Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/681 E. 2022/119 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/02/2020
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesİ’nce verilen 11/02/2020 tarih ve 2020/3 E. – 2020/83 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 2015/97280 sayılı “…” ibareli marka tescil başvurusunda bulunduğunu, Markalar Dairesi Başkanlığınca 556 sayılı KHK’nın 7/1-a ve c bentleri uyarınca başvurunun reddedildiğini, müvekkilince bu karara yapılan itirazın ise YİDK tarafından …. sayılı karar ile reddedildiğini, oysa “…” ibaresinin müvekkili yayıncı kuruluşun sunmakta olduğu yayıncılık hizmetinin ayrılmaz bir unsuru haline geldiğini, müvekkilinin 2000 yılından günümüze değin “…” ismiyle faaliyetini sürdürdüğünü, “…” alan adını tahsis ettirerek, sanal ortamda da markasını 16 yılı aşkın bir süredir kullandığını, markanın esas unsurunun “…” ibaresi olmasının, tek başına marka başvurusunun reddi yönünde gerekçe oluşturmadığını, dolayısıyla başvurunun 556 sayılı KHK’nın 7/1-(a) ve (c) bentleri kapsamında reddedilmesinin yerinde olmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere, başvurunun anılan maddeler kapsamında tescil edilemeyeceğinin düşünülmesi halinde ise müvekkilinin başvuru konusu ibareye kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandırdığını ileri sürerek, YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvurunun 556 sayılı KHK’nin 7/1-a maddesi kapsamında marka olarak tescil edilemeyeceğini, ayrıca tanımlayıcı nitelikte bulunduğundan, aynı KHK’nın 7/1-c maddesi koşullarının da gerçekleştiğini, aynı maddenin son fıkrası kapsamında başvuru konusu işarete kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandırıldığının ispat edilemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, somut olayda dava konusu markanın “…” ve “…” olmak üzere iki farklı kelimenin, ayrı yazılması suretiyle oluşturulduğu, her ne kadar “…” ibaresi daha baskın olarak gözükse de markanın bütünselliği ilkesinden hareketle diğer unsur olan “…” ibaresi ile birlikte değerlendirildiğinde, “38/Radyo ve televizyon yayın hizmetleri.Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil).Haber ajansı hizmetleri.” ve “41/Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri.” bakımından ayırt ediciliğinin bulunmadığı, zira “…” ibaresinin, bir ülkedeki yasal düzenlemelere göre oluşturulan ve o ülkede yayın yapan tüm haberleşme kuruluşlarının genel bir tanımı olduğu, dolayısıyla anılan hizmetler bakımından KHK 5. maddesi uyarınca marka olabilirlik için gerekli ve yeterli objektif şartları taşımadığı, “…” ibaresinin bir bütün olarak ihtiva ettiği anlam ve ortalama tüketici kesimi nezdinde oluşturduğu direkt ve doğrudan algının, ……. lisans tipine uygun olarak ülke çapında yayın yapan” şeklinde olacağı, zira “…” ibaresinin, diğer bilinen anlamlarından daha baskın bir şekilde, ortalama tüketici nezdinde radyo, televizyon vb. aracılığıyla yayın yapan kuruluşları hatırlattığı, bu kapsamda “…” ibaresinin, dava konusu marka kapsamındaki “38/Radyo ve televizyon yayın hizmetleri.Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil).Haber ajansı hizmetleri.” ve “41/Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri” için vasıf ve özellik belirten, doğrudan tanımlayıcı bir ibare olduğu, dolayısıyla anılan hizmetler ile sınırlı olmak üzere, 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi kapsamında tescil engelinin bulunduğu, bu sınıflar dışında kalan “41/Eğitim ve öğretim hizmetleri.Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet rezervasyonu ve bilet sağlama hizmetleri dahil).Dergi, kitap, gazete vb. gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil).Fotoğrafçılık hizmetleri.Tercüme hizmetleri.” bakımından ise 556 sayılı KHK 7/1-c maddesi kapsamında ayırt edici olduğu, tanımlayıcı olmadığı ve tescil engelinin bulunmadığı, davacı tarafından sunulan kullanım belgelerinin, “…” ibaresinin, tescil edilmek istenen “38/Radyo ve televizyon yayın hizmetleri.Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil).Haber ajansı hizmetleri.” ve “41/Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri” açısından, dava konusu başvuru tarihinden önce, yoğun kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazandığını gösterdiği, bu sebeple 556 sayılı KHK’nın 7/2 hükmü şartlarının anılan hizmetler bakımından oluştuğu, her ne kadar yukarıda açıklanan gerekçelerle dava konusu YİDK kararının tümden iptaline karar verilmesi gerekiyor ise de, mahkemenin önceki kararını sadece davalının istinaf etmesi, davacı vekilinin ise istinaf dilekçesine verdiği 08.10.2018 tarihli cevap dilekçesinde, mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu bildirerek, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmesi karşısında, maddi anlamda kesinliğin sadece hüküm fıkrası için söz konusu olup, hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücünün olmadığı nazara alınarak, Ankara BAM 20. Hukuk Dairesinin 21.11.2019 tarih ve 2018/1695 esas, 2019/1198 sayılı kararı ile ortadan kaldırılan, mahkemenin 17.10.2017 tarih 2017/49 esas 2017/441 karar sayılı ilamının hüküm kısmının aynen korunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, YİDK 2016-M-12078 sayılı kararının, dava konusu başvuru kapsamında bulunan, davalı kurum lehine oluşan usuli müktesep hak nazara alınarak 38. sınıfta yer alan “radyo ve televizyon yayın hizmetleri, haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil)” ile 41. sınıfta yer alan “eğitim ve öğretim hizmetleri, sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet rezervasyonu ve bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap gazete vb gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto muhabirliği hizmetleri. Fotografçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” mal ve hizmetleri yönünden kısmen iptaline, fazlaya dair istemlerin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, gerekçe ile kararın çelişkili olması durumunun, Anayasa’nın 141. maddesi ve HMK’nın 298. maddesi gereğince, yargılamanın aleniyetine aykırılık oluşturduğu, bu sebeple de kamu düzeninden olduğu, her ne kadar söz konusu karar müvekkilince istinaf edilmemişse de, HMK’nın 355. maddesinin “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” hükmünü amir bulunduğu, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun E. 1991/7 K. 1992/4 sayılı ve 10.4.1992 tarihli kararı doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin re’sen inceleme yaparak, kararın kaldırılmasına karar verdiğini, yerel mahkemenin de Bölge Adliye Mahkemesi kararı doğrultusunda karar vermesi gerektiğini, mahkemenin ilk kararında YİDK kararının iptali gerekçesini açıklamasına rağmen, kısa kararda “haber ajansı hizmetlerini” saymamasının maddi hata kapsamında değerlendirileceğini, maddi hatanın ise usuli müktesep hakkın istisnasını oluşturduğunu, nitekim… ….4 sayılı ve 10.4.1992 tarihli içtihadı birleştirme kararında da açıkça “Bütün bu sebeplerle kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olmasının mutlak bir bozma sebebi oluşturacağı ve bozmadan sonra hakimin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre karar verebileceği yolunda içtihatların birleştirilmesi uygun bulunmuştur.” şeklinde karar verildiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, dava konusu başvuruda yer alan “…. anlamlarına geldiğini ve ayırt edici niteliğinin bulunmadığını, dolayısıyla 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi kapsamında bu ibarenin marka olarak tescil edilemeyeceğini, yine bu ibarenin başvuru kapsamındaki 38. ve 41. sınıf hizmetler yönünden ise tanımlayıcı nitelikte bulunduğundan, aynı KHK’nın 7/1-c maddesi uyarınca da başvurunun tescilinin mümkün olmadığını, mahkemenin kabulünün aksine, dava konusu markanın kullanım sonucunda ayırt edicilik kazanmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1- Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin 7226 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi uyarınca süresinde olan istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; dava konusu başvuru 38/1-3 ve 41/1-7. sınıf hizmetleri kapsar şekilde yapılmış, davalı tarafça başvurunun tüm sınıflar yönünden 556 sayılı KHK’nın 7/1-a, 38/1-3 ve 41/5-6. sınıf hizmetler yönünden ise 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, başvurunun 38/1-3 ve 41/5-6. sınıf hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 7/1-a ve 7/1-c maddesi uyarınca soyut ve somut ayırt ediciliğinin bulunmadığı, bu sınıfların dışındaki hizmetler yönünden ise soyut ve somut ayırt ediciliğinin bulunduğu, ayrıca davacının dosyaya sunduğu kullanım delillerinin, “…” ibaresinin 38/1-3 ve 41/5-6. sınıf hizmetler açısından, dava konusu başvuru tarihinden önce, yoğun kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazandığını gösterdiği, bu sebeple 556 sayılı KHK’nın 7/2 hükmü şartlarının anılan hizmetler bakımından davacı yararına oluştuğu kabul edilmiş, Dairemizce de mahkemenin bu kabullerine aynen iştirak edilmiştir. Gerçekten de “…” ibaresi 38/1-3 ve 41/5-6. sınıf hizmetler açısından ayırt ediciliği bulunmayan bir ibare ise de, davacı tarafça sunulan internet alan adı tahsis belgeleri, …….kararları ile anılan ibare üzerinde, 556 sayılı KHK’nın 7/2 hükmü şartlarının davacı yararına oluştuğu ispatlanmış, aynı husus mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda da bildirilmiştir.
Ancak ilk derece mahkemesince, her ne kadar yukarıda açıklanan gerekçelerle dava konusu YİDK kararının tümden iptaline karar verilmesi gerekiyor ise de, mahkemenin önceki kararını sadece davalının istinaf etmesi, davacı vekilinin ise istinaf dilekçesine verdiği 08.10.2018 tarihli cevap dilekçesinde, mahkemenin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu bildirerek, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmesi karşısında, maddi anlamda kesinliğin sadece hüküm fıkrası için söz konusu olup, hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücünün olmadığı nazara alınarak, 38/3. sınıf …” haricindeki diğer hizmetler yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Oysa Dairemizin 21.11.2019 tarih ve 2018/1695 esas, 2019/1198 sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin 17.10.2017 tarih 2017/49 esas 2017/441 karar sayılı kararının gerekçe kısmında “…..” yönünden de YİDK kararının iptali koşullarının oluştuğu kabul edildiği halde, kısa kararda bu sınıf yönünden YİDK kararının iptaline karar verilmediği, bu durumda kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olduğu gerekçesiyle HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
Dairemizin anılan kararında da belirtildiği üzere, mahkemece kurulan hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı arasında çelişki olduğundan, esasen ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm dahi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın istinaf edilmemesinden, herhangi bir taraf yararına usulü kazanılmış hak doğması da mümkün değildir. Zaten bu nedenledir ki 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa karar başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun, mahkemelere olan güveni sarsacağı bildirildikten sonra, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiş ve sonuçta “önceki kısa karar ile bağlı kalınmaksızın, ancak kısa karar ile gerekçeli karar ve hüküm fıkrası arasındaki çelişki giderilecek şekilde” yeniden bir karar verilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemece önceki ilamının hüküm kısmının, istinaf edenin sadece davalı olması nedeniyle aynen korunması gerektiği görüşü, Dairemizce doğru görülmemiştir.
Yine davacı vekilince sunulan istinafa cevap dilekçesinde, yok hükmünde olan bir kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanaatiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesinin talep edilmesinden, ilk derece mahkemesince kabul edildiği şekilde, davacı aleyhine bir hukuki sonuç çıkarılması da Dairemizce mümkün görülmemiştir. Davacı vekilince sunulan 08.10.2018 tarihli bu dilekçede, davanın 38/3. sınıf “…..” yönünden reddine karar verilmesi yönünde açık bir talep de bulunmamaktadır. Oysa HMK’nın 309/3. maddesi uyarınca kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değilse de, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı…. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11/02/2020 gün ve 2020/3 E. – 2020/83 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
3-Davanın KABULÜ ile YİDK tarafından verilen 2016-M-12078 sayılı kararın İPTALİNE,
4-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 31,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 49,30.TL’nin davalı … … Kurumundan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00.TL maktu vekalet ücretinin davalı … … Kurumu Başkanlığından alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.500,00.TL bilirkişi ücreti, 146,00.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 19,00.TL tebligat ve posta giderleri olmak üzere toplam 1.665,00.TL yargılama giderine, 31,40.TL peşin harç, 31,40.TL başvuru harç tutarı eklenerek oluşan toplam 1.727,80.TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-Davalı…. alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davalı kurumdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 10/02/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/02/2022