Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/485 E. 2021/1696 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/10/2019
NUMARASI :…

DAVANIN KONUSU : Marka Devir Sözleşmesinin Hükümsüzlüğünün Tespiti

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23/10/2019 tarih ve 2018/283 E. – 2019/366 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin … ….’nin %5 payla ortağı olduğunu, anılan Şirketin 02/03/2005 tarihinde tüzel kişilik kazandığını, müvekkilinin ortağı olduğu Şirketin amaç ve konusunun, bilişim ve yayıncılık konuları ile ilgili olarak …. ve haberleşme alt yapılarıyla ilgili bulunduğunu, davalı tarafından internet üzerinden kişisel televizyon platformu hizmetinin “… …+” tanıtıcı işareti ile sunulduğunu, davalının 18/04/2012 tarihinden itibaren eylemli olarak bu ibareyi kullanıldığını, müvekkilinin ortağı olduğu Şirketin ise….. ibareli markaların sahibi olduğunu, marka sahibi şirketin imzaya yetkili müdürü davalı … tarafından söz konusu markaların 12/03/2013 tarihinde noterden düzenlenen marka devir sözleşmesi ile ve toplam 10 TL bedel karşılığında diğer davalı Şirkete devir edildiğini, markaların toplam 10 TL bedelle devrinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu durumun markaların muvazaalı olarak devredildiğini gösterdiğini, muvazaalı marka devri nedeni ile müvekkilinin ve ortağı olduğu şirketin zarara uğratıldığını, davalı …’in müdürlük yetkisini kötüye kullandığını ileri sürerek, 12/03/2013 tarihli marka devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Şirket vekili, sözleşmenin muvazaa nedeniyle iptali istemli bu davanın kaynağını borçlar hukukundan aldığını, böyle bir ihtilafın fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinde görülmesinin mümkün olmadığını, yetkili mahkemenin de müvekkili Şirketin merkezinin bulunduğu İstanbul Mahkemeleri olduğunu, sözleşmeyi imzalayan tarafların tacir oldukları da dikkate alındığında taraf edimleri arasında bariz fark bulunması nedeniyle marka devir sözleşmesinin muvazaalı olduğunun ileri sürülemeyeceğini, taraflar arasında imzalanan tek sözleşmenin dava konusu marka devir sözleşmesi olmadığını, bunun dışında imzalanan reklam sözleşmelerinin de bulunduğunu, taraflar arasında devam eden ticari ilişki kapsamında markaların bedelinde indirim yapılmasının muvazaa sayılamayacağını, marka devir sözleşmesinden 4 yıl sonra dava açılmasının kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı …, davaya cevap vermemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalı Şirket ile dava dışı … … Ltd. Şti. arasında huzurdaki davanın açılmasından çok önceleri başlayan ve sonuçta taraflar arasında ticari ilişkilerin kurulmasına yol açan ve en sonunda da dava konusu edilen marka devir sözleşmesi ile nihayete eren bir hukuki ilişkinin mevcut olduğu, tarafların, ilk önce “…+” markasının kullanımıyla ve markanın hükümsüzlüğüyle ilgili birbirlerine hukuk davaları açtıkları, sonra birbirlerinden herhangi bir tazminat talep etmediklerini beyanla, sulh ve ibra oldukları, bu sulh ve ibra işlemi esnasında tarafların, aralarında uyuşmazlık konusu olan… sayılı markaların 10 TL karşılığı devri konusunda da prensip olarak anlaştıkları, sırf devir sözleşmesindeki devir bedelinin çok düşük olması gerekçesine dayalı olarak ortaya konulan sözleşmenin muvazaalı olduğu yönündeki iddiaların, TBK açısından yeterli delille kanıtlanmadığı gibi bütün bu işlemler esnasında, işlemleri yürüten, davalardan feragat eden, sulh ve ibra beyanlarında bulunan, hacmi büyük sayılabilecek ticari işlemlere girişen bir firmanın iki ortağından birinin, bu işlemlerden haberdar olmadığının düşünülmesinin, hayatın olağan akışına aykırı bulunduğu, davacı şirket ortağının, basiretli bir tacir gibi davranmayarak ve aleni olduğu tartışmasız olan marka sicilini takip etmeyerek bütün bunlardan haberdar olmadığını ileri sürmesinin, bu işlemler neticesinde marka devir ücretinin çok düşük ve önemsiz bir bedel olduğu fiili gerçeğine dayanarak muvazaalı bir marka devrinin gerçekleştiğini, üstelik de olaylar gerçekleştikten yıllar sonra iddia etmesinin, TMK’nın 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralına aykırı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, ilk derece mahkemesince; 15/05/2019 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, ancak ilgili rapora karşı yapmış oldukları itirazların dikkate alınmadığını, bilirkişi görevlendirme yazısında inceleme yapılması belirtilen alanlarla, bilirkişi heyetinin uzmanlık alanlarının örtüşmediğini, 556 sayılı KHK’nın 19. maddesine değinilerek marka devrinde bulunması zorunlu olan unsurların sayıldığını, buna göre bulunması zorunlu unsurlardan birinin de ücretin ödendiğini gösterir belge olduğunu ancak böyle bir belgenin davalı tarafından marka devri sırasında ne …. ne de ilk derece mahkemesine sunulmadığını, bu hususun bile marka devir işleminin kanunda belirtilen zorunlu unsurlara uygun yapılmadığını gösterdiğini, reklam bedeli olarak bile müvekkilinin ortağı olduğu şirkete 400.000,00 TL bedel ödeyen ve mahkemenin tedbir kararı için 15.000,00 TL bedel istediği 3 markanın, davalı Şirket tarafından 10,00 TL bedelle devralınmasının izahtan vareste bulunduğunu, 10,00 TL bedelle 3 markanın devredildiğine dair herhangi bir bilgi ve belgenin, şirket muhasebesine giren bir kayıt, makbuz, banka dekontunun bulunmadığını, bu nedenle şirketin diğer ortağının muvazaalı işlem yaparak, müvekkilinden habersiz bu devri gerçekleştirmesinin müvekkilinin basiretli davranmadığının kanıtı olamayacağını, marka devir işleminin gerçekleştiği zamanlarda başkaca ticari ilişkiler içine girildiği ve taraflar arasında çeşitli sözleşmelerin imzalandığı hususu, davanın reddine gerekçe yapılmış ise de bu ticari ilişkilerin hepsinin farklı hukuki ve ticari ilişkiler olduklarını, dolayısıyla muvazaalı devir işlemi nedeniyle açmış oldukları davanın konusunu oluşturmadığını, zira bu ilişkilerin markaların devri ile hiçbir ilgilerinin bulunmadığını, bilirkişi raporuna dayanak yapılan sulh ve ibra protokolünün de hukuken geçersiz olduğunu, çünkü söz konusu belgede davalı Şirketin imzasının yer almadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka devir sözleşmesinin muvazaa nedeniyle hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davacı tarafça, ortağı olduğu dava dışı şirkete ait markaların, şirketin yetkili müdürü olan davalı … tarafından muvazaalı biçimde diğer davalı Şirkete devredildiği ileri sürülerek devir sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitinin istenildiği, bu iddianın davacı tarafça ispat edilmesinin gerektiği, davacı tarafça ise bu hususta devre konu markaların bedelinin çok düşük olmasına dayanıldığı, davalı Şirket ile markaları devreden dava dışı şirket arasında birden fazla ilişki bulunduğu da gözetildiğinde, markaların bedellerinin düşük olmasının tek başına muvazaa iddiasını ispata yeterli olmadığı, bu haliyle davanın ispat edilemediği, ilk derece mahkemesince bu gerekçeyle de davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının da yerinde olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 4,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/12/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 27/01/2022