Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/732 E. 2022/165 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/12/2019
NUMARASI ….

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 16/12/2019 tarih ve 2017/491 E. – 2019/466 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili Şirketin … tarafindan l971 yılında kurulmuş bir şirket olduğunu, halen mirasçıları tarafindan idare edildiğini, … isimli … filminin müvekkili Şirketin üreticisi ve yapımcısı olduğu bir … olduğunu, filmdeki hak sahipliği nedeniyle müvekkiline Kültür Bakanlığı tarafından 23.11.2000 tarih ve 298 sayılı, 28.04.2005 tarihli 505/485 sayılı eser işletme belgesi verildiğini, eserin 1981 yapım yılı 109 dakikalık hali ile 27.04.2005 tarihli denetimden geçtiğini, söz konusu eserin 1982 yılında … … festivalinde ödül aldığını, Ankara 23. … … Festivali kapsamında 01/12/2017 ve 02/12/2017 tarihlerinde Ankara … Sanatlar Merkezinde gösterildiğini, broşürlerde 02.12.2017 tarihli gösterim için “yapımcı … … katılım ile” açıklamasıyla filmin gösteriminin yapıldığını, tanıtımlı şeklinde not düşüldüğü gösterimlerin biletlerinin, biletix isimli siteden satışa sunulduğunu, bu gösterimler için müvekkilinden izin alınmadığını, filmin Bakanlık tarafindan onaylı eser işletme belgesinde l09 dakika olmasına rağmen hukuka aykırı gösterimin 112 dakika olduğunu, müvekkilinin eserden kaynaklanan maddi ve manevi haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin sona erdirilmesine, tecavüzün durdurulmasına, men’ine ve ref ine, davalının haksız elde ettiği kazancın karşılığı olmak üzere 5.000 TL maddi tazminat, sözleşme yapılsa idi talep edilebilecek 3 katı tutarındaki tazminat için 10.000 TL ve 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, başlangıçta ismi … olan ve sonradan … adını alan filmin yapımcılığı ve sahipliğinin İsviçreli … isimli şirkete ait olduğunu, …’in senaryosundan … yapma ve haklarına sahip olma konusunda tüm hak ve yetkilerin bu şirkete 27.03.1982 tarihinde … tarafından devredildiğini, … tarafindan 16.06.1982 tarihinde verilen eser işletme belgesinde de filmin yapımcısının … … şirketi olduğunun belirtildiğini, bu filmin İsviçre adına yabancı dilde en iyi … kategorisinde … adayı olduğunu, aradan geçen süeçte … … şirketinin iflas ettiğini, mevzuat gereği elindeki haklarının satışa sunulduğunu, bunların arasında olan … filminin de tüm hakları ile birlikte 22.03.2006 tarihinde … …’a satıldığını, … İflas İdaresinin, 4 Aralık 2009 tarihinde … Yüksek Mahkemesinin 21.05.2003 tarihinde … firmasının … adlı filmin hiçbir zaman yapımcısı yahut sahibi olmadığına dair karar verdiğini, … … tarafindan 2015-2017 yılları arasında filmin dijitalize edildiğini ve … … adını aldığını, filmin bu haliyle 2017 … … Festivalinde gösterildiğini, söz konusu filmin Ankara … Demeği tarafindan 23. … … Festivali kapsamında 12 Aralık 2017 tarihlerinde Ankara’da yapımcı …’un izin ve katılımıyla seyirciye sunulduğunu, tazminat taleplerinin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davaya konu “…” adlı … eserinin ilk tespitinde yapımcılarının … … ve … … olduğu, FSEK 8,10 ve 80/C-2 maddesine göre “…” adlı … eserinin yapımcıları olan … Filmcilik ve … Filmciliğin bu eser üzerinde münhasır hak sahibi bulundukları, davalı tarafın, … adlı … eserinin tüm haklarının … tarafından … … firmasına devredildiğini, … Filmin iflas etmesinin ardından filmin tüm haklarının … … tarafından satın alındığını, söz konusu gösterimlerin … …’ın rızası ve katılımıyla yapıldığını savunmuş olup, bir … eseri üzerinde % 50 hak sahibi olduğuna kanaat getirilen birinin rızası ile Ankara … … Festivalinde bu filmin gösteriminde hak ihlalinin ne oranda oluşacağının tartışılmasının gerektiği, davalı tarafın hak sahibinden izin alındığı, hak sahibinin rızası ve onayı yanında kendisinin katılımı da olduğunu savunarak, tercüme edilmiş şekilde bir kısım belgeler sunduğu, sunulan bu belgelerde teknik inceleme yapılması gerektiği, bu savunmanın aynı zamanda teknik bir incelemeyi de gerektirdiğinden tahkikat aşamasında bilirkişi incelemesine karar verildiği, davacı tarafın bilirkişi ücreti için öngörülen kesin sürede ücreti yatırmadığından dosyanın bilirkişiye tevdii edilemediği, bu açıdan davacının HMK’nın 324/2. maddesine göre sonraki bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayıldığı, “…” adlı … eserinde davalı tarafın değişiklik ve eklemeler yapmak suretiyle Ankara … Festivali kapsamında 01/12/2017 ile 02/12/2017 tarihleri arasında Ankara … Sanatlar Merkezinde izinsiz gösterimi yaptırdığı iddiasının da ayrıca teknik bir incelemeyi de gerektirdiği, ancak davacı tarafın kesin sürede bilirkişi ücretini yatırmadığından ve kesin sürenin bağlayıcı da olması karşısında davacı tarafın izinsiz gösterimde bulunulduğu iddiasına dayalı davasını ispat edemediği, zira bu eserin % 50’sinin kendisi dışında birine ait olduğu ve onun rızası ve katılımı ile gösterim yapıldığı yönünde kanaat getirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, yerel mahkemenin, kesin süre içerisinde bilirkişi ücretinin yatırılmadığı ve bu nedenle davanın ispat edilemediği gerekçesi ile davayı reddinin usul ve esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, müvekkilin üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirdiğini, davalı tarafın ise dayandığı hiçbir delilin aslı veya usulüne uygun onanmış örneğini dosyaya sunamadığını, kesin süreye ilişkin işlemlerin usule aykırı olduğunu, kaldı ki müvekkilinin 04.07.2019 tarihinde gider avansını yatırdığını, kesin süreden sonra ek avans yatırılması nedeni ile davanın reddinin mevzuata aykırı bulunduğunu, karşı vekalet ücreti yönünden de hükmün hatalı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, FSEK’e aykırılık nedeniyle tecavüzün tespiti, men’i, ref’i ile maddi ve manevi tazminat
istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Somut uyuşmazlık, delil avansı kapsamında bulunan bilirkişi ücretinin geç yatırılmasının bilirkişi isteminden vazgeçme olarak yorumlanıp yorumlanamayacağı, verilen kesin sürenin usulüne uygun olup olmadığı ve davanın bu nedenle ispatlanamadığı şeklindeki kararın doğru olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
HMK’nun 324. maddesinde, taraflardan her birinin ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorunda oldukları, tarafların birlikte aynı delilin ikamesini talep etmiş olmaları halinde gereken gideri yarı yarıya avans olarak ödeyecekleri ve taraflardan birisinin avans yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde, diğer tarafın bu avansı yatırabileceği ve aksi hâlde, talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümlerin saklı olduğu ifade edilmiştir. Delil avansına yönelik ara kararda, mahkemece, hangi delil için ne miktarda avans yatırılacağının açıkça belirtilmesi ve avansın kesin süre içinde yatırılmaması halinde bu delilin ikamesinden vazgeçildiğinin kabulü ile dosya kapsamındaki delillere göre karar verileceğinin ihtar edilmesi gerekir.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Buna karşın, HMK’nın 94. maddesi uyarınca hakimin belirlediği süreler kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, yukarıda da belirtildiği üzere kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır.
Mahkemece, 12/06/2019 tarihli duruşmada, 4 nolu ara karar ile, “HMK 120/2 uyarınca bilirkişi ücretini karşılamak üzere her bir bilirkişi yönünden 800,00 TL takdir edilerek toplam 2.400,00 -TL EK AVANS yatırılması için davacı vekiline iki hafta kesin süre tanınmasına, aksi halde HMK 324/2 maddesine göre bu delilden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına (ihtar yapıldı)” şeklinde karar tesis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece de istenilen avansın delil avansı olarak kabulüne rağmen gider avansı olarak süre verilmesi doğru olmamıştır. Diğer taraftan davacı vekiline 2.400,00 TL ek avans yatırılması için süre verilmesine rağmen mahkemece davacı tarafça daha önce yatırılan herhangi bir avans olup olmadığı da belirlenmemiştir. Bu durumda verilen süre usulüne uygun olmadığı gibi davacı vekilince de, kesin süre verilen oturumdan sonraki celse tarihi olan 07.10.2019 tarihinden önce 04.07.2019 tarihinde bilirkişi ücreti de yatırılmıştır. Dolayısıyla verilen sürenin usulüne uygun olmadığı gibi davacı tarafça da bilirkişi ücretinin yatırıldığı, davanın yok yere uzamasına sebebiyet verilmediği gözetildiğinde, ilk derece mahkemesince davanın yazılı gerekçe ile reddi doğru olmamıştır.
Öte yandan, 5846 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, bir eseri meydana getiren kişinin eser sahibi olduğu düzenlenmiş, 10. maddesinde ise birden fazla kişi tarafından vücuda getirilen eserin ayrılmaz bir bütün teşkil etmesi halinde onu vücuda getirenlerin birliğinin eser sahibi olacağı, bu birliğe adi şirket hakkındaki hükümlerin uygulanacağı, eser sahiplerinden her birinin, birlik menfaatlerine tecavüz edildiği takdirde tek başına hareket edebileceği, bir sözleşmede veya hizmet şartlarında veya eser meydana getirildiğinde yürürlükte olan herhangi bir yasada aksi öngörülmediği takdirde birlikte eser üzerindeki hakların eser sahiplerini bir araya getiren gerçek veya tüzel kişi tarafından kullanılacağı hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu uyuşmazlıkta da ilk derece mahkemesince birlikte eser sahipliği kabul edildiğinden, yapılacak inceleme sonucunda birlikte eser sahipliğinin bulunması halinde, eser sahipleri arasında adi ortaklık ilişkisi olduğundan davacının tek başına esere vaki tecavüzün önlenmesini talep etme hakkı olmakla birlikte, tek başına tazminat talep etme hakkı olmayacaktır. Bu hak ancak diğer eser sahibi tarafından davacıya verilecek bir muvafakatname ile ya da eser sahipleri arasındaki adi ortaklık ilişkisini temsil etmek üzere bir temsilci atanması sağlanarak, bu temsilci tarafından kullanılabilecektir. Yargıtay 11. HD’nin 13.12.2018 tarih 2017/238 E.,2018/7933 K. ve 28.03.2019 tarih, 2017/3587 E.,2019/2414 K. sayılı kararları da bu yönde bulunmaktadır. O halde mahkemece, davaya konu eserin birden fazla sahibinin olduğunun tespiti halinde aktif dava ehliyeti üzerinde de durularak gerekirse taraf teşkilinin sağlanması, bu kapsamda davacıya diğer eser sahiplerinin davaya muvafakatlarını sağlaması ya da adi ortaklık ilişkisini temsil etmek üzere bir temsilci atanmasını sağlamak için süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar gözden kaçırılarak, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın niteliğine göre davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 16/12/2019 tarih ve 2017/491 E. – 2019/466 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının istek halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 17/02/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 17/03/2022