Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/718 E. 2022/25 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/10/2019
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 02/10/2019 tarih ve 2018/196 E. – 2019/326 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili adına tescilli “…”, “…” ve “…” ibareli markaların bulunduğunu, davalı Şirketin ise 2016/83350 sayılı “… …” ibareli marka başvurusunu yaptığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın davalı Kurum tarafından nihai olarak reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili markaları ile dava konusu başvuru arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, müvekkili markalarının tescilli olduğu sınıflar yönünden ayırt ediciliklerinin yüksek olduğunu, bu yönde emsal yargı kararlarının bulunduğunu, müvekkil markalarının tanınmış olduğunu, bu nedenle de dava konusu başvurunun reddinin gerektiğini, davalının kötü niyetli olduğunu ve başvurunun tescilinin haksız rekabete yol açacağını ileri sürerek, 2018-M-1894 sayılı YİDK kararının iptaline ve dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili başvurusu ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, markalarda “…” ibaresinin ortak olarak yer almasının, müvekkili başvurusunun tesciline engel olmayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının “… … ” ibareli marka başvurusu ile davacının “…” asli unsurlu tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sescil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, her iki markada ortak olarak yer alan “…” ibaresinin toplumun bütün kesiminde alışveriş için değişim aracı olarak kullanılan, ayırt ediciliği yok denecek kadar az olan bir ibare olması karşısında taraf markalarında bütünsel açıdan benzerlik oluşmadığı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi tarafından başvuru konusu işaret ile davacı markası arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı mallar/hizmetler algısı da oluşmayacağı, taraf marka işaretleri benzemediğinden 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında iltibasın bulunmadığı, taraf marka işaretleri benzemediği gibi davacının tanınmış olduğu iddia edilen markasından haksız yarar sağlanabileceği, onun itibarına zarar verebileceği veya onun ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği hususları somut delillerle kanıtlanmadığından, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki koşulların da oluşmadığı, davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığının somut delillerle kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece benzerlik değerlendirmesinin baskın unsurların dikkate alınması suretiyle yapılması gerektiği belirtilmişken, “…” esas unsurlu markaların benzer olmadığının ileri sürülmesinin çelişkili olduğunu, yerel mahkeme tarafından her ne kadar “…” ibaresinin ayırt edici olmadığı kabul edilmiş olsa da “…” ibaresini tek başına içeren ve yine bu ibareyi esas unsur olarak barındıran müvekkiline ait tescilli markalar bulunduğunu, yapılan bu yorumun tescilli markanın korunması kuralına aykırılık teşkil ettiğini, herkes tarafından kullanılan bir ibare olsa dahi tescilli markanın korunması gerektiğinden benzer olan markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, kaldı ki müvekkiline ait markaların kapsadığı emtia açısından ayırt edici niteliği haiz olduğu ve tanımlayıcı nitelikte bulunmadığı, esas unsurları birebir aynı olan markaların benzer olduğunun tartışmasız bulunduğunu, müvekkiline ait tescilli markanın davaya konu markada esas unsur olarak kullanıldığını, markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin de benzer olduklarını, müvekkiline ait markaların tanınmışlığı nazara alındığı takdirde davalının müvekkilinin tanınmışlığından yararlanmak adına kötü niyetli bir biçimde marka tescili almak istediğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “… Detektifi” ibareli dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama tüketiciler üzerinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimali dahil iltibasa yol açacak düzeyde benzerliğin olmadığı, zira taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin çok zayıf olduğu ve bu ibarenin taraf markalarında ortak olarak yer almasının iltibasa yol açmayacağı, diğer bir deyişle dava konusu başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı, marka işaretleri arasında benzerlik olmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının da somut olayda bulunmadığı, kötü niyet iddiasının ispatlanamadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 20/01/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 17/02/2022