Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/16 E. 2021/1343 K. 26.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/09/2019
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)

Taraflar arasında görülen davada Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 24/09/2019 tarih ve….. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalının müvekkili şirket ile 01.03.2011-27.11.2015 tarihleri arasında kongreleri koordine etme görevinde çalıştığını, daha sonra istifa ettiğini, iş sözleşmesinin VII. maddesi ile davalının rekabet yasağını kabul ettiğini, müvekkili şirketin 26.05.2016-01.06.2016 tarihleri arasında Antalya’da düzenlediği … Kongresi için yıllara göre katılım…. doktor, son dört yılın ortalaması ….. yılında katılımda düşüş olduğunu ve 72 doktor ile sınırlı kaldığını, bu düşüşün sebebinin davalıdan kaynaklandığını, zira davalının müvekkili şirketten istifa etmeden 5 ay önce 18.06.2015 tarihinde ….. kurduğunu, bu şirket üzerinden… (….) ile birlikte müvekkilinin 26.05.2016-01.06.2016 tarihleri arasında Antalya’da düzenlediği kongreye alternatif olarak, Antalya’da 26.05.2016 – 31.05.2016 tarihleri arasında kongre düzenlediğini, kendi şirketinin düzenlediği kongreyi de müvekkili şirketin organize ediyormuş gibi göstererek, müvekkilinin kongresine gelecek doktor katılımcıları kendi kongresine yönlendirdiğini, davalının yaptığının fark edileceğini anlayınca, şirket unvanını ……. olarak değiştirdiğini, bu işlemin tarihinin 09.11.2015, ilan tarihinin 12.11.2015 olduğunu, davalının rekabet yasağı içeren eyleminin iş sözleşmesinin bitiminden sonra, 26.05.2016-01.06.2016 tarihleri arasında düzenlediği kongre sebebi ile ortaya çıktığını, davalının TBK.’nın 446. maddesi uyarınca müvekkilinin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlü olduğunu ileri sürerek, şimdilik 100.000,00 TL haksız rekabetten doğan zararın, dava tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, görev, yetki ve esas yönünden davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, taraflar arasında 01.03.2011 tarihinde davalının … Koordinatörü olarak çalışması konulu belirsiz süreli iş sözleşmesinin yapıldığı, davalının 27.11.2015 tarihinde işinden istifa ettiği, davalının daha önce çalışmış olduğu davacı şirket ile aynı iş kolunda bir şirket kurduğu ve aynı alanda faaliyet gösterdiği, taraflar arasında yapılmış olan 01.03.2011 tarihli sözleşmedeki rekabet yasağına ilişkin düzenlemenin belirli bir bölge, süre ve iş kolunun belirtilmemiş olması nedeniyle TTK.’nın 123. maddesinde düzenlenen rekabet yasağı düzenlemesine uygun olmadığı, bu haliyle sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün geçersiz bulunduğu, ayrıca alınan iki ayrı bilirkişi raporunda da davalı firmanın 2016 yılında 1.016.952,37 TL’lik ciro (satış) yaptığının ve 43.024,42 TL kar beyan ettiğinin, 2017 yılında ise 258,46 TL ciro (satış) yaptığının ve (75.263,39) TL zarar beyan ettiğinin, davalı firmanın faaliyette bulunmadığı ve 258,46 TL ciro yaptığı 2017 yılında, davacı firmanın 33.681.95 TL ciro yaptığının ve (47.259,39) TL zarar ettiğinin, davalının aynı iş kolunda açmış olduğu şirketin faaliyet göstermediği 2017 yılında, bu durumun davacının cirosuna olumlu bir etkisinin olmadığının ve davacı şirketin istenilen karlılık oranına ulaşamamasında, davalının faaliyetinin rol oynamadığının tespit edildiği, davalının rekabet yasağına aykırı davrandığı kanaatine varılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemenin TTK 123. maddesi kapsamında değerlendirme yaptığını, halbuki eldeki davada TBK 444-447. maddelerinin uygulanmak zorunda olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin VIII. maddesinin yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içermediğini, müvekkilinin işlerindeki düşüşün sebebinin davalı olduğunu, zira daha kurulduğu yıl bir şirketin 1.016.787,07-TL ciro yapmasının ülkemiz ticari şartlarında hayatın olağan akışına uygun olmadığını, bu cironun müvekkili şirketin 2015 yılı kongre cirosu ile aynı olduğunu, davalının işinden ayrılırken temin ettiği doktor bilgilerini kullanarak, müvekkil ile aynı işi yapmak