Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/607 E. 2021/1728 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

.
.
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/03/2018
NUMARASI :…

DAVANIN KONUSU : YİDK Marka Kararı İptali, Hükümsüzlük

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 01/03/2018 tarih ve 2017/301 E.-2018/50 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar … Ltd. Şti. ile … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalı Şirketin 2016/57615 sayılı “… …+şekil” ibareli marka başvurusuna yapılan itirazların reddedildiğini, oysa müvekkili … Üniversitesinin 50 marka müracaatı olduğunu, bunların önemli bir kısmının “…” ibaresini taşıdığını, diğer müvekkili … …. AŞ’nin ise sadece yükseköğretim alanında değil, anaokulundan başlayıp ilkokul, ortaokul ve lise eğitimi alanında faaliyette bulunduğunu, müvekkillerinin “…” ibaresini maruf kıldığını, davalının, müvekkilinin “… …..” markasının önüne “…” ibaresini ekleyerek marka sulandırması yapması, fiillen kullanmadığı ve kullanmayacağı markası için tescil talebinde bulunmasının kötüniyetli olduğunu, taraf markalarının ortak mallar içermesi ve esas unsurlarının aynı olması nedeniyle karışıklığa neden olacağını, müvekkilinin “…” ibareli markalar üzerinde gerçek ve üstün hak sahibi olduğunu, davalının müvekkilinin markaları ile arasında seri marka imajı ortaya çıktığını, bunun da tüketiciler nezdinde iltibasa neden olacağını ileri sürerek 2017-M-5113 sayılı YİDK kararın iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Şirket vekili, “…” ibaresinin tek bir kişinin kullanımına tahsis edilemeyeceğini, kaldı ki davacı markalarında esas unsurun “…” ibaresi olmadığını, müvekkilinin 2004 yılından bu yana “… …” markasının gerçek hak sahibi olduğunu ve bu markanın müvekkili tarafından tanınmış marka haline getirildiğini, taraf markaları arasında hiç bir benzerlik bulunmadığını, müvekkilinin marka başvurusunun kötüniyetli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı markası 41. sınıf: “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, … ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi … ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri” bakımından davacı markaları ile aynı/aynı tür olduğu, dava konusu markada “…” kelimesi yer bildirdiği, “…” kelimesi de eğitim kurumunu belirttiği için markada tüketicinin aklında kalan ayırt edicilik sağlayan unsurun “…” ibaresi olacağı, itiraza mesnet gösterilen markalarda “…” kelimesinin ortak unsur olduğu, … kelimesinin, çekişme konusu olan “eğitim-öğretim hizmetleri” bakımından çağrışımsal etkisi olan zayıf bir marka işareti olduğu, ancak, “…” ibaresini içeren davacı markalarının tescilli olduğunun da aşikar bulunduğu, bu bağlamda … kelimesi zayıf marka olmakla birlikte, asgari bir korumayı da haiz olduğu, davaya konu marka başvurusunda “…” ibaresi dışında yer alan ibarelerin ayırt ediciliği bulunmayan işaretler oldukları, her ne kadar 41. sınıfta “…” sözcüğünün de yüksek ayırt ediciliğinden bahsedilmesi mümkün olmasa da ortalama tüketicinin aşina olduğu bir marka karşısında ayırt edici niteliklere sahip olmayan başka bir benzer marka gördüğünde en azından markaları birbirleriyle ilişkilendireceği, taraf markalarının mal ve hizmetleri de emtia ve markasal anlamda birbirleriyle ayniyet gösteriyor oldukları da göz önüne alındığında markaların 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi anlamında iltibasa yol açacak kadar benzer olduğu, aynı veya benzer mal veya hizmetler üzerinde kullanılması halinde karıştırma ihtimalinin kaçınılmaz olduğu sayılan nedenlerle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi iltibas riskinin mevcut olduğu, davacının, davalıdan önce “…” ibaresi üzerinde eğitim ve öğretim hizmetleri alanında 556 sayılı KHK m. 8/3 maddesi anlamında öncelik hakkı elde ettiği, 556 sayılı KHK 8/4 maddesinin somut olaya uygulanma imkanının olmadığı, davalının kötü niyetli olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, YİDK’nun 2017-M-5113 sayılı kararının iptaline, 2016/57615 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı Şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde, kararın adalete güveni sarsıcı nitelikte olduğunu, markaların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, … ibaresinin 41. Sınıfta yer alan hizmetler bakımından ayırt edici niteliğinin zayıf olduğunu, emsal kararlara aykırı karar verildiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde, … ibaresinin ayırtediciliğinin zayıf bulunduğunu, markada tek başına … ibaresinin bulunmadığını, yeterli ayırt edicilik bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK marka kararı iptali, hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Uyuşmazlık, davacılara ait “…” asıl unsurlu markalar karşısında dava konusu 2016/57615 sayılı “… …+şekil” ibareli başvurunun kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (Karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut uyuşmazlığa dönüldüğünde; Davacıların itirazlarına mesnet markaların asli unsuru “…” ibaresinden oluşmaktadır. …, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü anlamına gelmektedir. Bu haliyle, söz konusu kelimenin, tescili istenilen 41. sınıf hizmetler yönünden doğrudan tanımlayıcı bir niteliği bulunmamakla birlikte, ayırt edici gücünün zayıf olduğunun da kabulü gerekmektedir. Dava konusu başvuru ise “… …+şekil” ibaresinden oluşmakta olup, 41. sınıf hizmetlerin ortalama yararlanıcısı olan kimseler gözetildiğinde başvuru konusu ibarenin asli unsurunun da “…” ibaresinden oluştuğu sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, aynı nedenlerle markalar arasında anlamsal bir benzerliğin bulunduğu da açıktır. Bununla birlikte bir bütün olarak başvuru konusu ibare ile redde mesnet markalar karşılaştırıldığında görsel bir benzerlikten söz etmek ise mümkün değildir.
Sonuç olarak, her ne kadar başvuru konusu ibare ile redde mesnet markalar arasında kısmi bir anlamsal benzerlik bulunmakta ise de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.05.2016 tarih, 2015/10945 E., 2016/5739 K. sayılı ilamında da kabul edildiği üzere, 41. sınıf hizmetlerin kullanıcılarının dikkatli ve seçici kişilerden oluştuğu da gözetildiğinde, aralarında görsel ve işitsel benzerlik bulunmayan başvuru ile redde mesnet markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı, başvuru konusu ibareye yapılan eklerle davacı markalarından yeterince ayırt ediciliğin sağlandığı, aksinin kabulü halinde 41. sınıf hizmetler yönünden ayırt ediciliği düşük “…” ibaresinin davacıların tekeline bırakılması gibi bir sonucun doğacağı, davacı tarafa ait markalarla başvuru konusu işaret arasında benzerlik bulunmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin somut olay bakımından tartışılmasına gerek olmadığı, yine davacı markaları ile benzerlik taşımayan bir marka başvurusunun kötüniyetli olduğunun da kabul edilemeyeceği anlaşıldığından ve HMK’nın 353/1-b-2 maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalılar vekillerinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar … Ltd. Şti ile … vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 01/03/2018 gün ve 2017/301 E.-2018/50 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
2-Davanın yukarıda açıklanan gerekçeler ile REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30.TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40.TL harçtan mahsubu ile bakiye 27,90.TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdiren 7.375,00.TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 120,00.TL posta masrafından oluşan yargılama giderinin davacıdan tahsili ile anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı … Ltd. Şirketi tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
9-Davalılar … Ltd.şti ile … tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/12/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 03/01/2022

….