Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1637 E. 2022/1495 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2020/1637 – 2022/1495
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1637
KARAR NO : 2022/1495
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/06/2020
NUMARASI : 2019/259 E. – 2020/116 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 24/06/2020 tarih ve 2019/259 E. – 2020/116 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar … ile … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalı gerçek kişinin “……” ibareli marka başvurusuna “…” ibareli markalarına dayalı olarak yaptıkları itirazlarının nihai olarak dava konusu YİDK kararıyla reddedildiğini, oysa müvekkili şirketin 1991 yılında tüketicilere tatil alternatifleri üretmek üzere kurulduğunu, hem müşteri memnuniyetine hem de hizmet çeşitliliği ve kalitesine uzun yıllardır yatırım yaptığını, sahibi olduğu “…” alan adı ve markası ile “…!” sloganıyla 2005 yılında hizmet vermeye başladığını, hem yurt içinde hem de yurt dışında farklı hava yollarının uçak seferlerini tek bir ekranda inceleme imkanı sunduğunu, söz konusu hizmetlerin, yolculuk bilgileri ile kalkış ve varış noktaları hakkında ayrıntılı bilgi sağlayan https://www…..com/ alan adlı internet sitesi ve akıllı telefonlara yönelik … mobil uygulaması aracılığı ile müşterilerinin kullanımına sunulduğunu, ayrıca verilen hizmetlerin tanıtımını ve pazarlanması maksadıyla her yıl ciddi miktarda reklam ve tanıtım bütçesi ayırdığını,”…” ibaresinin ayrı değil, birleşik kelime olarak ve herhangi biletlenebilir aktivite yahut hizmet için değil, sadece uçuş hizmetlerinin pazarlanması maksadıyla kullanıldığını, bu yönüyle “…” ibaresinin tek başına uçuş hizmetlerini tanımlar bir kelime olmadığını, bir an için aksi düşünülse dahi müvekkil şirketin 2005 yılından bu yana “…” ibareli markaları ve www…..com alan adlı internet sitesi ile uzun yıllar boyunca hizmet kalitesine yönelik çok ciddi yatırımlar yaparak “…” ibareli markasını ve internet sitesini Türkiye çapında uçuş hizmetleri ile özdeşleşmiş, tanınır ve ayrıştırıcı hale getirmiş olmakla 6769 sayılı Kanun’un m. 5/2 hükmü çerçevesinde kazanmış olacağı hakların Kurulca yapılan incelemede dikkate alınmadığını, davalının yüzlerce alternatif arasında müvekkili şirketin 2005 yılından bu yana kullanmakta olduğu “www…..com” alan adlı internet sitesinin sonundaki “tr” eki hariç birebir aynı alan adını seçip uçuş hizmetlerinin pazarlanmasına yönelik birebir aynı hizmetler ile yine aynı müşteri kitlesine yönelik olarak 2016 sonrasında faaliyette bulunmaya başladığını ve müvekkili şirketin kendi sitesinin pazarlanması bakımından uzun yıllar yürüttüğü faaliyetlerinden haksız fayda sağlamak suretiyle haksız rekabette de bulunduğunu, müvekkili şirketin markasının esaslı unsurunun dava konusu YİDK kararında son derece hatalı olarak tespit edildiğini, söz konusu kararın aksine, dava konusu markanın esaslı unsurunun müvekkili şirkete dair bir marka olan “…” ibaresi değil, alan adında ve faaliyetlerinin icrasında doğrudan ve tek başına kullanılan “…” ibaresi olduğunu, YİDK kararının 6769 s. Kanun’un 5/ç, 5/2 ve 6/1-5 ve sair diğer hükümlerine aykırılık oluşturduğunu, diğer davalıya ait markanın müvekkili şirket markası ile esaslı unsurlar ve bilhassa okunuş yönünden birbirlerine ayniyet derecesinde benzer bulunduğunu ileri sürerek YİDK’ın 11.04.2019 tarihli ve 2019-M-2835 sayılı kararının iptali ile … sayılı “….com.tr …” ibareli marka başvurusunun tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, davacının “…” veya “….com” ibareli markalarının tanınmış olmadığını, davalı …’nun davacının “…” ve “….com” ibarelerinin münhasıran marka olarak tescili için yaptığı tüm başvuruları reddettiğini, “…” ve “…” ibarelerinin turizm ve havacılık sektöründe birçok firma tarafından sürekli kullanılan tanımlayıcı ibareler olduğunu, sözcüklerin birleşik yazılması ayrı bir anlam türetmediği gibi fonetik olarak da farklı bir sözcük algısı uyandırmadığından zayıf işaret niteliğini değiştirmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davaya konu … sayılı ibareli başvuru ile davaya mesnet gösterilen davacı tarafa ait markaların aynı/benzer hizmetleri kapsadığı, taraf markaları arasında 6769 s. SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimali bulunduğu, markalarda ortak olan “….com” ibaresinin, uyuşmazlık konusu 39. sınfıta bulunan “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri” bakımından vasıf bildirdiği için ayırt ediciliği düşük olsa da dava konusu başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlanmadığı, SMK m. 6/5’den kaynaklı bir tescil engelinin somut uyuşmazlık kapsamında oluşmayacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile TÜRKPATENT YİDK’nın 11/04/2019 tarih 2019/M-2835 sayılı kararının iptaline, davaya konu … sayılı markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … vekili, taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığını, dava konusu başvurunun asli unsurunu “…” ibaresinin oluşturduğunu, markalarda ortak olarak yer alan “…” ibaresinin tanımlayıcı bulunduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, “…” ve “…” ibarelerinin turizm ve havacılık sektöründe birçok firma tarafından kullanılan tanımlayıcı ibareler olduğunu, davacının dayanak markalarının asli unsurunun “…” ibaresi olduğunu, davacı markalarının tanımış bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda “…” ibaresinin tanımlayıcı olup olmadığı ile ilgili hiçbir değerlendirme yapılmadığını, taraflar arasında görülen benzer uyuşmazlıklarda müvekkili lehine karar verildiğini, ayrıca davacının markalarını sadece uçak bileti satışında kullandığını, bu hususun iltibas değerlendirmesinde dikkate alınması gerektiğini, diğer taraftan YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük istemi aynı davada görülmeyeceğinden hükümsüzlük istemi yönünden davanın tefrik edilerek yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden, davalı gerçek kişinin 39, 41 ve 43. sınıf hizmetlerde tescili için … sayılı ve “….com.tr …” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, davacı Şirketin iltibas ve tanınmışlık vakalarına dayalı olarak başvuruya yaptığı itirazının Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddine karar verildiği, davacı Şirketin bu karara karşı aynı vakalara ve “…” ibaresinin kullanım sonucu ayırt edici hale getirdikleri iddiasına dayalı olarak itiraz ettiği, davacının bu itirazının, Markalar Dairesi Başkanlığı nezdinde ileri sürmediğinden inceleme konusu yapılamayacağı, taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinin marka algısı yaratmadığı, başvurunun asli unsurunu “…” ibaresinin oluşturduğu, bu nedenle taraf markaları arasında iltibas bulunmadığı, SMK’nın 6/5 maddesindeki koşulların da oluşmadığı gerekçesiyle YİDK’ın 2019-M-2835 sayılı kararıyla reddedildiği, anılan kararın davacı vekiline 13/05/2019 tarihinde tebliğ edildiği, işbu davanın iki aylık hak düşürücü süre içerisinde 11/07/2019 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince taraf markaları arasında, başvuru kapsamında yer alan tüm hizmetler bakımından, SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca iltibas koşullarının oluştuğu, aynı Kanun’un 6/5 maddesindeki şartların bulunmadığı kabul edilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olup, kararı istinaf edenin sıfatı ve istinaf itirazları gözetildiğinde istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, taraf markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında iltibas bulunup bulunmadığı noktasındadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408-409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, mahkemece alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, dava konusu başvurunun kapsamında yer alan 39.,41. ve 43. sınıf mal ve hizmetler davacının itirazına mesnet markaları kapsamında yer alan hizmetlerle aynı ve benzer olduğundan, somut olayda emtia benzerliğine ilişkin koşulun gerçekleştiği anlaşılmıştır.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince, dava konusu marka “….com.tr …” ibaresinden oluşmaktadır. Davacının itirazına mesnet markaları da “…” ibareli olup, somut olayda uyuşmazlık “…” ibaresinin taraf markalarında ortak olarak yer almasının iltibasa sebebiyet verip vermeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücünün de dikkate alınması gerekir. Bu anlamda markalarda yer alan ve tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden ayırt ediciliği bulunmayan ibarelerin karşılaştırmada dikkate alınmaması gereklidir. Somut uyuşmazlık bakımından da “…” ibaresinin taraf markalarında ortak olarak yer almasının iltibasa neden olup olmayacağının belirlenmesinde, öncelikle anılan ibarenin uyuşmazlık konusu hizmetler bakımından SMK’nın 5/1-b maddesinde karşılığını bulan somut ayırt ediciliği haiz olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmede, “…” ibaresinin, başvuru kapsamında yer alan 39,41 ve 43. sınıf hizmetlerin tüketicileri nezdinde işletmesel bir kökene işaret etmesinin mümkün olmadığı, başvuru kapsamındaki tüm hizmetler için belirli bir ticari kaynağa ait bir işaret olarak algılanmayacağı, diğer bir deyişle markanın asli fonksiyonu olan ayırt ediciliği sağlamayan bir ibare olduğu, tüketicilerin bu ibareyi yalnızca … satışının yapıldığı yer olarak algılayacakları gözetildiğinde, tüketicilerce marka olarak algılanması, belirli bir işletmeye ait mal ve hizmetleri, başka işletmelere ait mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlaması mümkün olmadığından, 6769 sayılı SMK’nın 5/1-b maddesi anlamında ayırt ediciliği bulunmadığı kanaatine varılmış, taraf markalarında anılan ibarenin ortak olarak yer almasının iltibasa neden olmayacağı, dava konusu başvuruda yer alan “…” ibaresi ile başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı, taraf markaları arasında emtia benzerliğine ilişkin koşulun gerçekleşmesine rağmen, marka işaretleri arasında benzerlik bulunmadığından, SMK’nın 6/1 maddesi anlamında iltibas koşullarının oluşmadığı kabul edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Her ne kadar davacı taraf “…” ibaresini SMK’nın 5/2 maddesi anlamında kullanım sonucu ayırt edici hale getirdiklerini ileri sürmüşse de ilk derece mahkemesince bu hususta bir inceleme ve değerlendirme yapılmaması ve davacı tarafça da istinaf kanun yoluna başvurulmaması karşısında Dairemizce de bu hususta bir inceleme yapılması mümkün değildir. Ancak bir an için aksinin kabulünde dahi, davacının dava konusu başvuruya itiraz aşamasında kullanım sonucu ayırt edicilik iddiasında bulunmadığından bu hususta Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından bir değerlendirme yapılmadığı, bu itibarla inceleme yetkisi, Markalar Dairesince verilen kararın kapsamı ve kendisine yapılan itirazla sınırlı olan YİDK tarafından verilen kararın iptali istemiyle açılan dava yönünden, davacının kullanım sonucu ayırt edicilik iddiasının nazara alınmasının mümkün olmadığı ancak dava dilekçesinde ileri sürülen bu iddianın davadaki hükümsüzlük istemi bakımından dinlenebileceği, 6769 sayılı SMK’nın 5/2 maddesi uyarınca somut ayırt ediciliği bulunmayan ibarelerin kullanım sonucu ayırt edici kılınmaları yasal olarak mümkün ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30.09.2019 tarih, 2018/4681 E., 2019/6004 K. sayılı, “…” ibareli marka başvurusuna ilişkin kararında da vurgulandığı üzere, bu denli tanımlayıcılığı yüksek ve somut ayırt ediciliği bulunmayan ibarelerin çok yoğun kullanımla dahi ayırt edici kılınmalarının oldukça güç olduğu, dosya kapsamına sunulan delillerden dava konusu başvuruya kullanım yoluyla da ayırt edicilik katıldığının ispat edilemediği anlaşıldığından davacının bu iddiası yerinde görülmemiştir. Nitekim, yine aynı taraflar arasında görülen “…” ibareli bir başka uyuşmazlıkta, Dairemizce alınan bilirkişi raporunda da “davacının “…” ibaresini kullanım sonucu ayırt edici hale getirdiğini ispatlayamadığı, zira anılan ibarenin
kullanım sonucunda ayırt ediciliğinin yükseldiği ve artık tüketiciler nezdinde
doğrudan davacı taraf ile özdeş hale geldiği yönünde bir tespit için sunulan
delillerin çok daha somut ve yoğun olması gerektiği, davacı markalarının kullanıldığını gösterir reklam, tanıtım ve promosyon çalışmaları ve bu
çalışmalara ilişkin harcamalar, pazar payı ve markanın bilinirliğine ilişkin yapılmış kamuoyu veya pazar araştırmaları, anılan marka altında sunulan hizmetin cirosu, karı, yurt çapında ve yurt dışında sahip olduğu dağıtım
kanalları, şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti
vb., mal veya hizmete ilişkin alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb. kalite
belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) gibi destekleyici deliller
vb. nitelikteki birçok delil ile bu iddianın somutlaştırılması gerektiği, nasıl ki başlangıçtan itibaren ayırt ediciliği bulunan ibarelerin kullanım
sonucunda bilinirlik düzeyinin yükselmesi daha kolay olacaksa, tam tersi bir durumda daha baştan zayıf karakterli bir ibarenin kullanım ile ayırt ediciliğinin arttığı ve bilinirlik düzeyine gelmesinin çok daha zor olacağı, bu halde ileri sürülen iddianın daha somut ve yoğun deliller ile ortaya konulmasının gerektiği, halbuki somut olayda bu yönde bir kanaate varılmasını elverişli kılan
delillerin mevcut olmadığı” yönünde kanaat bildirilmiştir (Dairemizin 2020/1375 E. 2022/1300 K. Sayılı dosyası).
Diğer taraftan, davada YİDK kararının iptali istemi ile birlikte, dava konusu marka başvurusunun yargılama sırasında tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesi de istenmiş olup, YİDK kararının iptali istemi ile açılan davada yargılamanın devamı süresince … tarafından tescil işlemi durdurulmadığından, davacının YİDK kararının iptali ile birlikte hükümsüzlük davası açmasına bir engel bulunmadığından davalı … vekilinin buna yöne ilişen istinaf itirazları yerinde görülmediği gibi markalar benzer bulunmadığından, ikinci cevap dilekçesinde ileri sürdüğü kullanmama defi yönünden de bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Sonuç olarak, ilk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan nedenlerle taraf markalarında ortak olarak yer alan “…” ibaresinin, uyuşmazlık konusu hizmetler bakımından somut ayırt ediciliğinin bulunmadığı, bu itibarla taraf markalarında anılan ibarenin ortak olarak yer almasının iltibasa neden olmayacağı, dava konusu başvuruda yer alan “…” ibaresi ile başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı, taraf markaları arasında emtia benzerliğine ilişkin koşulun gerçekleşmesine rağmen, marka işaretleri arasında benzerlik bulunmadığından, SMK’nın 6/1 maddesi anlamında iltibas koşullarının oluşmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmamış, davalılar … ile … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar … ile … vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 24/06/2020 gün ve 2019/259 E. – 2020/116 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 44,40-TL harçtan mahsubu ile bakiye 36,30-TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 15.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan 33,50-TL posta masrafı, 148,60-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 182,10-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı … tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 148,60-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip resen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalılar tarafından ayrı ayrı peşin olarak yatırılan 54,40-TL istinaf karar ve ilam harcının, kararın kesinleşmesinden sonra ve talebi halinde davalılara ayrı ayrı iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/11/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 17/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.