sureti ile davaya konu zararı verdiğini…. adresi ile davalının şirketinin adresinin aynı olduğunu, davalının aynı adreste hem dernek hem şirket kurarak rekabet yasağını ihlal ettiğini, davalının 2016 yılından kendi şirketi üzerinden, 2017 yılında ise tanık olarak dinlettiği bacanağı … ….. üzerinden rekabet yasağını ihlale devam ettiğini, davalının şirketi ile otel arasında 63.000 Euro karşılığı 450 oda garantili bir anlaşmanın yapıldığını, …S’16 adlı kongrede bunun 380 odasının kullanıldığını, davalının kalan 70 odayı ayrıca başka bir organizasyonda kullandığını, buradan elde ettiği gelirleri de beyan etmediğini, internet sitelerinde 29-31 Aralık 2016 tarihlerinde aynı otelde gerçekleştirilecek olan …. adlı bir organizasyonun duyurulduğunu, yıl sonu organizasyonu için kullanılan bu odaların faturasının 2017 yılı başında bacanağının şirketi ….. kesildiğini, davalının yeni kurulmuş 20.000-TL sermayeli şirkete 228.449,00-TL bedelli demirbaş girişinin bulunduğunu, bu rakamın sonuç itibariyle davalının şirketinin karından demirbaşa aktardığı tutardan ibaret olduğunu, demirbaşa aktarılan bu tutarın faaliyet karı ve dolayısıyla müvekkiline verdiği zararın somut delili olarak kabul edilmesinin gerektiğini, davalının defterlerinde gösterilen kar ve maliyet miktarlarının da gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1- Dava, rekabet yasağına aykırı davranıldığı iddiasına dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer istinaf itirazlarının reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2- Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, taraflar arasında 01.03.2011 tarihinde, davalının … Koordinatörü olarak çalışması konulu belirsiz süreli bir iş sözleşmesinin imzalandığı, davalının 27.11.2015 tarihinde hiçbir gerekçe göstermeden işinden istifa ettiği, her ne kadar davalının işten ayrılmadan önce davacı şirket ile aynı iş kolunda bir başka şirket kurduğu anlaşılıyor ise de, işbu dava konusu zararın, davalı tarafından kurulan şirketi aracılığıyla 26.05.2016 – 31.05.2016 tarihleri arasında düzenlenen kongre nedeniyle oluştuğunun ve fiilen taraflar arasındaki iş akdinin sona ermesinden sonra ortaya çıktığının ileri sürülmesi suretiyle tazminat talebinde bulunulduğu, diğer bir deyişle davacı tarafça, davalının çalıştığı dönemde aynı alanda başka bir şirket kurması eyleminin dava konusu yapılmadığı, bu hususun dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi suretiyle davanın anılan nedenle ticaret mahkemesinde açıldığının bildirildiği, dolayısıyla davayı görmeye Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli bulunduğu, Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğu (Yargıtay 11. H.D.’nin 03/10/2016 tarih ve 2016/10194 E.- 2016/7663 K., 24/10/2016 tarih ve 2016/11487 E.- 2016/8359 K.) anlaşılmaktadır.
Her ne kadar mahkemece davanın TTK 123. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği bildirilmişse de, anılan madde acentenin rekabet yasağı anlaşmasına aykırı davranmasına ilişkin olup, taraflar arasında acentelik sözleşmesinin olmadığı açıktır. Dolayısıyla anılan maddenin uyuşmazlığın çözümünde uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Davalının taahhüdü iş sözleşmesinin sona ermesi halinde yapılmaması gereken bir hususa ilişkin olmakla, iş hukukunun düzenleme alanının da dışında kalmaktadır. Somut olayda, davalının rekabet yasağını ihlal ettiği iddia edilen davranışı açık biçimde iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğundan, bu davranışın 6098 sayılı TBK’nın 444 ve 447. maddeleri (mülga 818 sayılı BK’nın m. 348) kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
6098 sayılı TBK’nın 444. maddesi, “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmünü içermektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin 445. maddesinde, rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağı belirlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise hâkimin, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabileceği belirlenmiştir. Burada hakime aşırı nitelikteki rekabet yasağının kapsamını veya süresini sınırlama yetkisi verilmiştir.
