Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/4 E. 2022/676 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2020/4 – 2022/676
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/4
KARAR NO : 2022/676
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2019
NUMARASI : 2019/84 E. – 2019/688 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Maddi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08/10/2019 tarih ve 2019/84 E. – 2019/688 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin, davalı Şirket ile imzaladığı toplu taşıma işi sözleşmesi hükümlerine göre şehir içi taşıma hizmeti verdiğini, davalı Şirketin, müvekkiline ait aracın 20 gün süre ile faaliyete girmediğinden bahisle 12.12.2016 tarihinde sözleşmeyi feshettiğini, feshin haksız olduğunu, zira aracın müvekkilinin iradesi dışında arıza yaptığını ve bu nedenle 20 gün süre ile faaliyete sokulamadığını, fesih kararının taraflar arasındaki toplu taşıma sözleşmesinin 32.3. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik belirsiz alacak davası olarak 300,00 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşmenin 32.3.maddesi uyarınca haklı nedenle sözleşmeyi feshettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Belediye vekili, müvekkilinin davada taraf ehliyetinin bulunmadığını, ayrıca davada idari yargının görevli olduğunu, davanın esası yönünden ise diğer davalı Şirket ile davacı arasında 01/01/2016 tarihinde imzalanan sözleşmenin 32.3.maddesi uyarınca sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, her ne kadar davalı Belediye aleyhine dava açılmışsa da, davacı ile davalı idare arasında herhangi bir sözleşme yapılmadığı, söz konusu sözleşmenin davalı Şirketle davacı arasında yapıldığı, bu nedenle davalı Belediyenin pasif husumet ehliyetinin olmadığı, diğer davalı yönünden yapılan değerlendirmede ise davalı Şirket ile davacı arasında 01.01.2016 tarihli otobüsle toplu taşıma işi sözleşmesi imzalandığı, davacının taşıyıcı konumunda bulunduğu, taraflar arasında yapılan sözleşmenin 32. maddesinde davalının sözleşmeyi feshi hususunun düzenlendiği, mücbir sebebin ise aynı sözleşmenin 29. maddesinde yer aldığı, davacıya ait aracın 10 gün süre ile mazeretsiz olarak, 10 gün süre ile ise izinli biçimde toplu taşıma seferine çıkmadığı, bu durumun davacı tarafça da kabul edildiği, ancak müvekkilinin iradesi dışındaki nedenlerle sefere çıkılamadığının ileri sürüldüğü, herhangi bir mücbir sebebin ise belirtilmediği, davacının,bir sözleşme dönemi içerisinde 20 gün süre ile sefere çıkmaması nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmenin 32. maddesini ihlal ettiği, bu durum karşısında davalı Şirketin sözleşmeyi feshinin haklı olduğu gerekçesiyle davalı belediye yönünden davanın usulden, diğer davalı yönünden ise davanın esastan reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, müvekkilinin davalı Şirket ile aralarındaki sözleşme hükümlerine göre yolcu taşıma hizmeti verdiğini, toplu taşıma imtiyazının yasa ile büyükşehir belediyelerine tanındığını, bu yetkinin davalı Belediye tarafından diğer davalı Şirkete devredildiğini, müvekkilinin toplu taşıma faaliyetini icra etmekteyken 12.12.2016 tarihli yazı ile tek taraflı ve savunması alınmaksızın davalı tarafın söz konusu sözleşmeyi feshettiğini, sözleşmenin hükümleri gözetildiğinde akdin tek taraflı olarak kurularak müvekkiline dikte edildiğinin anlaşıldığını, müvekkilinin tüm özeni göstermesine rağmen kendi kontrolü dışında araçta arıza meydana geldiğini, müvekkilinin tüm çabalarına rağmen aracın sefere girmesini sağlayamadığını, bu durum gözetilmeden sözleşmenin davalı yanca feshedildiğini, bu feshin keyfi ve haksız olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, taşıma sözleşmesinin haksız biçimde feshedildiği iddiasına dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere davacı taraf, davalı Şirket ile arasındaki sözleşmenin haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, haksız fesihten kaynaklanan zararlarının tahsilini talep etmiş, ilk derece mahkemesince ise davacı ile davalı Belediye arasında herhangi bir sözleşme yapılmadığı, bu nedenle davalı Belediyenin pasif husumet ehliyetinin olmadığı, diğer davalı yönünden ise davacıya ait aracın 10 gün süre ile mazeretsiz olarak, 10 gün süre ile ise izinli biçimde toplu taşıma seferine çıkmadığı, aracın sefere çıkmasına engel herhangi bir mücbir sebebin olmadığı, davacının bir sözleşme dönemi içerisinde 20 gün süre ile sefere çıkmaması nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmenin 32. maddesinin ihlal edildiği ve davalı Şirketin sözleşmeyi feshinin haklı olduğu gerekçesiyle davalı belediye yönünden davanın usulden, diğer davalı yönünden ise davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davalı Belediyenin, davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin tarafı olmadığı gerekçesiyle davanın, Belediye yönünden husumetten reddine karar verilmiş ise de, 5216 sayılı Büyükşehir Kanununun 7/f maddesinde, toplu taşıma hizmetlerini planlamak ve koordinasyonunu sağlamak, 7/p maddesinde büyükşehir içindeki toplu taşıma hizmetlerini yürütmek, büyükşehir belediyesinin görevleri arasında sayılmış, aynı Kanunun 26. maddesinde ise büyükşehir belediyesinin, toplu ulaşım hizmetlerini belediye veya bağlı kuruluşlarının % 50’sinden fazlasına ortak olduğu şirketler ile bu devredebileceği düzenlenmiş olup, somut olayda bu yetki davalı Belediye tarafından diğer davalı Şirkete devredilmiştir. Ayrıca davacı ile davalı Şirket arasındaki sözleşmenin 7.3 maddesindeki, taşımacıyı denetleme faaliyetlerinin davalı Belediye tarafından yapılacağı, 15.2 maddesindeki rotasyonla çalışma şekil ve müddetindeki değişikliklerin belediye ve şirket tarafından belirleneceği, 15.3 maddesindeki çalışma saatlerinin belediye tarafından tespit edileceği gibi hükümler yer almaktadır. Tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde, ilk derece mahkemesinin davalıya husumet yöneltilemeyeceğine ilişkin gerekçesi yerinde görülmemiş, işbu davada davalı Belediyenin de pasif husumet ehliyetinin bulunduğu kabul edilmiş ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Davacı ile davalı Şirket arasında 01.01.2016 tarihinde imzalanan Eskişehir ili otobüsle toplu taşıma işi sözleşmesi başlıklı sözleşmenin 32/3. maddesinde, “Her ne sebeple olursa olsun, mücbir sebep hali dışında; izin, vergi mevzuatı, haciz, icra ve diğer özel hukuk mevzuatları nedeniyle bağlanan veya mazeretsiz olarak sözleşme süresi içinde ayrı zamanlarda olsa dahi toplamda 20 (yirmi) gün süre ile çalışmayan araçların sözleşmesi idarece tek taraflı olarak ve hiçbir ihtara gerek olmaksızın feshedilir.” düzenlemesine yer verilmiş olup, davalı Şirket tarafından davacıya gönderilen 12.12.2016 tarihli ihbarnamede de, davacıya ait aracın 20 gün süre ile işletime girmediği için sözleşmenin 12.12.2016 tarihi itibariyle feshedildiği bildirilmiştir. Ancak, yukarıya alınan sözleşme metninden açıkça anlaşılacağı üzere, sözleşme süresi içinde ayrı zamanlarda olsa dahi toplamda 20 gün süre ile mazeretsiz olarak aracın çalışmaması halinde, davalı Şirketin tek taraflı fesih hakkı bulunmaktadır. Somut olayda ise davalı Belediyenin 14.05.2018 tarihli davaya cevap dilekçesinin ekinde sunulan tabloda, davacının 10 gün mazeretsiz, 10 gün de izinli olarak sefere çıkmadığı belirtilmiş, 08.10.2019 tarihli duruşmaya katılan davalı Şirket vekili de, “davalı belediyenin 14.05.2018 tarihli dilekçe ekinde sunduğu köşe 29 başlıklı belgenin sağdaki son sütununda belirtilen mazeretsiz ve izinli ibareleri sefere çıkması gereken halk otobüslerinin sefere çıkamamaları durumunda belediye otobüs hareket merkezine bu durumu bildirip izinli sayılmalarını istemeleri durumunda hareket merkezince kendilerine mazeretleri kabul edilip izin verildiği takdirde o gün için izinli sayılmaktadır, bu tablodaki izinli sütunlar bunu ifade etmektedir , mazeretsiz olarak belirtilen sütunlar ise halk otobüsünün hiç bir mazeret bildirmeksizin otobüs seferlerine gelmediği durumda bu şekilde mazeretsizdir şerhi konulmaktadır” şeklinde beyanda bulunmuştur. O halde davacının aracının, sözleşme süresi boyunca mazeretsiz olarak sefere çıkmadığı gün sayısı 10 olup, kalan 10 günde ise davacının aracı izinli olduğu için sefere çıkmamıştır. Bu durumda davacının aracının, taraflar arasındaki sözleşmenin 32/3. maddesi kapsamında mazeretsiz olarak çalışmadığı gün sayısı 20 gün olmayıp 10 gün olduğundan, anılan hükme dayalı davalı feshi haksızdır.
Davalı Şirketin sözleşmeyi haksız biçimde feshettiği tespit edildiğinden, davacının bu haksız fesih nedeniyle uğradığı zararın belirlenmesi gerekmektedir. Davacı vekili, dava dosyasına sunduğu 29.05.2019 havale tarihli açıklama dilekçesinde, davalılar ile müvekkili arasında yapılan sözleşmenin süreceği inancı ile hat bedelini ödemek için kredi çektiğini, haksız fesih nedeniyle kazançtan mahrum kaldığını belirterek, dava konusu ettiği zararların bu kalemlerden oluştuğunu bildirmiştir. Dairemize sunulan 03.02.2022 tarihli ek bilirkişi raporunda. davacının Eskişehir Vergi Dairesi Başkanlığına verdiği gelir vergisi beyannamesi eki gelir tablosunda, kullanıldığı iddia edilen kredilerin faizlerine ilişkin herhangi bir giderin bulunmadığı, kredi kullanıldığı takdirde finansman giderleri içinde yer almasının gerektiği, ayrıca 31.12.2016 tarihli bilançoda da, bankalar hesabının mevcut olmadığı, davacının dava konusu iş nedeniyle elde ettiği aylık ortalama karın 2.859,56 TL olduğu, sözleşmenin sona ereceği tarih olan 31.12.2016 tarihi ile sözleşmenin fesih tarihi olan 12.12.2016 tarihi arasındaki 19 güne tekabül eden karın ise 1.811,05 TL bulunduğu açıklanmıştır. Davacı tarafça, kullanıldığı iddia edilen krediden kaynaklanan zarar yönünden bu rapora itiraz edilmemiş, yalnızca sözleşme hukuka aykırı olarak feshedilmeseydi en az bir yıl daha uzayacağı açık olduğundan, yoksun kalınan karın bu süreye göre hesaplanması gerektiği belirtilerek bilirkişi raporuna itiraz edilmiştir. Ancak, taraflar arasındaki sözleşmenin 22. maddesinde, “İş bu sözleşmenin süresi kesin olarak 31.12.2016 tarihinde sona erer.” şeklinde olup, bunun dışında sözleşme süresinin uzamasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, davacı vekilinin bu yöndeki itirazı yerinde değildir. O halde davacı taraf, hat bedelini ödemek için kredi çektiği ve bu nedenle zarara uğradığı iddiasını ispat edememiş, yalnızca sözleşmenin davalı tarafça haksız feshi nedeniyle davacının kar kaybına uğradığı kabul edilmiş, taraflar arasındaki sözleşmenin uzamasına ilişkin bir düzenleme olmadığından, sözleşmenin fesih tarihi ile sona erme tarihi arasındaki kar kaybından davalıların sorumlu olduğu değerlendirilmiş, bu döneme tekabül eden kar kaybı ise 1.811,05 TL olarak belirlenmiştir.
Dava, belirsiz alacak davası olarak açılmış ve 300,00 TL’nin tahsili istenilmiştir. HMK’nın 107. maddesi uyarınca, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Somut olayda da, alacağın miktarının tam olarak belirlenmesi, davanın açıldığı tarih itibariyle davacıdan beklenemeyeceğinden, işbu davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği kabul edilmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir hükmüne yer verilmiştir. HMK’nın 357. maddesinde, istinaf yargılamasında yapılamayacak işlemler düzenlenmiş olup, bunlar arasında alacağın belirli hale getirilmesi sayılmamıştır. Her ne kadar anılan maddede, istinaf aşamasında ıslah yapılamayacağı düzenlenmiş ise de alacağın belirli hale getirilmesi, teknik olarak ıslah niteliğinde olmadığından ve istinaf aşamasında da tahkikat yapıldığından, belirsiz alacak davasında, istinaf yargılaması sırasında alacağın belirli hale getirilebileceği Dairemizce kabul edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07.05.2019 tarih, 2018/1989 E., 2019/3491 K. sayılı ilamı da aynı yöndedir.
Davacı taraf, Dairemizce verilen iki haftalık kesin süre içinde alacağını belirli hale getirip, 1.811,05 TL’nin tahsilini talep ettiğinden bu miktar her iki davalı yönünden hüküm altına alınmış, dava dilekçesinde faiz talep edilmediğinden ve bu konuda ıslah yapılmadığı gibi HMK’nın 107/2. maddesi kapsamında sunulan bedel artırım dilekçesi ile yeni bir talep eklenmesi mümkün olmadığından, hüküm altına alınan miktara faiz işletilmemiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/10/2019 gün ve 2019/84 Esas – 2019/688 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile 1.811,05.TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 123,71.TL nispi karar ve ilam harcının, peşin ve tamamlama harcı olarak alınan 139,12.TL’den mahsubu ile bakiye 15,41.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesaplanan 1.811,05.TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.000,00.TL bilirkişi ücreti, 164,85.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 320,70.TL tebligat ve posta gideri, 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı, 123,71 TL. peşin karar ve ilam harcı, 35,90.TL başvuru harcı toplamından oluşan 1.766,46.TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalılar tarafından ilk derece yargılamasında ve istinaf aşamasında yapılan herhangi bir gider bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
8-Davacıdan peşin olarak alınan 44,40.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
9-Davacı vekili istinaf aşamasında yapılan duruşmalara katılmadığından, davacı lehine duruşma vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, taraf vekillerinin yokluklarında açık yargılama sonucunda 25/05/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 21/06/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.