Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/616 E. 2021/1658 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/05/2018
NUMARASI :…

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 17/05/2018 tarih ve 2017/259 E. – 2018/185 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalı Şirketin 2015/50450 sayılı “…” ibareli marka başvurusuna yapılan itirazların reddedildiğini, oysa müvekkili … Üniversitesinin 50 marka müracaatı olduğunu, bunların önemli bir kısmının “…” ibaresini taşıdığını,…. şeklinde olduğunu, davacıların “…” ibaresini eğitim alanında maruf kıldığını, 1997 yılında kurulan saygın bir akademik kurumun tanınmış veya en azından maruf olduğu gözetilmeden yapılan haklı itirazlarının reddinin kabul edilemez olduğunu, davacıların üstün ve gerçek hak sahibi olduğunu, dava konusu markanın esas unsuru olan “…” ibaresini eğitim hizmetleri, özel okul faaliyetleri alanında ilk olarak davacı kardeş kurumların kullandığını hali hazırda kullandıklarının tartışmasız olduğunu, dava konusu “……” markasında yer alan “….” ibaresinin, coğrafi kaynak ve bağlantı kurma nedeniyle halkı yanılgıya düşürecek nitelikte olduğunu, dava konusu markanın yetkili mercilerden kullanmak için izin alınma koşulu kapsamında, … Konsolosluğundan marka tescili için özel izin alması gerektiğini, davalının … ve kültürüyle herhangi bir bağlantısının, yasal izinlerinin olduğuna dair herhangi bir belge, delil bulunmadığını, davalının kötü niyetli olduğunu, yanılgıya sebebiyet verecek marka oluşturduğunu ve bunun yanında, alanında maruf davacı markalarıyla iltibas oluşturacak marka seçimiyle de bu kötü niyetini gösterdiğini, davalının, davacının “…” ibareli markalarından haberdar olmasına veya basiretli bir tacir olarak haberdar olması gerekmesine rağmen … … / … …. markalarının önüne yanıltıcı “…” ibaresini ekleyerek davacı markalarını sulandırdığını, davalının asıl amacının “……” markasını kullanmak olmadığını, davalının engelleme markası ve marka ticareti yaptığını ileri sürerek 2017-M-4976 sayılı YİDK kararın iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilinin dünyanın birçok ülkesinde temsilcisi olduğu, yüzlerce dil okulu, lise, kolej ve üniversite ile kampüs gezileri de dahil olmak üzere hem bireysel hem de kurumsal alanda yurt dışı eğitim danışmanlığı hizmeti vermekte olduğunu, “…” ibaresinin ayırt edicilikten yoksun olduğunu, davacının itirazına ve davaya mesnet markalarının zayıf markalar olduğunu, müvekkili başvurusu ile davacı markaları arasında iltibas oluşmadığını, davacının eğitim alanı ile davalının markasının kullanım alanlarının farklı olduğunu, davacının yurtiçi eğitim hizmeti verdiğini, davalının ise yurtdışı eğitim hizmetlerinde faaliyet gösterdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu başvurunun “…” ibaresinden oluştuğu, kapsamında 41. sınıftaki mal ve hizmetlerin bulunduğu, itiraza dayanak markaların ise “…. ibareli markalardan meydana geldiği ve koruma kapsamlarında 01 ile 45. Sınıflar arasındaki tüm mal ve hizmetlerin yer aldığı, davalı markasının esas ve ayırt edici unsuru … ibaresi olduğu, davacılar adına tescilli markalardan birçoğunda da “…” kelimesi markanın ayırt edici karakteri olarak yer aldığı, markalar arasında 556 sayılı KHK md.8/1-b anlamında karışıklığa neden olacak derecede bir benzerliğin bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, YİDK’nın … sayılı kararının iptaline, 2015/50450 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı Şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde, … ibaresinin davacı yanın hem markalarındaki esaslı unsur ve hemde davanın dayandığı ibare olduğunu, … ibaresinin davacı tarafın dayandığının aksine ayırt edicilikten yoksun bulunduğunu, zayıf marka olduğunu, bu nedenle hükümsüzlük talebine mesnet edilen davacıya ait markalar zayıf markalar olup, dava konusu marka nedeniyle bütünsel olarak ortaya çıkan algı bakımından çok üst düzeyde benzerlik bulunmadığını, … ibaresi zayıf bir marka olup, ulaşılan kitle ve verilen eğitimin gerek dili gerekse ulaştığı kütle farklı olduğundan davacı taraf ile müvekkilinin markasının iltibas oluşturma ihtimalinin bulunmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davaya konu edilen markada “…” ibaresi tek unsur olmayıp, ayırt ediciliğinin de düşük olması karşısında benzerlik bulunmadığını, aksi yöndeki kararın kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK marka kararı iptali, hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Uyuşmazlık, davacılara ait “…” asıl unsurlu markalar karşısında dava konusu “…” ibareli başvurunun kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (Karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut uyuşmazlığa dönüldüğünde; Davacıların itirazlarına mesnet markaların asli unsuru “…” ibaresinden oluşmaktadır. …, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü anlamına gelmektedir. Bu haliyle, söz konusu kelimenin, tescili istenilen 41. sınıf hizmetler yönünden doğrudan tanımlayıcı bir niteliği bulunmamakla birlikte, ayırt edici gücünün zayıf olduğunun da kabulü gerekmektedir. Dava konusu başvuru ise “…” ibaresinden oluşmakta olup, başvurunun başında yer alan “…” harf dizilimi ise başvurudaki sözcüklerin ilk harflerinden oluşmaktadır. 41. sınıf hizmetlerin ortalama yararlanıcısı olan kimseler gözetildiğinde başvuru konusu ibarenin asli unsurunun da “…” ibaresinden oluştuğu sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, aynı nedenlerle markalar arasında anlamsal bir benzerliğin bulunduğu da açıktır. Bununla birlikte bir bütün olarak başvuru konusu ibare ile redde mesnet markalar karşılaştırıldığında görsel bir benzerlikten söz etmek ise mümkün değildir.
Sonuç olarak, her ne kadar başvuru konusu ibare ile redde mesnet markalar arasında kısmi bir anlamsal benzerlik bulunmakta ise de Yargıtay 11. HD’nin 25.05.2016 tarih, 2015/10945 E., 2016/5739 K. sayılı ilamında da kabul edildiği üzere 41. sınıf hizmetlerin kullanıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu da gözetildiğinde, aralarında görsel ve işitsel benzerlik bulunmayan başvuru ile redde mesnet markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, başvuru konusu ibareye yapılan eklerle davacı markalarından yeterince ayırt ediciliğin sağlandığı, aksinin kabulü halinde 41. sınıf hizmetler yönünden ayırt ediciliği düşük “…” ibaresinin davacıların tekeline bırakılması gibi bir sonucun doğacağı, davacı tarafa ait markalarla başvuru konusu işaret arasında benzerlik bulunmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin somut olay bakımından tartışılmasına gerek olmadığı, yine davacı markaları ile benzerlik taşımayan bir marka başvurusunun kötüniyetli olduğunun da kabul edilemeyeceği anlaşıldığından ve HMK’nın 353/1-b-2 maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalılar vekillerinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 17/05/2018 gün ve 2017/259 E. – 2018/185 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00-TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdelerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan posta giderleri toplamı 38,90 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile davalı Kurum’a verilmesine,
7-Davalı şirket tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan tebligat giderleri toplamı 14,00 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile anılan davalıya verilmesine,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalılar tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara ayrı ayrı iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 23/12/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 31/12/2021