Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/756 E. 2022/166 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/07/2017
NUMARASI :…..

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 18/07/2017 tarih ve 2016/59 E. – 2017/395 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili, müvekkili Şirket tarafından “…” ibareli 2013/81032 sayılı marka başvurusunda bulunulduğunu, davalı Şirketin “… …” ve “a …” ibareli markalarına dayalı olarak başvuruya itiraz ettiğini, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazın yerinde görülerek, 16. ve 41. sınıflardaki bir kısım mal ve hizmetlerin başvuru kapsamından çıkarıldığını, bu karara müvekkili ve davalı tarafından itiraz edildiğini, itirazı inceleyen YİDK tarafından müvekkili itirazının reddedildiğini, buna karşılık davalı itirazının ise kısmen yerinde görülerek bir kısım mal ve hizmetlerin daha başvuru kapsamından çıkarıldığını, alınan kararın hukuka aykırı olduğunu, zira müvekkili Şirketin başvurusu ile kısmi ret sebebi olarak gösterilen markalar arasında benzerlik bulunmadığını, müvekkili Şirket başvurusunda sadece harflerden oluşan siyah rengin kullanıldığını, son derece sade bir tasarımın tercih edildiğini, redde konu markaların tasarımında ise farklılık katacak şekilde renk ve yazı biçimlerinin kullanıldığını, müvekkili başvurusunun, “…” ve “…” ibarelerini birlikte kullanılmak suretiyle bir bütün halinde “…” şeklinde tamamen özgünce oluşturulmuş bir seri marka olduğunu, müvekkil Şirket başvurusu ile kısmi redde gerekçe gösterilen markaların karıştırılmalarının mümkün olmadığını, “…” kelimesinin genel bir tabir olduğunu ve ayırt etme gücünün zayıf bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2015-M-11784 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile redde mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, karşılaştırılan markaların esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, davaya konu başvuruda yer alan “…” ibaresinin tescil edilmek istenen mal ve hizmetin cinsini, vasfını bildirdiğini ve tali unsur niteliğinde bulunduğunu, markalar arasındaki benzerlik şartının somut olayda sağlandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, 2013/81032 sayılı “…” ibareli davacı marka başvurusu ile davalının 2006/50980 sayılı “…” ibareli markasının benzer olduğu ve başvurunun kapsamında reddedilen 09/03 alt grubundaki mallar, 16. sınıfın tüm alt gruplarındaki mallar ile 41. sınıfın tüm alt gruplarındaki hizmetler, 09/03 ve 16. sınıflardaki malların satışına ilişkin 35/06. alt grubundaki hizmetler bakımından markalarının emtia listelerinin aynı/aynı tür ve benzer/ilişkili mal ve hizmetlerden oluştuğu, bu sebeple de taraf markaları arasında çekişme konusu işbu mal ve hizmetler bakımından 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimali ve davacı başvurusu yönünden tescil engeli bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, yerel mahkemece aynı heyetten iki rapor alındığını, ilk raporda yalnızca taraf ehliyeti ve 38. sınıf yönünden bir inceleme yapıldığını, ilgili raporda, dava dışı … … ait … markası mesnet alınarak 38. sınıf için verilen kararın hukuken yok hükmünde olduğu ortaya konmuş olmasına rağmen yine aynı heyet tarafından oluşturulan ikinci raporda, bu hususun irdelenmediğini, mahkeme gerekçeli kararında da 38. sınıf yönünden bir inceleme yapılmadığını ve asıl ve birleşen davanın doğrudan reddine karar verildiğini, bu kapsamda, eksik inceleme ile oluşan yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, her ne kadar yerel mahkeme tarafından emsal niteliği haiz olmayan kararlarla “…” kelimesinin herkes tarafından kullanılabilecek bir marka olmadığı belirlenmişse de … tarafından “…” markasına istinaden yapılan başvuru ilgili markanın ayırt edici özelliklere sahip olmaması nedeniyle tüm sınıflar yönünden reddedildiğini, müvekkil Şirketin ilgili başvurusuna karşı itirazda bulunan davalı yan markalarının “a …” ve “… …” ibarelerinden oluştuğunu, söz konusu markalarla müvekkil Şirket başvurusuna konu marka arasında bir benzerlik olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE: Asıl ve birleşen dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “…” ibareli başvuru ile redde mesnet 2006/50980 sayılı “…” asıl unsurlu marka arasında, başvuru kapsamından çıkarılan mal ve hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, zira söz konusu markaların asli unsurunun “…” ibaresinde oluştuğu ve dava konusu başvuruda farklı olarak yer verilen “…” ibaresinin ayırt edicilik sağlamadığı, her ne kadar “…” ibaresinin ayırt edici olmadığı ileri sürülmüş ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/8410 E., 2016/2724 K. ve 2020/561-4338 E.K. sayılı ilamlarında da kabul edildiği üzere anılan ibarenin ayırt edici niteliğinin bulunduğu, her ne kadar davacı tarafça, başvuru kapsamından çıkarılan 38. sınıf hizmetler yönünden bir değerlendirme yapılmadığı ileri sürülmüş ise de esasen 38. sınıf hizmetlerin Markalar Dairesi Başkanlığının 10.12.2013 tarihli kararı ile 556 sayılı KHK’nın 7/1-b maddesi uyarınca başvuru kapsamından çıkarıldığı, bu karara karşı davacı tarafça yapılan itirazın da YİDK’in 2014-M-8968 sayılı kararıyla reddedildiği, kalan mal ve hizmetler yönünden başvurunun ilanına davalı Şirketin, 2006/50980 ve 2009/26175 sayılı markalarına dayalı olarak itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığının 25.08.2014 tarihli kararı ile bu itirazın yerinde görülerek 16. ve 41. sınıfta yer alan bir kısım mal ve hizmetlerin başvuru kapsamından çıkarıldığı, dava dışı … AŞ’nin itirazı üzerine de 38. sınıf hizmetlerin başvuru kapsamından çıkarılmasına karar verildiği, oysa 38. sınıf hizmetlerin zaten daha önce başvuru kapsamından çıkarılan hizmetler olduğu, dolayısıyla bu hizmetlerin mükerrer olarak başvuru kapsamından çıkarıldıkları, bu durumun dosya kapsamına alınan 24.11.2016 havale tarihli bilirkişi raporunda da açıklandığı ve davacının buna rağmen … AŞ’ye husumet yönelterek bir dava açmadığı, yalnızca davalı Şirkete karşı işbu dava ile birleşen ve mahkemenin 2017/4 esasında görülen davanın açıldığı, dolayısıyla eldeki davanın konusunu yalnızca davalı Şirketin itirazı üzerine başvuru kapsamından çıkarılan mal ve hizmetlerin oluşturduğu, 38. sınıf hizmetler davalı Şirketin itirazı üzerine çıkarılan hizmetler olmadığından ve yukarıda belirtildiği üzere bu hizmetlerin ikinci defa marka başvurusundan çıkarılması mümkün olmadığından, mahkemece 38. sınıf hizmetler yönünden bir değerlendirme yapılmamasında bir isabetsizlik bulunmadığı, yine redde mesnet 2009/26175 sayılı marka, dava sırasında davalı Şirket tarafından dava dışı şirkete devredilmiş ve marka devredilen şirket davada yer almamış ise de, 2009/26175 sayılı markanın kapsamında yer alan tüm mal ve hizmetlerin davalı Şirkete ait 2006/50980 sayılı markanın kapsamında da yer aldığı, öte yandan ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği ve bu karara karşı yalnız davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulduğu, buna göre istinaf edenin sıfatı ve 2009/26175 sayılı markanın kapsamında yer alan mal ve hizmetlerin tamamının davalı Şirkete ait 2006/50980 sayılı markanın kapsamında yer alması nedeniyle, 2009/26175 sayılı markanın devredildiği şirkete husumet yöneltilmemesinin, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektirmediği anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 17/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/03/2022