Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1571 E. 2022/1176 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1571
KARAR NO : 2022/1176
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/07/2019
NUMARASI : 2018/30 E. – 2019/254 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Marka ile ilgili Kurum Kararının İptali, Hükümsüzlük

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08/07/2019 tarih ve 2018/30 E. – 2019/254 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ile davalı şirket … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkilinin 1950’li yıllarda üretilmeye başlanan ve 1984 yılında tescil edilen “…” markasını …’dan satın alarak yeniden canlandırdığını, “…” ibareli markalarını artırdığını, tanınmış marka statüsüne ulaştırdığını, davalı şirketin kötü niyetli olarak 2016/64641 nolu “…+şekil” ibaresinin marka olarak tescili için başvurduğunu, başvuruya yaptıkları itirazın davalı Kurum Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurumu kararı ile nihai olarak reddedildiğini, oysa başvurunun müvekkilinin markalarıyla ayırt edilemeyecek derede benzer olduğunu, müvekkilinin markasının tanınmışlığının iltibas tehlikesini artırdığını, başvurunun tescili halinde müvekkilinin “…” ibareli markalarından haksız yarar sağlayacağını ileri sürerek, YİDK’nın 2017-M-9900 sayılı kararının iptaline ve başvurunun tescil edilmiş olması halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı …vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı Şirket vekili, müvekkilinin 100’den fazla ülkede varlığını sürdürdüğünü, “…” ibareli markasını ilk kez 1929 yılında kullanmaya başladığını, ilk tescilinin 1971 yılında …’te olduğunu, ibarenin Türkiye’de 26.08.1988’den beri 106835 sayı ile tescilli olduğunu, “…” ibaresinin gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, ibarenin müvekkilinin ticaret unvanı olarak davacıdan daha önce kullanılmaya başlandığını ve kazanılmış hakkı olduğunu, taraf markaları arasında benzerlik bulunmadığını, markalar yıllardır piyasada birlikte var olduklarından ve farklı emtialarda kullanıldıklarından iltibas tehlikesinin söz konusu olmadığını, davalının markasının da kendi sektöründe tanınmış olduğunu, tanınmışlık ve kötü niyet iddialarının doğru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalının “şekil+…” ibareli marka başvurusu ile davacının “…”, “… …,” ve “…” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, işin uzmanı yahut dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yargılama konusu mallar için ayırdığı satın alma süresi içinde, davalının başvuru markasını gördüğünde derhal ve hiç düşünmeden davacıya ait tescilli markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, ortalama düzeydeki tüketici kesimi tarafından başvuru konusu işaret ile davacı markası arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı mallar algısı da oluşmayacağı, taraf marka işaretleri benzemediğinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca iltibasın bulunmadığı kanaatinin oluştuğu, yine taraf marka işaretleri benzemediği gibi davacının tanınmışlığından haksız yarar sağlanabileceği, itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği hususları kanıtlanmadığından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki tanınmışlık koşulunun oluşmadığı, davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığının da ispatlanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, müvekkili markasının tanınmış olduğunun gözetilmediğini, iltibas incelemesinin markalardaki farklılıklara odaklandığını, davalının ibare üzerinde kazanılmış hakkı olduğunun doğru olmadığını, ortalama tüketicilerin markaları algılama biçiminin dikkate alınmadığını, başvurunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Katılma yoluyla davalı şirket vekili, gerekçeli kararda müvekkilinin kazanılmış hakkından bahsedilmemesinin eksiklik olduğunu, müvekkilinin “…” ibaresini eskiye dayalı olarak ilk tescil halinden uzaklaşmadan, yine 29. sınıf ürünlerde kullandığını ileri sürerek, yerel mahkeme kararının düzeltilmesini istemiştir.

GEREKÇE :Dava, YİDK marka kararı iptali ve hükümsüzlük istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgeler incelendiğinde, davalı şirketin “…+şekil” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvurunun yayınlanmasından sonra davacının “…” ve “…” ibareli markalarını gerekçe göstererek başvuruya itiraz ettiği, davacının itirazının YİDK kararı ile reddedildiği anlaşılmış olup, bu kapsamda dosya kapsamındaki uyuşmazlık başvuru ile itiraza gerekçe gösterilen markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında iltibas bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olduğu, iltibas tehlikesinin değerlendirmesinde markaların baskın unsurları da gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınmasının gerekli bulunduğu, bu hususlar dikkate alınarak yapılan değerlendirmeye göre davalı şirketin “…+Şekil” ibareli marka tescil başvurusunun asıl unsurunun “…” ibaresinden oluştuğu, davacı şirketin itiraza mesnet markalarının asıl unsurunun da “…” ibaresi tarafından temsil olunduğu, her iki ibare arasında ki benzerliğin açık olduğu, tarafların markalarının 29. sınıfta benzer malları kapsadığı, dolasıyla müşterilerin dikkat ve özeninin ortalama olması nedenleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde, somut olayda 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi şartlarının bulunduğu, bu durumda ilk derece mahkemesinin taraf marka işaretlerinin benzemediği yönündeki değerlendirmesinin doğru olmadığı sonucuna ulaşılmış, bununla birlikte davalının “…” markasının “süt ürünleri”nde kullanımının, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesindeki üç durumdan birisine sebebiyet vereceği ve başvurunun kötü niyetli olarak yapıldığı yönündeki iddiaların ispatlanamadığı yönündeki değerlendirmeler yerinde görülmüştür.
Ancak, davalı şirketin 106835 ve 2000/12518 sayılı markalarının, uyuşmazlık konusu 29. sınıftaki “süt ve süt ürünlerinde” 1988’den beri tescilli bulunduğu, davalıya ait “…” markasının ülkemizde tescillerine uygun olarak ve uyuşmazlık yaratmadan belli bir yoğunlukta kullanıldığı, başvurunun önceki markaların esaslı unsuru “…” ibaresini içeriyor olması nedeniyle seri marka karakterinde olduğu, dolayısıyla davalının “süt ve süt ürünleri” emtiası açısından müktesep hakkının bulunduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece davanın, yukarıda açıklanan gerekçeler ile reddi gerekirken, yazılı gerekçelerle reddedilmesi doğru olmadığından ve HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilebilen, yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin değiştirilerek düzelterek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmeyip, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiğini düzenlediğinden, Dairemizce davacı vekili ile katılma yoluyla davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin ve katılma yoluyla davalı şirket vekillinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08/07/2019 gün ve 2018/30 E. – 2019/254 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Davanın yukarıda açıklanan gerekçe ile REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,8‬0.TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 15.000,00.TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
6-Davalı Şirket tarafından istinaf aşamasında yapılan 51,00 TL posta ve 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı olmak üzere toplam 199,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
8-Davacı vekili ile davalı şirket vekili tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40 -TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı vekili ile davalı şirket vekiline ayrı ayrı iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 29/09/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 17/10/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip