Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/736 E. 2022/71 K. 04.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/09/2019
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararı İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 18/09/2019 tarih ve 2018/333 E. – 2019/304 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalı gerçek kişinin 2017/04515 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkili tarafından “…” ibareli tanınmış markalara dayalı olarak bu başvuruya yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddedildiğini, müvekkilince bu karara yapılan itirazın ise YİDK tarafından kısmen kabul edildiğini ve başvuru kapsamından bir kısım mal ve hizmetlerin çıkarıldığını, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, başvurunun esas unsurunu, müvekkilinin ticaret unvanının çekirdek unsurunu oluşturan ve müvekkili adına marka olarak tescilli “…” ibaresinin oluşturduğunu, başvuruda farklı olarak yer alan “…” ibaresinin İngilizce olup, Türkçe’de “reklam anlamına geldiğini, bu anlamı itibariyle ayırt edicilik vasfının bulunmadığını, başvurunun tescili halinde müvekkilinin uzun yıllar boyunca haklı olarak elde ettiği ticari şöhretten haksız bir biçimde yararlanacağını, müvekkilinin ticari itibarına zarar da verebileceğini, bu bakımdan hangi emtia ve hizmet sınıfı için olursa olsun başvurunun reddine karar verilmesinin gerektiğini, müvekkiline ait markaların 6769 sayılı SMK’nın 6/4 maddesi anlamında tanınmış marka oldukları gibi 6/5 maddesi anlamında da “toplumda belirli bir tanınmış seviyesine ulaşmış” markalardan olduğunu, davalının Türkiye’de ve dünyada tanınmış bir marka olan “…” markasından habersiz olduğunun söylenemeyeceğini, davalının müvekkilinin haklı olarak elde ettiği şöhretinden yararlanmak amacıyla böyle bir marka müracaatında bulunmasının aynı zamanda davaya konu başvurunun kötü niyetli bir marka başvurusu olduğuna da karine teşkil ettiğini ileri sürerek, YİDK’in 2017-M-6014 sayılı itirazın kısmen reddine dair kararının iptaline, 2017/04515 başvuru nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, başvuru kapsamında kalan emtia yönünden taraf markaları arasında iltibas tehlikesi bulunmadığı gibi davacı markalarının tanınmış olmalarının da başvurunun tescilini engellemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, süresi içinde davaya cevap vermemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının “…” ibareli marka başvurusu ile davacının “…” asıl unsurlu markaları arasında, başvuru markasında bırakılan mallar ve hizmetler yönünden mal/hizmet benzerliği koşulu oluşmadığından, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı, taraf marka işaretleri benzemediğinden SMK’nın 6/4-5 maddesindeki tanınmışlık koşulunun da oluşmadığı, davalı başvurusundaki ibare ile davacının ticaret unvanı da aynı olmadığı için SMK’nın 6/6 maddesi koşullarının da gerçekleşmediği, ayrıca davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığının da kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, dava konusu markanın asli unsurunun, müvekkilinin ticaret unvanının çekirdek kısmını ve tanınmış markasını oluştuan “…” ibaresi ile aynı olduğunu, Paris Sözleşmesi’nin 8. maddesi ve TTK ile SMK hükümleri gereğince müvekkilinin ticaret unvanının koruma altında olduğunu, davaya konu markayı gören tüketicilerin, mezkur marka her ne emtia ve hizmet sınıfı için kullanılırsa kullanılsın, markanın kullanıldığı emtianın/hizmetin kesin bir biçimde müvekkilinin işletmesi ile doğrudan bir ilişkisi olduğunu zannedeceklerini ve markayı kesin olarak müvekkilinin işletmesi ile ilişkilendireceklerini, dava konusu markanın taşıdığı anlam ve markanın doğrudan müvekkilinin ticaret unvanını ifade etmesi karşısında, tüketicilerin, müvekkilinin, dava konusu markanın tescilli olduğu mal ve hizmetler bakımından da faaliyette bulunduğunu zannedeceklerini, davalının son derece haksız olarak tüketicilerin bu zannını ticari anlamda istismar edebileceğini ve müvekkilinin uzun yıllar boyunca haklı olarak elde ettiği ticari şöhretinden haksız bir biçimde yararlanacağını, müvekkilinin ticari itibarına zarar da verebileceğini, bu bakımdan dava konusu markanın tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, diğer yandan tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismini kapsaması halinde, kişi isminin, markalar gibi belirli bir emtia veya sınıf sınırlamasına tabi olması gibi bir durum da söz konusu olmadığı için, marka başvurusunun tüm sınıflar yönünden reddi gerektiğini, dava konusu marka kapsamında bırakılan emtia ile müvekkilinin markası kapsamında yer alan emtia arasında iltibas tehlikesinin bulunduğunu, zira dava konusu marka kapsamında bırakılan 9. sınıf mallar ile müvekkilinin aynı sınıfta tescilli 2004/26417 sayılı markası kapsamında bulunan emtianın ve özellikle optik mallarının birbiri ile ilişkilendirilmesinin kaçınılmaz olduğunu, müvekkilinin 2012/36314 sayılı markasının 14. sınıfta yer alan ve ölçme aletleri olan; “…kronometreler, kronometrik aletler” mallarını kapsadığını, dava konusu marka kapsamında da, bir çeşit ölçme aletleri olan “Bilim, denizcilik, topoğrafya, meteoroloji, sanayide ve laboratuvarda kullanım amaçlı olanlar dahil ölçme aletleri, cihazları: tıbbi amaçlı olmayan termometreler, barometreler, ampermetreler, voltmetreler, nem ölçerler, test cihazları, teleskoplar, periskoplar, pusulalar v.s.; taşıt göstergeleri ve bunların satış hizmetleri”nin bulunduğunu, anılan emtia farklı sınıflarda yer alsa da, taraflara ait markaların esas itibariyle “ölçme aletleri” için tescilli olduğu dikkate alındığında, markalar arasında yine de iltibas tehlikesinin mevcut olduğunun kabulünün gerektiğini, Ankara 4.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2009/43 Esas, 2010/492 K. sayılı kararı ile müvekkilinin 9. ve 18. sınıfta tescilli 2004/26417 sayılı markasının tanınmış marka olduğu, bu nedenle o davada dava konusu edilen marka kapsamında yer alan 16. sınıf emtia ve bu emtianın satışına ilişkin olan 35. sınıf hizmetler yönünden reddinin yerinde bulunmadığını, müvekkilinin … ibareli markalarının tanınmış olduğu yönünde mahkeme kararları bulunduğu gibi sadece tescilli olduğu mal ve hizmetler yönünden değil, mal ve hizmet sınırlaması olmaksızın, genel tüketici kitlesi tarafından iyi tanınıp bilinen bir marka olup, Paris Sözleşmesi’nin 6. maddesi anlamında tanınmış marka statüsünde bulunduğunu, somut olayda tüm mal ve hizmetler bakımından SMK’nın 6/4 maddesi koşullarının gerçekleştiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı gerçek kişinin 18.01.2017 tarihinde “…” ibaresinin 9,16,35,36,41. sınıflarda tescili için davalı Kuruma başvurduğu, davacının “…” ibareli markalarına dayalı olarak karıştırılma ihtimali, diğer fikri haklar, tanınmışlık ve kötü niyet gerekçeleriyle başvuruya itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazın reddine karar verildiği, davacı yanca bu karara yapılan itirazın ise YİDK tarafından kısmen kabul edildiği ve SMK’nın 6/5 maddesi uyarınca başvuru kapsamından 9,35 ve 41. sınıftaki bir kısım mal ve hizmetlerin başvuru kapsamından çıkarıldığı, diğer itirazların ise reddedildiği, kararın davacıya 29.07.2018 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında yapılan değerlendirmede; dosyada mevcut bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 9. sınıftaki “giyilebilir teknolojik cihazlar (akıllı saatler, bileklikler)” malları ve bu malların satışına özgü mağazacılık hizmetleri ile davacının itirazına mesnet markaların kapsamlarında yer alan “Saatler ve zaman ölçme cihazları” ile “kol saatleri ve cep saatlerinin toptan, perakende ve online satışı hizmetleri” arasında benzerlik bulunmaktadır. Zira bu mallar aynı fonksiyon, kullanım amaç ve alanına hitap eden/aynı ihtiyacı gideren, birbirini tamamlayan, ikame eden, birlikte kullanılabilen, fiziksel görünüm benzerliği taşıyan, üretimde kullanılan hammaddesi, malzeme ve materyalleri, tedarikçisi, tedarik edenlerin vasıfları, üretim yer ve metodları, sunum metodları, dağıtım kanalları, satışa sunuldukları yerler ve satış kanalları, dahil oldukları sektör, hitap ettikleri alıcı kitlesi/kullanıcıları, alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve emtiayı almak üzere ayırdığı zaman gibi pek çok karakteristik özelliği müşterektir. Bunun dışında başvuru kapsamında yer alan mal ve hizmetlerle, davacının itirazına mesnet markaların kapsamlarında yer alan mal ve hizmetler arasında ise bir benzerlik bulunmamaktadır.
Marka işaretlerinin karşılaştırmasına gelince; dava konusu başvuru “…” ibareli olup başvuruda yer verilen “…” ibaresi, İngilizce Promosyon kelimesinin kısaltılmasıdır. Film, müzik, dizi gibi sanat eserlerinin fragman ya da tanıtımının adı olarak da kullanılan bu ibare, “promosyon ve reklam” anlamlarına gelmektedir. Bu itibarla, dava konusu başvurudaki vurgu “…” ibaresi üzerinde toplandığından, başvurunun asli unsuru bu ibaredir. Davacının itirazına mesnet markaların da asli unsuru “…” ibaresinden oluştuğundan, taraf marka işaretleri arasında benzerlik bulunmaktadır. Buna göre “…” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında, başvuru kapsamında yer alan 9. sınıftaki “giyilebilir teknolojik cihazlar (akıllı saatler, bileklikler)” malları ve bu malların satışına özgü 35/5. sınıftaki mağazacılık hizmetleri yönünden 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesi bulunmaktadır.
Davacı taraf, hem davalı Kurum nezdindeki itirazında hem de yargılama sırasında, “…” ibareli markalarının Dünya çapında bilindiğini ve tanınmış olduğunu, bu nedenle somut olay bakımından 6769 sayılı SMK’nın 6/5 maddesi koşulllarının bulunduğunu ileri sürmüştür. Bu nedenle SMK’nın 6/5 maddesi koşullarının davacı yararına oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
6769 sayılı SMK’nın marka tescilinde nispi ret nedenlerine ilişkin 6/5. maddesi gereğince; tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hali saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
Yargıtay 11.HD’nin 22.03.2017 tarih, 2015/14059 E., 2017/1721 K. sayılı ilamında belirtildiği üzere, tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlamaktan kast edilen; tanınmış markanın tüketiciler nezdinde sahip olduğu olumlu imajın hukuka aykırı bir şekilde diğer markaya aktarılmasıdır. Bu yolla tanınmış markanın reklâm değeri ve şöhreti sömürülmekte, tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edilmektedir. Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi hali ise, doktrinde lekeleme (tarnishment) olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda, marka itibarı zarar görecek şekilde küçültücü, imaj zedeleyici bir mal veya hizmet için kullanılmaktadır Tanınmış markadan haksız yararlanma halleri, her somut olayın özelliklerine, markanın ne kadar tanınmış olduğuna, tanınmış markanın ayırt edicilik derecesinin ne derecede yüksek olduğuna, her iki tarafa ait markanın birebir aynı olup olmamasına, farklı sınıftaki mal veya hizmetin tanınmış markanın asıl olarak kullanıldığı sektör veya sektörlerden mal ve/veya hizmetlerden ne derece uzak ya da yakın, ne derece farklı olduğuna göre değerlendirilmelidir (Yargıtay 11.HD’nin 22.03.2017 tarih, 2015/14059 E., 2017/1721 K. Sayılı ilamı).
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere davacının “…” ibareleri markaları, “spor giysileri ve ayakakkabıları” emtiasında tanınmıştır. Nitekim, Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2004/682 Esas ve 2005/718 karar sayılı ilamında, davacının “…” ibareli markasının, coğrafi sınır, yaş, kültür farkı gözetilmeksizin tüm insanlar tarafından reflesk halinde hemen hatırlanan, dünya çapında tanınmış bir marka olduğu tespit edilmiş, bu karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2006/3486-2007/6374 E.K. sayılı ilamı ile onanmış, karar düzeltme istemi de reddedilerek kesinleşmiştir.
O halde, somut olay bakımından dava konusu “…” ibareli başvurunun, davacının itirazına mesnet tanınmış markasının esas unsuru olan “…” ibaresini aynen barındırdığı, markada yer alan “…” ibaresinin Türkçe’de “promosyon ve reklam” anlamlarına geldiği ve ayırt edicilikte geri planda kaldığı, bu haliyle taraf markaları arasında yüksek düzeyde benzerlik bulunduğu, davacı markasının yüksek düzeyli tanınmışlığı da gözetildiğinde, dava konusu marka kapsamında farklı olarak yer alan 9,16,35,36 ve 41. sınıf mal ve hizmetler yönünden SMK’nın 6/5 maddesindeki koşulların davacı yararına oluştuğunun kabulü gerekmektedir. Zira, davacı markalarının yüksek tanınmışlığı dikkate alındığında, dava konusu başvurunun belirtilen mal ve hizmetlerde kullanılması halinde, davacının tanınmış markalarını bilen tüketici, bildiği ve güvendiği markayı, davacının farklı alanlarda da üretim ve satışını yaptığı veya hizmet sunduğu alanlarda kullandığını düşünerek, dava konusu markayı taşıyan mal ve hizmetleri satın alabileceğinden, davacı markalarının tanınmışlığından haksız olarak yararlanılmasına, sonradan tescil olunan dava konusu marka sahibinin, davacı markası ile aynı kalite ve güveni tesis eden malı ve hizmeti sunamaması durumunda ise davacının tanınmış markalarının itibarının sarsılmasına neden olacağı gibi dava konusu markanın fazla sayıda farklı mal ve hizmetlerde kullanılması davacının tanınmış markasının ayırt ediciliğine de zarar verebileceğinden, somut olayda SMK’nın 6/5. maddesi koşulları gerçekleşmiştir. Açıklanan nedenlerle, dosyada mevcut bilirkişi raporunda bildirilen aksi yöndeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Her ne kadar davacı taraf, ticaret unvanı nedeniyle de dava konusu başvurunun reddinin gerektiğini ileri sürmüş ise de, davacının ticaret unvanının dava konusu başvurunun kapsamında yer alan mal ve hizmetlerde fiilen kullanıldığı ispat edilemediğinden, bu mal ve hizmetler bakımından SMK’nın 6/6 maddesi koşulları somut olayda gerçekleşmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince, başvuru kapsamında yer alan 9. sınıftaki “giyilebilir teknolojik cihazlar (akıllı saatler, bileklikler)” malları ile bu malların satışına özgü 35/5. sınıftaki mağazacılık hizmetleri yönünden 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi koşullarının oluştuğu, bunun dışında başvuru kapsamındaki tüm mal ve hizmetler yönünden ise SMK’nın 6/5 maddesi koşulların davacı yararına gerçekleştiği nazara alınarak, davanın tümden kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 18/09/2019 gün ve 2018/333 E. – 2019/304 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,

2-Davanın KABULÜ ile … YİDK’in 27/07/2018 tarih ve 2018-M-6014 sayılı kararının, davacının itirazlarının reddi yönünden İPTALİNE
3-Dava konusu marka tescilli olmadığından, hükümsüzlük talebi konusunda karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
4-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL’nin davalılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 174,30 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan tebligat ve posta giderleri toplamı 137,50 TL olmak üzere toplam 2.111,80 TL yargılama giderine, 35,90.TL peşin harç, 35,90 TL başvurma harcı tutarı eklenerek toplam 2.183,60.TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı Şirket tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
8-Davalı … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davacıdan peşin olarak alınan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 04/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 09/03/2022