TBK.’nın 446. maddesinde ise rekabet yasağına aykırı davranan işçinin, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlü olduğu, yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçinin öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabileceği; ancak, işçinin bu miktarı aşan zararı gidermek zorunda olduğu düzenlenmiştir.
Yine TBK.’nın 447/2. maddesi “Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.” hükmünü haizdir.
Somut uyuşmazlıkta da her na kadar davalı tarafça, davacıdan zam isteyince davacı yetkilisinin kendisine hakaret ettiği ve kendisini simsarlığa zorladığı, istifanın da bu nedenle yapıldığı ileri sürülmüşse de, dosyaya sunulan istifa dilekçesinde herhangi bir neden belirtilmemiştir. Dosya kapsamında davalı işçinin istifasının işverene yüklenebilen bir nedenle gerçekleştiğine ilişkin başkaca bir delil de bulunmamaktadır. Dolayısıyla Dairemizce davalının anılan savunmasına itibar edilmemiştir.
Yine taraflar arasındaki sözleşmenin VIII. maddesinde düzenlenen rekabet yasağı hükmü, rekabet yasağının kapsamı veya süresi bakımından bir sınır içermiyor ise de, hem davacı hem de davalının faaliyette bulunduğu şirketler Ankara’da mukimdir. Dava konusu eylem de davalının 27.11.2015 tarihinde işinden istifa etmesinden sonra, 26.05.2016 – 31.05.2016 tarihleri arasında gerçekleştiğinden, 2 yıllık süre şartı da sağlanmıştır.
Davalının davacı şirket bünyesinde … Koordinatörü olarak çalıştığı, işten ayrıldıktan sonra aynı işi yaparak, davacı ile aynı yerde, aynı tarihler arasında ve doktorlara hitap eden bir kongre düzenlediği, dolayısıyla davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânının bulunduğu ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılmasının, davacı işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olduğu da açıktır. Dolayısıyla taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesi TBK.’nın 444. maddesi uyarınca geçerli olduğu gibi, aynı Yasa’nın 446. maddesi uyarınca davalı, bunun sonucu olarak davacı işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür. O halde davacı, davalı işçinin kusurunu ve uğradığı zararı kanıtlamak kaydıyla zararının tazminini isteyebilir. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay 11. H.D.’nin 26.11.2018 tarih ve 2017/1852 E.- 2018/7389 K.).
Davalının davacı ile aynı yer ve zamanda, 26.05.2016 – 31.05.2016 tarihleri arasında Antalya’da kongre düzenlediği, bu kongrede 43.024,42 TL net kar elde ettiği, mahkemece görüşüne başvurulan 04.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda belirlenmiştir. Ancak bu karın tamamının davacının zararı olduğunun kabul edilmesi de mümkün değildir.
TBK.’nın 50/2. maddesi uyarınca “Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” Somut uyuşmazlıkta da mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi heyetince, davalının 43.024,42 TL net kar elde ettiği tespit edildiğine göre, Dairemizce davacının talep edebileceği maddi zararının 25.000,00 TL. olarak takdirinin hakkaniyete uygun bulunduğu düşünülmüştür.
Davacı taraf maddi tazminat tutarı için dava tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesi talebinde bulunmuştur. TTK’nın 4. maddesinde TBK’nın 444. maddesinden kaynaklanan davaların, mutlak ticari davalardan olduğu öngörülmüştür. Uyuşmazlığın özü itibariyle mutlak ticari davalardan olduğu gözetilerek, Dairemizce de hükmedilen maddi tazminat tutarına, dava tarihinden itibaren avans faizi yürütülmüştür.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değilse de, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince, davacı vekilinin yerinde görülmeyen diğer istinaf itirazlarının ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/09/2019 gün ve….sayılı kararının KALDIRILMASINA;
3-Davanın KISMEN KABULÜ ile 25.000,00 TL maddi tazminatın, dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline,
4-Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
5-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 1.707,75 TL nispi karar ve ilam harcı peşin olarak yatırıldığından, başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 33,50 TL ilk masraf, 2.500,00 bilirkişi ücreti, 244,45 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 64,90 TL tebligat ve posta masrafından oluşan toplam 2.842,85 TL’nin, davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan takdiren 710,71 TL.’ye, 1.707,75 TL peşin harç tutarı eklenerek toplam 2.418,46 TL.’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
10-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
11-Davacıdan peşin olarak alınan 44,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
12-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
13-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 26/10/2021 tarihinde HMK 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 26/10/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip