Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1640 E. 2022/1385 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1640
KARAR NO : 2022/1385
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/09/2020
NUMARASI : 2019/180 E. – 2020/267 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/09/2020 tarih ve 2019/180 Esas – 2020/267 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, davalı Şirket tarafından … sayılı “…+Şekil” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, marka başvurusu kapsamında 34 ve 35. sınıflardaki mal ve hizmetlerin yer aldığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın önce Markalar Dairesi Başkanlığı sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin “…” markaları ile birlikte kullandığı … sayılı şekil markasının da bulunduğunu, dava konusu başvuru ile bu markalar arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik olduğunu, dava konusu başvurunun asli unsurunun “…” kelimesinden oluştuğunu, başvuruda yer alan “…” ibaresinin ve kalp şeklinin ayırt edicilikte geri planda kaldıklarını, buna göre müvekkili markalarının ve dava konusu başvurunun asli unsurunun ilk üç harfinin birebir aynı olduğunu, markadaki … harflerinin yazım stillerinin de müvekkili markalarındaki yazım şekillerine benzediğini, davalının müvekkiline ait tescilli markaları/kullanılan paketleri taklit ettiğini, markaların bütün olarak bıraktığı izlenimin karıştırılabilir şekilde benzer olduğunu, marka kapsamlarının da benzer ve bağlantılı bulunduklarını, müvekkiline ait … markalarının tütünler,sigaralar vb. ürünler için tanımış olduğunu, SMK’nın 6/5. maddesinde tanınmış markaların farklı ürünler için olsa dahi korunmalarının öngörüldüğünü, davalının, müvekkilinin tanınmış … markasına iltibas yaratacak derecede benzer olan … ibaresini seçmesinin basit bir tesadüf olarak değerlendirilemeyeceğini, markanın fiili kullanımının da müvekkilinin markaları ile birebir aynı olduğunu, davalının ayrıca sistematik şekilde 3. kişilere ait farklı markaları taklit eden başvurular yaptığını, bu nedenlerle davalının kötü niyetli başvuruda bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2019-M-1950 sayılı kararının iptaline, marka başvurusu tescil edilmişse markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı… vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, tarafların markaları arasında işitsel, görsel veya biçimsel hiçbir benzerlik olmadığını, müvekkilinin Azerbaycan ve Birleşik Arap Emirliklerinde de aynı şekilde tescilli olan ve yoğun şekilde kullanılan markalarına, davacı şirketin hiçbir şekilde itiraz etmediğini, Türkiye’deki marka tescilini hükümsüz kılmaya çalışmasının samimyetsiz olduğunu, Türkiye’de sigara satin almak isteyen herhangi bir tüketicinin bir raf/reyon karşısında geçip de bir çok sigara markası arasından bir seçim yapmasının ve dilediği sigarayı kendi eliyle raftan almasının gerek hukuken gerekse de fiilen imkansız bulunduğunu, satış görevlilerinin sigarayı tüketicilere vereceğini, bu nedenle markaların karıştırılmalarının mümkün olmadığını, müvekkili başvurusunun kötü niyetli bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu … sayılı “…” ibareli marka başvurusu ile davacının “…” ibareli markaları arasında marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve anlamsal benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunmadığı, her ne kadar “…” markası tanınmış marka olarak tescil edilmişse de SMK’nın 6/5. maddesinde aranan diğer şartların gerçekleşeceğine dair davacı tarafından somut delil dosyaya sunulamaması karşısında anılan maddenin uygulanması şartlarının oluşmadığı, kötü niyet iddialarının ispatlanamadığı, YİDK kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkeme kararının kendi içinde çelişkili olduğunu, karardan markaların benzer kabul edilip edilmediği hususunun açık ve net olarak anlaşılamadığını, aynı zamanda müvekkili markasının tanınmışlığı hususunun da değerlendirilmediğini, 6769 sayılı Kanunun 6/1 maddesi çerçevesinde markaların benzer olup, iltibas riski sebebiyle başvurunun reddinin gerektiğini, aynı Kanununun 6/5 maddesi koşullarının da gerçekleştiğini, başvurunun kötü niyetli olduğunu, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşünün de iddialarını teyit ettiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK’nın 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün de birbirine uyumlu olması gerektiği gibi gerekçenin de kendi içinde tutarlı olması zorunludur. Zira, gerekçeli kararın kendi içinde çelişkili olması halinde hükmün denetlenmesi mümkün olmayacaktır. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Öte ayndan, kararın gerekçesi ile hüküm arasındaki ya da gerekçenin kendi içindeki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir.
Somut uyuşmazlıkta da ilk derece mahkemesince, hükmün gerekçe kısmının 3. sayfasının son paragrafında “… davaya konu markalarda “…” ibaresinin ortak olması, taraf markalarının ilk seslerinin aynı olması, ortalama tüketicinin markayı okurken bu ibareyi okuyacak olması karşısında davaya konu markaların sesçil benzerlik taşıdığı, ilgili tüketicilerin psikolojik olarak farklılığı gösteren noktalara değil benzerliği sergileyen noktalara dikkatlerini yoğunlaştırması, markaların görsel ve sesçil olarak birbirlerine benzemesi karşısında markaların bütünsel olarak benzer olduğu, taraf markalarının ortak oldukları emtia/hizmetler hemen her yaştan ve kesimden tüketiciye hitap etmekte olup ilgili tüketicinin ortalama tüketiciler olduğu anlaşılmıştır.” şeklinde tespitlere yer verilerek, marka işaretlerinin bütünsel olarak benzer oldukları ve başvuru kapsamındaki ürünlerin ortalama tüketicilere hitap ettiği belirtildiği halde müteakip paragrafta, “… somut uyuşmazlıkta tek harf değişikliğinin görsel, işitsel, yazılış ve anlamsal bakımından dava konusu markanın üzerinde kullanılacağı emtianın tüketicisi olan bilinçli tüketici (sigara, tütün ürünleri sektörü) nezdinde iltibası önleyici mahiyette olduğu, farklılığın ortalama tüketici tarafından algılanabilir nitelikte olduğu, sonuç olarak, her ne kadar davacı markalarının kapsamındaki mallar ile dava konusu markanın mallar/hizmetler aynı/aynı tür/benzer/ilişkili olsa da, marka işaretleri bakımından işitsel, görsel ve anlamsal benzerlik bulunmaması nedeniyle dava konusu marka ile davacıya ait markalar arasında karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığı…” denilerek, bir önceki paragrafta yapılan tespitlerin aksi yönde değerlendirmeler yapılmıştır. Görüldüğü üzere, gerekçeli kararda hem taraf markalarının bütünsel olarak benzer oldukları ve başvuru kapsamındaki ürünlerin hemen her yaştan ve kesimden ortalama tüketiciye hitap ettiği, hem de markaların işitsel, görsel ve anlamsal yönden benzer olmadıkları gibi markanın kapsadığı emtianın tüketicisinin de dikkat ve bilinç seviyesinin yüksek bulunduğu şeklinde çelişkili tespitlere yer verilerek, gerekçe içinde çelişkiye yol açılmıştır. Bu husus, az yukarıda açıklanan gerekçeli kararın kendi içinde çelişkili olmamasına ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırıdır. O halde, gerekçeli kararda yaratılan çelişki giderilecek şekilde yeniden bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, usul ve yasaya aykırı olan hükmün kaldırılması gereklidir.
Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, veyahut kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilirse de somut olayda, mahkeme kararının gerekçesi çelişkili olduğundan, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle Dairemizce kararın gerekçesinde yaratılan çelişki giderilecek şekilde davanın yeniden görülüp yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
2- İstinaf kararının neden ve şekline göre, davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 30/09/2020 tarih ve 2019/180 Esas – 2020/267 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine,
3-Davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafça yatırılan 54,40 TL istinaf harcının istek halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 03/11/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip