beyanların gerçeği yansıtmadığını, davacı markasının Türkiye’de tanınmış olduğunu ispat eder herhangi bir delilin ibraz edilemediğini, davacının bu anlamda yalnızca kelime ibaresinden oluşan markasının ülkemizde tanınmış olduğu veya uluslararası tanınmışlığa erişmiş bulunduğu yönündeki iddialarının yerinde olmadığını, davacının, müvekkili markasının tescilinden sonra gerçekleştirdiği marka başvurusunun, müvekkili tescilinden ve hatta başvuru tarihinden önce gerçekleştirilmiş gibi işlem gördüğünü, davacının marka başvurusunun 28.08.2017’de yayımlandığını ve tescil işlemlerinin halen devam ettiğini, davacıya ait başvuru, müvekkil marka başvurusundan önce olsa da tescil işleminin gerçekleştirilmediğini, bu anlamda, davacının marka tesciline engel bir durum da olmaması nedeniyle menfaatinin varlığından söz edilemeyeceğini, taraf markalarının benzer olmadığını, müvekkiline ait markanın “Taşımacılık hizmetleri; malların paketlenmesi ve depolanması hizmetleri; seyahat organizasyonu” hizmetleri yönünden tescilli olduğu gözetildiğinde, söz konusu hizmetin hitap ettiği tüketici kitlesi ve markanın kullanım şekillerinin de iltibas yönünden göz önünde bulundurulması gerektiğini, müvekkilinin marka tescilinde, davacının marka başvurunun kapsamı dışında yer alan “seyahat organizasyonu” hizmetinin de bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, 2016/88012 sayılı davaya konu marka ile davacının … aracılığıyla başvurusunu yaptığı 2017/68615 sayılı markası arasında , davaya konu markanın tescil kapsamına yer alan 39. sınıf “Taşımacılık hizmetleri; malların paketlenmesi ve depolanması hizmetleri” açısından, SMK’nun 6/(1) maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunduğu, davaya konu markanın belirtilen hizmetler bakımından hükümsüzlük nedenlerinin oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 2016/88012 sayılı markanın tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, davacının dayanak markasının Türkiye’de kullanılmadığını, davacı markasının Türkiye’de tanınmış olduğunu ispat eder herhangi bir delilin ibraz edilemediğini, tarafların faaliyet gösterdikleri alanların farklı olduğunu, taraf markaları arasında iltibasa neden olacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, diğer taraftan müvekkilinin markasının tescil kapsamında davacı markasının kapsamında yer almayan “seyahat organizasyonu hizmetleri” nin de bulunduğunu, ilk derece mahkemesinin gerekçe kısımında dava konusu markanın “Taşımacılık hizmetleri; malların paketlenmesi ve depolanması hizmetleri” açısından hükümsüzlük koşulları oluştuğunun açıklanmasına rağmen hüküm kısımında davaya konu markanın tescilli olduğu tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesi yerinde bulunmadığı gibi bu durumun gerekçe ve hüküm çelişkisi de oluşturduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın tümüyle reddine aksi halde dava konusu markanın “seyahat organizasyonu hizmetleri yönünden hükümsüzlük koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE :1-Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK’nın 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün birbirine uyumlu olması gerekir. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyetine ve kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun, mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu davalıya ait 2016/88012 sayılı marka kapsamında 39. sınıfta yer alan “Taşımacılık hizmetleri; malların paketlenmesi ve depolanması hizmetleri; seyahat organizasyonu
hizmetleri.
” hizmetleri yer almakta olup, mahkemece, hükmün gerekçe kısmında dava konusu marka kapsamında yer alan “Taşımacılık hizmetleri; malların paketlenmesi ve depolanması hizmetleri” hizmetleri yönünden SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca iltibas bulunduğu, dava konusu markanın hükümsüzlüğü koşullarının sayılan hizmetler yönünden oluştuğu açıklanmasına rağmen sonuç kısmında dava konusu markanın tescilli olduğu tüm hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir. Diğer bir deyişle mahkemece hükmün gerekçe kısmında dava konusu marka kapsamında 39. Sınıfta yer alan “seyahat organizasyonu hizmetleri.
” yönünden taraf markaları arasında iltibas koşulları oluşmadığı kabul edilmesine karşın dava konusu markanın anılan hizmetler yönünden de hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Bu durum, az yukarıda açıklanan hükmün gerekçesi ile sonuç kısmının birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırıdır. O halde anılan İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı arasındaki çelişki giderilecek şekilde yeniden bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, usul ve yasaya aykırı olan hükmün kaldırılması gereklidir.
Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, mahkemece kurulan hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı arasında çelişki olduğundan, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
2- İstinaf kararının neden ve şekline göre, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davalı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13/02/2020 tarih ve 2017/365 E. – 2020/37 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davalı tarafından yatırılan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının istek halinde davalıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/02/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 01/03/2022

….