Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/480 E. 2021/1687 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/09/2019
NUMARASI ….

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11/09/2019 tarih ve … sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ile davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı … arasında 19/03/2013 tarihli marka ve lisans sözleşmesinin imzalandığını, daha sonra dava dışı …’ın bu sözleşmedeki tüm hak ve borçlarını davalı şirkete devrettiğini, bunun üzerine müvekkili ile davalı arasında 14.06.2013 tarihinde marka ve lisans sözleşmesi imzalandığını, beş yıl süre için imzalanan sözleşmenin 11. madde hükmü gereğince, müvekili ile dava dışı … ile imzalanan 19.03.2013 tarihli sözleşmenin hükümsüz kaldığını, müvekkilinin 2006 yılından beri aktif olarak “…” ibareli marka ve logosunu eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında tescilli olarak kullandığını, müvekkili ile davalı arasındaki marka ve lisans sözleşmesi ile tarafların müvekkiline ait “… (… Anaokulu)” markasının ve logosunun sözleşmede belirlenen bedel karşılığında davalıya kullandırması konusunda anlaştıklarını, telif ücretinin beş öğretim yılı için 45.000,00 TL+KDV, kayıtlı olarak eğitim verdiği 40 öğrenciye kadar aylık 2.750,00 TL, 40 öğrencinin üzerindeki her öğrenci için öğrenciden alınan yıllık ücretin KDV hariç % 4’ü olduğu konusunda tarafların anlaştığını, davalının sözleşmeyi haksız feshettiğini, bu nedenle vadesi geçmiş ancak ödenmeyen ücretlerden kaynaklanan 27.578,00-TL (Asıl alacak) + 723,00-TL (işlemiş faiz)= 28.301,00-TL., henüz vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan 129.210-TL (asıl alacak) + 3.391,00-TL (işlemiş faiz)= 132.601,00-TL., 5 yıllık aylık franchise ücretlerinden kaynaklanan 4.307,00-TL*60= 258.480,00-TL. alacaklarının bulunduğunu ileri sürerek, haksız fesihten kaynaklı olarak sözleşme hükümleri gereğince alacaklarından şimdilik 10.000 TL’nin, müvekkiline ait “… …” markasının davalı tarafından izinsiz ve haksız kullanılması nedeniyle de şimdilik 15.000 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 17.04.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile vadesi geçmiş ancak ödenmeyen ücretlerden kaynaklanan talebini 27.578,00-TL (Asıl alacak) + 723,00-TL (işlemiş faiz)= 28.301,00-TL.’na, henüz vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan talebini 129.210-TL (asıl alacak) + 3.391,00-TL (işlemiş faiz)= 132.601,00-TL.’na, 5 yıllık aylık franchise ücretlerinden kaynaklanan talebini 4.307,00-TL*60= 258.480,00-TL.’na yükseltmiştir.
Davalı vekili, davanın süre yönünden reddinin gerektiği, ortada mükerrer takip, alacak ve derdest dosyaların bulunduğunu, marka ve lisans sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı olarak feshedildiğini, karşı tarafin yükümlülüklerini yerine getirmediğini, marka ve lisans sözleşmesinin 7.5. maddesinde yer alan konferansların uyarılarına rağmen verilmediğini, hatta Prof. Dr. … tarafından 06.03.2015 tarihinde… adlı konferansın, davetiyeler bastırılıp dağıtılmasına rağmen haksız yere iptal edildiğini, oysa ki konferans için gerekli kira bedelinin dahi ödendiğini, ayrıca sözleşmenin 7.5. maddesinde yer alan ve yıl içinde iki kez verilmesi gereken eğitimlerin verilmediğini, sözleşmenin “ö” maddesinde belirtilen lisans ücreti faturasının, sözleşmede belirtilen sürede tanzim edilmediğini, bir yıl sonra ısrarları sonucu düzenlendiğini, davacının sözleşmenin 6. maddesine aykırı faturalar kestiğini, ayrıca 40 öğrencinin üzerindeki her bir öğrenci için de haksız bedeller talep ettiğini, davacının toplam 419.382,00 TL alacak talebinin de tamamen haksız ve yersiz olduğunu, kaldı ki davacının hiçbir zararının olmadığını, zira kendileri tarafından haklı sebeplerle sözleşmenin tek taraflı olarak feshedilmesinden sonra, davacının “… Anaokulu” markasını kullandırmak için çok yüksek bedellerle başka kişilerle marka ve lisans sözleşmesi yaptığını, “… …” markasının da iddianın aksine davacının onayı ile kullanıldığını, müvekkiline “Aynı ailenin