Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/228 E. 2022/371 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/228
KARAR NO : 2022/371
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2019
NUMARASI : 2018/472 E. – 2019/464 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2.Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06/11/2019 tarih ve 2018/472 E.-2019/464 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davac+ ı vekili, müvekkili adına tescilli 2007/58796 sayılı “…” ibareli markanın bulunduğunu, davalı Şirket tarafından ise 2017/81154 sayılı “… …” ibareli marka başvurusunun yapıldığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın önce Markalar Dairesi Başkanlığı, sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu başvuru ile müvekkili markası arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, marka kapsamlarındaki malların da benzer olduklarını, ürünlerin ortalama tüketicilerince dava konusu başvurunun, müvekkilinin seri markası olarak algılanacağını, dava konusu başvurunun tescili halinde müvekkili markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlanacağını, yararlanmasına neden olacağını, davalı başvurusunun kötü niyetli olarak yapıldığını ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-9611 sayılı kararının iptaline, dava konusu 2017/81154 sayılı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet marka arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, dava konusu markaların benzer olmadığını, müvekkili başvurusunun, davacı markasına yakınlaşma amacı taşımadığını, iltibas tehlikesinden söz edilemeyeceğini, gıda sektöründe sıklıkla kullanılan “…” kelimesinin ayırt ediciliğinin düşük olduğunu ve tali unsur olarak sektörde tesciline engel bulunmadığını, müvekkili başvurusunun esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkilinin önceki tarihli “… … ŞEKİL” ibareli markasının da bulunduğunu, tanınmışlık ve kötü niyet iddialarının gerçek dışı olduğunu, SMK’nın 19/2 maddesi kapsamında itiraza gerekçe olarak gösterilen markanın tescil kapsamında bulunan tüm mal/hizmetler bakımından kullanıldıklarını, bu yönden yeterli delilin Kurum nezdinde sunulmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu davalının 2017/81154 sayılı başvurusu ile davacı markasının benzer olduğu, marka kapsamındaki malların da aynı/aynı tür bulunduğu, dava konusu markalar arasında 29. ve 30. sınıf malların tamamı bakımından 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında benzerlik ve karıştırılma ihtimali olduğu, davalının 2017/81154 sayılı markasının hükümsüzlük ve terkin koşullarının oluştuğu, YİDK kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’in 22.11.2018 tarih ve 2018-M-9611 sayılı kararının iptaline, davaya konu markanın tescile konu tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, dava konusu başvuru ile davacı markasının bütünüyle bıraktıkları izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimali dahil olmak üzere karıştırmaya yol açabilecek derecede benzer olmadıklarını, taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinin gıda sektöründe yaygın olarak kullanıldığını ve ayırt edici gücünün düşük olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, bilirkişi kök ve ek raporuna yaptıkları itirazların değerlendirilmediğini, hem mahkemece hem de bilirkişi heyetince kullanım ispatına ilişkin itirazları konusunda değerlendirme yapılmadığını, oysa 6769 sayılı SMK’nın 19/2 maddesi uyarınca inceleme yapılması gerektiğini, müvekkili şirkete ait dava konusu marka ile davacı markası arasında benzerlik ve iltibas tehlikesinin bulunmadığını, davacının itiraza mesnet markası “…”’ ibaresini ihtiva eden, “…” kökünden türetilerek oluşturulmuş bir marka olduğunu, “…” ibaresinin tali unsur olarak, gıda sektöründe birçok kişi tarafından sıklıkla kullanılan bir ibare niteliğinde bulunduğunu, bir markanın “…” ibaresini tali unsur olarak içermesinin ilgili sektörlerde o markanın tesciline engel teşkil etmediğini, zira bu ibarenin ayırt ediciliğinin düşük bulunduğunu, 6769 sayılı SMK’nın 6/1, 6/3, 6/5, 6/6 ve 6/9 maddeleri yönünden de davacı şirketin itirazının kabul edilmemesi ve davanın reddine karar verilmesi talep edilmiş ise de, gerek bilirkişi heyetince ve gerekse yerel mahkemece işbu itiraz gerekçesi maddeler yönünden dosya kapsamında herhangi bir inceleme yapılmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 6/3 maddesi uyarınca da müvekkil şirket markasının tescil edilmesi gerektiğini, davacı şirketin, itiraza mesnet markalarının tanınmış olduğu yönündeki iddialarının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin 15.09.2017 tarihinde 2017/81154 sayılı “… …” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, marka başvurusu kapsamında 29. ve 30. Sınıf malların yer aldığı, davacı tarafından 2007/58796 sayılı “…” ibareli markaya dayalı olarak başvuruya itiraz edildiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazın reddine karar verildiği, davacı şirketin bu karara yönelik yeniden inceleme talebinin ise YİDK’in 22.11.2018 tarih, 2018-M-9611 sayılı kararıyla bu talebin de reddine karar verildiği, anılan kararın davacıya 26.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği açıldığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet marka arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı yalnızca davalılar tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğundan, istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, dava konusu başvuru ile davacı şirkete ait marka arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimali bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1 maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Taraf markaları arasında karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığı değerlendirilmeden önce bir başka hususun daha tartışılması gerekmektedir. 6769 sayılı SMK’nın yayıma itirazın incelenmesi başlıklı 19. maddesinin 2. fıkrasında “6 ncı maddenin birinci fıkrası kapsamında yapılan itirazlarda, itiraz gerekçesi markanın itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinde Türkiye’de en az beş yıldır tescilli olması şartıyla, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz sahibinden, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğuna ya da kullanmamaya dair haklı sebepleri olduğuna ilişkin delil sunması talep edilir. İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir. İtiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması hâlinde itiraz, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak incelenir.
” düzenlemesine yer verilmiş, maddenin son fıkrasında ise yayıma itiraza ilişkin usul ve esasların yönetmelikle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Sinai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 29. maddesinde ise “Kanunun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasının uygulanabilmesi için başvuru sahibinin, yayıma itiraza ilişkin görüşünü sunması gereken süre içinde kullanımın ispatına ilişkin talebini açıkça ve yazılı olarak Kuruma bildirmesi gerekir. Belirtilen koşulları taşımayan ve süresi içinde yapılmayan kullanımın ispatına ilişkin talepler yapılmamış sayılır.” denilmiştir.
Yukarıdaki hükme benzer bir düzenleme marka hükümsüzlüğü davaları yönünden de öngörülmüştür. Bu kapsamda, SMK’nın 6. maddesinin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında, 19. maddenin ikinci fıkrası hükmünün def’i olarak ileri sürülebileceği, Kanunun 25/7. maddesinde düzenlenmiştir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; davalı Şirketin marka başvurusuna davacı tarafından itiraz edilmiş, bu itiraza karşı davalı tarafça kullanım ispatı talebinde bulunulmamıştır. Markalar Dairesi Başkanlığının, davacı itirazını reddetmesi üzerine davacı, bu kararın yeniden incelenmesini talep etmiş, bu talebe karşı davalı başvurucu tarafından kullanım ispatı talep edilmiştir. Yukarıda belirtilen hükümler gözetildiğinde, yayıma itiraz sürecinde kullanım ispatı talebinde bulunmayan başvuru sahibinin, yeniden inceleme talebine karşı bu talebi ileri sürmesi mümkün değildir. Zira, yasada yayıma itiraz aşamasında bu talepte bulunulabileceği hüküm altına alınmış, Kurum kararına yapılacak itirazın düzenlendiği 20. maddede ise böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Öte yandan YİDK’in, Markalar Dairesi Başkanlığı kararına yapılan itirazı incelediği gözetildiğinde, Markalar Dairesi Başkanlığına sunulmayan ve bu nedenle incelenmeyen talebin, bu karara yönelik itiraz aşamasında sunulamayacağı açıktır. Bu durumda, marka başvurusuna itiraz aşamasında, davalı başvurucu tarafından usulünce kullanım ispatı talebinde bulunulmadığından, eldeki YİDK kararının iptali davası yönünden bu talebin incelenmesi mümkün görülmemiştir. Buna karşılık marka hükümsüzlüğü davası, aralarındaki bağlantı nedeni ile YİDK kararının iptali davası ile birlikte görülmekte ise de, esasen bu dava bağımsızlığını koruduğundan ve davalı tarafça süresi içinde kullanmama definde bulunulduğundan, marka hükümsüzlüğü davası yönünden davalının kullanmama definin incelenmesi zorunludur.
Markaların karşılaştırılmasına gelindiğinde; dosyada mevcut bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 29. ve 30. sınıftaki mallarla davacının itirazına mesnet markanın kapsamında yer alan mallar, aynı/benzer olduklarından emtia benzerliğine ilişkin koşul gerçekleşmiştir. Marka işaretlerinin değerlendirilmesinde ise davacı markası “…” ibareli iken dava konusu başvuru ise “… …” ibarelidir. Davalı başvurusunda, marka işareti büyük, standart, koyu harflerle yazılmış ve biri diğerine üstün olmamak üzere ilk bakışta bir bütün olarak algılanmaktadır. Görüldüğü üzere taraf markalarında “…” kelimesi ortak olarak yer almaktadır. Anılan ibare, başvuru kapsamında yer alan 29 ve 30. sınıf mallar yönünden doğrudan tanımlayıcı olmamakla birlikte gıda mallarının … eller/işi bilen ehil kişiler tarafından üretildiği/hazırlandığı/sunulduğu kanısını uyandırdığından, ayırt edici niteliğinin düşük olduğu kabul edilmelidir. Ayırt ediciliği düşük markaların da korunması esas olup, bu korumanın kapsamının dar olacağı ise tabiidir. Tüm bu tespitlerden sonra somut olayda, davacı markasını oluşturan “…” ibaresinin, aynen dava konusu başvurunun başlangıç kısmında kullanılması, başvuruda farklı olarak yer verilen “…” kelimesinin, “…” ibaresine vurgu yapması, marka işaretlerinin yazı karakterlerinin aynı olması, davalı başvurusunda işaretler arasında farklılık yaratabilecek başkaca bir görsel unsura yer verilmemesi gibi hususlar gözetildiğinde, taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, her ne kadar davacı markasının ayırt ediciliği düşük ise de dava konusu başvuruya da yeterli ayırt ediciliğin sağlanmadığı kanaatine varılmıştır. Taraf markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimali bulunduğu sonucuna varıldığından ve ilk derece mahkemesince de YİDK kararının iptali yönünden aynı yönde karar verildiğinden, YİDK kararının iptali davasına ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiş, yalnızca bu dava yönünden taraf olan davalı Kurumun istinaf başvurusu bu nedenle reddedilmiş ve YİDK kararının iptaline yönelik davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali bulunmakla birlikte, marka hükümsüzlüğü davası yönünden davalı tarafça süresinde kullanmama definde bulunulduğundan, bu definin incelenmesi zorunlu olup ilk derece mahkemesince bu yönden bir değerlendirme yapılmadığından, davalı tarafın kullanmama definin incelenmesi için Dairemizce, HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşma açılmış, davacı vekiline markasını kullandığına ilişkin delillerini sunması için kesin süre verilmiş, davacı tarafça sunulan deliller üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
Dairemize sunulan ek bilirkişi raporunda, davacı delillerine bakıldığında “…” markasını çorba çeşitlerinde kullanma niyeti ile hareket ettiği, sunulan fişlerde yer alan diğer marka çorbaların, zaman zaman kendi markaları ile kodlandığı, fişlerde markasız olarak gözüken çorba çeşitlerinin ise altlarının çizildiği ve dava konusu markalı ürünler olduğuna işaret edildiği, ancak bu konuda davacı delillerinin, başka bir bilgiye ihtiyaç duymaksızın değerlendirme yapabilmeye ve görüş oluşturabilmeye imkan verecek şekilde açık ve anlaşılır olmadığı, sunulan bu delillerin, davacının 2007/58976 sayılı markasını 29. ve 30. sınıf mallarda Türkiye’de ciddi biçimde kullandığı iddiasını ispata yeterli bulunmadığı açıklanmıştır. Ancak, itiraza konu başvurunun başvuru veya rüçhan tarihinden önceki beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi markanın, itiraz edilen mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılması gerekli olup, davacı tarafından satış fişleri ve özellikle 2015 ve 2016 yıllarında gerçekleşen TV reklamları ile tanıtım broşürleri gözetildiğinde, davacının itirazına mesnet markanın, hazır çorba ürünlerinde ciddi biçimde kullanıldığı kanaatine varılmış ve bu nedenle bilirkişi raporuna itibar edilmemiştir. Zira, davacı tarafından üretilen ürünlerin ambalajlarında açıkça “…” ibaresinin kullanılması ve bu marka için farklı tarihlerde TV reklamlarının yapılması, ciddi kullanımın varlığı için yeterli kabul edilmelidir. O halde, hükümsüzlük davası yönünden karıştırılma tehlikesinin, davacının markasını üzerinde kullandığı hazır çorbalar ürünü ile sınırlı olarak değerlendirilmesi gerekli olup, buna göre davacı markasının kullanıldığı hazır çorbalar malları ile dava konusu marka kapsamında yer alan “hazır çorbalar, bulyonlar” malları arasında benzerlik bulunduğundan, karıştırılma ihtimali yalnızca bu mallar yönünden oluşmuş, bunun dışında dava konusu marka kapsamında kalan mallar yönünden emtia benzerliği gerçekleşmediğinden, bu mallar yönünden markalar arasında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı kabul edilmiş ve hükümsüzlük davasının sayılan mallarla sınırlı olarak hükümsüzlüğüne karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davalı Şirket vekilince SMK’nın 6/3, 6/5, 6/6 ve 6/9 maddeleri yönünden de davacı şirketin itirazının kabul edilmemesi ve SMK’nın 6/3 maddesi uyarınca da müvekkili markasının tescil edilmesi gerektiği istinaf dilekçesinde ileri sürülmüş ise de, ilk derece mahkemesince yalnızca SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca davanın kabulüne karar verildiği, bu karara karşı gerekçe yönünden davacı yanca istinaf kanun yoluna başvurulmadığı gözetildiğinde, SMK’nın 6/3, 6/5, 6/6 ve 6/9 maddeleri kapsamında bir istinaf incelemesi yapılamayacağı, yine davacının marka kullanımının SMK’nın 6/3 maddesi kapsamında kendisine marka tescil hakkı vermeyeceği, yalnızca başka marka başvurularına itiraz hakkı bahşedeceği anlaşıldığından, davalı Şirket vekilinin anılan istinaf itirazlarına itibar edilmemiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,
2-Davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulu ile Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 06/11/2019 gün ve 2018/472 Esas – 2019/464 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın Kısmen kabulü ile TÜRK PATENT YİDK’nın 22/11/2018 tarih 2018-M-9611 sayılı kararının İPTALİNE,
4-Dava konusu 2017/81154 sayılı “… …!” ibareli markanın “hazır çorbalar, bulyonlar.” malları yönünden KISMEN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE ve SİCİLDEN TERKİNİNE,
5-Fazlaya yönelik talebin REDDİNE,
6-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL’nin davalılardan tahsiliyle Hazine’ye gelir kaydına,
7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan tahsiliyle davacılara verilmesine,
8-Davalı Şirket kendisini vekille temsil ettirdiğinden kısmen reddedilen hükümsüzlük davası yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalı Şirkete verilmesine,
9-YİDK kararının iptaline yönelik davanın kabulüne karar verildiğinden ve hükümsüzlük davasında davalı Kurum taraf olmadığından, davalı Kurum yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-Davacı tarafından tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.800,00.TL bilirkişi ücreti, 189,00.TL tebligat ve posta gideri, istinaf aşamasında yapılan 11,00.TL tebligat ve posta giderinden oluşan toplam 2.000,00.TL yargılama giderinden, davanın kabul ret oranının takdiren 1/2 olarak kabulü ile bu orana tekabül eden 1.000,00.TL’ye, davacı tarafından yapılan 35,90TL peşin harç, 35,90.TL başvuru harç masrafı eklenerek oluşan toplam 1.071,80.TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı şirket tarafından istinaf aşamasında yapılan 2.250,00.TL bilirkişi ücreti, 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan 2.398,60.TL yargılama giderinin davanın kabul ret oranının takdiren 1/2 olarak kabulü ile bu orana tekabül eden 1.199,30.TL’nin davacıdan tahsili ile anılan davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı Şirket üzerinde bırakılmasına,
12-Davalı … tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
13-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
14-Davalı şirketten peşin olarak alınan 54,40.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalı şirkete iadesine,
15-Davalı … Kurumundan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 108,80.TL nispi istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 28,10.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalı kuruma iadesine,
16-İstinaf aşamasında duruşma açıldığından ve birden fazla duruşma yapıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerince belirlenen 5.100,00.TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
17-İstinaf aşamasında duruşma açıldığından ve birden fazla duruşma yapıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerince belirlenen 5.100,00.TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı Şirkete verilmesine,

Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı yapılan açık yargılama sonucunda 23/03/2022 tarihinde HMK 361 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi..

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 22/04/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip