Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1646 E. 2022/1388 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1646
KARAR NO : 2022/1388
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/09/2020
NUMARASI : 2019/436 E. – 2020/163 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 16/09/2020 tarih ve 2019/436 Esas – 2020/163 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkili Şirketin 1957’den beri pompa üretimi sektöründe Türkiye’de faaliyet gösteren öncü şirketlerden biri olduğunu ve adına tescilli “…” ibareli markaların bulunduğunu, davalı gerçek kişinin ise… sayılı “…+şekil” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın önce Markalar Dairesi Başkanlığı sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, zira müvekkilinin “…” ibareli markaları ile dava konusu başvurunun ayırt edilemeyecek derecede benzer olduklarını, dava konusu başvurunun, tüketicilerce müvekkili markalarının serisi olarak algılanacağını, müvekkili markalarının esas unsurunu oluşturan “…” ibaresinin, dava konusu başvuruda da aynen asli unsur olarak kullanıldığını, bu benzerliğin karıştırılmaya yol açacağını, müvekkili markalarının tanınmış olduğunu, dava konusu başvurunun tescili halinde davacının haksız avantaj sağlayacağını ve müvekkili markalarının itibarının ve ayırt edici karakterinin zedeleneceğini, öte yandan “…” ibaresinin aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanının çekirdek kısmını oluşturduğunu, bu nedenle de dava konusu başvurunun reddinin gerektiğini ileri sürerek, YİDK’in 2019-M-8144 sayılı kararının iptaline, tescil edilmiş ise dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, ortalama bir tüketicinin karşılaştırılan markaları benzer bulmasının mümkün olmadığını, müvekkili başvurusunun bir bütün olarak ele alınması gerektiğini, bu durumda da taraf markalarında yer alan logoların birbirinden farklı olduğunun görüleceğini, dava konusu edilen marka başvurusunda geçen “…” kelimesinin herkes tarafından kullanılabilecek bir ibare olduğunu, nitekim piyasada da bu ibareyi markası içinde kullanan pekçok firma bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, taraf markaları bir bütün olarak karşılaştırıldığında; görsel, işitsel ve kavramsal olarak iltibas tehlikesi oluşturacak derecede benzer olmadıkları, markalar arasında “…” ibaresinden kaynaklı müşterek unsur bulunsa da, “…” ibaresinin ayırt edici niteliği çok düşük, günümüzde herkes tarafından “belirli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış, tek biçim”, “belirli ölçülere, yasaya, kullanıma uygun olan, ölçüm, ölçümlü” ve “örnek veya temel olarak alınabilen” anlamlarında yaygın bir kullanımı olan, orijinal olmayan bir ibare olduğu, kaldı ki bu ibarenin davalı şahsa ait markanın esas unsuru olmadığı, bu markanın esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, markada bulunan “… …” ibaresi içerisinde “…” kelimesinin bağımsızlığını korumadığı, “… yapı/kalıp parçaları” anlamında ayırt ediciliği düşük bir şekilde kullanıldığı, bu nedenle SMK’nın 6/1 maddesi koşullarının somut olayda gerçekleşmeyeceği, davacının dava dosyasına ve … işlem dosyasına sunduğu delillerden, markasının tanınmış olduğunun ispatlanamadığı, SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddesi koşullarının somut olayda bulunmadığı, davacının ticaret unvanının özünün “…” ibaresi olduğu, davacının bu ibareyi, tescilli ticaret unvanında kullandığı, ancak bu ibare ile davalının dava konusu edilen markasının benzemediği, davalının markasında geçen “…” ibaresinin markanın esas unsuru olmadığı, markada bir tamlama içinde geçen tasviri/tanımlayıcı tali bir unsur olarak kullanıldığı, bu nedenle SMK’nın 6/6 maddesi koşullarının somut olayda oluşmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, hükme esas alınan bilirkişi raporuna itiraz etmelerine karşın yeni bir rapor ya da ek rapor alınarak bu itirazlarının karşılanmadığını, bu durumun HMK’ya aykırı olduğu gibi savunma haklarını kısıtladığını, bilirkişi raporunun, görevlendirme kapsamına da uygun olmadığını, müvekkilinin delillerinin incelenip değerlendirilmediğini, markaların benzer olmadığı şeklindeki tespitin hukuka aykırı olduğunu, davalının markasındaki “…” ibaresinin, markanın esas unsuru olmasının, sadece büyük harflerle yazılı olmasına dayandırıldığını, bu tespitin Yargıtay kararlarına aykırı olduğu gibi “…” ibaresinin coğrafi ad olması sebebiyle, markanın asli unsuru olarak tescilinin mümkün olup olmayacağının incelenmediğini, müvekkilinin markası ve ticaret unvanındaki “…” kelimesinin, esas unsur olduğunu ve müvekkili ile özdeşleştiğini, müvekkili ile davalı markasındaki “…” ibaresinin aynı olduğunu ve markaların bağlantılı olduğu ihtimali de dahil, karıştırma tehlikesi bulunduğunu, müvekkili markasının tanınmışlık düzeyine ilişkin hiçbir inceleme yapılmadan, markanın tanınmış olmadığı tespitinde bulunulduğunu, davalının markasının, aynı zamanda haksız rekabete yol açacak nitelikte olmasına rağmen, mahkeme ve bilirkişilerin, bu hususta hiçbir değerlendirme yapmadıklarını, davalının, davaya konu marka başvurusunu kötü niyetle yaptığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, tescilli bir marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede benzerlik olup olmadığının, her ikisinin ayırt edici ve baskın unsurları gözetilerek münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin dikkate alınarak belirleneceği, buna göre “…+şekil” ibareli başvuru ile davacının itirazına mesnet “…” asıl unsurlu markalar arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı, zira taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinin, anlamı itibariyle ayırt ediciliği düşük olduğu gibi dava konusu başvuruda bu ibarenin asli unsur olarak kullanılmadığı, “… yapı/kalıp parçaları” anlamında tanımlayıcı bir ibare olarak başvuruda yer aldığı, başvurunun asli unsurunun “…” ibaresi olduğu, her ne kadar bu ibarenin yer adı olduğu ileri sürülmüş ise de bu ibarenin bir yer adı olduğunun ülkemizde yaygın olarak bilindiğinin söylenemeyeceği, dolayısıyla bu yöndeki iddianın yerinde bulunmadığı, davacı markalarının tanınmış olduklarının ispatlanamadığı, yine “…” ibaresinin ortaklığından kaynaklanan bir benzerlik görülmediğinden davacının ticaret unvanına dayalı iddiasının da yerinde görülmediği, istinaf dilekçesinde başvurunun kötü niyetli olarak yapıldığı hususuna dayanılmış ise de bu iddiaya ne marka başvurusuna itiraz aşamasında ne de dava sırasında dayanılmadığı, bu itibarla ilk defa istinaf aşamasında anılan hususun ileri sürülemeyeceği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve 2014/11 E., 2016/778 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi iltibas değerlendirmesi, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümleneceğinden, davacı vekilinin bilirkişi raporuna yaptıkları itirazların karşılanmadığına ilişkin istinaf itirazının da yerinde olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı uhdesinde BIRAKILMASINA,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 03/11/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip