Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1641 E. 2022/1386 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1641
KARAR NO : 2022/1386
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/07/2020
NUMARASI : 2018/281 E. – 2020/187 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
FERİ MÜDAHİL :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Markaya Tecavüzün Durdurulması, Önlenmesi

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 16/07/2020 tarih ve 2018/281 Esas – 2020/187 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili, müvekkili adına tescilli “…” ve “…” ibarelerini taşıyan ürünlerin, müvekkilinden habersiz bir şekilde davalı tarafından ülkemize sokulmaya çalışıldığını, müvekkilinin markasını taşıyan ürünlerin ülkemize giriş yapılacağı haberi sonrasında, ilgili ürünlerin gümrükte durdurulduğunu ve usulüne uygun olarak ihtiyati tedbir kararı alındığını, davalının, kanuna aykırı bir şekilde el konulan ürünleri … teslim aldığının öğrenildiğini, ilgili memurlar hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, davalının mezkur eylemlerinin, müvekkilinin tescilli marka haklarını ihlal ettiğini, marka korumasının ülkesel olduğunu, bu nedenle başka bir ülkede aynı isimli bir markanın tescil edilmiş olmasına itibar edilemeyeceğini ileri sürerek, markaya tecavüzün durdurulmasına, önlenmesine ve zararın tam olarak tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, “…” markasının ve bu markayı haiz patentli ürünlerin Almanya merkezli “…” unvanlı şirkete ait olduğunu, müvekkili ile davacıya ait … Ltd. Şti.’nin adı geçen üretici ve marka sahibi şirketin Türkiye’de yetkili distribütörü olduğunu, … firmasının “…” markasını 01.07.1988 yılında tescil ettirdiğini, davacı tarafın şirketinin de anılan firmaca 1997 yılında yetkilendirildiğini, şirketin çoğunluk hissesi sahibi ve yetkili temsilcisi …’ın 04.03.2002 tarihinde marka sahibi şirketin bilgisi olmaksızın söz konusu markayı şirketin ticaret unvanını da kullanarak “…” şeklinde tescil ettirdiğini, 15.01.2018 tarihinde müvekkilinin de … tarafından … Ltd. Şti. firması ile aynı statüde yetkili distribütör tayin edildiğini, davacı tarafın, tamamen pazarda haksız bir hakimiyet oluşturmak adına müvekkilinin ürünlerini gümrükte engellemeye çalıştığını, halbuki davacının… sayılı markasının dahi kötü niyetli tescil edildiğini, müvekkili tarafından davacının kötü niyetli olarak adına tescil ettirdiği markaya tecavüz niteliğinde gerçekleştirilen herhangi bir eylem bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının TÜRKPATENT nezdinde … sayılı “…” ibareli markanın sicildeki hak sahibi olduğu, ancak davacının, Almanya menşeli … firmasının “… …” markalı ürünlerinin, 20 yılı aşkın bir süre Türkiye distribütörü sıfatıyla satışını gerçekleştirdiği, bu kapsamda dava konusu “… …” markalarının üstün ve gerçek hak sahibinin … firması olduğu, davalı tarafın ise 15.01.2018 tarihi itibariyle … tarafından Türkiye distribütörü olarak tayin edildiği, dolayısıyla davalı firmanın bu sıfatla gerçek hak sahibinden ithal etmek suretiyle ülkemize ithalatını gerçekleştirdiği orijinal ürünler yönünden davalı taraf eyleminin, Türkiye’deki tescil sahibi davacıya karşı korunması gerektiği ve tecavüz olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemenin verdiği kararda somut vakıalara dayanılmadığını, hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak karar oluşturulduğunu, müvekkilinin, davaya konu olan markanın tek hak sahibi olduğunu, müvekkilinin söz konusu marka üzerindeki hak sahipliğinin 2002 yılından beri devam ettiğini, gerekçeli kararda fer’i müdahilin üstün hak sahibi olduğuna ilişkin tespitin ülkesellik prensibine aykırı olduğunu, Almanya’da aynı isimli markanın tescil edildiği iddiasına itibar etmenin mümkün olmadığını, davaya konu eylemlerin müvekkilinin haklarına tecavüz oluşturduğunu, gerekçeli kararda, marka hukukumuza hakim ilkelerden olan tescil prensibinin göz ardı edildiğini, herhangi bir hükümsüzlük iddiası veya kararının söz konusu olmadığı durumda, verilen kararın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bilirkişilerin üstün hak sahibi olarak feri’i müdahil’i gösterdiğini, dava konusu markanın tanınmış marka olmadığını, marka tanınmış marka olsa dahi müvekkilinin marka üzerinde hak sahibi olmadığının iddia edilmesinin hakkın kötüye kullanılması olarak yorumlanacağını ve itibar görmeyeceğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

GEREKÇE : Dava, markaya tecavüzün durdurulması ve önlenmesi istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davacının,, yabancı “…” şirketinin 1997 yılından itibaren Türkiye distribütörü olan şirketin ortağı ve temsilcisi olduğu, adı geçen Şirkete ait bulunduğu hususunda bir tartışma bulunmayan “…” ibaresinin, davacı tarafından … numarası ile Türkiye’de adına tescil ettirildiği, bu markanın halen tescilli bulunduğu, davalı Şirketin de 2018 yılında yurt dışı şirketin Türkiye distribütörü olduğu ve bu şirketten satın aldığı orijinal ürünleri ülkeye soktuğu, buna göre her ne kadar marka hukukunda geçerli olan ülkesellik prensibi gereğince Türkiye’de “… …” markası davacıya ait ve markanın tescilli bulunduğu sürece korunması esas ise de yukarıda özetlendiği üzere davacının esasında distribütörü olduğu ve yurt dışında feri müdahil Şirket adına tescilli bulunduğunu bildiği markayı adına tescil ettirdiği, davalının da söz konusu ürünleri, yurt dışında tescilli marka sahibi Şirketin distribütörü sıfatıyla yasal biçimde ülkeye soktuğu gözetildiğinde davalının eyleminin markaya tecavüz olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığı, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.01.2014 tarih, 2013/10703 E., 2014/597 K. sayılı ilamının da bu yönde bulunduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 03/11/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip