Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/269 E. 2022/548 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/12/2019
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : Tasarımdan Kaynaklanan Alacak

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 04/12/2019 tarih ve 2018/270 E. – 2019/523 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili ile davalı Şirket arasında 03.10.2011 tarihinde akdedilen iş sözleşmesi uyarınca müvekkilinin … … olarak işlerini ifa ettiğini, müvekkilinin, görev ve iş akdinde bulunmamasına rağmen, davalı Şirkete ait 2014/02886 sayılı tasarım ile 2014/02887 sayılı tasarımların tasarımcısı olduğunu, sicil kayıtlarında da bunun açıkça yazdığını, söz konusu tasarımların, davalı Şirketçe tüm tabelalara giydirildiğini ve logo olarak bu tasarımların kullanıldığını, davalının, bayilikleri ile yaptığı sözleşmelerde bu ibarenin esaslı unsur olarak yer aldığını, davalı Şirketçe, tasarım sahibine ödenmesi gereken bedelin müvekkiline gerek çalışırken gerekse de iş akdi sona ermesine rağmen ödenmediğini, davalı Şirket yönetiminin 08.02.2007 tarihli yönetim kurulu kararında, söz konusu kurumsal kimlik faaliyetleri için asgari 100.000 dolar azami 1.000.000 dolarlık bütçe ayrıldığını, ancak davalının bu işi tek başına üstlenen ve her türlü tasarımını yapan müvekkiline herhangi bir ödemede bulunmadığını, bunun üzerine davalı Şirkete ihtarname gönderildiğini ve tasarımdan doğan bedelin talep olunduğunu, davalı tarafın böyle bir borcu kabul etmediklerini bildirdiğini ileri sürerek, SMK’nın 73 ve devamı maddeleri gereği şimdilik 1.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 14.04.2014 tarihli tasarımın bedelinin 21.06.2018 tarihinde, müvekkil şirket yönetiminin değişmesinden sonra talep edilmesi ve 27.07.2018 tarihinde dava edilmesinin dikkat çekici olduğunu, 2014/02887 sayılı tasarımın, tasarımcısının davacı olduğunu, davacının da kabul ettiği üzere tasarım konusunda istihdam edilmediğini, bu nedenle tasarımı yapabilecek yetki ve eğitime sahip olmadığını, böylesine önemli bir tasarımın yaptırılmasında kamusal nitelikli bir kuruluşta yönetim kurulu kararı bulunmadığını, davacının, tasarımcı olarak hiçbir yerde kaydının dahi bulunmadığını, o tarihte bir kamu kurumu olan müvekkili kayıtlarında böyle bir eksiklik olamayacağını, tasarım tarihinin 2014 olduğunu, davacının çalışma süresinin 2017 yılına dek sürdüğü göz önüne alındığında, davacının iddialarının inandırıcı olmadığını, davacının adının sicilde tasarımcı olarak görülmesinin sadece bir karine olduğunu, davacının, görevi olmadığı halde tasarım yapmak üzere görevlendirildiği, tasarımın teslim tesellüm senedi ve/veya bu hususta bir sözleşme olduğu hususlarını ispat etmesinin gerektiğini, tasarımın bir hizmet ilişkisi nedeniyle yapıldığını, sırf bu nedenle dahi SMK’nın 73/1 maddesi uyarınca davanın reddinin gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacı yanın, davalı şirkette 03.10.2011 tarihinde belirli süreli iş sözleşmesi ile “… …” olarak işe başladığı ancak dava konusu tasarımların başvuru tarihi olan 14.04.2014 tarihinde önceki dönemde “… …” statüsünde davalı şirkette çalıştığı, “… …” görevinin, görev kapsamının ne olduğunun ise tam olarak tespit edilemediği, davacının 21.11.2013 tarihli “Kurumsal Kimlik Uygulamaları Kurumsal … Kitapçığında”, “… ve proje sorumlusu” olarak adının ve imzasının bizzat yer alıyor olmasının, dava konusu tasarımların, davacının görevi/kendisine verilen görevlendirme gereği yapılmış olması yorumunda bulunulmasına imkan tanıdığı, bu bağlamda davacı yanın, salt adının tasarımcı olarak gösterilmesinin, davacı yan lehine bir tasarım bedel hakkı doğmasını sağlamayacağı, yapılan işin davacının görevi kapsamında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, mahkemece, bir çok noktada eksik, ispat kurallarına aykırı, varsayıma ve tek taraflı beyanlara dayalı, hükme esas alınamayacak nitelikteki bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulduğunu, oysa raporda açıklanan gerekçelerin, taraflarınca aksinin ispat edildiğini, dava dilekçesinde de yer aldığı üzere; davalı Şirkete gönderilen Ankara 35. Noterliği’ne ait 21.06.2018 tarihli ihtarnamede, müvekkilin görevi kapsamında olmayan ancak kişisel katkısı ile yaptığı tasarım bedelinin talep edildiğini, davalı tarafın 10.07.2018 tarihli Üsküdar 17. Noterliği aracılığıyla gönderdiği cevabi ihtarnamede ise müvekkilin … … olduğunun, tasarım konusunda aralarında herhangi bir iş akdi bulunmadığının, bu yüzden de herhangi bir borç olmadığının açık ve ihtilafsız şekilde ikrar ve beyan edildiğini, dava konusu tasarımların tescili tarihinde müvekkilinin davalı şirkette … … a statüsünde istihdam edildiğini, davalı Şirketin ilgili yönergesinin 86. maddesinde, “… …-…” başlığını taşıyan maddede görev tanımının açık ve net olarak yapıldığını, bu hükme göre … görevlisinin görev tanımında herhangi bir tasarım yapmanın yer almadığını, taraflar arasında Ankara 28. İş Mahkemesi’nin 2017/614 esas sayılı dosyasında görülen davada, müvekkilinin istihdam süreci, geçirdiği aşamalar ve haksızlıklar ile yaptığı işlerin görev tanımının açıklandığını, davalı Şirketin de cevap olarak müvekkilin görev-unvan ve kadrolarını … … olarak başladığını daha sonra … … a kadrosuna getirildiğini, daha sonra da … proje ve denetim şube bünyesinde uzman … hizmetler kadrosuna getirildiğini kabul ve beyan ettiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, davacı tarafından meydana getirildiği ileri sürülen tasarımlardan kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Her ne kadar davalı tarafça, ilk derece mahkemesi kararının kesin olduğu ve bu nedenle istinaf başvurusunun bu nedenle reddinin gerektiği savunulmuş ise de, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, dava dilekçesinin içeriğinde ise dava konusu tasarımlar için davalı Şirketin 100.000 dolar ile 1.000.000 dolar arasında bir bütçe ayırdığının belirtildiği gözetildiğinde, ilk derece mahkemesi kararının miktar olarak kesin olmadığı değerlendirilmiş ve Dairemizce istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava konusu edilen tasarımların işlem dosyaları incelendiğinde, 2014/02886 ve 2014/02887 sayılı her iki tasarımın da başvuru tarihinin 14.04.2014 tarihi olduğu, yine her iki tasarımda da davalı Şirket başvuru sahibi olmakla birlikte tasarımcının davacı olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı tarafça, söz konusu tasarımların davacı tarafça geliştirilmediği, davacının söz konusu tasarımı yapabilecek yetki ve eğitime sahip olmadığı, tasarımcının davacı olduğunun ispat edilmesi gerektiği savunulmuş ise de, davalı tarafından düzenlenen tasarım başvurularında davacının tasarımcı olarak gösterilmesi, davacı dışında bir başkasına söz konusu tasarımların yaptırıldığına ilişkin herhangi bir delil de sunulmaması karşısında davalının bu savunmasına itibar etmek mümkün olmamış ve davacının söz konusu tasarımların tasarımcısı olduğu kabul edilmiştir.
Her ne kadar dava tarihi itibariyle 6769 sayılı Kanun yürürlükte ise de davaya konu tasarımlar, 554 sayılı KHK’nın yürürlükte olduğu 14.04.2014 tarihinde vücuda getirildiğinden, davacının bu tasarımlar nedeniyle hak sahibi olup olmadığının, 554 sayılı KHK hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir. Zira, söz konusu tasarımların vücuda getirildiği tarihte çalışanın ve çalıştıranların hakları doğmakta olup, sonrada yürürlüğe giren kanunun bu hakları etkilemesi söz konusu olmayacaktır. Aksinin kabulü halinde, 554 sayılı KHK döneminde vücuda getirilip tescil ettirilen tasarımlar üzerinde doğan hakların sonradan yürürlüğe giren SMK ile değişmesi sonucu doğar ki bunun da hukuki güvenlik ilkesi ile bağdaştığı söylenemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu uyuşmazlığa uygulanması gereken 554 sayılı KHK’nın 14. maddesi “Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken tasarladıkları tasarımların sahipleri bunları çalıştıranlardır. Sözleşmesi gerektirmediği halde işyerindeki bilgiler ve araçlardan faydalanmak suretiyle bir tasarım yapan memur, hizmetli ve işçinin yaptıkları tasarımın sahipleri bunları çalıştırandır. Bu takdirde, memurun, hizmetlinin ve işçinin yaptığı tasarımın önemi gözönüne alınarak tespit edilecek bir bedele hakkı olur. Taraflar bu bedel konusunda anlaşamadıkları takdirde, söz konusu bedel mahkemece tespit edilir.” şeklindedir. O halde, kural olarak işçilerin işlerini görürken tasarladıkları tasarımların sahibi, işçiyi çalıştırandır. Bunun yanında, sözleşmesi gerektirmediği halde iş yerindeki bilgiler ve araçlardan faydalanmak suretiyle bir tasarım yapan işçinin yaptığı tasarımın sahibi de işçiyi çalıştıran kimselerdir. Ancak, bu ikinci halde işçinin, yaptığı tasarımın önemi gözetilerek bir bedel talep etme hakkı olacaktır. Şayet bu bedel konusunda taraflar anlaşamazsa, bedelin mahkemece tespiti gerekmektedir.
Dosya kapsamından, söz konusu tasarımların başvurularının yapıldığı tarih itibariyle davacının, davalı Şirketteki görevinin “… …” olduğu, … … AŞ … Görev, Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Usul ve Esaslar başlıklı düzenlemenin içeriği de gözetildiğinde, … … olan davacının tasarım yapmak görevinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Esasen bu husus, davalının da kabulünde olup, cevap dilekçesinde açıkça davacının tasarım konusunda istihdam edilmediği bildirilmiştir. O halde, 554 sayılı KHK’nın 14/1. maddesi somut olaya uygulanacak nitelikte değildir. Buna karşılık, davacının sözleşmesi gerektirmediği halde söz konusu tasarımları iş yerindeki bilgiler ve araçlardan faydalanmak suretiyle meydana getirdiğinden, bu tasarımların sahibi anılan KHK’nın 14/2 maddesi uyarınca davalı olmakla birlikte aynı KHK’nın 14/3 maddesi uyarınca davacının, söz konusu tasarımların önemine göre bir bedel hakkı bulunmaktadır.
Davacının, yukarıda açıklanan nedenlerle 554 sayılı KHK’nın 14/3 maddesi uyarınca bedel isteme hakkının bulunduğu tespit edildikten sonra davacının talep edebileceği bedelin belirlenmesi gereklidir. Bu hususta dairemizce HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşma açılarak, içinde enerji sektöründe uzman kişilerin de bulunduğu bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. Sunulan raporda, dava konusu tasarımlara konu kurumsal kimlik öğelerinin davalının asli ticari imajı açısından oldukça önem taşıdığı, tasarımın önemi, yapılan çalışmalardaki detaylar, hem istasyon hem tabela hem de araç giydirmelerinin her birinin ayrı ayrı tasarlanması, tasarımların başvuru tarihi, davacının, davalı Şirketin çalışanı olması gibi hususlar gözetildiğinde, davacının dava konusu tasarımlar için toplam 100.000,00 TL talep edebileceği açıklanmıştır. Dairemizce söz konusu rapordaki değerlendirmeler, somut olayın özelliklerine uygun bulunmuş ve bu rapora itibar edilerek hükme esas alınmış, davacının dava konusu tasarımların vücuda getirildiği 14.04.2014 tarihi itibariyle 554 sayılı KHK’nın 14/3 maddesi kapsamında 100.000,00 TL bedele hak kazandığı kabul edilmiştir. Gerçekten de davacı, davalı Şirketin çalışanı olup, davalı iş yerindeki bilgiler ve araçlardan faydalanarak söz konusu tasarımları yapmıştır. Bu itibarla, üçüncü bir kişinin bağımsız olarak yaptığı tasarımlar gibi değerlendirme yapılması uygun görülmemiştir. Öte yandan tespit edilen bu bedel, uğranılan zararın miktarının tam olarak ispat edilememesi halinde hakimin, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirlemesine ilişkin TBK’nın 50. maddesine de uygun bulunmuştur.
Dava, belirsiz alacak davası olarak açılmış ve 1.000,00 TL’nin tahsili istenilmiştir. HMK’nın 107. maddesi uyarınca, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Somut olayda da, alacağın miktarının tam olarak belirlenmesi, davanın açıldığı tarih itibariyle davacıdan beklenemeyeceğinden, işbu davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği kabul edilmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir hükmüne yer verilmiştir. HMK’nın 357. maddesinde, istinaf yargılamasında yapılamayacak işlemler düzenlenmiş olup, bunlar arasında alacağın belirli hale getirilmesi sayılmamıştır. Her ne kadar anılan maddede, istinaf aşamasında ıslah yapılamayacağı düzenlenmiş ise de alacağın belirli hale getirilmesi … olarak ıslah niteliğinde olmadığından ve istinaf aşamasında da tahkikat yapıldığından, belirsiz alacak davasında, istinaf yargılaması sırasında alacağın belirli hale getirilebileceği Dairemizce kabul edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 07.05.2019 tarih, 2018/1989 E., 2019/3491 K. sayılı ilamı da aynı yöndedir. Davacı taraf, Dairemizce verilen iki haftalık kesin süre içinde alacağını belirli hale getirip, 100.000,00 TL’nin tahsilini talep ettiğinden bu miktar hüküm altına alınmış, dava konusu uyuşmazlık, TTK’nın 3. ve 19. maddeleri kapsamında ticari iş niteliğinde olduğundan, hüküm altına alınan miktara avans faizi işletilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 04/12/2019 gün ve 2018/270 Esas, 2019/523 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile 100.000,00.TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 6.831,00.TL nispi karar ve ilam harcından peşin ve tamamlama harcı olarak alınan 1.726,90.TL’nin mahsubu ile bakiye 5.104,10.TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 13.450,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 3.000,00.TL bilirkişi ücreti, 127,70.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 59,38.TL tebligat ve posta gideri, 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı, 1.726,90.TL peşin ve tamamlama harcı, 35,90.TL başvuru harç tutarı eklenerek oluşan toplam 5.098,48.TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından ilk derece yargılamasında ve istinaf aşamasında yapılan herhangi bir gider bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
7-Davacıdan peşin olarak alınan 54,40.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
8-İstinaf aşamasında duruşma açıldığından ve birden fazla duruşma yapıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerince belirlenen 5.100,00.TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı yapılan açık yargılama sonucunda 20/04/2022 tarihinde HMK 361 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 20/05/2022

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.