parçasıyız, … devamıyız, sözleşmeyi daha sonra imzalarız” denilerek güven sağlandığını, müvekkilinin de davacıya güvenip Malatya’da duyurulara, reklamlara başladığını, davacının daha sonra bedelsiz olduğunu beyan ettiği “…” markası için bu kez kendilerinden 26.02.2016 tarihli mail ile 250.000,00 TL + KDV isteyerek, haksız bir kazanç elde etmeye çalıştığını, “… …” adı altında hiçbir öğrenci kaydının alınmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, taraflar arasında düzenlenen 2013-2016 yılı arasında uygulanan marka lisans sözleşmesinin, davalı tarafça ihbarsız ve haksız olarak feshedildiği (davacı tali edimlerini yerinde getirmese de), bu nedenle davacının alacak hakkının doğduğu, davacının vadesi geçmiş alacaklara yönelik toplam 27.578,58 TL talebinin yerinde olduğu, vadesi gelmemiş alacakları için davacının talep edebileceği tutarın 129.210,00 (4.307,00 x 30) TL olarak dikkate alınması gerektiği, 5 yıllık aylık franchise ücretlerinden kaynaklanan alacakları için 4.307,00 TL x 60 = 254.480,00 TL talebinde bulunulmuş ise de, talep edilen cezai şartın fahiş olduğu, davacının ıslah dilekçesinde bu miktarlar yerine “Vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan alacak için 4.500-TL olarak, 5 yıllık aylık franchise ücretlerinden kaynaklanan alacak için 4.500-TL olarak tahsili” talep edildiğinden ve talepten fazlaya hükmedilemeyeceğinden, vadesi geçmiş alacaklar için 27.578,58 TL, vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan alacak için 4.500,00 TL ve franchise ücretlerinden kaynaklanan alacak için 4.500,00 TL’ye hükmedildiği, davalının haksız feshi nedeniyle davacı firmanın prestiji, itibarı olumsuz etkileneceğinden, ancak davacının da tali yükümlülüğünü yerine getirmediği gözetilerek, olumsuz durumun etki oranının buna göre dikkate alınarak manevi tazminata hükmedildiği, davalının “…” markasını davacı marka sahibinin bilgisi ve rızası dahilinde kullandığı ve davacının rızası ortadan kalktıktan sonra, davalının kullanıma devam ettiğine ilişkin bir bilgi veya belgenin dava dosyasında olmadığı, rıza ile başlayan ve devam eden bir kullanımın, davacı markalarından doğan haklara tecavüz teşkil etmesinin söz konusu olamayacağı, bu nedenle davacının “…” ibareli marka ve logonun izinsiz ve haksız kullanıldığı iddiasına dayalı tazminat taleplerinin yerinde bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, marka hakkına dayalı davacı tarafça talep edilen vadesi geçmiş alacaklar için 27.578,58 TL., vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan 4.500,00 TL. alacak hakkının, marka hakkına dayalı franchise ücretlerinden kaynaklanan alacak için 4.500,00 TL.’nin 17/04/2019 ıslah tarihinden, 7.500,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin kısımların reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan 4.500,00-TL alacak taleplerinin aslında ıslah edilmediğini, bu rakamın da dava dilekçesi ile talep edilen 10.000,00-TL alacağın içinde bulunduğunu, bu alacak kalemi için mahkeme tarafından dava tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesi gerekirken, 17.04.2019 tarihini ıslah kabul ederek bu tarihten itibaren faiz yürütülmesinin hatalı olduğunu, aynı durumun 5 yıllık franchise ücretlerinden kaynaklanan 4.500,00-TL alacak talepleri için de geçerli bulunduğunu, davalının müvekkiline ait “… …” için de marka ve lisans haklarından yararlanmak istediğini, müvekkili şirketin de mevcut ticari ilişkileri kapsamında sözleşme imzalanacağı inancı ile basılı kağıtlarını, birlikte tescilli markasının teknik özellikleri konusundaki basım kodlarına kadar davalı firma ile paylaştığını, davalı firmanın müvekkili ile bir marka ve lisans sözleşmesi imzalamadan, gerek ulusal gerekse yerel medyada … …’nın Malatya’da faaliyete başlayacağını duyurup, tabelasını da asmak sureti ile reklam çalışmalarını yaptığını, bunun sonucunda öğrenci kaydı yapıldığını, davalının müvekkiline ait marka ve lisansı kullandığının açık olduğunu ve bu konudaki tazmin taleplerinin reddinin hatalı bulunduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemece davacının “…” markasına ilişkin taleplerinin reddedildiğinin gerekçe kısmında belirtildiği halde, hüküm kısmında belirtilmediğini, “…” markası konusundaki davacının ağır kusurunun, “…” markasının yürütülmesini de imkansız kıldığının mahkemece değerlendirilmediğini, reddedilen maddi ve manevi tazminat talepleri için müvekkili yararına vekalet ücretine hükmedilmediğini, mahkemece davacının lisans sözleşmesinde düzenlenen eğitim öğretim yılı boyunca 2 kere konferans verme ve eğitim organize etme yükümlülüklerini yerine getirmediği tespit edildiği ve sözleşmede bu gibi durumlarda davacının önceden ihtar edilmesi gibi bir şartın kararlaştırılmadığı halde, müvekkilinin tespit edilen haklı sebepleri önceden ihtar etmediğinden bahisle sözleşmeyi feshinin haksız olduğunun kabul edilmesinin hatalı bulunduğunu, sözleşmenin 11.1. maddesinde, ihtara gerek olmaksızın fesih hakkının tanındığını, “…” markası ile “…” markası arasında organik bir bağın olduğunu, davacının “…” markasına ilişkin talepleri reddedildiğine göre, “…” markasının devam ettirilmesinin, franchise sözleşmesinin amacına ve ruhuna aykırı bulunduğunu, kaldı ki davacının hiçbir zararının olmadığını, zira kendileri tarafından haklı sebeplerle sözleşmenin tek taraflı olarak fesh edilmesinden sonra, davacının “… Anaokulu” markasını kullandırmak için çok yüksek bedellerle başka kişilerle marka ve lisans sözleşmesi yaptığını, bu durumda vadesi gelmemiş alacaklar için 4.500 TL.’na hükmedilmesinin hatalı olduğunu, yine sözleşmenin sona ermesine 2 yıl kaldığını, davacının haksız yere 2 yıllık zararını talep etmekle kalmayıp, sözleşme yeni imzalanmış gibi 5 yıllık bir zarar talebinde daha bulunduğunu, bir de 3. kişiden yeni franchise aldığını, ayrıca davacının “…” markası ile ilgili manevi tazminat talebinin bulunmadığını, mahkemece buna rağmen manevi tazminata karar verildiğini, mahkemece faiz oranları ve faizin başlangıç tarihleri konusundaki kararının da hatalı olduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1- Dava, marka hakkına dayalı alacak ve tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Somut uyuşmazlık, taraflar arasındaki lisans sözleşmesinin davalı tarafça haksız olarak feshedilip feshedilmediği, haksız feshedilmişse davacının talep edebileceği alacağın ne olduğu, ayrıca davalının davacıya ait “…” markasını izinsiz olarak kullanıp kullanmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle bir an için davada franchise sözleşmesine dayanıldığı, uyuşmazlığın sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan tazminat istemi niteliğinde olduğu, sözleşmeye aykırılığın değerlendirilmesi bakımından ise ticaret mahkemelerinin görevli bulunduğu düşünülebilir ise de, davacının işbu davada ayrıca “…” markasının izinsiz kullanıldığı iddiasına da dayanıldığından, Dairemizce somut uyuşmazlıkta Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu düşünülmüş ve mahkemece işin esasının incelenmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere davacının iddialarından birisi “…” markasının davalı tarafça izinsiz kullanıldığı iddiasına dayanmaktadır. Taraflar arasında yine davacının “…” markasının kullanımına ilişkin lisans sözleşmesinin bulunduğu, davalının bu sözleşme uyarınca 2013 yılından 2016 yılına kadar “…” markasını kullandığı sabittir. Davalı tarafça iddianın aksine “… …” markasının davacının onayı ile kullanıldığı, kendilerine “Aynı ailenin parçasıyız, … devamıyız, sözleşmeyi daha sonra imzalarız” denilerek güven sağlandığı, buna güvenip Malatya’da duyurulara, reklamlara başlandığı, davacının daha sonra bedelsiz olduğunu beyan ettiği “…” markası için bu kez kendilerinden 26.02.2016 tarihli mail ile 250.000,00 TL + KDV isteyerek, haksız bir kazanç elde etmeye çalıştığı savunulmuş, davacı vekili ise davalı firmanın müvekkili ile bir marka ve lisans sözleşmesi imzalamadan, gerek ulusal gerekse yerel medyada … …’nın Malatya’da faaliyete başlayacağını duyurup, tabelasını da asmak sureti ile reklam çalışmalarının ve öğrenci kaydının yapıldığını ileri sürmüştür. Her ne kadar davacı tarafça anılan taleplerde bulunulmuşsa da, 26.02.2016 tarihli mailde sözleşme dışı “…” markasıyla ilgili olarak taraflar arasında marka ve lisans sözleşmelerinin imzalanması gerektiği beyan edilerek, 01.03.2016 tarihine kadar marka ve lisans sözleşmesi giriş ücreti olan 250 000 TL +KDV’nin ödenmesi, aksi halde “…” markalarına ait emtianın izinsiz kullanılmasından kaynaklanan her türlü maddi ve manevi zararların karşılamak ve marka hakkına tecavüzü ortadan kaldırmak için yasal hakların kullanılmak zorunda kalınacağı ve Malatya’da “…” okullarının açılmayacağının kamuoyu ile paylaşılacağı bildirilmiş, ardından davalının da 04.03.2016 tarihli karşı mailinde, kendilerinin davacı şirketin ve şirket yöneticisi ……… bilgisi dışında, Malatya … Kolejinin kuruluşu hakkında herhangi bir çalışmalarının olmadığı, Kolejin kuruluşunun 17.12.2015 tarihinde davacı şirketin genel merkezi tarafından sosyal medyada paylaşıldığı ve bu kapsamda faaliyete başladıkları, faaliyetlerinin tümünün şirketin bilgisi dâhilinde yerine getirildiği, davacının sözlerini yerine getirmemesi nedeniyle Malatya’da … Kolejinin açılmayacağının kamuoyu ile paylaşılabileceği beyan edilmiştir. Bu deliller karşısında Dairemizce de davalının “…” markasını davacının bilgisi ve nzası dahilinde 2015 yılının Aralık ayından itibaren reklamlarında kullandığı, davalı tarafından sunulan ekran görüntülerinin de bu hususu ispatladığı, taraflar arasındaki rızanın, davacı şirket yöneticilerinin 26.02.2016 tarihinde gönderdikleri maile kadar devam ettiği, dosyada davalının Mart 2016 tarihinden sonra “…” markasını kullandığına ilişkin bir bilgi veya delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla bu durum davalının “…” markasını, marka sahibinin bilgisi ve rızası dahilinde kullanmaya başladığını göstermektedir. Davacının rızası ortadan kalktıktan sonra, davalının kullanıma devam ettiğine ilişkin bir bilgi veya belge dava dosyasında bulunmadığından, mahkemece rıza ile başlayan ve devam eden bir kullanımın, davacı markalarından doğan haklara tecavüz teşkil etmesinin söz konusu olamayacağı gerekçesiyle davacının “…” ibareli marka ve logosunun izinsiz ve haksız kullanıldığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesinde, Dairemizce de bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davalı tarafından ise davacının sözleşme gereği yükümlülüklerini yerine getirmediği, konferansların uyarılarına rağmen verilmediği, hatta Prof. Dr. … tarafından 06.03.2015 tarihinde Malatya… yapılması planlanan konferansın, davetiyeler bastırılıp dağıtılmasına ve kira bedelleri ödenmesine rağmen, haksız yere iptal edildiği, yıl içinde iki kez verilmesi gereken eğitimlerin de verilmediği, bu nedenle sözleşmenin feshinin haklı nedene dayandığı savunulmaktadır. Davalının bahsettiği davacı lisans verinin yükümlülükleri, marka ve lisans sözleşmesinin 7.5. maddesinde yer almaktadır. Ancak yine aynı sözleşmenin 11.5. maddesinde, lisans verenin sözleşme gereği yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve bir eğitim yılı içinde üç haklı yazılı ihtara rağmen sözleşme gereği eksiklikleri gidermemesi halinde, lisans alanın sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla davalının iddia ettiği hususların doğru olması halinde dahi, sözleşmeyi haklı nedenle feshedebilmesi için bir eğitim yılı içinde üç haklı yazılı ihtarda bulunması, buna rağmen davacı lisans verinin yükümlülüklerini yerine getirmemeye devam etmesi gerekmektedir. Davalının bu şekilde bir ihtarda bulunmadan, 14.03.2016 tarihli noter ihtarı ile sözleşmeyi tek taraflı feshettiği açık olduğuna göre, mahkemece davalının bu feshinin haksız olduğunun kabul edilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Böyle bir durumda davacının, vadesi gelmiş ancak ödenmemiş lisans ücretlerini isteyebileceği açıktır. Dolayısıyla mahkemece bu konuda görüşüne başvurulan bilirkişi raporu ile belirlenen 27.578,58 TL muaccel lisans bedeli üzerinden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında da bir isabetsizlik görülmemiştir.
Son olarak mahkemece, tarafların tacir oldukları gözetilerek, taleple bağlı kalınmak suretiyle hükmedilen alacak kalemlerine, avans türünden temerrüt faizi yürütülmesinde de bir isabetsizlik yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ve dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer istinaf itirazlarının reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2- Ancak dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ve mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporundaki tespitler dikkate alındığında, mahkemece davacının sözleşmenin haksız feshi halinde, yoksun kalınan kazanç olarak bakiye 30 aylık süre için tazminat talep edebileceğinin kabulünün, iki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haksız feshedildiği hallerde, kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen uygulanması gereken, 6098 sayılı BK.’nın 408. (Eski BK.’nın 325.) maddesine uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bunun için öncelikle davacının fesihten sonraki dönemde, sözleşme süresinin sonuna kadar aynı mahiyette yeni bir işi bulup bulamayacağının, bulabilirse ne kadar sürede bulabileceğinin tespiti gereklidir. Mahkemece bu konuda görüşüne başvurulan bilirkişi heyetince düzenlenen 13.01.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda, Malatya’da 2016 yılında … Anaokulu adı ile faaliyette bulunulduğunun tespit edildiği, buna göre davacının fesihten sonra markasını Malatya’da kullanmaya devam ettiği, dava konusu sözleşmenin feshinden sonra yeni sözleşme yapıp gelir elde edene kadar, davacının tahminen 3 aylık bir gelir kaybına uğrayacağı, bunun tutarının da 12.921,00 TL olduğu bildirilmiştir. Sözleşmenin davalı tarafça 14.03.2016 tarihinde feshedildiği nazara alındığında, 2015-2016 eğitim ve öğretim yılının sona ereceği 3 aylık bakiye dönem için davacının aynı mahiyette yeni bir sözleşme yapamayacağı, 2016-2017 eğitim ve öğretim yılının başlayacağı yeni dönem için ise davacının rahatlıkla yeni bir akit bulabileceği nazara alındığında, bilirkişi raporunda belirtilen bu süre, Dairemizce de makul bulunmuştur.
Her ne kadar aynı bilirkişi raporunda, bu gelir kaybının da davacının çalışma sistemi uyarınca isim hakkı olarak davalıdan peşin alınan 45.000,00 TL ile karşılanabileceği, dolayısıyla bu konudaki talebin haklı olmadığı bildirilmiş ise de, davalının sözleşmenin başlangıcında ödediği ve sözleşmenin kalan süresi için kullanmadığı isim hakkı bedelinin, ancak ayrı bir davanın konusunu oluşturabileceği, işbu davada talep olmadan tartışılmasının mümkün bulunmadığı nazara alınarak, bilirkişi raporunda belirtilen görüşe Dairemizce iştirak edilmemiştir. O halde mahkemece davacının, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle ancak 12.921,00 TL talep edebileceği kabul edilmesi gerekirken, bu bedelin 129.210,00 TL olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Yine mahkemece davacının sözleşmenin 6. maddesine dayanarak, 5 yıllık aylık franchise ücretlerinden kaynaklanan alacakları için 4.307,00 TL x 60 = 254.480,00 TL talebinde bulunabileceğinin kabulü de doğru değildir. Zira sözleşme hükümleri dikkatle incelendiğinde, sözleşmenin 5. maddesinde “…..”, “sözleşme koşullarına uyulmadığı taktirde” aynı eğitim yılı içerisinde 15 gün süresince 2 haklı ihtar ile süre bitimini beklemeden anlaşmayı tek taraflı olarak feshetme hakkına sahip olduğu düzenlenmiş, devamında da 6. maddesinde, yine “sözleşme hükümlerine uyulmaması nedeniyle feshedilen” sözleşmenin tüm bahsi geçen ücretlerinin (vadesi gelmiş, vadesi geçmiş ya da henüz vadesi gelmemiş) ve 5 yıllık aylık franchise ücretlerinin yıllık artışlar (TEFE, ÜFE) eklenerek muaccel hale geleceği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere sözleşmenin 6. maddesi ile getirilen düzenleme, ancak “sözleşme hükümlerine uyulmaması” halinde ve “davacı lisans verenin” sözleşmeyi feshetmesi durumunda uygulanabilecek bir hükümdür. Gerçekten de davacı lisans verenin, sözleşmenin 5. maddesi uyarınca, aynı eğitim yılı içerisinde 15 gün süresince 2 haklı ihtara rağmen, lisans alanın sözleşme koşullarına uymamakta ısrar etmesi nedeniyle lisans veren tarafından sözleşmenin feshi halinde, 6. madde uyarınca tüm ücretlerin ve 5 yıllık lisans ücretinin talep edilmesi şeklinde bir cezai şart hükmünün düzenlenmesi mümkündür. Bu hükmün geçerli veya fahiş olup olmadığı ayrıca tartışılabilir. Ancak somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşme, davalı lisans alan tarafından, tek taraflı ve haksız olarak feshedilmiştir. Dolayısıyla Dairemizce anılan cezai şart hükmünün somut uyuşmazlıkta uygulanma yerinin olmadığı ve davacının anılan talebinin de reddedilmesi gerektiği düşünülmüş ve ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki hükmü, doğru görülmemiştir.
Ayrıca davacı vekilince sunulan dava dilekçesinin incelenmesinden, davacının manevi tazminat talebinin “…” markasının davalı tarafça izinsiz kullanıldığı iddiasına hasredildiği, diğer bir deyişle davacının manevi tazminat talebinin, sadece “…” markasının davalı tarafça izinsiz kullanıldığı iddiasına dayandığı, “…” markasının kullanımına ilişkin olarak, manevi tazminat talebinde bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki bentte de açıklandığı üzere, mahkemece davacının “…” markasının davalı tarafça izinsiz kullanıldığı iddiasına dayalı taleplerinin reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. O halde mahkemece, davacının manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
Yine mahkemece davacının “…” markasına dayalı taleplerinin reddine karar verildiği halde, davalı yararına bu nedenle reddedilen maddi tazminat talebi yönünden vekalet ücretine karar verilmemesi de doğru değildir.
3- Davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde, temerrüt tarihi ve miktar belirtilmeden, kısmi olarak talep edilen 10.000,00 TL.’lık alacaklarının tamamı için avans faiz istenmiştir. 17.04.2019 tarihli ıslah dilekçesinde ise bu talebin 500,00 TL’lık kısmının vadesi geçmiş, 4.500,00 TL.’lık kısmının vadesi gelmemiş, 4.500,00 TL.’lık kısmının 5 yıllık ücretlerden kaynaklanan alacakları için olduğu bildirilmiştir. Bu durum karşısında mahkemece, davacının kabul edilen ve dava dilekçesinde talep edildiği belirtilen miktarlar yönünden dava tarihinden, aşan kısımlar için ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesi gerekirken, kabulüne karar verilen tüm alacak kalemleri yönünden ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi de doğru olmamıştır.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değilse de, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince, taraf vekillerinin yerinde görülmeyen diğer istinaf itirazlarının ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 11/09/2019 gün ve……. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
3-Davanın KISMEN KABULÜ ile davacının “… (… …..)” ibareli marka hakkına dayalı vadesi geçmiş alacaklar için 27.578,58 TL alacak hakkının, 500,00 TL.’nın 23.06.2016 dava tarihinden, kalanının 17/04/2019 ıslah tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
4-Davacının “… (… ….)” ibareli marka hakkına dayalı vadesi gelmemiş ücretlerden kaynaklanan alacak hakkına ilişkin olarak, taleple bağlı kalınarak 4.500,00 TL.’nın 23.06.2016 dava tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bu istem yönünden fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına,
5-Fazlaya ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
6-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 2.191,29 TL. nispi karar ve ilam harcından, peşin ve ıslah harcı olarak alınan toplam 633,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.557,51 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
7-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, kabul edilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, reddedilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 4.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, reddedilen manevi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.800,00 bilirkişi ücreti, 985,47 TL bilirkişi yol gideri, 206,40 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 72,60 TL tebligat ve posta masrafından oluşan toplam 3.064,47 TL’nin, davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 1/2 kabul edilerek 1.532,24 TL.’ye, 29,20 TL başvurma harcı, 170,78 TL peşin harç, 463,00 TL ıslah harcı tutarı eklenerek oluşan toplam 2.195,22 TL.’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
12-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
13-Davacıdan peşin olarak alınan 54,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
14-Davalıdan peşin olarak alınan 752,00 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,

15-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/12/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 30/12/2021