Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1546 E. 2022/1452 K. 11.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1546
KARAR NO : 2022/1452
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2020
NUMARASI : 2019/321 E. – 2020/286 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU :Markaya Tecavüzün Tespiti, Men’i, Ref’i Ticaret Unvanının Terkini, Hükmün İlanı

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08/10/2020 tarih ve 2019/321 E. – 2020/286 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, “…” ibaresinin, 1969 yılından beri faaliyette bulunan müvekkili şirket ve şirketler topluluğuna dahil diğer şirketler tarafından ticaret unvanında ve aynı zamanda tescilli marka olarak kullanıldığını, yurt içinde ve yurt dışında faaliyette bulunan topluluğa dahil tüm şirketlerin “…” markası ile tanındığını, itibar ve güven kazandığını, bu nedenle “…” ibaresinin geçtiği her yerde doğrudan şirketler topluluğunun anlaşıldığını, müvekkili şirkete ait “…” markasının tanınmış marka olduğu konusunda pek çok tespit bulunduğunu, davalının müvekkili şirketin ticaret unvanında yer alan ve aynı zamanda markası da olan “…” ibaresini kullanmasının müvekkili markasına tecavüz oluşturduğunu, ayrıca davalıya ait “www…com” alan adlı bir internet sitesinin de bulunduğunu, davalının müvekkilinin ticaret unvanı ve markası ile iltibas yaratan bu kullanımlarının iyi niyetli olmadığını, Ankara 18. Noterliğinin 05.07.2019 tarihli ihtarnamesiyle, “…” markasının tanınmış marka olmasının yanı sıra karşı tarafın faaliyet gösterdiği sektörle doğrudan ilişkili olarak “… …” markasının da müvekkiline ait olduğundan da bahisle davalının markaya tecavüz ve haksız rekabet eylemlerine son vermesinin ihtar edildiğini ancak anılan ihtarnamenin davalıya tebliğ dahi edilemediğini, SMK’nın 7/3-e maddesi uyarınca davanın kabulü gerektiğini ileri sürerek müvekkilinin marka hakkına tecavüzün tespiti ile men’ine, “…” ibaresinin davalının ticaret unvanından terkinine, davalının her türlü kullanımına son verilmesine, “www…com” internet sitesine erişimin yargılama sonuçlanana kadar tedbiren yargılama sonunda da tamamen engellenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalı şirketin 02.12.2004 tarihinde ticari faaliyetine başladığını, ana faaliyet konusunun haşere ilaçlama ve zirai karantina olduğunu, Atatürk Havalimanının kapatılmasına kadar aralıksız aynı adreste faaliyetine devam ettiği, daha sonra şimdiki adrese taşındığını, İstanbul dışında… illerinde de faaliyet yürüttüğünü, ayrıca havalimanı bulunan her ilde irtibat büroları bulunduğu, ticaret unvanının TTK’da belirtilen usul ve esaslara uygun olarak düzenlendiği ve bu hakkın kullanımının münhasıran müvekkiline ait olduğunu, müvekkili şirketin ticaret unvanında yer alan “…” ibaresinin şirket ortaklarının isimlerinin baş harflerinden oluştuğunu, müvekkilinin bu unvanı kullanılarak çeşitli Bakanlıklar ile ülke çapındaki Kalite Yönetim Kuruluşları, Belediyeler ve İl Sağlık Müdürlüğünden çok sayıda faaliyet ruhsatı ve yetki aldığını, davalı şirketin “…”, “…” ve “… …” markalarının da sahibi olduğunu, bu markalar altında tanıtım ve etkinlik faaliyetleri yürüttüğünü, ticaret unvanının ise tüzel kişiliği temsil ettiği ve ticari sözleşme, ruhsatlandırma gibi yasal zeminlerde kullanıldığını, davalı şirketin kapasite ve iş büyüklüğü açısından, iştigal alanında Türkiye çapında ikinci sırada, yerli şirketler arasında ise birinci sırada bulunduğunu, davalının kendi iş çevresinde davacıdan daha çok bilindiğini, davacının davalının iştigal alanında hiçbir faaliyeti ve bilinirliği bulunmadığını, davacının da iştiraki ve işletmecisi olduğu … AVM’nin dahi davalının müşterileri arasında olduğunu, müvekkili tarafından davacıya faturalar düzenlendiğini, ilgili dönemdeki tüm yazışmaların da tecavüz teşkil ettiği ileri sürülen “….com” alan adı uzantısından yapıldığını, davacının dahi müvekkilinden hizmet almış olmasının davacının bu alanda faaliyetini bulunmadığını gösterdiğini, müvekkilinin hitap ettiği iş çevresinin davacının esas iştigal alanı olan “inşaat işleri” ile etkileşiminin bulunmadığını, ne davacı şirketin ne de diğer müşterilerinin faaliyetlerinin devam ettiği 15 yıl boyunca hiçbir karışıklık yaşanmadığını, 6769 s. SMK’nın 9 maddesi uyarınca 5 yıl süre ile kullanılmayan markanın iptaline karar verileceği, Kanunun 29. Maddesine göre bu durumun tecavüz davalarında def’i olarak ileri sürülebileceği, davacının markalarını kullanmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının “www…com” internet sitesindeki “…” ibareli kullanımlarının davacı adına tescilli … sayıllı “…” ibareli markalarla karıştırılacak düzeyde benzer olduğu ve davacı markalarının tescil kapsamında bulunan hizmetlerle aynı ya da benzer hizmetlerde gerçekleştiği, bu nedenle davalı kullanımları ile davacının ilgili markaları arasında karıştırılma ihtimalini mevcut olduğu ancak davacının bahsi geçen markalarını dava konusu kullanımların gerçekleştiği “haşara ile mücadele, ilk yardım eğitimi, ev ve işyerlerinin dezenfeksiyonu, kurumlar için iş güvenliği ve işyeri hekimliği konularında” hizmetlerde kullanmadığı, bu nedenle davalının dava konusu kullanımlarının markaya tecavüz oluşturmayacağı, davacıya ait “…” marka ve ticaret unvanının inşaat sektöründeki kullanım ve bilinirliğine rağmen, davalı tarafından “…” esas unsurlu ticaret unvanı ve markası altında sunulan hizmetlerde davacının kullanımının bulunmadığı, ayrıca davalının bu alanlardaki kullanımlarının 2005 yılından beri devam ettiği, bu süreçte davalı tarafından davacının ortaklığı bulunan işletmelere de hizmet sunumu gerçekleştirildiği hususları çerçevesinde davalı ticaret unvanının terkini koşullarının da mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporundaki bazı tespitlerin dikkate alınmadığını, anılan bilirkişi raporunda davalının dava konusu kullanımları ile müvekkili markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun ve müvekkili markalarının inşaat sektöründe tanınmış olduğunun açıklandığını, bu tespitlerin davadaki haklılıklarını ortaya koyduğunu, diğer taraftan davalının müvekkili şirkete hizmet verdiği iddiasının gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin de ortağı olduğu dava dışı adi ortaklığın davalı şirketten zorunlu ve kısa süreli olarak hizmet aldığını, bu halde de müvekkilinin davalıyı grup şirketlerinden birisi sandığını, zira davalı ile aynı unvana sahip grup şirketlerinin bulunduğunu, ayrıca bahsi geçen adi ortaklığın müvekkilinden farklı bir şirket olduğunu, aynı olarak kabul edilse dahi söz konusu hizmetin 2017 yılında alındığını, dava tarihi dikkate alındığında sessiz kalmadan da bahsedilemeyeceğini, aksinin kabulünde dahi bunun ticaret unvanı terkini talebine yönünden hak kaybına sebebiyet verebileceğini, markaya tecavüzün tespiti ve ref talepleri bakımından hak kaybı oluşturmayacağını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, markaya tecavüzün tespiti, men’i, ref’i ve ticaret unvanının terkini istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davalının dava konusu “…” ibareli kullanımları ile davacı adına tescilli … sayıllı “…” ibareli markalar arasında gerek işaretler bakımından gerekse dava konusu kullanımların gerçekleştiği hizmetler bakımından iltibas bulunsa da, davalı tarafın cevap dilekçesinde SMK’nın 29/2 maddesi kapsamında kullanmama defini ileri sürdüğü, davacının bahsi geçen markalarını dava konusu kullanımların gerçekleştiği hizmetlerde ciddi şekilde kullandığını ispatlayamadığı, bu duruma göre dava konusu kullanımların davacı markalarına tecavüz oluşturmayacağı, diğer taraftan davalı Şirketin ticaret unvanının 29.11.2004 tarihinde tescil edildiği, ticaret unvanının tescil ve ilan edilmekle tüm Türkiye çapında koruma sağlaması ve basiretli tacir gibi hareket etmek zorunda olan davacının, davalının ticaret unvanından haberdar olmasının gerekmesi ve davanın 23.07.2019 tarihinde açıldığı gözetildiğinde ticaret unvanının terkini talebi yönünden davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40-TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 11/11/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip