Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1701 E. 2022/1444 K. 11.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1701
KARAR NO : 2022/1444
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/10/2020
NUMARASI : 2019/216 E. – 2020/292 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : FSEK’ye Dayalı Maddi Tazminat

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15/10/2020 tarih ve 2019/216 E. – 2020/292 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, Kur’an-ı Kerim’in İngilizce diline tercüme edilmesini ve bu sayede İngilizce konuşan toplumlar içerisinde okunmasını kendisine gaye edinen müvekkilinin … başkanlığında bir heyeti bir araya getirerek bu projesini hayata geçirdiğini ve 4 kişiden oluşan mütercim heyetine her türlü maddi desteği sağlayarak “…” isimli İngilizce Kur’an mealini…, FSEK’in 10/4. maddesi uyarınca eserin mali hak sahibinin müvekkili olduğunu, eserin …tarafından hukuka aykırı bir şekilde “…” ismi ile çoğaltıldığını ve yayıldığını, söz konusu eserde hazırlayan olarak … ismine yer verildiğini, tercüme heyetinde yer alan diğer hocaların isimlerine ise yer verilmediğini, müvekkili tarafından bastırılan eser ile davalı tarafından çoğaltılan eserlerin birebir aynı olduğunu, hatta bir kısım baskı hatalarının ve ayetlere ilişkin açıklama ve dipnotlarının dahi davalı tarafından basılan eserde aynen yer aldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla mali hakları müvekkiline ait olan eserin birebir aynısının izinsiz olarak basılıp yayınlanmasından dolayı FSEK’in 68. maddesi gereğince taraflar arasında sözleşme yapılmış olması durumunda talep edilebilecek olan tutarın 3 katı olmak üzere şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline ve muhtemel tecavüzün men’ine karar verilmesini talep ve dava etmiş, 16/01/2020 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 171.000,00 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, “…” adlı İngilizce mealin … vefat edinceye kadar kendisinden ticari olarak satın alındığını ve işletmeleri tarafından perakende veya toptan olarak satışının gerçekleştirildiğini, onun vefatından sonra varisi … ile işletmeleri arasında eserin telif hakkının işletmelerine devri ile ilgili sözleşmenin imza altına alındığını, 21/08/2014 tarihli sözleşmenin imzalanmasından sonra adı geçen eserin baskısının işletmeleri tarafından gerçekleştirildiğini, müteveffa mütercim …’nun eserin uzun yıllardır baskısını yapıp satışını gerçekleştirdiğini, davacının, geçen zaman içerisinde eserin …’na ait olduğunu kabul ettiğini, genel zamanaşımı süresinin aşıldığını, FSEK’in 10/4. maddesi gereğince “bir araya getiren” olarak hak iddia eden davacının tek başına dava açma yetkisinin söz konusu olmadığını, TMK’nın iştirak halinde mülkiyet hükümleri gereğince eseri meydana getirenlerin birlikte dava açma zorunluluğunun bulunduğunu, eseri meydana getiren diğer hak sahiplerinin de davaya muvafakatinin aranmasının gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, “…” isimli kitabın, açıklama ve notlarıyla bir bütün olarak değerlendirilmesinden, FSEK uyarınca “işlenme eser” niteliğini haiz olduğu, eser sahiplerinin FSEK’in 11. maddesi uyarınca karineten … (dava konusu kitabı meydana getiren merhum), …’nun olduğu, dava konusu kitapta yer alan, eser sahibi olan “Tercüme komitesi, bu projeyi başlatan ve cömertçe sponsorluk yapan Sayın …’a şükranlarını sunar.” ifadesi birlikte değerlendirildiğinde, davacının FSEK’in 10/4. maddesi mucibince karineten eser sahiplerini bir araya getiren gerçek kişi sıfatıyla eser üzerindeki hakları kullanabileceği, her iki taraf çevirilerinin tek tek karşılaştırılması sonucunda, merhum … murisinin yazılı hak devri ile davalı vakıf tarafından basıldığı görülen kitapta yer alan tüm surelerin birebir şekilde alındığı, kaynak kitaba hiçbir şekilde atıfta bulunulmadığı, kitapta yer alan açıklamaların da birebir alınmakla birlikte, yer yer davalıya ait kitapta bir iki kelime farklılığı ile birkaç cümle eklenmesinde bulunulduğu, ancak dava konusu kitabın davalı yan tarafından basılan kitaba birebir alınmış olduğu, kitaptan maksadı aşar biçimde kopyalama yapıldığı ve yazım yanlışlarına dek alındığı, somut davada, davalının, mali hakları davacının tasarrufunda bulunan işleme eserin tamamını aynen kullanmış olması, işleme eserden asıl gibi aynı yoldan yararlanılmasını sağlayarak, ikinci bir nüsha çıkartılması niteliğinde olduğundan ve FSEK kapsamında eser sahiplerinin izni bulunmadığından, eser sahiplerinin mali haklarından FSEK’in 22. maddesinde düzenlenen çoğaltma ve 25. maddesinde düzenlenmiş olan umuma iletim haklarının ihlal edildiği, davacının maddi tazminat talebini FSEK’in 68. maddesine dayandırdığı, dava konusu eserin farklı tarihlerde toplam 15.200 adet çoğaltıldığı, KDV dâhil satış fiyatının 40.00 TL, KDV hariç fiyatının 37,5 TL, emsal telif oranının ise % 10 olduğu, telif tazminatının en çok 57.000 TL’nin üç katı olan 171.000 TL olabileceği gerekçesiyle, davanın kabulüne, FSEK 68/1 maddesi uyarınca 171.000,00 TL’nin basım tarihi olan 01/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, muhtemel tecavüzün menine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, davacının dava konusu işleme eser üzerinde hak sahipliğinin bulunmadığını, zira eser sahibi mütercimlerin FSEK’in 52. maddesi uyarınca hak devri yaptıklarına dair belge bulunmadığını, olayda FSEK’in 10/4. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını, eserin iştirak halinde vücuda getirilmediğini, hangi ayetlerin hangi eser sahibi tarafından tercüme edildiğinin belli olduğunu, dosyada davacının eser sahiplerini bir araya getirdiğini destekleyecek delil bulunmadığını, faraziye olarak davacının eser üzerinde hakkı bulunduğu düşünülse bile sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dikkate alınmadığını, fikri mülkiyet hakkı sahibi hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkı kullanamayacağını, davacının herhangi bir hakkı varsa bile 20 yıl sessiz kalarak bu hakkını kaybettiğini, eser üzerindeki mali hakların kendisine ait olduğunu iddia eden başkaca yayınevlerinin bulunduğunu, tercüme eserin uzman bir mütercim tarafından karşılaştırılarak incelenmediğini, sadece avukat bilirkişiden rapor alındığını, tazminatın da yanlış hesaplandığını, yüzdelik oranların telif eserler için söz konusu olduğunu, uygulamada tercüme için teamül olarak götürü usul, kelime veya vuruş sayısı gibi modellemeler üzerinden tercüme bedeli talep edilebildiğini, ayrıca her iki eser tek tek karşılaştırılarak kaç sayfada alıntı varsa o sayfalar üzerinden bir hesaplama yapılması gerektiğini ileri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Dava, FSEK’e dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında davacının mali hak taleplerini dayandırdığı Kur’an-ı Kerim çevirisinin “işleme eser” vasfını taşıdığı konusunda bir çekişme bulunmamaktadır. Yine, söz konusu işleme eserin çeviriyi gerçekleştiren …, …’na ait olduğu hususu da çekişmesizdir. Adı geçenler, ilk basımı 1992 yılında gerçekleştirilen Kur’an-ı Kerim’in İngilizce tercümesinin giriş sayfasında çeviri çalışmalarının … 1’den 8’e kadar olan sureler (sayfa 1-185 arası), … 9’dan 20’ye kadar olan sureler (sayfa 186-320 arası),… 21’den 39’a kadar olan sureler (sayfa 312-465 arası) ve … 40’tan 114’e kadar olan sureler (sayfa 466-603 arası) olacak şekilde paylaştırıldığını açıklamışlardır. Eser sahipleri ayrıca, yine giriş sayfasında “projeyi başlatan ve cömertçe sponsorluk yapan” davacı …’a şükranlarını sunmuşlardır. Her ne kadar ayrıntıları verilen paylaşıma göre 312-320 arası sayfaların … ve… tarafından birlikte yazıldığı gibi bir sonuç çıkabilmekte ise de, sure paylaşımları …’nun bölümü 20’de bitip…’in bölümü 21’den başlayacak şekilde olduğundan bu yazımın maddi hataya dayalı olduğu anlaşılmıştır.
FSEK, “Eser Sahibi” başlıklı ikinci bölümünde bir eserin birden fazla kimse tarafından vücuda getirilmesi halleri iki madde altında düzenlenmiştir. 9. maddenin ilk fıkrası hükmüne göre “Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır.” Bu hal, eser sahiplerinin birden fazla olması durumudur. 10. maddeyle ise eserin birden fazla kimsenin “iştirakiyle” vücuda getirilmesi hali düzenlenmiştir. Maddenin uygulanabilmesi için eserin ayrılmaz bir bütün teşkil etmesi şartı öngörülmekte olup, bu durumda eserin sahibi onu vücuda getirenlerin birliğidir. Eserden kaynaklanan ve işbu davanın dayandırıldığı mali hakların kullanılması bakımından anılan iki madde farklı sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle, somut olaya uygulanacak kanun maddesinin belirlenebilmesi için öncelikle dava konusu eserin …, … tarafından birlikte mi yoksa iştirak halinde mi vücuda getirildiği hususu tespit edilmelidir. Diğer bir anlatımla, yapılan Kur’an-ı Kerim çevirisinin kısımlara ayrılmasının mümkün olup olmadığının ve ayrılmaz bir bütün teşkil edip etmediğinin çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Mahkemece, inceleme konusu eserin birden fazla kimsenin iştiraki ile vücuda getirilen bir işleme eser olduğu, kutsal bir kitabın çevirisi ve açıklaması niteliğini haiz olması nedeniyle ayrılmaz bir bütün teşkil ettiği, dosyada FSEK’in 52. maddesi uyarınca, mali hakların eser sahipleri tarafından davacıya devredildiğini gösterir yazılı ve açık bir sözleşme bulunmamakla birlikte, davacı tarafından dosyaya sunulan dava konusu kitapta eser sahibi olan tercümanlar tarafından “Tercüme komitesi, bu projeyi başlatan ve cömertçe sponsorluk yapan Sayın …’a şükranlarını sunar.” ifadelerine yer verildiği, eser sahiplerini bir araya getirerek eseri meydana getirmelerini sağlamanın FSEK’in 10/4 maddesi uyarınca …’ın eser sahiplerinin haklarını kullanabilmesine karine teşkil edeceği kabul edilmiş ve bu kabule göre bilirkişi raporunda yapılan hesaplama doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Gerçekten de FSEK’in 10. maddesinin dördüncü fıkrasında birden fazla kimsenin iştirakiyle meydana getirilen ve ayrılmaz bir bütün teşkil eden eser üzerindeki hakların (bir sözleşme veya hizmet şartı ya da herhangi bir yasada aksi öngörülmemişse) bir araya getiren kişi tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Davacı da mahkemenin kabulünde olduğu üzere işleme eserin sahibi olmayıp, eser sahiplerini bir araya getiren kişidir. Nitekim, merhum …’nun mirasçısı ihbar olunan … tarafından dosyaya sunulan, eser sahiplerinden …, … ve… tarafından imzalanmış bulunan 09/01/1995 tarihli sözleşmede davacı için “tercümeyi yaptıran” ifadesinin kullanılması bu hususu desteklemektedir.
Bilindiği üzere, Kur’an-ı Kerim 30 cüz, 114 sure ve 6236 ayetten oluşmaktadır. Pek çok konuya ilişkin bilgi ve hükümler içermektedir. Bunlar dini konulara, dualara ilişkin olabildiği gibi insanlar arası ilişkilere ve kıssa olarak tabir edilen yaşanmış olaylara ilişkin de olabilmektedir. Kur’an-ı Kerim, genellikle tek bir kitap olarak satılmakla birlikte, taşıma ve okuma kolaylığı bakımından cüzler veya tek başına sureler halinde de satışa sunulabilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in içindeki örneğin Yasin Suresi ya da belli dualar ayrı bir kitap olarak bastırılıp satılabilmektedir. Yine örneğin, “Kur’an-ı Kerim’de Yer Alan Aileye ilişkin Hükümler” isminde bir kitap hazırlansa ve bu kitap sadece Arapça dilindeki hükümlerin Türkçe veya İngilizce çevirisini içerse, Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğünün bozulduğuna ilişkin bir eleştiriden ziyade toplumun faydalanmasına yönelik bir eser olduğu değerlendirmesiyle karşılaşabileceği düşünülmektedir. Açıklanan nedenlerle, Kur’an-ı Kerim’in, bütün haliyle sahip olduğu kutsallığı tartışmasız olmakla birlikte, birden fazla kimse tarafından, her birinin vücuda getirdiği kısmın birbirinden ayrılması mümkün olacak şekilde vücuda getirilmesine engel bir hal olmadığı, zira içerisindeki bir surenin bile kendine ait bütünlüğünün bulunduğu değerlendirilmiştir. Somut olaya döndüğümüzde ise, eser sahibi olan dört kişinin işleme esere hususiyetlerini kattıkları bölümler dahi sayfa sayfa bellidir. Bu durumda, dava konusu 1992 basım tarihli İngilizce mealin, FSEK’in 9. maddesi kapsamında birden fazla kişinin “birlikte” vücuda getirdiği bir eser olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer yandan, FSEK’in 9. maddesi kapsamında kalan tercümeye ilişkin mali hakların kimin tarafından kullanılacağının da tartışılması gerekmektedir. Davacı vekili, mali hakların kullanım yetkisini kanun dolayısıyla devreden (…) FSEK’in 10/4. maddesine dayanmıştır. Ancak, somut olay için bu hak 9. madde uyarınca eser sahipleri tarafından birlikte kullanılmalıdır. Bu şekilde vücuda getirilen eserler bakımından üçüncü bir kişinin mali hakları kullanabilmesi FSEK’in 52. maddesinde şekil şartlarına uygun bir devir sözleşmesinin yapılmasına bağlıdır. Buna karşın, davacı tarafça mali hakların devralındığına ilişkin bir sözleşme dosyaya sunulmuş değildir.
Sonuç olarak, davacının yukarıda açıklanan şekilde dava konusu eserin eser sahiplerini biraraya getiren gerçek kişi olduğu, somut olayın özellikleri itibariyle de dava konusu eserin ayrılmaz bir bütün teşkil etmediği, davacının FSEK’in 10/4. maddesi hükmü uyarınca eser üzerindeki hakları kullanım yetkisinin olmadığı, bu durumda işbu davanın mali hakların devrine ilişkin bir sözleşme sunulması halinde açılabileceği ve davacı tarafça böyle bir sözleşmenin de sunulmadığı gözetilmeden, davanın aktif husumet yokluğundan reddi gerekirken yazılı şekilde işin esasına girilmesi suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilmesi düzenlendiğinden Dairemizce, HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
2- İstinaf kararının neden ve şekline göre, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 15/10/2020 gün ve 2019/216 E. – 2020/292 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70 TL maktu harçtan peşin alınan 170,78 TL harçtan mahsubu ile 90,08 TL bakiye harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından ıslah harcı olarak yatırılan 2.750,00 TL’nin davacıya iadesine,
5-Davalı kendisini vekil marifetiyle temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AÜTT’nin 7/2. maddesi uyarınca hesaplanan 15.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan 33,50 TL posta gideri, 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 182,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
8-Davalı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 2.920,25 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-İİK’nın 36/5. maddesi uyarınca yasal şartların oluşması nedeniyle ve istinaf kararının neden ve şekline göre, icranın geri bırakılması için davalı …ndan alınan 300.000,00 TL tutarındaki, 06/11/2020 tarihli, 15-E3-6 sayılı teminat mektubunun GERİ VERİLMESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 11/11/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 29/11/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip