Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/546 E. 2021/1700 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/11/2019
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü, Markaya Tecavüzün Refi

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05/11/2019 tarih ve 2017/469 E. – 2019/454 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacılar ile davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacılar vekili, müvekkillerinden … Kooperatifi’nin 1967 yılında, Ankara …. bir sanayi bölgesi geliştirmek amacıyla kurulduğunu, müvekkillerinden … …’nın da … organizasyon yapısı içerisinde bölgesel ve sektörel kalkınmayı sağlamak amacı ile … Kooperatifi tarafından 1993 yılında kurulduğunu, …’in 1997 yılında Organize Sanayi Bölgesi statüsü de kazandığını, bu doğrultuda Kooperatif tarafından 1967 yılından beri korunan “…” markasının öncelikle Kooperatif adına tescil edildiğini, ardından da 2014 yılında 2014/54765 sayılı olarak … adına tescil olunduğunu, davalıya “…” ibaresinin gerçek hak sahibinin müvekkilleri olduğunu ve mümkün olabilecek en kısa zamanda iltibasa neden olabilecek 2015/16809 sayılı “…” ibareli markasını kullanmaya son vermeleri gerektiğini içerir ihtarname gönderildiğini, ancak ihtara rağmen davalının haksız kullanımlara devam ettiğini, müvekkilleri tarafından meydana getirilen “…” ibaresinin tüm ülke çapında tanınır hale geldiğini, müvekkillerinin de kurulduğu tarihten (1967) bu yana isimlerinin ve tescilli markalarının esas unsuru olan “…” ibaresi ile anıldıklarını ve tüm faaliyetlerini “…” markası ile gerçekleştirdiklerini, bu nedenle müvekkillerin “…” ibaresi bakımından daha önce ve gerçek hak sahibi olduklarını, … ibaresinin zamanla tüm ülkede belirli bir düzeyde kalite ve güvenin sembolü haline geldiğini, davalının müvekkillerine ait “…” ibaresini haklı bir neden olmaksızın kullanmasının iltibas ve marka tecavüzü eylemlerini oluşturduğunu, SMK’nın ilgili hükümleri uyarınca davalıya ait markanın müvekkillerine ait tescil edilmiş marka ile ayniyet derecesinde benzer olması, aynı sınıflarda yer alması ve halk tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunması nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, söz konusu markada “…” ibaresine eklenmiş “…” hecesinin de markaya ayırt edicilik kazandırmadığını ve markada dikkat çeken unsurun halen “…” ibaresi olduğunu, dava konusu markanın müvekkillerin markası ile aynı sınıflarda tescil edildiğini, tüketicilerin “…” ibaresini gördüklerinde uzun yıllardan beri hafızalarında yer etmiş olan müvekkillerini hatırlayacaklarını ve bu markanın müvekkiller ile bağlantılı olduğu izlenimine kapılacağını, “…” ibareli hizmetlerin müvekkilin faaliyet göstermekte olduğu alanlarda kullanımının da bu ibarenin müvekkil ile ilişkilendirilme ihtimalini güçlendireceğini, davalıya ait markanın müvekkillere ait markanın Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık seviyesinden haksız bir şekilde yarar sağladığını, onun itibarına zarar vererek ayırt edici karakterini zedelediğini, davalının müvekkillerinin lisanslama çalışmalarını bilmemesi veya müvekkillerle aynı ilde faaliyet gösterdiği halde duymamış olmasının mümkün olmadığını, bu nedenle davalıya ait markanın haksız yararlanma amacıyla ve kötü niyet ile tescil edilmiş bir marka olduğunu, 6769 sayılı SMK 6/6 fıkrası uyarınca bir markanın başkasına ait kişi ismini veya ticaret unvanını içermesinin mümkün olmadığını, bu durumun SMK madde 25 uyarınca tek başına dahi markanın hükümsüzlüğü nedeni olduğunu ileri sürerek, davalı adına tescilli 2015/16809 markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalı tecavüzünün refine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilin kullandığı “…” kavramının İngilizce “…” (biyolojik) ve “…” (uyarıcı, teşvik edici=besleyici) kavramlarından esinlenilerek oluşturulduğunu, “…” ibaresinin bir sıvı gübre adı olduğunu ve sıvı gübre olarak tescil edildiğini, …’in ise Ankara’da sanayicilerin bulunduğu bir bölgenin adı olduğunu, iki markanın köken, mana ve ifade ettikleri değer bakımından veya başka açılardan birbirleriyle benzeşen hiçbir yanı olmadığını, “…” kavramının davacı adına tescilli olmasının “…” harf veya kelimesinin başka kavramların içinde veya başka kavramlarla birlikte ya da başka yerlerde kullanılmayacağı anlamına gelmediğini, “…” kavramının bir coğrafi bölge adı olduğunu ve ticaret alanında herkes tarafından kullanıldığını, bu nedenle “…” kavramının 6769 sayılı SMK’nın 5/1-c ve 5/1-d maddeleri kapsamında marka olarak tescil edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalı yana ait davaya konu 2015/16809 sayılı “…” ibareli markanın tescil kapsamı ile davacı yana ait davaya mesnet 2014/54765 sayılı “…” ibareli marka kapsamlarının 01/05/31. sınıf mallar yönünden benzer/aynı olduğu, markaların birbirine benzer olması ve tarafların marka kapsamında yer alan 1 ve 31. mallarda iltibas koşulunun gerçekleştiği, ilgili tüketicinin markalar arasında iktisadi–idari bir bağ olduğu yanılgısına düşebileceği, söz konusu sınıflar kapsamında yer alan mal ve hizmetler yönünden 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, 05.sınıftaki “İnsan ve hayvan sağlığı için ilaçlar, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal ürünler, tıbbi ve veterinerlik amaçlı kimyasal reaktif maddeler. Tıbbi ve veterinerlik amaçlı kullanıma uygun diyetetik maddeler; diyet takviyeleri, gıda (besin) takviyeleri; zayıflama amaçlı tıbbi müstahzarlar; bebek mamaları; tıbbi amaçlı bitkiler ve tıbbi amaçlı bitkisel içecekler. Diş hekimliği için ürünler (aletler/cihazlar hariç) : diş dolgu maddeleri, diş kalıbı alma maddeleri, protez ve yapay diş yapıştırma ve tamir maddeleri. Hijyen sağlayıcı ürünler: pedler, tamponlar, tıbbi amaçlı yakılar, pansuman malzemeleri, kağıt ve tekstilden mamul çocuk bezleri. Tıbbi amaçlı deterjanlar.” malları yönünden ise taraf markaları arasında iltibas ihtimalinin mevcut olmayacağı, ancak “Zararlı bitkileri, hayvanları ve mantarları imha edici maddeler. İnsan ve hayvanlar için olanlar hariç deodorantlar, havayı tazeleyici kokular. Dezenfektanlar, antiseptikler (mikrop öldürücüler),” malları yönünden ise değerlendirmenin, 01 ve 31. sınıf mallarda olduğu gibi yapılması gerektiği ve bu mallar yönünden yine iltibas ihtimalinin oluşacağı, “…” markasının tanınmışlığını gösterir hiçbir delilin dosyaya sunulmadığı ve ayrıca taraf markalarının kapsamındaki mallar benzer görüldüğünden SMK’nın 6/5 maddesinin şartlarının oluşmadığı, davacı Kooperatifin 6/3 maddesi uyarınca üstün ve gerçek hak sahipliğine ilkesine dayanmasının mümkün görülmediği, davacı Kooperatifin kullanıma bağlı önceye dayalı hak sahipliği iddialarının, somut deliller ile desteklenmediği, SMK’nın 6/6 maddesi uyarınca mevcut olan hak sahipliğinin ise dava konusu marka kapsamındaki mallar gözetildiğinde, davacı lehine üstün bir hak sağlamayacağı, davalı tescil başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olmadığı gerekçesiyle davacılardan Kooperatifin davasının reddine, diğer davacı yönünden davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 2015/16809 sayılı …… … ibareli markanın, tescilli olduğu 01. ve 31. sınıf malların tamamı ile 05. sınıftaki “zararlı bitkileri hayvanları ve mantarları imha edici maddeler insan ve hayvanlar için olanlar haric deodorantlar havayı tazeleyici kokular dezenfektanlar anti septikler (mikrop öldürücüler)” malları yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, hükümsüzlüğe ilişkin fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili, müvekkili … Kooperatifi’nin “…” ibaresi üzerinde önceye dayalı kullanımından ve isim hakkından kaynaklı üstünlük hakkına sahip olduğunu, dava konusu markanın bazı sınıflar bakımından hükümsüzlüğüne bazıları bakmından davanın kısmen reddine dair verilen kararın ise yerinde olmadığını, davalının, davaya konu markası ile davacı müvekkillerinin Türkiye çapında ulaşmış olduğu tanınmışlıktan kötü niyetli bir şekilde faydalanmak suretiyle haksız bir çıkar elde ettiğini, ilk derece mahkemesince davacı müvekkillerinin tanınmışlığına ve davalının kötü niyetine ilişkin olarak sunulan delil ve beyanlarının eksik ve hatalı bir biçimde değerlendirildiğini, tecavüzün refi talepleri hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, davalı lehine iki ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacı Vakfa ait marka ile müvekkili markası arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, mahkemenin, usul ve yasaya aykırı bilirkişi raporuna dayanarak hüküm kurduğunu, … ibaresinin tüm ülkede Ankara’da bir sanayi bölgesinin adı olarak bilindiğini ve bu nedenle marka olarak tescilinin mümkün olmadığını, “…” markasıyla üretilmiş hiç bir ürün veya mal ve hizmetin olmadığını, “…” markalı gübrenin, yaklaşık 5 yıldır tüm yurtta tanınan ve “…” adıyla aranan, ekonomiye katkı sağlayan bir ürün olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE :1-Dava, marka hükümsüzlüğü ile markaya tecavüzün refi istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacılar, marka hükümsüzlüğü ile birlikte markaya tecavüzün refine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Nitekim 04.12.2018 tarihli ön inceleme duruşmasında da uyuşmazlık, “davalı adına tescilli 6769 sayılı yasanın 6 ve 25 md kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı, markaya tecavüz şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı” şeklinde nitelendirilmiş, yine gerekçeli kararda da uyuşmazlığın, davalı adına tescilli markanın hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı, markaya tecavüz şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplandığı belirtilmiştir. Buna karşılık ilk derece mahkemesince, marka hükümsüzlüğü istemli davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, dava konusu edilen tecavüzün refi talebi konusunda ise herhangi bir delil toplanmadığı gibi olumlu-olumsuz bir değerlendirme de yapılmamıştır. Oysa, HMK’nın 297/2. maddesi uyarınca, hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında hüküm kurulması gerekli olup, Anayasa’nın 141. maddesi uyarınca da tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Mahkeme kararının, HMK’nın emredici hükümlerine aykırı olması resen gözetilmesi gereken hususlardan olduğu gibi davacı tarafça açıkça bu yönden istinaf kanun yoluna başvurulduğundan, Dairemizce bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir.
HMK’nın 341. vd. maddelerinde bir kanun yolu olarak düzenlenen istinafın amacı, ilk derece mahkemesince verilen kararın denetlenmesi ve kararın yerinde görülmemesi halinde yeniden yargılama yapılarak hüküm kurulmasıdır. Burada, temyizden farklı olarak ilk derece mahkemesi kararı yalnızca hukuka uygunluk yönünden değil maddi yönden de denetlenmektedir. İlk derece mahkemesi kararı yerinde değilse kural olarak istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırması ve ilk derece mahkemesi yerine gerekirse yeniden yargılama da yaparak karar vermesi gerekir. Ancak, HMK’nın 353/1-a. maddesinde düzenlenen yargılamaya ilişkin bazı temel usul hatalarının bulunması halinde ise istinaf incelemesi sonunda yeniden karar verilmesi söz konusu olmayıp, kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hali de düzenlenmiştir. Gerçekten de ilk derece mahkemesince, taraflarca gösterilen delillerin hiç değerlendirilmeden karar verilmesi ve delillerin ilk defa istinaf aşamasında değerlendirilmesi halinde taraflar, maddi vakıa denetimi yönünden iki dereceli incelemeden mahrum kalacak ve adil yargılanma hakkının unsurlarından olan hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilecektir. Somut olaya bu açıdan bakıldığında, davacı tarafın, yukarıda belirtilen iddialarına ilişkin hiçbir delil toplanmamış ve değerlendirilmemiştir. Bu itibarla, yapılan açıklamalar çerçevesinde mahkemece, davacının belirtilen iddiaları üzerinde durulup tüm delilleri toplanmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
2-Kaldırma kararının niteliğine göre davacılar vekilinin diğer ve davalı vekilinin tüm istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince taraf vekillerinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05/11/2019 tarih ve 2017/469 E. – 2019/454 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davacılar vekilinin diğer, davalı vekilinin tüm istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Taraflarca yatırılan 54,40’ar TL maktu istinaf karar ve ilam harçlarının istek halinde taraflara iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
8-Davacıların istinaf başvurusu haklı görüldüğünden, İİK’nın 36. maddesi uyarınca icranın geri bırakılması kararı verilmesi için davacılar tarafından ayrı ayrı yatırılan 5.000,00 TL teminatın ayrı ayrı davacılara iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/12/2021 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/01/2022

….